Skip to content

Suresi Tevbe - Page: 12

At-Tawbah

(at-Tawbah)

111

۞ اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِنِيْنَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۗ يُقَاتِلُوْنَ فِيْ سَبِيْلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُوْنَ وَيُقْتَلُوْنَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِى التَّوْرٰىةِ وَالْاِنْجِيْلِ وَالْقُرْاٰنِۗ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِهٖ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوْا بِبَيْعِكُمُ الَّذِيْ بَايَعْتُمْ بِهٖۗ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيْمُ ١١١

inna
إِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
ish'tarā
ٱشْتَرَىٰ
satın almıştır
mina l-mu'minīna
مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
mü'minlerden
anfusahum
أَنفُسَهُمْ
canlarını
wa-amwālahum
وَأَمْوَٰلَهُم
ve mallarını
bi-anna lahumu
بِأَنَّ لَهُمُ
kendilerinin olmak üzere
l-janata
ٱلْجَنَّةَۚ
cennet
yuqātilūna
يُقَٰتِلُونَ
savaşırlar
fī sabīli
فِى سَبِيلِ
yolunda
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah
fayaqtulūna
فَيَقْتُلُونَ
öldürürler
wayuq'talūna
وَيُقْتَلُونَۖ
ve öldürülürler
waʿdan
وَعْدًا
bir sözdür
ʿalayhi
عَلَيْهِ
üstlendiği
ḥaqqan
حَقًّا
gerçek
fī l-tawrāti
فِى ٱلتَّوْرَىٰةِ
Tevrat'ta
wal-injīli
وَٱلْإِنجِيلِ
ve İncil'de
wal-qur'āni
وَٱلْقُرْءَانِۚ
ve Kur'an'da
waman
وَمَنْ
ve kim
awfā
أَوْفَىٰ
daha çok durabilir
biʿahdihi
بِعَهْدِهِۦ
sözünde
mina l-lahi
مِنَ ٱللَّهِۚ
Allah'tan
fa-is'tabshirū
فَٱسْتَبْشِرُوا۟
o halde sevinin
bibayʿikumu
بِبَيْعِكُمُ
alışverişinizden
alladhī bāyaʿtum
ٱلَّذِى بَايَعْتُم
yaptığınız
bihi
بِهِۦۚ
O'nunla
wadhālika
وَذَٰلِكَ
ve işte
huwa
هُوَ
o
l-fawzu
ٱلْفَوْزُ
başarıdır
l-ʿaẓīmu
ٱلْعَظِيمُ
büyük
Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Tevrat, İncil ve Kuran'da söz verilmiş bir hak olarak cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin; bu büyük başarıdır. ([9] Tevbe: 111)
Tefsir
112

اَلتَّاۤىِٕبُوْنَ الْعٰبِدُوْنَ الْحَامِدُوْنَ السَّاۤىِٕحُوْنَ الرَّاكِعُوْنَ السَّاجِدُوْنَ الْاٰمِرُوْنَ بِالْمَعْرُوْفِ وَالنَّاهُوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحٰفِظُوْنَ لِحُدُوْدِ اللّٰهِ ۗوَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِيْنَ ١١٢

al-tāibūna
ٱلتَّٰٓئِبُونَ
tevbe edenler
l-ʿābidūna
ٱلْعَٰبِدُونَ
ibadet edenler
l-ḥāmidūna
ٱلْحَٰمِدُونَ
hamdedenler
l-sāiḥūna
ٱلسَّٰٓئِحُونَ
seyahat edenler
l-rākiʿūna
ٱلرَّٰكِعُونَ
rüku edenler
l-sājidūna
ٱلسَّٰجِدُونَ
secde edenler
l-āmirūna
ٱلْءَامِرُونَ
emredip
bil-maʿrūfi
بِٱلْمَعْرُوفِ
iyiliği
wal-nāhūna
وَٱلنَّاهُونَ
ve men'edenler
ʿani l-munkari
عَنِ ٱلْمُنكَرِ
kötülükten
wal-ḥāfiẓūna
وَٱلْحَٰفِظُونَ
ve koruyanlar
liḥudūdi
لِحُدُودِ
sınırlarını
l-lahi
ٱللَّهِۗ
Allah'ın
wabashiri
وَبَشِّرِ
ve müjdele
l-mu'minīna
ٱلْمُؤْمِنِينَ
mü'minleri
Allah'a tevbe eden, kullukta bulunan, O'nu öven, O'nun uğrunda gezen, rüku ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden ve Allah'ın yasalarını koruyan müminlere de müjdele. ([9] Tevbe: 112)
Tefsir
113

مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذِيْنَ اٰمَنُوْٓا اَنْ يَّسْتَغْفِرُوْا لِلْمُشْرِكِيْنَ وَلَوْ كَانُوْٓا اُولِيْ قُرْبٰى مِنْۢ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحٰبُ الْجَحِيْمِ ١١٣

mā kāna
مَا كَانَ
yoktur
lilnnabiyyi
لِلنَّبِىِّ
peygamber için
wa-alladhīna
وَٱلَّذِينَ
ve kimseler için
āmanū
ءَامَنُوٓا۟
inanan(lar)
an yastaghfirū
أَن يَسْتَغْفِرُوا۟
mağfiret dilemek
lil'mush'rikīna
لِلْمُشْرِكِينَ
ortak koşanlar için
walaw
وَلَوْ
ve şayet
kānū
كَانُوٓا۟
olsalar
ulī
أُو۟لِى
akraba bile
qur'bā min baʿdi
قُرْبَىٰ مِنۢ بَعْدِ
sonra
mā tabayyana
مَا تَبَيَّنَ
belli olduktan
lahum
لَهُمْ
onların
annahum
أَنَّهُمْ
muhakkak
aṣḥābu
أَصْحَٰبُ
halkı oldukları
l-jaḥīmi
ٱلْجَحِيمِ
cehennem
Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra, akraba bile olsalar, puta tapanlar için mağfiret dilemek Peygamber'e ve müminlere yaraşmaz. ([9] Tevbe: 113)
Tefsir
114

وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ اِبْرٰهِيْمَ لِاَبِيْهِ اِلَّا عَنْ مَّوْعِدَةٍ وَّعَدَهَآ اِيَّاهُۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهٗٓ اَنَّهٗ عَدُوٌّ لِّلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنْهُۗ اِنَّ اِبْرٰهِيْمَ لَاَوَّاهٌ حَلِيْمٌ ١١٤

wamā
وَمَا
ve
kāna
كَانَ
değildir
is'tigh'fāru
ٱسْتِغْفَارُ
mağfiret dilemesi
ib'rāhīma
إِبْرَٰهِيمَ
İbrahim'in
li-abīhi
لِأَبِيهِ
babası için
illā
إِلَّا
başka bir şey
ʿan mawʿidatin
عَن مَّوْعِدَةٍ
bir sözden
waʿadahā
وَعَدَهَآ
verdiği
iyyāhu
إِيَّاهُ
ona
falammā
فَلَمَّا
fakat
tabayyana
تَبَيَّنَ
belli olunca
lahu
لَهُۥٓ
kendisine
annahu
أَنَّهُۥ
onun
ʿaduwwun
عَدُوٌّ
düşmanı olduğu
lillahi
لِّلَّهِ
Allah'a
tabarra-a
تَبَرَّأَ
uzak durdu
min'hu
مِنْهُۚ
ondan
inna
إِنَّ
gerçekten
ib'rāhīma
إِبْرَٰهِيمَ
İbrahim
la-awwāhun
لَأَوَّٰهٌ
çok içli idi
ḥalīmun
حَلِيمٌ
yumuşak huylu idi
İbrahim'in, babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. ([9] Tevbe: 114)
Tefsir
115

وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضِلَّ قَوْمًاۢ بَعْدَ اِذْ هَدٰىهُمْ حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَّا يَتَّقُوْنَۗ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيْمٌ ١١٥

wamā kāna
وَمَا كَانَ
değildir
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
liyuḍilla
لِيُضِلَّ
onları saptıracak
qawman
قَوْمًۢا
bir kavmi
baʿda
بَعْدَ
sonra
idh hadāhum
إِذْ هَدَىٰهُمْ
doğru yola ilettikten
ḥattā
حَتَّىٰ
kadar
yubayyina
يُبَيِّنَ
açıklayıncaya
lahum
لَهُم
kendilerine
مَّا
şeyleri
yattaqūna
يَتَّقُونَۚ
sakınacakları
inna
إِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
bikulli
بِكُلِّ
her
shayin
شَىْءٍ
şeyi
ʿalīmun
عَلِيمٌ
bilendir
Allah, bir milleti doğru yola eriştirdikten sonra, sakınacakları şeyleri onlara açıklamadıkça, sapıklığa düşürmez. Allah şüphesiz her şeyi bilir. ([9] Tevbe: 115)
Tefsir
116

اِنَّ اللّٰهَ لَهٗ مُلْكُ السَّمٰوٰتِ وَالْاَرْضِۗ يُحْيٖ وَيُمِيْتُۗ وَمَا لَكُمْ مِّنْ دُوْنِ اللّٰهِ مِنْ وَّلِيٍّ وَّلَا نَصِيْرٍ ١١٦

inna
إِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
lahu
لَهُۥ
O'nundur
mul'ku
مُلْكُ
mülkü
l-samāwāti
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerin
wal-arḍi
وَٱلْأَرْضِۖ
ve yerin
yuḥ'yī
يُحْىِۦ
yaşatandır;
wayumītu
وَيُمِيتُۚ
ve öldürendir
wamā
وَمَا
ve yoktur
lakum
لَكُم
sizin
min dūni
مِّن دُونِ
başka
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'tan
min
مِن
hiçbir
waliyyin
وَلِىٍّ
dost
walā
وَلَا
ne de
naṣīrin
نَصِيرٍ
yardımcınız
Göklerin ve yerin hükümranlığı elbette Allah'ındır; dirilten ve öldüren O'dur. Allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur. ([9] Tevbe: 116)
Tefsir
117

لَقَدْ تَّابَ اللّٰهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهٰجِرِيْنَ وَالْاَنْصَارِ الَّذِيْنَ اتَّبَعُوْهُ فِيْ سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِنْۢ بَعْدِ مَا كَادَ يَزِيْغُ قُلُوْبُ فَرِيْقٍ مِّنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْۗ اِنَّهٗ بِهِمْ رَءُوْفٌ رَّحِيْمٌ ۙ ١١٧

laqad
لَّقَد
andolsun
tāba
تَّابَ
affetti
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
ʿalā l-nabiyi
عَلَى ٱلنَّبِىِّ
Peygamberi
wal-muhājirīna
وَٱلْمُهَٰجِرِينَ
ve Muhacirleri
wal-anṣāri
وَٱلْأَنصَارِ
ve Ensarı
alladhīna ittabaʿūhu
ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوهُ
ona uyan
fī sāʿati
فِى سَاعَةِ
sa'atinde
l-ʿus'rati
ٱلْعُسْرَةِ
güçlük
min baʿdi
مِنۢ بَعْدِ
O zaman
مَا
iken
kāda
كَادَ
neredeyse
yazīghu
يَزِيغُ
kaymağa yüz tutmuş
qulūbu
قُلُوبُ
kalbleri
farīqin
فَرِيقٍ
bir kısmının
min'hum
مِّنْهُمْ
içlerinden
thumma
ثُمَّ
yine de
tāba
تَابَ
tevbesini kabul etti
ʿalayhim
عَلَيْهِمْۚ
onların
innahu
إِنَّهُۥ
çünkü O
bihim
بِهِمْ
onlara karşı
raūfun
رَءُوفٌ
çok şefkatli
raḥīmun
رَّحِيمٌ
çok merhametlidir
And olsun ki, Allah, sıkıntılı bir zamanda bir kısmının kalbleri kaymak üzere iken Peygamber'e uyan Muhacirlerle Ensarın ve Peygamberin tevbelerini kabul etti. Tevbelerini, onlara karşı şefkatli ve merhametli olduğu için kabul etmiştir. ([9] Tevbe: 117)
Tefsir
118

وَّعَلَى الثَّلٰثَةِ الَّذِيْنَ خُلِّفُوْاۗ حَتّٰٓى اِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ اَنْفُسُهُمْ وَظَنُّوْٓا اَنْ لَّا مَلْجَاَ مِنَ اللّٰهِ اِلَّآ اِلَيْهِۗ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوْبُوْاۗ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيْمُ ࣖ ١١٨

waʿalā
وَعَلَى
ve
l-thalāthati
ٱلثَّلَٰثَةِ
üçünün (kişinin)
alladhīna khullifū
ٱلَّذِينَ خُلِّفُوا۟
geri bırakılan
ḥattā
حَتَّىٰٓ
hatta
idhā ḍāqat
إِذَا ضَاقَتْ
dar gelmişti
ʿalayhimu
عَلَيْهِمُ
başlarına
l-arḍu
ٱلْأَرْضُ
dünya
bimā
بِمَا
rağmen
raḥubat
رَحُبَتْ
genişliğine
waḍāqat
وَضَاقَتْ
ve sıkıldıkça sıkılmış
ʿalayhim
عَلَيْهِمْ
onların
anfusuhum
أَنفُسُهُمْ
canları
waẓannū
وَظَنُّوٓا۟
ve anlamışlardı
an lā
أَن لَّا
olmadığını
malja-a
مَلْجَأَ
bir çare
mina l-lahi
مِنَ ٱللَّهِ
Allahtan
illā
إِلَّآ
başka
ilayhi
إِلَيْهِ
yine kendisinden
thumma
ثُمَّ
sonra
tāba
تَابَ
tevbesini kabul buyurdu
ʿalayhim
عَلَيْهِمْ
onların
liyatūbū
لِيَتُوبُوٓا۟ۚ
tevbe etsinler
inna
إِنَّ
çünkü
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
huwa
هُوَ
O
l-tawābu
ٱلتَّوَّابُ
tevbeyi çok kabul eden
l-raḥīmu
ٱلرَّحِيمُ
çok esirgeyendir
Bütün genişliğine rağmen yer onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp, Allah'tan başka sığınacak kimse olmadığını anlayan, savaştan geri kalmış üç kişinin tevbesini de kabul etti. Allah, tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul etmiştir. Çünkü O tevbeleri kabul eden, merhametli olandır. ([9] Tevbe: 118)
Tefsir
119

يٰٓاَيُّهَا الَّذِيْنَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُوْنُوْا مَعَ الصّٰدِقِيْنَ ١١٩

yāayyuhā
يَٰٓأَيُّهَا
Ey
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
āmanū
ءَامَنُوا۟
inanan(lar)
ittaqū
ٱتَّقُوا۟
korkun
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'tan
wakūnū
وَكُونُوا۟
ve olun
maʿa
مَعَ
beraber
l-ṣādiqīna
ٱلصَّٰدِقِينَ
doğrularla
Ey inananlar! Allah'tan sakının ve doğrularla beraber olun. ([9] Tevbe: 119)
Tefsir
120

مَا كَانَ لِاَهْلِ الْمَدِيْنَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِّنَ الْاَعْرَابِ اَنْ يَّتَخَلَّفُوْا عَنْ رَّسُوْلِ اللّٰهِ وَلَا يَرْغَبُوْا بِاَنْفُسِهِمْ عَنْ نَّفْسِهٖۗ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ لَا يُصِيْبُهُمْ ظَمَاٌ وَّلَا نَصَبٌ وَّلَا مَخْمَصَةٌ فِيْ سَبِيْلِ اللّٰهِ وَلَا يَطَـُٔوْنَ مَوْطِئًا يَّغِيْظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُوْنَ مِنْ عَدُوٍّ نَّيْلًا اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِهٖ عَمَلٌ صَالِحٌۗ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُضِيْعُ اَجْرَ الْمُحْسِنِيْنَ ١٢٠

mā kāna
مَا كَانَ
onlara yakışmaz
li-ahli
لِأَهْلِ
halkının
l-madīnati
ٱلْمَدِينَةِ
Medine
waman
وَمَنْ
ve kimselerin
ḥawlahum
حَوْلَهُم
onların çevresinden
mina l-aʿrābi
مِّنَ ٱلْأَعْرَابِ
bedevi Araplardan
an yatakhallafū
أَن يَتَخَلَّفُوا۟
geri kalmaları
ʿan rasūli
عَن رَّسُولِ
Elçisinden
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
walā
وَلَا
ve
yarghabū
يَرْغَبُوا۟
kaygısına düşmeleri
bi-anfusihim
بِأَنفُسِهِمْ
kendi canlarının
ʿan nafsihi
عَن نَّفْسِهِۦۚ
onun canından önce
dhālika
ذَٰلِكَ
böyledir
bi-annahum
بِأَنَّهُمْ
çünkü
لَا
yoktur ki
yuṣībuhum
يُصِيبُهُمْ
onların çekmeleri
ẓama-on
ظَمَأٌ
bir susuzluk
walā
وَلَا
ve yoktur ki
naṣabun
نَصَبٌ
bir yorgunluk
walā
وَلَا
ve yoktur ki
makhmaṣatun
مَخْمَصَةٌ
bir açlık
fī sabīli
فِى سَبِيلِ
yolunda
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah
walā
وَلَا
ve yoktur ki
yaṭaūna
يَطَـُٔونَ
ayak basmaları
mawṭi-an
مَوْطِئًا
bir yere
yaghīẓu
يَغِيظُ
öfkelendirecek
l-kufāra
ٱلْكُفَّارَ
kâfirleri
walā
وَلَا
ve yoktur ki
yanālūna
يَنَالُونَ
sağlamaları
min ʿaduwwin
مِنْ عَدُوٍّ
düşman karşısında
naylan
نَّيْلًا
bir başarı
illā
إِلَّا
mutlaka
kutiba
كُتِبَ
yazıl(masın)
lahum
لَهُم
kendileri için
bihi
بِهِۦ
onunla
ʿamalun
عَمَلٌ
bir amel
ṣāliḥun
صَٰلِحٌۚ
salih
inna
إِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
لَا
zayi etmez
yuḍīʿu
يُضِيعُ
ecirlerini
ajra
أَجْرَ
iyilik edenlerin
l-muḥ'sinīna
ٱلْمُحْسِنِينَ
harcamaları
Medinelilere ve çevrelerinde bulunan Bedevilere, savaşta Allah'ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa uğramak, kafirleri kızdıracak bir yeri işgal etmek ve düşmana başarı kazanmak karşılığında, onların yararlı bir iş yaptıkları mutlaka yazılır. Doğrusu Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez. ([9] Tevbe: 120)
Tefsir