1
2
مَا الْحَاۤقَّةُ ۚ ٢
- mā
- مَا
- nedir?
- l-ḥāqatu
- ٱلْحَآقَّةُ
- gerçekleşen
Nedir o gerçekleşecek olan gün? ([69] Hakka: 2)Tefsir
3
وَمَآ اَدْرٰىكَ مَا الْحَاۤقَّةُ ۗ ٣
- wamā
- وَمَآ
- nerden?
- adrāka
- أَدْرَىٰكَ
- bileceksin
- mā
- مَا
- ne olduğunu
- l-ḥāqatu
- ٱلْحَآقَّةُ
- gerçekleşenin
Gerçekleşecek olanın ne olduğunu sana ne bildirir? ([69] Hakka: 3)Tefsir
4
كَذَّبَتْ ثَمُوْدُ وَعَادٌ ۢبِالْقَارِعَةِ ٤
- kadhabat
- كَذَّبَتْ
- yalanladılar
- thamūdu
- ثَمُودُ
- Semud
- waʿādun
- وَعَادٌۢ
- ve 'Ad
- bil-qāriʿati
- بِٱلْقَارِعَةِ
- başa çarpan olayı
Semud ve Ad milletleri tepelerine inecek bu gerçeği yalanladılar. ([69] Hakka: 4)Tefsir
5
فَاَمَّا ثَمُوْدُ فَاُهْلِكُوْا بِالطَّاغِيَةِ ٥
- fa-ammā
- فَأَمَّا
- bu yüzden
- thamūdu
- ثَمُودُ
- Semud
- fa-uh'likū
- فَأُهْلِكُوا۟
- helak edildiler
- bil-ṭāghiyati
- بِٱلطَّاغِيَةِ
- azgın bir vak'a ile
Bu yüzden Semud milleti zorlu bir sarsıntı ile yok edildi. ([69] Hakka: 5)Tefsir
6
وَاَمَّا عَادٌ فَاُهْلِكُوْا بِرِيْحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍۙ ٦
- wa-ammā
- وَأَمَّا
- ve
- ʿādun
- عَادٌ
- Ad (kavmi ise)
- fa-uh'likū
- فَأُهْلِكُوا۟
- helak edildiler
- birīḥin
- بِرِيحٍ
- bir kasırga ile
- ṣarṣarin
- صَرْصَرٍ
- uğultulu
- ʿātiyatin
- عَاتِيَةٍ
- azgın
Ad milleti de bu yüzden önünde durulmaz, dondurucu bir rüzgarla yok edildi. ([69] Hakka: 6)Tefsir
7
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَّثَمٰنِيَةَ اَيَّامٍۙ حُسُوْمًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيْهَا صَرْعٰىۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍۚ ٧
- sakharahā
- سَخَّرَهَا
- onu saldı
- ʿalayhim
- عَلَيْهِمْ
- onların üzerine
- sabʿa
- سَبْعَ
- yedi
- layālin
- لَيَالٍ
- gece
- wathamāniyata
- وَثَمَٰنِيَةَ
- ve sekiz
- ayyāmin
- أَيَّامٍ
- gün
- ḥusūman
- حُسُومًا
- ardı ardına
- fatarā
- فَتَرَى
- görürsün
- l-qawma
- ٱلْقَوْمَ
- o kavmi
- fīhā
- فِيهَا
- orada
- ṣarʿā
- صَرْعَىٰ
- serilmiş
- ka-annahum
- كَأَنَّهُمْ
- sanki onlar
- aʿjāzu
- أَعْجَازُ
- kütükleridir
- nakhlin
- نَخْلٍ
- hurma
- khāwiyatin
- خَاوِيَةٍ
- içi boş
Allah onların kökünü kesmek üzere, üzerlerine o rüzgarı yedi gece sekiz gün, estirdi. Halkın, kökünden çıkarılmış hurma kütükleri gibi yere yıkıldıklarını görürsün. ([69] Hakka: 7)Tefsir
8
فَهَلْ تَرٰى لَهُمْ مِّنْۢ بَاقِيَةٍ ٨
- fahal tarā
- فَهَلْ تَرَىٰ
- görüyormusun?
- lahum
- لَهُم
- onlardan
- min
- مِّنۢ
- hiç
- bāqiyatin
- بَاقِيَةٍ
- geri kalan
Onlardan arda kalmış bir şey görür müsün? ([69] Hakka: 8)Tefsir
9
وَجَاۤءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهٗ وَالْمُؤْتَفِكٰتُ بِالْخَاطِئَةِۚ ٩
- wajāa
- وَجَآءَ
- ve geldiler
- fir'ʿawnu
- فِرْعَوْنُ
- Fir'avn
- waman
- وَمَن
- ve kimseler
- qablahu
- قَبْلَهُۥ
- ondan önceki
- wal-mu'tafikātu
- وَٱلْمُؤْتَفِكَٰتُ
- ve altüst olmuş kentler
- bil-khāṭi-ati
- بِٱلْخَاطِئَةِ
- hatalı iş ile
Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlar da suç işlemişlerdi. ([69] Hakka: 9)Tefsir
10
فَعَصَوْا رَسُوْلَ رَبِّهِمْ فَاَخَذَهُمْ اَخْذَةً رَّابِيَةً ١٠
- faʿaṣaw
- فَعَصَوْا۟
- karşı geldiler
- rasūla
- رَسُولَ
- elçisine
- rabbihim
- رَبِّهِمْ
- Rablerinin
- fa-akhadhahum
- فَأَخَذَهُمْ
- O da onları yakaladı
- akhdhatan
- أَخْذَةً
- bir yakalayışla
- rābiyatan
- رَّابِيَةً
- şiddeti gittikçe artan
Rabbinin peygamberine baş kaldırmışlardı. Bunun üzerine Rableri onları şiddeti arttıkça artan bir şekilde yakaladı. ([69] Hakka: 10)Tefsir