41
وَّمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍۗ قَلِيْلًا مَّا تُؤْمِنُوْنَۙ ٤١
- wamā
- وَمَا
- ve değildir
- huwa
- هُوَ
- O
- biqawli
- بِقَوْلِ
- sözü
- shāʿirin
- شَاعِرٍۚ
- bir şa'irin
- qalīlan
- قَلِيلًا
- az
- mā
- مَّا
- ne de
- tu'minūna
- تُؤْمِنُونَ
- inanıyorsunuz
O, şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz! ([69] Hakka: 41)Tefsir
42
وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍۗ قَلِيْلًا مَّا تَذَكَّرُوْنَۗ ٤٢
- walā
- وَلَا
- ve değildir
- biqawli
- بِقَوْلِ
- sözü
- kāhinin
- كَاهِنٍۚ
- bir kahinin
- qalīlan
- قَلِيلًا
- az
- mā
- مَّا
- ne de
- tadhakkarūna
- تَذَكَّرُونَ
- düşünüyorsunuz
Kahin sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz! ([69] Hakka: 42)Tefsir
43
تَنْزِيْلٌ مِّنْ رَّبِّ الْعٰلَمِيْنَ ٤٣
- tanzīlun
- تَنزِيلٌ
- indirilmiştir
- min
- مِّن
- tarafından
- rabbi
- رَّبِّ
- Rabbi
- l-ʿālamīna
- ٱلْعَٰلَمِينَ
- alemlerin
Kuran, Alemlerin Rabbinden indirilmedir. ([69] Hakka: 43)Tefsir
44
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْاَقَاوِيْلِۙ ٤٤
- walaw
- وَلَوْ
- ve eğer
- taqawwala
- تَقَوَّلَ
- iftira etseydi
- ʿalaynā
- عَلَيْنَا
- bize
- baʿḍa
- بَعْضَ
- bazı
- l-aqāwīli
- ٱلْأَقَاوِيلِ
- laflar uydurup
Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. ([69] Hakka: 44)Tefsir
45
لَاَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِيْنِۙ ٤٥
- la-akhadhnā
- لَأَخَذْنَا
- elbette alırdık
- min'hu
- مِنْهُ
- onun
- bil-yamīni
- بِٱلْيَمِينِ
- sağını
Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. ([69] Hakka: 45)Tefsir
46
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِيْنَۖ ٤٦
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- laqaṭaʿnā
- لَقَطَعْنَا
- keserdik
- min'hu
- مِنْهُ
- onun
- l-watīna
- ٱلْوَتِينَ
- can damarını
Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. ([69] Hakka: 46)Tefsir
47
فَمَا مِنْكُمْ مِّنْ اَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِيْنَۙ ٤٧
- famā
- فَمَا
- olamazdı
- minkum
- مِنكُم
- sizden
- min
- مِّنْ
- hiçbir
- aḥadin
- أَحَدٍ
- kimse
- ʿanhu
- عَنْهُ
- ondan
- ḥājizīna
- حَٰجِزِينَ
- engel
Hiçbiriniz de onu koruyamazdınız. ([69] Hakka: 47)Tefsir
48
وَاِنَّهٗ لَتَذْكِرَةٌ لِّلْمُتَّقِيْنَ ٤٨
- wa-innahu
- وَإِنَّهُۥ
- şüphesiz O
- latadhkiratun
- لَتَذْكِرَةٌ
- bir öğüttür
- lil'muttaqīna
- لِّلْمُتَّقِينَ
- muttakiler için
Doğrusu Kuran Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür. ([69] Hakka: 48)Tefsir
49
وَاِنَّا لَنَعْلَمُ اَنَّ مِنْكُمْ مُّكَذِّبِيْنَۗ ٤٩
- wa-innā
- وَإِنَّا
- ve elbette biz
- lanaʿlamu
- لَنَعْلَمُ
- elbette biliyoruz
- anna
- أَنَّ
- muhakkak
- minkum
- مِنكُم
- içinizdeki
- mukadhibīna
- مُّكَذِّبِينَ
- yalanlayıcıları
İçinizde yalanlayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz. ([69] Hakka: 49)Tefsir
50
وَاِنَّهٗ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكٰفِرِيْنَۚ ٥٠
- wa-innahu
- وَإِنَّهُۥ
- doğrusu o
- laḥasratun
- لَحَسْرَةٌ
- elbette hasrettir
- ʿalā
- عَلَى
- için
- l-kāfirīna
- ٱلْكَٰفِرِينَ
- kafirler
Doğrusu Kuran, inkarcılar için bir üzüntüdür. ([69] Hakka: 50)Tefsir