Skip to content

Suresi Enam - Page: 10

Al-An'am

(al-ʾAnʿām)

91

وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖٓ اِذْ قَالُوْا مَآ اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى بَشَرٍ مِّنْ شَيْءٍۗ قُلْ مَنْ اَنْزَلَ الْكِتٰبَ الَّذِيْ جَاۤءَ بِهٖ مُوْسٰى نُوْرًا وَّهُدًى لِّلنَّاسِ تَجْعَلُوْنَهٗ قَرَاطِيْسَ تُبْدُوْنَهَا وَتُخْفُوْنَ كَثِيْرًاۚ وَعُلِّمْتُمْ مَّا لَمْ تَعْلَمُوْٓا اَنْتُمْ وَلَآ اٰبَاۤؤُكُمْ ۗقُلِ اللّٰهُ ۙثُمَّ ذَرْهُمْ فِيْ خَوْضِهِمْ يَلْعَبُوْنَ ٩١

wamā qadarū
وَمَا قَدَرُوا۟
tanıyamadılar
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'ı
ḥaqqa
حَقَّ
hakkıyla
qadrihi
قَدْرِهِۦٓ
O'nun kadrini
idh
إِذْ
zira
qālū
قَالُوا۟
dediler
mā anzala
مَآ أَنزَلَ
indirmedi
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
ʿalā
عَلَىٰ
üzerine
basharin
بَشَرٍ
insan
min shayin
مِّن شَىْءٍۗ
bir şey
qul
قُلْ
de ki
man
مَنْ
kim
anzala
أَنزَلَ
indirdi
l-kitāba
ٱلْكِتَٰبَ
Kitabı
alladhī
ٱلَّذِى
o ki
jāa
جَآءَ
getirdi
bihi
بِهِۦ
onu
mūsā
مُوسَىٰ
Musa
nūran
نُورًا
nur olarak
wahudan
وَهُدًى
ve yol gösterici olarak
lilnnāsi
لِّلنَّاسِۖ
insanlara
tajʿalūnahu
تَجْعَلُونَهُۥ
siz onu haline getirip
qarāṭīsa
قَرَاطِيسَ
parça parça kağıtlar
tub'dūnahā
تُبْدُونَهَا
gösteriyorsunuz
watukh'fūna
وَتُخْفُونَ
ve gizliyorsunuz
kathīran
كَثِيرًاۖ
çoğunu da
waʿullim'tum
وَعُلِّمْتُم
ve size öğretildiği
مَّا
şeylerin
lam taʿlamū
لَمْ تَعْلَمُوٓا۟
bilmediği
antum
أَنتُمْ
ne sizin
walā ābāukum
وَلَآ ءَابَآؤُكُمْۖ
ne de babalarınızın
quli
قُلِ
de ki
l-lahu
ٱللَّهُۖ
Alah
thumma
ثُمَّ
sonra
dharhum
ذَرْهُمْ
bırak onları
fī khawḍihim
فِى خَوْضِهِمْ
daldıkları bataklıkta
yalʿabūna
يَلْعَبُونَ
oynayadursunlar
"Allah hiçbir insana bir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. De ki: "Musa'nın insanlara nur ve yol gösterici olarak getirdiği Kitap'ı kim indirdi? Ki siz onu kağıtlara yazıp bir kısmını gösterip çoğunu gizlersiniz, atalarınızın ve sizin bilmediğiniz size onunla öğretilmiştir." "Allah" de, sonra da onları daldıkları sapıklıkta bırak, oynasınlar. ([6] Enam: 91)
Tefsir
92

وَهٰذَا كِتٰبٌ اَنْزَلْنٰهُ مُبٰرَكٌ مُّصَدِّقُ الَّذِيْ بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۗ وَالَّذِيْنَ يُؤْمِنُوْنَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُوْنَ بِهٖ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحٰفِظُوْنَ ٩٢

wahādhā
وَهَٰذَا
bu da
kitābun
كِتَٰبٌ
bir Kitaptır
anzalnāhu
أَنزَلْنَٰهُ
indirdiğimiz
mubārakun
مُبَارَكٌ
mubarek
muṣaddiqu
مُّصَدِّقُ
doğrulayıcı
alladhī bayna
ٱلَّذِى بَيْنَ
arasındakini
yadayhi
يَدَيْهِ
elleri
walitundhira
وَلِتُنذِرَ
ve uyarman için
umma
أُمَّ
anası
l-qurā
ٱلْقُرَىٰ
şehirlerin
waman
وَمَنْ
kimseleri
ḥawlahā
حَوْلَهَاۚ
çevresindeki
wa-alladhīna
وَٱلَّذِينَ
ve kimseler
yu'minūna
يُؤْمِنُونَ
inananU(lar)
bil-ākhirati
بِٱلْءَاخِرَةِ
ahirete
yu'minūna
يُؤْمِنُونَ
inanırlar;
bihi
بِهِۦۖ
buna
wahum
وَهُمْ
ve onlar
ʿalā ṣalātihim
عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ
namazlarına
yuḥāfiẓūna
يُحَافِظُونَ
devam ederler
Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap'dır. Ahirete inananlar buna inanırlar, namazlarına da devam ederler. ([6] Enam: 92)
Tefsir
93

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ قَالَ اُوْحِيَ اِلَيَّ وَلَمْ يُوْحَ اِلَيْهِ شَيْءٌ وَّمَنْ قَالَ سَاُنْزِلُ مِثْلَ مَآ اَنْزَلَ اللّٰهُ ۗوَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظّٰلِمُوْنَ فِيْ غَمَرٰتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰۤىِٕكَةُ بَاسِطُوْٓا اَيْدِيْهِمْۚ اَخْرِجُوْٓا اَنْفُسَكُمْۗ اَلْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُوْنِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُوْلُوْنَ عَلَى اللّٰهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ اٰيٰتِهٖ تَسْتَكْبِرُوْنَ ٩٣

waman
وَمَنْ
kim olabilir?
aẓlamu
أَظْلَمُ
daha zalim
mimmani
مِمَّنِ
kimseden
if'tarā
ٱفْتَرَىٰ
uyduran
ʿalā
عَلَى
karşı
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'a
kadhiban
كَذِبًا
yalan
aw
أَوْ
ya da
qāla
قَالَ
diyenden
ūḥiya
أُوحِىَ
vahyolundu
ilayya
إِلَىَّ
bana
walam yūḥa
وَلَمْ يُوحَ
vahyedilmemiş iken
ilayhi
إِلَيْهِ
kendisine
shayon
شَىْءٌ
bir şey
waman
وَمَن
ve kimseden
qāla
قَالَ
diyen
sa-unzilu
سَأُنزِلُ
ben de indireceğim
mith'la
مِثْلَ
gibi
مَآ
şey
anzala
أَنزَلَ
indirdiği
l-lahu
ٱللَّهُۗ
Allah'ın
walaw
وَلَوْ
eğer
tarā
تَرَىٰٓ
bir görsen
idhi l-ẓālimūna
إِذِ ٱلظَّٰلِمُونَ
zalimleri
فِى
içinde
ghamarāti
غَمَرَٰتِ
dalgaları
l-mawti
ٱلْمَوْتِ
ölüm
wal-malāikatu
وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ
ve melekler
bāsiṭū
بَاسِطُوٓا۟
uzatmış
aydīhim
أَيْدِيهِمْ
ellerini
akhrijū
أَخْرِجُوٓا۟
haydi çıkarın
anfusakumu
أَنفُسَكُمُۖ
canlarınızı
l-yawma
ٱلْيَوْمَ
bugün
tuj'zawna
تُجْزَوْنَ
cezalandırılacaksınız
ʿadhāba
عَذَابَ
azabıyla
l-hūni
ٱلْهُونِ
alçaklık
bimā
بِمَا
dolayı
kuntum
كُنتُمْ
olmanızdan
taqūlūna
تَقُولُونَ
söylüyor
ʿalā
عَلَى
karşı
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'a
ghayra
غَيْرَ
olmayanı
l-ḥaqi
ٱلْحَقِّ
gerçek
wakuntum
وَكُنتُمْ
ve
ʿan āyātihi
عَنْ ءَايَٰتِهِۦ
O'nun ayetlerine karşı
tastakbirūna
تَسْتَكْبِرُونَ
büyüklük taslamanızdan
Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyedilmemişken "Bana vahyolundu, Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, "Canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azabla cezalandırılacaksınız" derken bir görsen! ([6] Enam: 93)
Tefsir
94

وَلَقَدْ جِئْتُمُوْنَا فُرَادٰى كَمَا خَلَقْنٰكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَّتَرَكْتُمْ مَّا خَوَّلْنٰكُمْ وَرَاۤءَ ظُهُوْرِكُمْۚ وَمَا نَرٰى مَعَكُمْ شُفَعَاۤءَكُمُ الَّذِيْنَ زَعَمْتُمْ اَنَّهُمْ فِيْكُمْ شُرَكٰۤؤُا ۗ لَقَدْ تَّقَطَّعَ بَيْنَكُمْ وَضَلَّ عَنْكُمْ مَّا كُنْتُمْ تَزْعُمُوْنَ ࣖ ٩٤

walaqad
وَلَقَدْ
ve andolsun
ji'tumūnā
جِئْتُمُونَا
yine bize geldiniz
furādā
فُرَٰدَىٰ
tek olarak
kamā
كَمَا
gibi
khalaqnākum
خَلَقْنَٰكُمْ
sizi yarattığımız
awwala
أَوَّلَ
ilk
marratin
مَرَّةٍ
kez
wataraktum
وَتَرَكْتُم
ve bıraktınız
مَّا
şeyleri
khawwalnākum
خَوَّلْنَٰكُمْ
sizi hayaline daldırdığımız
warāa
وَرَآءَ
arkasında
ẓuhūrikum
ظُهُورِكُمْۖ
sırtlarınız
wamā narā
وَمَا نَرَىٰ
ve görmüyoruz
maʿakum
مَعَكُمْ
yanınızda
shufaʿāakumu
شُفَعَآءَكُمُ
şefaatçilerinizi
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseleri
zaʿamtum
زَعَمْتُمْ
sandığınız
annahum
أَنَّهُمْ
onların
fīkum
فِيكُمْ
içinizden
shurakāu
شُرَكَٰٓؤُا۟ۚ
ortak olduklarını
laqad
لَقَد
andolsun
taqaṭṭaʿa
تَّقَطَّعَ
(bağlar) kesilmiş
baynakum
بَيْنَكُمْ
aranızdaki
waḍalla
وَضَلَّ
ve kaybolup gitmiştir
ʿankum
عَنكُم
sizden
مَّا
şeyler
kuntum tazʿumūna
كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
sandığınız
Onlara: "And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer geldiniz; içinizde Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. And olsun ki aranızdaki bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır" denecek. ([6] Enam: 94)
Tefsir
95

۞ اِنَّ اللّٰهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰىۗ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ۗذٰلِكُمُ اللّٰهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُوْنَ ٩٥

inna
إِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'tır
fāliqu
فَالِقُ
yaran
l-ḥabi
ٱلْحَبِّ
daneyi
wal-nawā
وَٱلنَّوَىٰۖ
ve çekirdeği
yukh'riju
يُخْرِجُ
çıkarır
l-ḥaya
ٱلْحَىَّ
diriyi
mina l-mayiti
مِنَ ٱلْمَيِّتِ
ölüden
wamukh'riju
وَمُخْرِجُ
ve çıkarır
l-mayiti
ٱلْمَيِّتِ
ölüyü
mina l-ḥayi
مِنَ ٱلْحَىِّۚ
diriden
dhālikumu
ذَٰلِكُمُ
işte budur
l-lahu
ٱللَّهُۖ
Allah
fa-annā
فَأَنَّىٰ
o halde nasıl
tu'fakūna
تُؤْفَكُونَ
çevriliyorsunuz
Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır; ölüyü çıkarır. İşte Allah budur, nasıl yüz çevirirsiniz? ([6] Enam: 95)
Tefsir
96

فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ وَجَعَلَ الَّيْلَ سَكَنًا وَّالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ۗذٰلِكَ تَقْدِيْرُ الْعَزِيْزِ الْعَلِيْمِ ٩٦

fāliqu
فَالِقُ
karanlığı yarıp
l-iṣ'bāḥi
ٱلْإِصْبَاحِ
sabahı ortaya çıkarmış
wajaʿala
وَجَعَلَ
ve kılmıştır
al-layla
ٱلَّيْلَ
geceyi
sakanan
سَكَنًا
dinlenme zamanı
wal-shamsa
وَٱلشَّمْسَ
ve güneşi
wal-qamara
وَٱلْقَمَرَ
ve ayı
ḥus'bānan
حُسْبَانًاۚ
hesap (ölçüsü) yapmıştır
dhālika
ذَٰلِكَ
bu
taqdīru
تَقْدِيرُ
takdiridir
l-ʿazīzi
ٱلْعَزِيزِ
o üstün
l-ʿalīmi
ٱلْعَلِيمِ
bilen(Allah)ın
Tanyerini ağartan, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı vakit ölçüsü kılandır. Bu, Güçlü olan'ın, Bilen'in nizamıdır. ([6] Enam: 96)
Tefsir
97

وَهُوَ الَّذِيْ جَعَلَ لَكُمُ النُّجُوْمَ لِتَهْتَدُوْا بِهَا فِيْ ظُلُمٰتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۗ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيٰتِ لِقَوْمٍ يَّعْلَمُوْنَ ٩٧

wahuwa
وَهُوَ
ve O'dur
alladhī
ٱلَّذِى
kimse
jaʿala
جَعَلَ
yaratan
lakumu
لَكُمُ
sizin için
l-nujūma
ٱلنُّجُومَ
yıldızları
litahtadū
لِتَهْتَدُوا۟
yol bulasınız diye
bihā
بِهَا
onlarla
fī ẓulumāti
فِى ظُلُمَٰتِ
karanlıklarında
l-bari
ٱلْبَرِّ
karanın
wal-baḥri
وَٱلْبَحْرِۗ
ve denizin
qad
قَدْ
gerçekten
faṣṣalnā
فَصَّلْنَا
biz genişçe açıkladık
l-āyāti
ٱلْءَايَٰتِ
ayetleri
liqawmin
لِقَوْمٍ
bir toplum için
yaʿlamūna
يَعْلَمُونَ
bilen
O, yıldızları kara ve denizin karanlıklarında yol bulasınız diye sizin için var edendir. Bilen millet için ayetleri uzun uzadıya açıkladık. ([6] Enam: 97)
Tefsir
98

وَهُوَ الَّذِيْٓ اَنْشَاَكُمْ مِّنْ نَّفْسٍ وَّاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَّمُسْتَوْدَعٌ ۗقَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيٰتِ لِقَوْمٍ يَّفْقَهُوْنَ ٩٨

wahuwa
وَهُوَ
ve O'dur
alladhī
ٱلَّذِىٓ
kimse
ansha-akum
أَنشَأَكُم
sizi inşa eden
min nafsin
مِّن نَّفْسٍ
nefisten
wāḥidatin
وَٰحِدَةٍ
bir tek
famus'taqarrun
فَمُسْتَقَرٌّ
(sizin için) bir karar
wamus'tawdaʿun
وَمُسْتَوْدَعٌۗ
ve emanet yeri vardır
qad
قَدْ
gerçekten
faṣṣalnā
فَصَّلْنَا
biz genişçe açıkladık
l-āyāti
ٱلْءَايَٰتِ
ayetleri
liqawmin
لِقَوْمٍ
bir toplum için
yafqahūna
يَفْقَهُونَ
anlayan
O, sizi bir tek nefisten, babaların sulbünde kararlaşmış ve anaların rahminde kararlaşmakta olarak yaratandır. Anlayan millet için ayetleri uzun uzadıya açıkladık. ([6] Enam: 98)
Tefsir
99

وَهُوَ الَّذِيْٓ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِهٖ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُّخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُّتَرَاكِبًاۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَّجَنّٰتٍ مِّنْ اَعْنَابٍ وَّالزَّيْتُوْنَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَّغَيْرَ مُتَشَابِهٍۗ اُنْظُرُوْٓا اِلٰى ثَمَرِهٖٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِهٖ ۗاِنَّ فِيْ ذٰلِكُمْ لَاٰيٰتٍ لِّقَوْمٍ يُّؤْمِنُوْنَ ٩٩

wahuwa
وَهُوَ
ve O'dur
alladhī
ٱلَّذِىٓ
kimse
anzala
أَنزَلَ
indiren
mina l-samāi
مِنَ ٱلسَّمَآءِ
gökten
māan
مَآءً
suyu
fa-akhrajnā
فَأَخْرَجْنَا
çıkardık
bihi
بِهِۦ
onunla
nabāta
نَبَاتَ
bitkiyi
kulli
كُلِّ
her
shayin
شَىْءٍ
çeşit
fa-akhrajnā
فَأَخْرَجْنَا
ve çıkardık
min'hu
مِنْهُ
o (bitki)den
khaḍiran
خَضِرًا
bir filiz
nukh'riju
نُّخْرِجُ
çıkarıyoruz
min'hu
مِنْهُ
ondan da
ḥabban
حَبًّا
daneler
mutarākiban
مُّتَرَاكِبًا
birbiri üzerine binmiş
wamina l-nakhli
وَمِنَ ٱلنَّخْلِ
hurmanın
min ṭalʿihā
مِن طَلْعِهَا
tomurcuğundan
qin'wānun
قِنْوَانٌ
sarkan
dāniyatun
دَانِيَةٌ
salkımlar
wajannātin
وَجَنَّٰتٍ
ve bahçeleri
min aʿnābin
مِّنْ أَعْنَابٍ
üzüm
wal-zaytūna
وَٱلزَّيْتُونَ
ve zeytin
wal-rumāna
وَٱلرُّمَّانَ
ve nar
mush'tabihan
مُشْتَبِهًا
(kimi) birbirine benzer
waghayra mutashābihin
وَغَيْرَ مُتَشَٰبِهٍۗ
(kimi) benzemez
unẓurū
ٱنظُرُوٓا۟
bakın
ilā thamarihi
إِلَىٰ ثَمَرِهِۦٓ
meyvesine
idhā
إِذَآ
zaman
athmara
أَثْمَرَ
meyve verirken
wayanʿihi
وَيَنْعِهِۦٓۚ
ve olgunlaştığı
inna
إِنَّ
şüphesiz
fī dhālikum
فِى ذَٰلِكُمْ
bunda
laāyātin
لَءَايَٰتٍ
çok ibret vardır
liqawmin
لِّقَوْمٍ
toplumu için
yu'minūna
يُؤْمِنُونَ
inananlar
O, gökten su indirendir. Her bitkiyi onunla bitirdik, ondan bitirdiğimiz yeşilden, birbirine benzeyen ve benzemeyen yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık. Ürün verdiklerinde ürünlerine, olgunlaşmalarına bir bakın. Bunlarda, inananlar için, şüphesiz, deliller vardır. ([6] Enam: 99)
Tefsir
100

وَجَعَلُوْا لِلّٰهِ شُرَكَاۤءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوْا لَهٗ بَنِيْنَ وَبَنٰتٍۢ بِغَيْرِ عِلْمٍۗ سُبْحٰنَهٗ وَتَعٰلٰى عَمَّا يَصِفُوْنَ ࣖ ١٠٠

wajaʿalū
وَجَعَلُوا۟
ve yaptılar
lillahi
لِلَّهِ
Allah'a
shurakāa
شُرَكَآءَ
ortak
l-jina
ٱلْجِنَّ
cinleri
wakhalaqahum
وَخَلَقَهُمْۖ
halbuki onları O yaratmıştır
wakharaqū
وَخَرَقُوا۟
ve icadettiler
lahu
لَهُۥ
O'na
banīna
بَنِينَ
oğullar
wabanātin
وَبَنَٰتٍۭ
ve kızlar
bighayri ʿil'min
بِغَيْرِ عِلْمٍۚ
bilmeden
sub'ḥānahu
سُبْحَٰنَهُۥ
O münezzehtir
wataʿālā
وَتَعَٰلَىٰ
ve yücedir
ʿammā yaṣifūna
عَمَّا يَصِفُونَ
onların nitelemelerinden
Cinleri O yaratmışken kafirler Allah'a ortak koştular. Körü körüne O'na oğullar ve kızlar uydurdular. Haşa, O onların vasıflandırmalarından yücedir. ([6] Enam: 100)
Tefsir