Skip to content

Suresi Araf - Page: 15

Al-A'raf

(al-ʾAʿrāf)

141

وَاِذْ اَنْجَيْنٰكُمْ مِّنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُوْمُوْنَكُمْ سُوْۤءَ الْعَذَابِۚ يُقَتِّلُوْنَ اَبْنَاۤءَكُمْ وَيَسْتَحْيُوْنَ نِسَاۤءَكُمْۗ وَفِيْ ذٰلِكُمْ بَلَاۤءٌ مِّنْ رَّبِّكُمْ عَظِيْمٌ ࣖ ١٤١

wa-idh
وَإِذْ
ve hani
anjaynākum
أَنجَيْنَٰكُم
biz sizi kurtarmıştık
min āli
مِّنْ ءَالِ
ailesinden
fir'ʿawna
فِرْعَوْنَ
Fir'avn
yasūmūnakum
يَسُومُونَكُمْ
onlar size yapıyorlardı
sūa
سُوٓءَ
en kötüsünü
l-ʿadhābi
ٱلْعَذَابِۖ
azabın
yuqattilūna
يُقَتِّلُونَ
öldürüyorlardı
abnāakum
أَبْنَآءَكُمْ
oğullarınızı
wayastaḥyūna
وَيَسْتَحْيُونَ
ve sağ bırakıyorlardı
nisāakum
نِسَآءَكُمْۚ
kadınlarınızı
wafī
وَفِى
ve vardı
dhālikum
ذَٰلِكُم
bunda size
balāon
بَلَآءٌ
bir imtihan
min
مِّن
tarafından
rabbikum
رَّبِّكُمْ
Rabbiniz
ʿaẓīmun
عَظِيمٌ
büyük bir
Sizi kötü azaba sokan, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı öldüren Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı. ([7] Araf: 141)
Tefsir
142

۞ وَوٰعَدْنَا مُوْسٰى ثَلٰثِيْنَ لَيْلَةً وَّاَتْمَمْنٰهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيْقَاتُ رَبِّهٖٓ اَرْبَعِيْنَ لَيْلَةً ۚوَقَالَ مُوْسٰى لِاَخِيْهِ هٰرُوْنَ اخْلُفْنِيْ فِيْ قَوْمِيْ وَاَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِعْ سَبِيْلَ الْمُفْسِدِيْنَ ١٤٢

wawāʿadnā
وَوَٰعَدْنَا
ve sözleştik
mūsā
مُوسَىٰ
Musa ile
thalāthīna
ثَلَٰثِينَ
otuz
laylatan
لَيْلَةً
gece
wa-atmamnāhā
وَأَتْمَمْنَٰهَا
ve buna kattık
biʿashrin
بِعَشْرٍ
on (gece daha)
fatamma
فَتَمَّ
böylece tamamlandı
mīqātu
مِيقَٰتُ
tayin ettiği vakit
rabbihi
رَبِّهِۦٓ
Rabbinin
arbaʿīna
أَرْبَعِينَ
kırk
laylatan
لَيْلَةًۚ
geceye
waqāla
وَقَالَ
dedi ki
mūsā
مُوسَىٰ
Musa
li-akhīhi
لِأَخِيهِ
kardeşi
hārūna
هَٰرُونَ
Harun'a
ukh'luf'nī
ٱخْلُفْنِى
benim yerime geç
فِى
içinde
qawmī
قَوْمِى
kavmim
wa-aṣliḥ
وَأَصْلِحْ
ve ıslah et
walā
وَلَا
ve
tattabiʿ
تَتَّبِعْ
uyma
sabīla
سَبِيلَ
yoluna
l-muf'sidīna
ٱلْمُفْسِدِينَ
bozguncuların
Musa'ya otuz gece vade verip sonra buna on gece daha kattık; böylece Rabbinin tayin ettiği müddet kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a, "Milletim içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna gitme" dedi. ([7] Araf: 142)
Tefsir
143

وَلَمَّا جَاۤءَ مُوْسٰى لِمِيْقَاتِنَا وَكَلَّمَهٗ رَبُّهٗۙ قَالَ رَبِّ اَرِنِيْٓ اَنْظُرْ اِلَيْكَۗ قَالَ لَنْ تَرٰىنِيْ وَلٰكِنِ انْظُرْ اِلَى الْجَبَلِ فَاِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهٗ فَسَوْفَ تَرٰىنِيْۚ فَلَمَّا تَجَلّٰى رَبُّهٗ لِلْجَبَلِ جَعَلَهٗ دَكًّا وَّخَرَّ مُوْسٰى صَعِقًاۚ فَلَمَّآ اَفَاقَ قَالَ سُبْحٰنَكَ تُبْتُ اِلَيْكَ وَاَنَا۠ اَوَّلُ الْمُؤْمِنِيْنَ ١٤٣

walammā
وَلَمَّا
ne zaman ki
jāa
جَآءَ
gelip de
mūsā
مُوسَىٰ
Musa
limīqātinā
لِمِيقَٰتِنَا
tayin ettiğimiz vakitte
wakallamahu
وَكَلَّمَهُۥ
ve ona konuşunca
rabbuhu
رَبُّهُۥ
Rabbi
qāla
قَالَ
dedi
rabbi
رَبِّ
Rabbim
arinī
أَرِنِىٓ
bana görün
anẓur
أَنظُرْ
bakayım
ilayka
إِلَيْكَۚ
sana
qāla
قَالَ
dedi ki
lan tarānī
لَن تَرَىٰنِى
sen beni göremezsin
walākini
وَلَٰكِنِ
fakat
unẓur
ٱنظُرْ
bak
ilā l-jabali
إِلَى ٱلْجَبَلِ
dağa
fa-ini
فَإِنِ
eğer
is'taqarra
ٱسْتَقَرَّ
durursa
makānahu
مَكَانَهُۥ
yerinde
fasawfa
فَسَوْفَ
o zaman
tarānī
تَرَىٰنِىۚ
sen de beni göreceksin
falammā
فَلَمَّا
ne zaman ki
tajallā
تَجَلَّىٰ
görününce
rabbuhu
رَبُّهُۥ
Rabbi
lil'jabali
لِلْجَبَلِ
dağa
jaʿalahu
جَعَلَهُۥ
onu etti
dakkan
دَكًّا
darmadağın
wakharra
وَخَرَّ
ve bayılarak
mūsā
مُوسَىٰ
Musa
ṣaʿiqan
صَعِقًاۚ
düştü
falammā
فَلَمَّآ
ne zaman ki
afāqa
أَفَاقَ
ayılınca
qāla
قَالَ
dedi
sub'ḥānaka
سُبْحَٰنَكَ
Sen yücesin
tub'tu
تُبْتُ
tevbe ettim
ilayka
إِلَيْكَ
sana
wa-anā
وَأَنَا۠
ve ben
awwalu
أَوَّلُ
ilkiyim
l-mu'minīna
ٱلْمُؤْمِنِينَ
inananların
Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca, Musa: "Rabbim! Bana Kendini göster, Sana bakayım" dedi. Allah: "Sen Beni göremezsin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de Beni göreceksin" buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince onu yerlebir etti ve Musa da baygın düştü; ayılınca: "Yarabbi, münezzehsin, Sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim" dedi. ([7] Araf: 143)
Tefsir
144

قَالَ يٰمُوْسٰٓى اِنِّى اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسٰلٰتِيْ وَبِكَلَامِيْ ۖفَخُذْ مَآ اٰتَيْتُكَ وَكُنْ مِّنَ الشّٰكِرِيْنَ ١٤٤

qāla
قَالَ
dedi ki
yāmūsā
يَٰمُوسَىٰٓ
Ey Musa
innī
إِنِّى
şüphesiz ben
iṣ'ṭafaytuka
ٱصْطَفَيْتُكَ
seni seçtim
ʿalā
عَلَى
üzeine
l-nāsi
ٱلنَّاسِ
insanlar
birisālātī
بِرِسَٰلَٰتِى
mesajlarımla
wabikalāmī
وَبِكَلَٰمِى
ve konuşmamla
fakhudh
فَخُذْ
al
مَآ
şeyi
ātaytuka
ءَاتَيْتُكَ
sana verdiğim
wakun
وَكُن
ve ol
mina l-shākirīna
مِّنَ ٱلشَّٰكِرِينَ
şükredenlerden
"Ey Musa! Verdiklerimle ve seninle konuşmamla seni insanlar arasından seçtim; sana verdiğimi al ve şükret" dedi. ([7] Araf: 144)
Tefsir
145

وَكَتَبْنَا لَهٗ فِى الْاَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَّوْعِظَةً وَّتَفْصِيْلًا لِّكُلِّ شَيْءٍۚ فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَّأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوْا بِاَحْسَنِهَا ۗسَاُورِيْكُمْ دَارَ الْفٰسِقِيْنَ ١٤٥

wakatabnā
وَكَتَبْنَا
ve yazdık
lahu
لَهُۥ
O'nun (Musa) için
fī l-alwāḥi
فِى ٱلْأَلْوَاحِ
levhalara
min
مِن
ne varsa
kulli
كُلِّ
her
shayin
شَىْءٍ
şeyi
mawʿiẓatan
مَّوْعِظَةً
öğüte dair
watafṣīlan
وَتَفْصِيلًا
ve açıklamasına dair
likulli
لِّكُلِّ
her
shayin
شَىْءٍ
şeyin
fakhudh'hā
فَخُذْهَا
bunları tut
biquwwatin
بِقُوَّةٍ
kuvvetle
wamur
وَأْمُرْ
ve emret
qawmaka
قَوْمَكَ
kavmine
yakhudhū
يَأْخُذُوا۟
tutsunlar
bi-aḥsanihā
بِأَحْسَنِهَاۚ
bunların en güzelini
sa-urīkum
سَأُو۟رِيكُمْ
size göstereceğim
dāra
دَارَ
yurdunu
l-fāsiqīna
ٱلْفَٰسِقِينَ
yoldan çıkmışların
Ona levhalarda her şeyden bir öğüt yazdık ve her şeyi uzun uzadıya açıkladık; onlara sıkıca sarıl, milletine de emret en güzel şekilde tutsunlar. Size Allah'a karşı gelenlerin yurdunu göstereceğim. ([7] Araf: 145)
Tefsir
146

سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيٰتِيَ الَّذِيْنَ يَتَكَبَّرُوْنَ فِى الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۗ وَاِنْ يَّرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَّا يُؤْمِنُوْا بِهَاۚ وَاِنْ يَّرَوْا سَبِيْلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوْهُ سَبِيْلًاۚ وَاِنْ يَّرَوْا سَبِيْلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوْهُ سَبِيْلًاۗ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوْا بِاٰيٰتِنَا وَكَانُوْا عَنْهَا غٰفِلِيْنَ ١٤٦

sa-aṣrifu
سَأَصْرِفُ
uzaklaştıracağım
ʿan āyātiya
عَنْ ءَايَٰتِىَ
ayetlerimden
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseleri
yatakabbarūna
يَتَكَبَّرُونَ
büyüklenenleri
fī l-arḍi
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzünde
bighayri
بِغَيْرِ
olmaksızın
l-ḥaqi
ٱلْحَقِّ
hak
wa-in
وَإِن
ve eğer
yaraw
يَرَوْا۟
onlar görseler
kulla
كُلَّ
her
āyatin
ءَايَةٍ
ayeti
lā yu'minū
لَّا يُؤْمِنُوا۟
yine inanmazlar
bihā
بِهَا
ona
wa-in
وَإِن
ve eğer
yaraw
يَرَوْا۟
görseler
sabīla
سَبِيلَ
yolu
l-rush'di
ٱلرُّشْدِ
doğru
lā yattakhidhūhu
لَا يَتَّخِذُوهُ
onu edinmezler
sabīlan
سَبِيلًا
yol
wa-in
وَإِن
ama eğer
yaraw
يَرَوْا۟
görseler
sabīla
سَبِيلَ
yolunu
l-ghayi
ٱلْغَىِّ
azgınlık
yattakhidhūhu
يَتَّخِذُوهُ
onu edinirler
sabīlan
سَبِيلًاۚ
yol
dhālika
ذَٰلِكَ
öyle
bi-annahum
بِأَنَّهُمْ
çünkü onlar
kadhabū
كَذَّبُوا۟
yalanladılar
biāyātinā
بِـَٔايَٰتِنَا
ayetlerimizi
wakānū
وَكَانُوا۟
ve oldular
ʿanhā
عَنْهَا
onları
ghāfilīna
غَٰفِلِينَ
umursamaz
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimden yüz çevirteceğim. Onlar bütün ayetleri görseler yine de inanmazlar; doğru yolu görseler, yol olarak benimsemezler; azgınlık yolunu görseler, hemen onu yol edinirler. Bu, onların mucizelerimizi yalan saymaları ve onlardan habersiz görünmelerinden ileri gelir. ([7] Araf: 146)
Tefsir
147

وَالَّذِيْنَ كَذَّبُوْا بِاٰيٰتِنَا وَلِقَاۤءِ الْاٰخِرَةِ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْۗ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوْا يَعْمَلُوْنَ ࣖ ١٤٧

wa-alladhīna
وَٱلَّذِينَ
ve kimselerin
kadhabū
كَذَّبُوا۟
yalanlayanların
biāyātinā
بِـَٔايَٰتِنَا
ayetlerimizi
waliqāi
وَلِقَآءِ
ve kavuşmayı
l-ākhirati
ٱلْءَاخِرَةِ
ahirete
ḥabiṭat
حَبِطَتْ
boşa çıkmıştır
aʿmāluhum
أَعْمَٰلُهُمْۚ
eylemleri
hal yuj'zawna
هَلْ يُجْزَوْنَ
onlar ceza mı görüyorlar?
illā
إِلَّا
dışında
مَا
şeyler ile
kānū
كَانُوا۟
oldukları
yaʿmalūna
يَعْمَلُونَ
yapıyor
Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalan sayan kimselerin işleri boşa gitmiştir. Onlar işlediklerinin karşılığından başka bir şeyle mi cezalanırlar? ([7] Araf: 147)
Tefsir
148

وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوْسٰى مِنْۢ بَعْدِهٖ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلًا جَسَدًا لَّهٗ خُوَارٌۗ اَلَمْ يَرَوْا اَنَّهٗ لَا يُكَلِّمُهُمْ وَلَا يَهْدِيْهِمْ سَبِيْلًاۘ اِتَّخَذُوْهُ وَكَانُوْا ظٰلِمِيْنَ ١٤٨

wa-ittakhadha
وَٱتَّخَذَ
ve benimsediler
qawmu
قَوْمُ
kavmi
mūsā
مُوسَىٰ
Musa'nın
min baʿdihi
مِنۢ بَعْدِهِۦ
kendisinden sonra
min ḥuliyyihim
مِنْ حُلِيِّهِمْ
zinetlerinden yapılmış
ʿij'lan
عِجْلًا
bir buzağı
jasadan
جَسَدًا
heykelini
lahu
لَّهُۥ
vardı onun
khuwārun
خُوَارٌۚ
böğürmesi
alam yaraw
أَلَمْ يَرَوْا۟
görmediler mi ki
annahu
أَنَّهُۥ
o
lā yukallimuhum
لَا يُكَلِّمُهُمْ
ne kendilerine söz söylüyor
walā yahdīhim
وَلَا يَهْدِيهِمْ
ne de onlara gösteriyor
sabīlan
سَبِيلًاۘ
bir yol
ittakhadhūhu
ٱتَّخَذُوهُ
onu benimsediler
wakānū
وَكَانُوا۟
ve oldular
ẓālimīna
ظَٰلِمِينَ
zalimler(den)
Musa'nın ardından milleti, ziynet takımlarından, canlıymış gibi böğüren bir buzağı heykeli yaparak onu tanrı edindiler. O buzağının kendileriyle konuşmadığını ve yol da göstermediğini görmediler mi? Onu tanrı olarak benimseyip kendilerine yazık ettiler. ([7] Araf: 148)
Tefsir
149

وَلَمَّا سُقِطَ فِيْٓ اَيْدِيْهِمْ وَرَاَوْا اَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّوْاۙ قَالُوْا لَىِٕنْ لَّمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُوْنَنَّ مِنَ الْخٰسِرِيْنَ ١٤٩

walammā
وَلَمَّا
ne zaman ki
suqiṭa
سُقِطَ
düşürüldü
فِىٓ
arasına
aydīhim
أَيْدِيهِمْ
(başları) ellerinin
wara-aw
وَرَأَوْا۟
ve gör(üp anla)dılar
annahum
أَنَّهُمْ
kendilerinin
qad
قَدْ
gerçekten
ḍallū
ضَلُّوا۟
sapmış olduklarını
qālū
قَالُوا۟
dediler ki
la-in
لَئِن
eğer
lam yarḥamnā
لَّمْ يَرْحَمْنَا
bize acımazsa
rabbunā
رَبُّنَا
Rabbimiz
wayaghfir
وَيَغْفِرْ
ve bağışlamazsa
lanā
لَنَا
bizi
lanakūnanna
لَنَكُونَنَّ
elbette oluruz
mina l-khāsirīna
مِنَ ٱلْخَٰسِرِينَ
ziyana uğrayanlardan
Elleri böğründe, çaresiz kalıp, kendilerinin sapıtmış olduklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, and olsun ki mahvoluruz" dediler. ([7] Araf: 149)
Tefsir
150

وَلَمَّا رَجَعَ مُوْسٰٓى اِلٰى قَوْمِهٖ غَضْبَانَ اَسِفًاۙ قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُوْنِيْ مِنْۢ بَعْدِيْۚ اَعَجِلْتُمْ اَمْرَ رَبِّكُمْۚ وَاَلْقَى الْاَلْوَاحَ وَاَخَذَ بِرَأْسِ اَخِيْهِ يَجُرُّهٗٓ اِلَيْهِ ۗقَالَ ابْنَ اُمَّ اِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُوْنِيْ وَكَادُوْا يَقْتُلُوْنَنِيْۖ فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْاَعْدَاۤءَ وَلَا تَجْعَلْنِيْ مَعَ الْقَوْمِ الظّٰلِمِيْنَ ١٥٠

walammā
وَلَمَّا
zaman
rajaʿa
رَجَعَ
döndü(ğü)
mūsā
مُوسَىٰٓ
Musa
ilā qawmihi
إِلَىٰ قَوْمِهِۦ
kavmine
ghaḍbāna
غَضْبَٰنَ
kızgın
asifan
أَسِفًا
ve üzgün bir halde
qāla
قَالَ
dedi
bi'samā
بِئْسَمَا
ne kötü işler yaptınız?
khalaftumūnī
خَلَفْتُمُونِى
arkamdan
min baʿdī
مِنۢ بَعْدِىٓۖ
benden sonra
aʿajil'tum
أَعَجِلْتُمْ
acele mi ettiniz?
amra
أَمْرَ
emrini (beklemeyip)
rabbikum
رَبِّكُمْۖ
Rabbinizin
wa-alqā
وَأَلْقَى
ve yere attı
l-alwāḥa
ٱلْأَلْوَاحَ
levhaları
wa-akhadha
وَأَخَذَ
ve tuttu
birasi
بِرَأْسِ
başını
akhīhi
أَخِيهِ
kardeşinin
yajurruhu
يَجُرُّهُۥٓ
çekmeye başladı
ilayhi
إِلَيْهِۚ
kendine doğru
qāla
قَالَ
(Kardeşi) dedi
ib'na
ٱبْنَ
oğlu
umma
أُمَّ
anamın
inna
إِنَّ
gerçekten
l-qawma
ٱلْقَوْمَ
bu insanlar
is'taḍʿafūnī
ٱسْتَضْعَفُونِى
beni hırpaladılar
wakādū
وَكَادُوا۟
ve az daha
yaqtulūnanī
يَقْتُلُونَنِى
beni öldürüyorlardı
falā tush'mit
فَلَا تُشْمِتْ
güldürme
biya
بِىَ
üstüme
l-aʿdāa
ٱلْأَعْدَآءَ
düşmanları
walā
وَلَا
asla
tajʿalnī
تَجْعَلْنِى
beni tutma
maʿa
مَعَ
beraber
l-qawmi
ٱلْقَوْمِ
bu kavimle
l-ẓālimīna
ٱلظَّٰلِمِينَ
zalim
Musa, milletine, kızgın ve üzgün olarak dönünce "Benim arkamdan ne kötü olmuşsunuz! Rabbinizin emrinin çabucak gelmesini mi istiyorsunuz?" dedi, levhaları attı ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekti. Harun: "Ey annem oğlu! Bu millet beni küçümsedi; az kalsın öldürüyorlardı. Bana, düşmanları sevindirecek şekilde davranma, beni bu zalim milletle bir sayma" dedi. ([7] Araf: 150)
Tefsir