11
يُبَصَّرُوْنَهُمْۗ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِيْ مِنْ عَذَابِ يَوْمِىِٕذٍۢ بِبَنِيْهِۙ ١١
- yubaṣṣarūnahum
- يُبَصَّرُونَهُمْۚ
- birbirlerine gösterilirler
- yawaddu
- يَوَدُّ
- ister
- l-muj'rimu
- ٱلْمُجْرِمُ
- suçlu olan
- law
- لَوْ
- keşke
- yaftadī
- يَفْتَدِى
- fidye versin
- min ʿadhābi
- مِنْ عَذَابِ
- azabından (kurtarmak için)
- yawmi-idhin
- يَوْمِئِذٍۭ
- o günün
- bibanīhi
- بِبَنِيهِ
- oğullarını
Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister. ([70] Mearic: 11)Tefsir
12
وَصَاحِبَتِهٖ وَاَخِيْهِۙ ١٢
- waṣāḥibatihi
- وَصَٰحِبَتِهِۦ
- ve eşini
- wa-akhīhi
- وَأَخِيهِ
- ve kardeşini
Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister. ([70] Mearic: 12)Tefsir
13
وَفَصِيْلَتِهِ الَّتِيْ تُـْٔوِيْهِۙ ١٣
- wafaṣīlatihi
- وَفَصِيلَتِهِ
- ve tüm ailesini
- allatī tu'wīhi
- ٱلَّتِى تُـْٔوِيهِ
- kendisini barındıran
Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister. ([70] Mearic: 13)Tefsir
14
وَمَنْ فِى الْاَرْضِ جَمِيْعًاۙ ثُمَّ يُنْجِيْهِۙ ١٤
- waman
- وَمَن
- ve bulunanları
- fī l-arḍi
- فِى ٱلْأَرْضِ
- yeryüzünde
- jamīʿan
- جَمِيعًا
- hepsini
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- yunjīhi
- يُنجِيهِ
- kendisini kurtarsın
Onlar birbirlerine yalnız gösterilirler. Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister. ([70] Mearic: 14)Tefsir
15
كَلَّاۗ اِنَّهَا لَظٰىۙ ١٥
- kallā
- كَلَّآۖ
- hayır
- innahā
- إِنَّهَا
- şüphesiz O
- laẓā
- لَظَىٰ
- alevlenen bir ateştir
Hayır, olmaz... Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır. ([70] Mearic: 15)Tefsir
16
نَزَّاعَةً لِّلشَّوٰىۚ ١٦
- nazzāʿatan
- نَزَّاعَةً
- kavurur soyar
- lilshawā
- لِّلشَّوَىٰ
- derileri
Hayır, olmaz... Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır. ([70] Mearic: 16)Tefsir
17
تَدْعُوْا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ ١٧
- tadʿū
- تَدْعُوا۟
- çağırır
- man
- مَنْ
- kimseyi
- adbara
- أَدْبَرَ
- sırtını dönen
- watawallā
- وَتَوَلَّىٰ
- ve yüz çevireni
Hayır, olmaz... Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır. ([70] Mearic: 17)Tefsir
18
وَجَمَعَ فَاَوْعٰى ١٨
- wajamaʿa
- وَجَمَعَ
- toplayıp
- fa-awʿā
- فَأَوْعَىٰٓ
- biriktireni
Hayır, olmaz... Orada sırtını çevirip yüzgeri edeni, malını toplayıp kimseye hakkını vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran, alevli ateş vardır. ([70] Mearic: 18)Tefsir
19
۞ اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوْعًاۙ ١٩
- inna
- إِنَّ
- doğrusu
- l-insāna
- ٱلْإِنسَٰنَ
- insan
- khuliqa
- خُلِقَ
- yaratılmıştır
- halūʿan
- هَلُوعًا
- hırslı (ve huysuz)
İnsan gerçekten pek huysuz yaratılmıştır: ([70] Mearic: 19)Tefsir
20
اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوْعًاۙ ٢٠
- idhā
- إِذَا
- zaman
- massahu
- مَسَّهُ
- kendisine dokunduğu
- l-sharu
- ٱلشَّرُّ
- kötülük
- jazūʿan
- جَزُوعًا
- sızlanır
Başına bir fenalık gelince feryat eder, ([70] Mearic: 20)Tefsir