Skip to content

Suresi Isra - Page: 11

Al-Isra

(al-ʾIsrāʾ)

101

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوْسٰى تِسْعَ اٰيٰتٍۢ بَيِّنٰتٍ فَسْـَٔلْ بَنِيْٓ اِسْرَاۤءِيْلَ اِذْ جَاۤءَهُمْ فَقَالَ لَهٗ فِرْعَوْنُ اِنِّيْ لَاَظُنُّكَ يٰمُوْسٰى مَسْحُوْرًا ١٠١

walaqad
وَلَقَدْ
andolsun
ātaynā
ءَاتَيْنَا
biz vermiştik
mūsā
مُوسَىٰ
Musa'ya
tis'ʿa
تِسْعَ
dokuz
āyātin
ءَايَٰتٍۭ
mu'cize
bayyinātin
بَيِّنَٰتٍۖ
açık açık
fasal
فَسْـَٔلْ
sor
banī
بَنِىٓ
oğullarına
is'rāīla
إِسْرَٰٓءِيلَ
İsrail
idh
إِذْ
zaman
jāahum
جَآءَهُمْ
(Musa) onlara geldiği
faqāla
فَقَالَ
demişti
lahu
لَهُۥ
ona
fir'ʿawnu
فِرْعَوْنُ
Fir'avn
innī
إِنِّى
şüphesiz ben
la-aẓunnuka
لَأَظُنُّكَ
sanıyorum ki sen
yāmūsā
يَٰمُوسَىٰ
Ey Musa
masḥūran
مَسْحُورًا
büyülenmişsin
And olsun ki, Musa'ya dokuz tane apaçık mucize verdik. İsrailoğullarına sor, Musa onlara geldiğinde, Firavun kendisine: "Ey Musa! Ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti. ([17] Isra: 101)
Tefsir
102

قَالَ لَقَدْ عَلِمْتَ مَآ اَنْزَلَ هٰٓؤُلَاۤءِ اِلَّا رَبُّ السَّمٰوٰتِ وَالْاَرْضِ بَصَاۤىِٕرَۚ وَاِنِّيْ لَاَظُنُّكَ يٰفِرْعَوْنُ مَثْبُوْرًا ١٠٢

qāla
قَالَ
(Musa) dedi ki
laqad
لَقَدْ
andolsun
ʿalim'ta
عَلِمْتَ
sen biliyorsun ki
mā anzala
مَآ أَنزَلَ
indirmez
hāulāi
هَٰٓؤُلَآءِ
bunları
illā
إِلَّا
başkası
rabbu
رَبُّ
Rabbinden
l-samāwāti
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerin
wal-arḍi
وَٱلْأَرْضِ
ve yerin
baṣāira
بَصَآئِرَ
kanıtlar olarak
wa-innī
وَإِنِّى
şüphesiz ben de
la-aẓunnuka
لَأَظُنُّكَ
seni görüyorum
yāfir'ʿawnu
يَٰفِرْعَوْنُ
Ey Fir'avn
mathbūran
مَثْبُورًا
mahvolmuş
Musa da: "And olsun ki, bunları göklerin ve yerin Rabbinin açık belgeler olarak indirdiğini biliyorsun. Ey Firavun! Doğrusu senin mahvolacağını sanıyorum" demişti. ([17] Isra: 102)
Tefsir
103

فَاَرَادَ اَنْ يَّسْتَفِزَّهُمْ مِّنَ الْاَرْضِ فَاَغْرَقْنٰهُ وَمَنْ مَّعَهٗ جَمِيْعًاۙ ١٠٣

fa-arāda
فَأَرَادَ
(Fir'avn) istedi
an yastafizzahum
أَن يَسْتَفِزَّهُم
onları sürüp çıkarmak
mina l-arḍi
مِّنَ ٱلْأَرْضِ
o ülkeden
fa-aghraqnāhu
فَأَغْرَقْنَٰهُ
biz de onu boğduk
waman
وَمَن
kimselerle
maʿahu
مَّعَهُۥ
yanındaki
jamīʿan
جَمِيعًا
toptan
Firavun bunun üzerine onları memleketten sürmek istedi. Biz de onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk. ([17] Isra: 103)
Tefsir
104

وَّقُلْنَا مِنْۢ بَعْدِهٖ لِبَنِيْٓ اِسْرَاۤءِيْلَ اسْكُنُوا الْاَرْضَ فَاِذَا جَاۤءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ جِئْنَا بِكُمْ لَفِيْفًاۗ ١٠٤

waqul'nā
وَقُلْنَا
ve dedik
min baʿdihi
مِنۢ بَعْدِهِۦ
onun ardından
libanī
لِبَنِىٓ
oğullarına
is'rāīla
إِسْرَٰٓءِيلَ
İsrail
us'kunū
ٱسْكُنُوا۟
oturun
l-arḍa
ٱلْأَرْضَ
o ülkede
fa-idhā jāa
فَإِذَا جَآءَ
gelince
waʿdu
وَعْدُ
zamanı
l-ākhirati
ٱلْءَاخِرَةِ
ahiret
ji'nā
جِئْنَا
getireceğiz
bikum
بِكُمْ
hepinizi
lafīfan
لَفِيفًا
bir araya
Sonra İsrailoğullarına: "Bu memlekette siz oturun, kıyamet koptuğunda hepinizi bir araya getiririz." dedik. ([17] Isra: 104)
Tefsir
105

وَبِالْحَقِّ اَنْزَلْنٰهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَۗ وَمَآ اَرْسَلْنٰكَ اِلَّا مُبَشِّرًا وَّنَذِيْرًاۘ ١٠٥

wabil-ḥaqi
وَبِٱلْحَقِّ
ve hak olarak
anzalnāhu
أَنزَلْنَٰهُ
biz o(Kur'a)nı indirdik
wabil-ḥaqi
وَبِٱلْحَقِّ
ve hak ile
nazala
نَزَلَۗ
inmiştir
wamā arsalnāka
وَمَآ أَرْسَلْنَٰكَ
seni göndermedik
illā
إِلَّا
dışında
mubashiran
مُبَشِّرًا
müjdeleyici olmak
wanadhīran
وَنَذِيرًا
ve uyarıcı olmak
Kuran'ı ancak hak olarak indirdik ve o da indiği gibi hak olarak kaldı. Seni de yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. ([17] Isra: 105)
Tefsir
106

وَقُرْاٰنًا فَرَقْنٰهُ لِتَقْرَاَهٗ عَلَى النَّاسِ عَلٰى مُكْثٍ وَّنَزَّلْنٰهُ تَنْزِيْلًا ١٠٦

waqur'ānan
وَقُرْءَانًا
ve Kur'an'ı
faraqnāhu
فَرَقْنَٰهُ
parçalara ayırdık
litaqra-ahu
لِتَقْرَأَهُۥ
okuman için
ʿalā l-nāsi
عَلَى ٱلنَّاسِ
insanlara
ʿalā muk'thin
عَلَىٰ مُكْثٍ
ağır ağır
wanazzalnāhu
وَنَزَّلْنَٰهُ
ve onu indirdik
tanzīlan
تَنزِيلًا
birbiri ardınca
Kuran'ı, insanlara ağır ağır okuman için, bölüm bölüm indirdik ve onu gerektikçe indirdik. ([17] Isra: 106)
Tefsir
107

قُلْ اٰمِنُوْا بِهٖٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُوْاۗ اِنَّ الَّذِيْنَ اُوْتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهٖٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّوْنَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّدًاۙ ١٠٧

qul
قُلْ
de ki
āminū
ءَامِنُوا۟
siz inanın
bihi
بِهِۦٓ
ona
aw
أَوْ
veya
lā tu'minū
لَا تُؤْمِنُوٓا۟ۚ
inanmayın
inna
إِنَّ
şüphesiz
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimselere
ūtū
أُوتُوا۟
verilen(ler)
l-ʿil'ma
ٱلْعِلْمَ
bilgi
min qablihi
مِن قَبْلِهِۦٓ
daha önce
idhā
إِذَا
zaman
yut'lā
يُتْلَىٰ
okunduğu
ʿalayhim
عَلَيْهِمْ
kendilerine
yakhirrūna
يَخِرُّونَ
onlar derhal kapanırlar
lil'adhqāni
لِلْأَذْقَانِ
çeneleri üstüne
sujjadan
سُجَّدًا
secdeye
De ki: "Kuran'a ister inanın, isten inanmayın, O'ndan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar" ve "Rabbimiz münezzehtir. Rabbimiz'in sözü şüphesiz yerine gelecektir" derler. ([17] Isra: 107)
Tefsir
108

وَّيَقُوْلُوْنَ سُبْحٰنَ رَبِّنَآ اِنْ كَانَ وَعْدُ رَبِّنَا لَمَفْعُوْلًا ١٠٨

wayaqūlūna
وَيَقُولُونَ
ve derler
sub'ḥāna
سُبْحَٰنَ
şanı yücedir
rabbinā
رَبِّنَآ
Rabbimizin
in
إِن
gerçekten
kāna waʿdu
كَانَ وَعْدُ
va'di (sözü)
rabbinā
رَبِّنَا
Rabbimizin
lamafʿūlan
لَمَفْعُولًا
mutlaka yerine getirilir
De ki: "Kuran'a ister inanın, isten inanmayın, O'ndan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar" ve "Rabbimiz münezzehtir. Rabbimiz'in sözü şüphesiz yerine gelecektir" derler. ([17] Isra: 108)
Tefsir
109

وَيَخِرُّوْنَ لِلْاَذْقَانِ يَبْكُوْنَ وَيَزِيْدُهُمْ خُشُوْعًا ۩ ١٠٩

wayakhirrūna
وَيَخِرُّونَ
ve kapanırlar
lil'adhqāni
لِلْأَذْقَانِ
çeneleri üstüne
yabkūna
يَبْكُونَ
ağlayarak
wayazīduhum
وَيَزِيدُهُمْ
ve onların (Kur'an) artırır
khushūʿan
خُشُوعًا۩
derin saygısını
Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar; bu, onların gönüllerindeki saygıyı artırır. ([17] Isra: 109)
Tefsir
110

قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۗ اَيًّا مَّا تَدْعُوْا فَلَهُ الْاَسْمَاۤءُ الْحُسْنٰىۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَبِيْلًا ١١٠

quli
قُلِ
de ki
id'ʿū
ٱدْعُوا۟
dua edin (çağırın)
l-laha
ٱللَّهَ
Allah diye
awi
أَوِ
veya
id'ʿū
ٱدْعُوا۟
dua edin (çağırın)
l-raḥmāna
ٱلرَّحْمَٰنَۖ
Rahman diye
ayyan
أَيًّا
hangisiyle
mā tadʿū
مَّا تَدْعُوا۟
çağırsanız
falahu
فَلَهُ
O'nundur
l-asmāu
ٱلْأَسْمَآءُ
isimler
l-ḥus'nā
ٱلْحُسْنَىٰۚ
en güzel
walā tajhar
وَلَا تَجْهَرْ
pek bağırma
biṣalātika
بِصَلَاتِكَ
namazında
walā tukhāfit
وَلَا تُخَافِتْ
pek de gizleme
bihā
بِهَا
onu (sesini)
wa-ib'taghi
وَٱبْتَغِ
tut
bayna
بَيْنَ
arasında
dhālika
ذَٰلِكَ
bunun
sabīlan
سَبِيلًا
bir yol
De ki: "İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O'nundur." Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol tut. ([17] Isra: 110)
Tefsir