اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۗ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجٰتٍ وَّاَكْبَرُ تَفْضِيْلًا ٢١
- unẓur
- ٱنظُرْ
- bak
- kayfa
- كَيْفَ
- nasıl
- faḍḍalnā
- فَضَّلْنَا
- üstün yaptık
- baʿḍahum
- بَعْضَهُمْ
- onların kimini
- ʿalā
- عَلَىٰ
- üzerine
- baʿḍin
- بَعْضٍۚ
- kimi
- walalākhiratu
- وَلَلْءَاخِرَةُ
- elbette ahiret
- akbaru
- أَكْبَرُ
- daha büyüktür
- darajātin
- دَرَجَٰتٍ
- dereceler bakımından
- wa-akbaru
- وَأَكْبَرُ
- ve daha büyüktür
- tafḍīlan
- تَفْضِيلًا
- üstünlük bakımından
Onları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Doğrusu ahirette daha büyük dereceler ve daha büyük üstünlükler vardır. ([17] Isra: 21)Tefsir
لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُوْمًا مَّخْذُوْلًا ࣖ ٢٢
- lā
- لَّا
- asla
- tajʿal
- تَجْعَلْ
- edinme
- maʿa
- مَعَ
- ile beraber
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah
- ilāhan
- إِلَٰهًا
- bir tanrı
- ākhara
- ءَاخَرَ
- başka
- fataqʿuda
- فَتَقْعُدَ
- sonra oturup kalırsın
- madhmūman
- مَذْمُومًا
- kınanmış olarak
- makhdhūlan
- مَّخْذُولًا
- ve yalnız başına bırakılmış olarak
Allah'la beraber başka bir tanrı edinme, yoksa yerilmiş ve tek başına kalmış olursun. ([17] Isra: 22)Tefsir
۞ وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُوْٓا اِلَّآ اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسٰنًاۗ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَآ اَوْ كِلٰهُمَا فَلَا تَقُلْ لَّهُمَآ اُفٍّ وَّلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَّهُمَا قَوْلًا كَرِيْمًا ٢٣
- waqaḍā
- وَقَضَىٰ
- ve emretti
- rabbuka
- رَبُّكَ
- Rabbin
- allā taʿbudū
- أَلَّا تَعْبُدُوٓا۟
- tapmamanızı
- illā
- إِلَّآ
- başkasına
- iyyāhu
- إِيَّاهُ
- kendisinden
- wabil-wālidayni
- وَبِٱلْوَٰلِدَيْنِ
- ve anaya babaya
- iḥ'sānan
- إِحْسَٰنًاۚ
- iyilik etmenizi
- immā yablughanna
- إِمَّا يَبْلُغَنَّ
- ulaşırsa
- ʿindaka
- عِندَكَ
- senin yanında
- l-kibara
- ٱلْكِبَرَ
- ihtiyarlık çağına
- aḥaduhumā
- أَحَدُهُمَآ
- ikisinden birisi
- aw
- أَوْ
- yahut
- kilāhumā
- كِلَاهُمَا
- her ikisi
- falā
- فَلَا
- sakın
- taqul
- تَقُل
- deme
- lahumā
- لَّهُمَآ
- onlara
- uffin
- أُفٍّ
- Öf!
- walā
- وَلَا
- ve
- tanharhumā
- تَنْهَرْهُمَا
- onları azarlama
- waqul
- وَقُل
- söyle
- lahumā
- لَّهُمَا
- onlara
- qawlan
- قَوْلًا
- bir söz
- karīman
- كَرِيمًا
- güzel
Rabbin, yalnız Kendisine tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı "Öf" bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. ([17] Isra: 23)Tefsir
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيٰنِيْ صَغِيْرًاۗ ٢٤
- wa-ikh'fiḍ
- وَٱخْفِضْ
- ve indir
- lahumā
- لَهُمَا
- onlara
- janāḥa
- جَنَاحَ
- kanadını
- l-dhuli
- ٱلذُّلِّ
- küçülme
- mina
- مِنَ
- dolayı
- l-raḥmati
- ٱلرَّحْمَةِ
- acımadan
- waqul
- وَقُل
- ve deki
- rabbi
- رَّبِّ
- Rabbim
- ir'ḥamhumā
- ٱرْحَمْهُمَا
- sen de bunlara acı
- kamā rabbayānī
- كَمَا رَبَّيَانِى
- beni nasıl yetiştirdilerse
- ṣaghīran
- صَغِيرًا
- küçükken
Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: "Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!" de. ([17] Isra: 24)Tefsir
رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا فِيْ نُفُوْسِكُمْ ۗاِنْ تَكُوْنُوْا صٰلِحِيْنَ فَاِنَّهٗ كَانَ لِلْاَوَّابِيْنَ غَفُوْرًا ٢٥
- rabbukum
- رَّبُّكُمْ
- Rabbiniz
- aʿlamu
- أَعْلَمُ
- daha iyi bilir
- bimā
- بِمَا
- şeyleri
- fī nufūsikum
- فِى نُفُوسِكُمْۚ
- içlerinizdeki
- in
- إِن
- eğer
- takūnū
- تَكُونُوا۟
- siz olursanız
- ṣāliḥīna
- صَٰلِحِينَ
- iyi kişiler
- fa-innahu
- فَإِنَّهُۥ
- şüphesiz O
- kāna lil'awwābīna
- كَانَ لِلْأَوَّٰبِينَ
- tevbe edenleri
- ghafūran
- غَفُورًا
- bağışlayandır
İçinizde olanı en iyi Rabbiniz bilir. İyi kimselerseniz bilin ki O şüphesiz, Kendine baş vuranları bağışlar. ([17] Isra: 25)Tefsir
وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهٗ وَالْمِسْكِيْنَ وَابْنَ السَّبِيْلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذِيْرًا ٢٦
- waāti
- وَءَاتِ
- ve ver
- dhā l-qur'bā
- ذَا ٱلْقُرْبَىٰ
- akrabaya
- ḥaqqahu
- حَقَّهُۥ
- hakkını
- wal-mis'kīna
- وَٱلْمِسْكِينَ
- ve yoksula
- wa-ib'na l-sabīli
- وَٱبْنَ ٱلسَّبِيلِ
- ve yolcuya
- walā
- وَلَا
- (fakat)
- tubadhir
- تُبَذِّرْ
- saçıp savurma
- tabdhīran
- تَبْذِيرًا
- savurarak
Yakınına, düşküne, yolcuya hakkını ver; elindekileri saçıp savurma. ([17] Isra: 26)Tefsir
اِنَّ الْمُبَذِّرِيْنَ كَانُوْٓا اِخْوَانَ الشَّيٰطِيْنِ ۗوَكَانَ الشَّيْطٰنُ لِرَبِّهٖ كَفُوْرًا ٢٧
- inna
- إِنَّ
- çünkü
- l-mubadhirīna
- ٱلْمُبَذِّرِينَ
- savurganlar
- kānū
- كَانُوٓا۟
- olmuşlardır
- ikh'wāna
- إِخْوَٰنَ
- kardeşleri
- l-shayāṭīni
- ٱلشَّيَٰطِينِۖ
- şeytanların
- wakāna
- وَكَانَ
- ve ise
- l-shayṭānu
- ٱلشَّيْطَٰنُ
- şeytan
- lirabbihi
- لِرَبِّهِۦ
- Rabbine karşı
- kafūran
- كَفُورًا
- çok nankördür
Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür. ([17] Isra: 27)Tefsir
وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَاۤءَ رَحْمَةٍ مِّنْ رَّبِّكَ تَرْجُوْهَا فَقُلْ لَّهُمْ قَوْلًا مَّيْسُوْرًا ٢٨
- wa-immā
- وَإِمَّا
- ve eğer
- tuʿ'riḍanna
- تُعْرِضَنَّ
- yüz çevirecek olursan
- ʿanhumu
- عَنْهُمُ
- onlardan
- ib'tighāa
- ٱبْتِغَآءَ
- bekleyerek
- raḥmatin
- رَحْمَةٍ
- bir rahmeti
- min rabbika
- مِّن رَّبِّكَ
- Rabbinden
- tarjūhā
- تَرْجُوهَا
- umduğun
- faqul
- فَقُل
- bari söyle
- lahum
- لَّهُمْ
- onlara
- qawlan
- قَوْلًا
- bir söz
- maysūran
- مَّيْسُورًا
- yumuşak
Rabbin'den umduğun rahmeti elde etmek için, hak sahiblerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, onlara hiç değilse tatlı bir söz söyle. ([17] Isra: 28)Tefsir
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُوْلَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوْمًا مَّحْسُوْرًا ٢٩
- walā
- وَلَا
- ve asla
- tajʿal
- تَجْعَلْ
- yapma
- yadaka
- يَدَكَ
- el(ler)ini
- maghlūlatan
- مَغْلُولَةً
- bağlanmış
- ilā ʿunuqika
- إِلَىٰ عُنُقِكَ
- boynuna
- walā
- وَلَا
- ve
- tabsuṭ'hā
- تَبْسُطْهَا
- açma
- kulla
- كُلَّ
- tamamen
- l-basṭi
- ٱلْبَسْطِ
- açarak
- fataqʿuda
- فَتَقْعُدَ
- sonra kalırsın
- malūman
- مَلُومًا
- kınanmış
- maḥsūran
- مَّحْسُورًا
- hasret içinde
Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın. ([17] Isra: 29)Tefsir
اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَّشَاۤءُ وَيَقْدِرُ ۗاِنَّهٗ كَانَ بِعِبَادِهٖ خَبِيْرًاۢ بَصِيْرًا ࣖ ٣٠
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- rabbaka
- رَبَّكَ
- Rabbin
- yabsuṭu
- يَبْسُطُ
- açar (bol bol verir)
- l-riz'qa
- ٱلرِّزْقَ
- rızkı
- liman
- لِمَن
- kimseye
- yashāu
- يَشَآءُ
- dilediği
- wayaqdiru
- وَيَقْدِرُۚ
- ve kısar
- innahu
- إِنَّهُۥ
- çünkü O
- kāna biʿibādihi
- كَانَ بِعِبَادِهِۦ
- kullarını
- khabīran
- خَبِيرًۢا
- bilir
- baṣīran
- بَصِيرًا
- görür
Doğrusu senin Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. O kullarını gören ve haberdar olandır. ([17] Isra: 30)Tefsir