11
كَلَّا لَا وَزَرَۗ ١١
- kallā
- كَلَّا
- hayır
- lā
- لَا
- yoktur
- wazara
- وَزَرَ
- sığınacak yer
Hayır; hayır; bir sığınak yoktur. ([75] Kıyamet: 11)Tefsir
12
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَىِٕذِ ِۨالْمُسْتَقَرُّۗ ١٢
- ilā
- إِلَىٰ
- Rabbinin
- rabbika yawma-idhin
- رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ
- o gün
- l-mus'taqaru
- ٱلْمُسْتَقَرُّ
- varıp durulacak yer
O gün, sen, Rabbinin huzuruna varıp durursun. ([75] Kıyamet: 12)Tefsir
13
يُنَبَّؤُا الْاِنْسَانُ يَوْمَىِٕذٍۢ بِمَا قَدَّمَ وَاَخَّرَۗ ١٣
- yunabba-u
- يُنَبَّؤُا۟
- haber verilir
- l-insānu
- ٱلْإِنسَٰنُ
- insanın
- yawma-idhin
- يَوْمَئِذٍۭ
- o gün
- bimā
- بِمَا
- şeyler
- qaddama
- قَدَّمَ
- yapıp öne sürdüğü
- wa-akhara
- وَأَخَّرَ
- ve geri bıraktığı
O gün, insanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirilir. ([75] Kıyamet: 13)Tefsir
14
بَلِ الْاِنْسَانُ عَلٰى نَفْسِهٖ بَصِيْرَةٌۙ ١٤
- bali
- بَلِ
- doğrusu
- l-insānu
- ٱلْإِنسَٰنُ
- insan
- ʿalā nafsihi
- عَلَىٰ نَفْسِهِۦ
- kendi nefsini
- baṣīratun
- بَصِيرَةٌ
- görür
Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu, artık kendi kendinin şahididir. ([75] Kıyamet: 14)Tefsir
15
وَّلَوْ اَلْقٰى مَعَاذِيْرَهٗۗ ١٥
- walaw
- وَلَوْ
- ve şayet
- alqā
- أَلْقَىٰ
- ortaya atsa (da)
- maʿādhīrahu
- مَعَاذِيرَهُۥ
- özürler
Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu, artık kendi kendinin şahididir. ([75] Kıyamet: 15)Tefsir
16
لَا تُحَرِّكْ بِهٖ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهٖۗ ١٦
- lā tuḥarrik
- لَا تُحَرِّكْ
- depretme
- bihi
- بِهِۦ
- onu
- lisānaka
- لِسَانَكَ
- diline
- litaʿjala
- لِتَعْجَلَ
- okumak için
- bihi
- بِهِۦٓ
- onu
Cebrail sana Kuran okurken, unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme, yalnız dinle. ([75] Kıyamet: 16)Tefsir
17
اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهٗ وَقُرْاٰنَهٗ ۚ ١٧
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- ʿalaynā
- عَلَيْنَا
- bize düşer
- jamʿahu
- جَمْعَهُۥ
- onu toplamak
- waqur'ānahu
- وَقُرْءَانَهُۥ
- ve okumak
Doğrusu o vahyolunanı kalbine yerleştirmek ve onu sana okutturmak Bize düşer. ([75] Kıyamet: 17)Tefsir
18
فَاِذَا قَرَأْنٰهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهٗ ۚ ١٨
- fa-idhā
- فَإِذَا
- zaman
- qaranāhu
- قَرَأْنَٰهُ
- O'nu okuduğumuz
- fa-ittabiʿ
- فَٱتَّبِعْ
- izle
- qur'ānahu
- قُرْءَانَهُۥ
- onun okunuşunu
Biz onu Cebrail'e okuttuğumuz zaman, onun okumasını dinle. ([75] Kıyamet: 18)Tefsir
19
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهٗ ۗ ١٩
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- ʿalaynā
- عَلَيْنَا
- bize düşer
- bayānahu
- بَيَانَهُۥ
- onu açıklamak
Sonra onu sana açıklamak Bize düşer. ([75] Kıyamet: 19)Tefsir
20
كَلَّا بَلْ تُحِبُّوْنَ الْعَاجِلَةَۙ ٢٠
- kallā
- كَلَّا
- hayır
- bal
- بَلْ
- bilakis
- tuḥibbūna
- تُحِبُّونَ
- siz seviyorsunuz
- l-ʿājilata
- ٱلْعَاجِلَةَ
- çarçabuk geçeni
Hayır, hayır! Sizler, çabuk elde edeceğiniz dünya nimetlerini seversiniz. ([75] Kıyamet: 20)Tefsir