11
وَمَا يُغْنِيْ عَنْهُ مَالُهٗٓ اِذَا تَرَدّٰىٓۙ ١١
- wamā
- وَمَا
- ve yoktur
- yugh'nī
- يُغْنِى
- faydası
- ʿanhu
- عَنْهُ
- ona
- māluhu
- مَالُهُۥٓ
- malının
- idhā
- إِذَا
- zaman
- taraddā
- تَرَدَّىٰٓ
- çukura düştüğü
O kimse ölüp ateşe yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez. ([92] Leyl: 11)Tefsir
12
اِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدٰىۖ ١٢
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- ʿalaynā
- عَلَيْنَا
- bize aittir
- lalhudā
- لَلْهُدَىٰ
- doğru yola iletmek
Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir. ([92] Leyl: 12)Tefsir
13
وَاِنَّ لَنَا لَلْاٰخِرَةَ وَالْاُوْلٰىۗ ١٣
- wa-inna
- وَإِنَّ
- ve şüphesiz
- lanā
- لَنَا
- bizimdir
- lalākhirata
- لَلْءَاخِرَةَ
- son da
- wal-ūlā
- وَٱلْأُولَىٰ
- ilk de
Şüphesiz ahiret de, dünya da Bizimdir. ([92] Leyl: 13)Tefsir
14
فَاَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظّٰىۚ ١٤
- fa-andhartukum
- فَأَنذَرْتُكُمْ
- ben sizi uyardım
- nāran
- نَارًا
- bir ateşe karşı
- talaẓẓā
- تَلَظَّىٰ
- alev saçan
Sizi alevler saçan ateşle uyardım; ([92] Leyl: 14)Tefsir
15
لَا يَصْلٰىهَآ اِلَّا الْاَشْقَىۙ ١٥
- lā yaṣlāhā
- لَا يَصْلَىٰهَآ
- ona girmez
- illā
- إِلَّا
- başkası
- l-ashqā
- ٱلْأَشْقَى
- haydut olandan
Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz. ([92] Leyl: 15)Tefsir
16
الَّذِيْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۗ ١٦
- alladhī
- ٱلَّذِى
- o ki
- kadhaba
- كَذَّبَ
- yalanlandı
- watawallā
- وَتَوَلَّىٰ
- ve sırtını döndü
Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz. ([92] Leyl: 16)Tefsir
17
وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقَىۙ ١٧
- wasayujannabuhā
- وَسَيُجَنَّبُهَا
- ve ondan uzak tutulur
- l-atqā
- ٱلْأَتْقَى
- en muttaki olan
Arınmak için malını veren, en çok sakınan kimse ise ondan uzak tutulur. ([92] Leyl: 17)Tefsir
18
الَّذِيْ يُؤْتِيْ مَالَهٗ يَتَزَكّٰىۚ ١٨
- alladhī
- ٱلَّذِى
- o ki
- yu'tī
- يُؤْتِى
- (hayra) vererek
- mālahu
- مَالَهُۥ
- malını
- yatazakkā
- يَتَزَكَّىٰ
- arınır yücelir
Arınmak için malını veren, en çok sakınan kimse ise ondan uzak tutulur. ([92] Leyl: 18)Tefsir
19
وَمَا لِاَحَدٍ عِنْدَهٗ مِنْ نِّعْمَةٍ تُجْزٰىٓۙ ١٩
- wamā
- وَمَا
- ve yoktur
- li-aḥadin
- لِأَحَدٍ
- hiç kimsenin
- ʿindahu
- عِندَهُۥ
- onun yanında
- min
- مِن
- hiçbir
- niʿ'matin
- نِّعْمَةٍ
- ni'meti
- tuj'zā
- تُجْزَىٰٓ
- karşılık verilecek
O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnudluğunu (rızasını) gözeterek yapmıştır. ([92] Leyl: 19)Tefsir
20
اِلَّا ابْتِغَاۤءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْاَعْلٰىۚ ٢٠
- illā
- إِلَّا
- yalnız
- ib'tighāa
- ٱبْتِغَآءَ
- ulaşmak için
- wajhi
- وَجْهِ
- rızasına
- rabbihi
- رَبِّهِ
- Rabbinin
- l-aʿlā
- ٱلْأَعْلَىٰ
- yüce
O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnudluğunu (rızasını) gözeterek yapmıştır. ([92] Leyl: 20)Tefsir