111
قَالُوْآ اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَاَرْسِلْ فِى الْمَدَاۤىِٕنِ حٰشِرِيْنَۙ ١١١
- qālū
- قَالُوٓا۟
- dediler
- arjih
- أَرْجِهْ
- onu beklet
- wa-akhāhu
- وَأَخَاهُ
- ve kardeşini de
- wa-arsil
- وَأَرْسِلْ
- ve gönder
- fī l-madāini
- فِى ٱلْمَدَآئِنِ
- şehirlere
- ḥāshirīna
- حَٰشِرِينَ
- toplayıcılar (olarak)
"Onu ve kardeşini eğle; şehirlere toplayıcılar gönder, bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler" dediler. ([7] Araf: 111)Tefsir
112
يَأْتُوْكَ بِكُلِّ سٰحِرٍ عَلِيْمٍ ١١٢
- yatūka
- يَأْتُوكَ
- sana getirsinler
- bikulli
- بِكُلِّ
- bütün
- sāḥirin
- سَٰحِرٍ
- büyücüleri
- ʿalīmin
- عَلِيمٍ
- bilgili
"Onu ve kardeşini eğle; şehirlere toplayıcılar gönder, bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler" dediler. ([7] Araf: 112)Tefsir
113
وَجَاۤءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُوْٓا اِنَّ لَنَا لَاَجْرًا اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغٰلِبِيْنَ ١١٣
- wajāa
- وَجَآءَ
- ve geldi
- l-saḥaratu
- ٱلسَّحَرَةُ
- büyücüler
- fir'ʿawna
- فِرْعَوْنَ
- Fir'avn'a
- qālū
- قَالُوٓا۟
- dediler
- inna
- إِنَّ
- elbette
- lanā
- لَنَا
- bize
- la-ajran
- لَأَجْرًا
- bir mükafat var (değil mi?)
- in
- إِن
- eğer
- kunnā
- كُنَّا
- olursak
- naḥnu
- نَحْنُ
- biz
- l-ghālibīna
- ٱلْغَٰلِبِينَ
- üstün gelen
Sihirbazlar Firavun'a geldi, "Yenecek olursak bize şüphesiz bir mükafat var değil mi?" dediler. ([7] Araf: 113)Tefsir
114
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّبِيْنَ ١١٤
- qāla
- قَالَ
- dedi
- naʿam
- نَعَمْ
- evet
- wa-innakum
- وَإِنَّكُمْ
- hem de siz
- lamina
- لَمِنَ
- olanlardansınız
- l-muqarabīna
- ٱلْمُقَرَّبِينَ
- yakınlar(ım)
Firavun, "Evet, yenerseniz gözdelerden olacaksınız" dedi. ([7] Araf: 114)Tefsir
115
قَالُوْا يٰمُوْسٰٓى اِمَّآ اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّآ اَنْ نَّكُوْنَ نَحْنُ الْمُلْقِيْنَ ١١٥
- qālū
- قَالُوا۟
- dediler ki
- yāmūsā
- يَٰمُوسَىٰٓ
- Ey Musa
- immā
- إِمَّآ
- önce mi?
- an tul'qiya
- أَن تُلْقِىَ
- sen atacaksın
- wa-immā
- وَإِمَّآ
- yoksa
- an nakūna
- أَن نَّكُونَ
- olalım
- naḥnu
- نَحْنُ
- biz (mi)
- l-mul'qīna
- ٱلْمُلْقِينَ
- (önce) atanlar
Sihirbazlar: "Ey Musa! Marifetini ya sen ortaya koy veya biz koyalım" dediler. ([7] Araf: 115)Tefsir
116
قَالَ اَلْقُوْاۚ فَلَمَّآ اَلْقَوْا سَحَرُوْٓا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوْهُمْ وَجَاۤءُوْ بِسِحْرٍ عَظِيْمٍ ١١٦
- qāla
- قَالَ
- dedi
- alqū
- أَلْقُوا۟ۖ
- siz atın
- falammā
- فَلَمَّآ
- ne zaman ki
- alqaw
- أَلْقَوْا۟
- atınca
- saḥarū
- سَحَرُوٓا۟
- büyülediler
- aʿyuna
- أَعْيُنَ
- gözlerini
- l-nāsi
- ٱلنَّاسِ
- insanların
- wa-is'tarhabūhum
- وَٱسْتَرْهَبُوهُمْ
- ve onları ürküttüler
- wajāū
- وَجَآءُو
- ve getirdiler
- bisiḥ'rin
- بِسِحْرٍ
- bir büyü
- ʿaẓīmin
- عَظِيمٍ
- büyük
Musa: "Siz koyun" dedi. Sihirbazlar marifetlerini ortaya koyunca insanların gözlerini sihirlediler ve onları ürküttüler, büyük bir sihir yaptılar. ([7] Araf: 116)Tefsir
117
۞ وَاَوْحَيْنَآ اِلٰى مُوْسٰٓى اَنْ اَلْقِ عَصَاكَۚ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُوْنَۚ ١١٧
- wa-awḥaynā
- وَأَوْحَيْنَآ
- ve biz de vahyettik
- ilā mūsā
- إِلَىٰ مُوسَىٰٓ
- Musa'ya
- an
- أَنْ
- diye
- alqi
- أَلْقِ
- at
- ʿaṣāka
- عَصَاكَۖ
- Asanı
- fa-idhā
- فَإِذَا
- (bir de baktılar ki)
- hiya
- هِىَ
- o
- talqafu
- تَلْقَفُ
- yakalayıp yutuyor
- mā
- مَا
- şeyleri
- yafikūna
- يَأْفِكُونَ
- onların uydurdukları
Biz de Musa'ya, "Asanı koyuver" dedik, o da koydu; hemen onların uydurduklarını yutmaya başladı. ([7] Araf: 117)Tefsir
118
فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوْا يَعْمَلُوْنَۚ ١١٨
- fawaqaʿa
- فَوَقَعَ
- ortaya çıktı
- l-ḥaqu
- ٱلْحَقُّ
- gerçek
- wabaṭala
- وَبَطَلَ
- ve batıl oldu
- mā
- مَا
- şeyler
- kānū
- كَانُوا۟
- oldukları
- yaʿmalūna
- يَعْمَلُونَ
- yapıyor(lar)
Hak tahakkuk etti, onların yaptıkları boşa gitti. ([7] Araf: 118)Tefsir
119
فَغُلِبُوْا هُنَالِكَ وَانْقَلَبُوْا صٰغِرِيْنَۚ ١١٩
- faghulibū
- فَغُلِبُوا۟
- yenildiler
- hunālika
- هُنَالِكَ
- orada
- wa-inqalabū
- وَٱنقَلَبُوا۟
- ve düştüler
- ṣāghirīna
- صَٰغِرِينَ
- küçük
İşte orada yenildiler, küçük düştüler. ([7] Araf: 119)Tefsir
120
وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سٰجِدِيْنَۙ ١٢٠
- wa-ul'qiya
- وَأُلْقِىَ
- ve kapandılar
- l-saḥaratu
- ٱلسَّحَرَةُ
- büyücüler
- sājidīna
- سَٰجِدِينَ
- secdeye
Sihirbazlar secdeye kapanıp, "Alemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler. ([7] Araf: 120)Tefsir