يٰٓاَيُّهَا الَّذِيْنَ اٰمَنُوْٓا اِذَا قِيْلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوْا فِى الْمَجٰلِسِ فَافْسَحُوْا يَفْسَحِ اللّٰهُ لَكُمْۚ وَاِذَا قِيْلَ انْشُزُوْا فَانْشُزُوْا يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذِيْنَ اٰمَنُوْا مِنْكُمْۙ وَالَّذِيْنَ اُوْتُوا الْعِلْمَ دَرَجٰتٍۗ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُوْنَ خَبِيْرٌ ١١
- yāayyuhā
- يَٰٓأَيُّهَا
- ey
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- āmanū
- ءَامَنُوٓا۟
- inanan(lar)
- idhā
- إِذَا
- zaman
- qīla
- قِيلَ
- dendiği
- lakum
- لَكُمْ
- size
- tafassaḥū
- تَفَسَّحُوا۟
- yer açın
- fī l-majālisi
- فِى ٱلْمَجَٰلِسِ
- meclislerde
- fa-if'saḥū
- فَٱفْسَحُوا۟
- yer açın ki
- yafsaḥi
- يَفْسَحِ
- genişlik versin
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- lakum
- لَكُمْۖ
- size
- wa-idhā
- وَإِذَا
- zaman da
- qīla
- قِيلَ
- dendiği
- unshuzū
- ٱنشُزُوا۟
- kalkın
- fa-unshuzū
- فَٱنشُزُوا۟
- kalkın ki
- yarfaʿi
- يَرْفَعِ
- yükseltsin
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseleri
- āmanū
- ءَامَنُوا۟
- inanan(ları)
- minkum
- مِنكُمْ
- sizden
- wa-alladhīna
- وَٱلَّذِينَ
- ve kendilerine
- ūtū
- أُوتُوا۟
- verilenleri
- l-ʿil'ma
- ٱلْعِلْمَ
- ilim
- darajātin
- دَرَجَٰتٍۚ
- derecelerle
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- ve Allah
- bimā
- بِمَا
- şeyleri
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yaptıklarınız
- khabīrun
- خَبِيرٌ
- haber almaktadır
Ey inananlar! Toplantılarda, size, "Yer açın" denince yer açın ki Allah da size genişlik versin; "Kalkın" denildiği zaman da hemen kalkın ki, Allah, içinizden inanmış olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah işlediklerinizden haberdardır. ([58] Mücadele: 11)Tefsir
يٰٓاَيُّهَا الَّذِيْنَ اٰمَنُوْٓا اِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُوْلَ فَقَدِّمُوْا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوٰىكُمْ صَدَقَةً ۗذٰلِكَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَاَطْهَرُۗ فَاِنْ لَّمْ تَجِدُوْا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُوْرٌ رَّحِيْمٌ ١٢
- yāayyuhā
- يَٰٓأَيُّهَا
- ey
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- āmanū
- ءَامَنُوٓا۟
- inanan(lar)
- idhā
- إِذَا
- zaman
- nājaytumu
- نَٰجَيْتُمُ
- siz gizli konuşacağınız
- l-rasūla
- ٱلرَّسُولَ
- Elçi ile
- faqaddimū
- فَقَدِّمُوا۟
- verin
- bayna
- بَيْنَ
- önce
- yaday
- يَدَىْ
- önce
- najwākum
- نَجْوَىٰكُمْ
- gizli konuşmanızdan
- ṣadaqatan
- صَدَقَةًۚ
- bir sadaka
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- bu
- khayrun
- خَيْرٌ
- daha hayırlıdır
- lakum
- لَّكُمْ
- sizin için
- wa-aṭharu
- وَأَطْهَرُۚ
- ve daha temizdir
- fa-in
- فَإِن
- şayet
- lam tajidū
- لَّمْ تَجِدُوا۟
- bulamazsınız
- fa-inna
- فَإِنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- ghafūrun
- غَفُورٌ
- bağışlayandır
- raḥīmun
- رَّحِيمٌ
- esirgeyendir
Ey inananlar! Peygamberle hususi olarak konuşacağınızda, bu konuşmanızdan önce fakirlere sadaka veriniz; bu, sizin daha iyi ve daha temiz olmanız içindir. Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsanız üzülmeyiniz. Allah şüphesiz bağışlayandır, acıyandır. ([58] Mücadele: 12)Tefsir
ءَاَشْفَقْتُمْ اَنْ تُقَدِّمُوْا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوٰىكُمْ صَدَقٰتٍۗ فَاِذْ لَمْ تَفْعَلُوْا وَتَابَ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ فَاَقِيْمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَطِيْعُوا اللّٰهَ وَرَسُوْلَهٗ ۗوَاللّٰهُ خَبِيْرٌ ۢبِمَا تَعْمَلُوْنَ ࣖ ١٣
- a-ashfaqtum
- ءَأَشْفَقْتُمْ
- korktunuz mu?
- an tuqaddimū
- أَن تُقَدِّمُوا۟
- vermenizden
- bayna
- بَيْنَ
- önce
- yaday
- يَدَىْ
- önce
- najwākum
- نَجْوَىٰكُمْ
- gizli konuşmanızdan
- ṣadaqātin
- صَدَقَٰتٍۚ
- sadaka
- fa-idh
- فَإِذْ
- çünkü
- lam tafʿalū
- لَمْ تَفْعَلُوا۟
- yapmadınız
- watāba
- وَتَابَ
- ve affetti
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْ
- sizi
- fa-aqīmū
- فَأَقِيمُوا۟
- artık kılın
- l-ṣalata
- ٱلصَّلَوٰةَ
- namazı
- waātū
- وَءَاتُوا۟
- ve verin
- l-zakata
- ٱلزَّكَوٰةَ
- zekatı
- wa-aṭīʿū
- وَأَطِيعُوا۟
- ve ita'at edin
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'a
- warasūlahu
- وَرَسُولَهُۥۚ
- ve Elçisine
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- ve Allah
- khabīrun
- خَبِيرٌۢ
- bilmektedir
- bimā
- بِمَا
- şeyleri
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yaptıklarınız
Hususi konuşmanızdan önce sadaka vermekten ürktünüz mü ki bunu yerine getirmediniz? Ama Allah, tevbenizi kabul etmiştir. Öyleyse namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Allah, işlediklerinizden haberdardır. ([58] Mücadele: 13)Tefsir
۞ اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذِيْنَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۗ مَا هُمْ مِّنْكُمْ وَلَا مِنْهُمْۙ وَيَحْلِفُوْنَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُوْنَ ١٤
- alam tara
- أَلَمْ تَرَ
- görmedin mi?
- ilā alladhīna
- إِلَى ٱلَّذِينَ
- kimseleri
- tawallaw
- تَوَلَّوْا۟
- dost edinen(leri)
- qawman
- قَوْمًا
- bir topluluğu
- ghaḍiba
- غَضِبَ
- gazabettiği
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah'ın
- ʿalayhim
- عَلَيْهِم
- kendilerine
- mā
- مَّا
- değildir
- hum
- هُم
- onlar
- minkum
- مِّنكُمْ
- sizden
- walā
- وَلَا
- ve değildir
- min'hum
- مِنْهُمْ
- onlardan
- wayaḥlifūna
- وَيَحْلِفُونَ
- ve yemin ediyorlar
- ʿalā
- عَلَى
- üzere
- l-kadhibi
- ٱلْكَذِبِ
- yalan
- wahum
- وَهُمْ
- ve onlar
- yaʿlamūna
- يَعْلَمُونَ
- bilerek
Allah'ın gazabettiği milleti dost edinen münafıkları görmedin mi? Onlar ne sizdendir ne de onlardan, bile bile, yalan yere yemin etmektedirler. ([58] Mücadele: 14)Tefsir
اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيْدًاۗ اِنَّهُمْ سَاۤءَ مَا كَانُوْا يَعْمَلُوْنَ ١٥
- aʿadda
- أَعَدَّ
- hazırlamıştır
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- lahum
- لَهُمْ
- onlar için
- ʿadhāban
- عَذَابًا
- bir azab
- shadīdan
- شَدِيدًاۖ
- çetin
- innahum
- إِنَّهُمْ
- şüphesiz onlar
- sāa
- سَآءَ
- ne kötü
- mā
- مَا
- şeyler
- kānū yaʿmalūna
- كَانُوا۟ يَعْمَلُونَ
- yapıyorlar
Allah, onlara çetin bir azap hazırlamıştır. İşledikleri şey ne kötüdür! ([58] Mücadele: 15)Tefsir
اِتَّخَذُوْٓا اَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوْا عَنْ سَبِيْلِ اللّٰهِ فَلَهُمْ عَذَابٌ مُّهِيْنٌ ١٦
- ittakhadhū
- ٱتَّخَذُوٓا۟
- yaptılar
- aymānahum
- أَيْمَٰنَهُمْ
- yeminlerini
- junnatan
- جُنَّةً
- kalkan
- faṣaddū
- فَصَدُّوا۟
- ve engel oldular
- ʿan sabīli
- عَن سَبِيلِ
- yolundan
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- falahum
- فَلَهُمْ
- onlar için vardır
- ʿadhābun
- عَذَابٌ
- bir azab
- muhīnun
- مُّهِينٌ
- küçük düşürücü
Yeminlerini kalkan edindiler de, Allah yolundan alıkoydular; onlara alçaltıcı bir azap vardır. ([58] Mücadele: 16)Tefsir
لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَآ اَوْلَادُهُمْ مِّنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاۗ اُولٰۤىِٕكَ اَصْحٰبُ النَّارِۗ هُمْ فِيْهَا خٰلِدُوْنَ ١٧
- lan tugh'niya
- لَّن تُغْنِىَ
- koruyamaz
- ʿanhum
- عَنْهُمْ
- kendilerini
- amwāluhum
- أَمْوَٰلُهُمْ
- malları
- walā
- وَلَآ
- ne de
- awlāduhum
- أَوْلَٰدُهُم
- çocukları
- mina
- مِّنَ
- karşı
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'a
- shayan
- شَيْـًٔاۚ
- hiçbir şey
- ulāika
- أُو۟لَٰٓئِكَ
- onlar
- aṣḥābu
- أَصْحَٰبُ
- halkıdır
- l-nāri
- ٱلنَّارِۖ
- ateş
- hum
- هُمْ
- onlar
- fīhā
- فِيهَا
- orada
- khālidūna
- خَٰلِدُونَ
- sürekli kalacaklardır
Malları ve çocukları, onlara, Allah katında bir fayda sağlamaz. Onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır. ([58] Mücadele: 17)Tefsir
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ جَمِيْعًا فَيَحْلِفُوْنَ لَهٗ كَمَا يَحْلِفُوْنَ لَكُمْ وَيَحْسَبُوْنَ اَنَّهُمْ عَلٰى شَيْءٍۗ اَلَآ اِنَّهُمْ هُمُ الْكٰذِبُوْنَ ١٨
- yawma
- يَوْمَ
- (o) gün
- yabʿathuhumu
- يَبْعَثُهُمُ
- tekrar diriltir
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- jamīʿan
- جَمِيعًا
- onların hepsini
- fayaḥlifūna
- فَيَحْلِفُونَ
- sonra yemin ederler
- lahu
- لَهُۥ
- O'na da
- kamā
- كَمَا
- gibi
- yaḥlifūna
- يَحْلِفُونَ
- yemin ettikleri
- lakum
- لَكُمْۖ
- size
- wayaḥsabūna
- وَيَحْسَبُونَ
- ve sanırlar
- annahum
- أَنَّهُمْ
- kendilerini
- ʿalā
- عَلَىٰ
- üzerinde
- shayin
- شَىْءٍۚ
- bir şey
- alā
- أَلَآ
- iyi bilin ki
- innahum
- إِنَّهُمْ
- elbette onlar
- humu
- هُمُ
- onlar
- l-kādhibūna
- ٱلْكَٰذِبُونَ
- yalancılardır
Allah, onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O'na yemin ederler; kendilerine bir yarar sağlayacağını sanırlar. Dikkat edin; onlar şüphesiz yalancıdırlar. ([58] Mücadele: 18)Tefsir
اِسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطٰنُ فَاَنْسٰىهُمْ ذِكْرَ اللّٰهِ ۗ اُولٰۤىِٕكَ حِزْبُ الشَّيْطٰنِۗ اَلَآ اِنَّ حِزْبَ الشَّيْطٰنِ هُمُ الْخٰسِرُوْنَ ١٩
- is'taḥwadha
- ٱسْتَحْوَذَ
- kuşatmıştır
- ʿalayhimu
- عَلَيْهِمُ
- onları
- l-shayṭānu
- ٱلشَّيْطَٰنُ
- şeytan
- fa-ansāhum
- فَأَنسَىٰهُمْ
- ve onlara unutturmuştur
- dhik'ra
- ذِكْرَ
- anmayı
- l-lahi
- ٱللَّهِۚ
- Allah'ı
- ulāika
- أُو۟لَٰٓئِكَ
- onlar
- ḥiz'bu
- حِزْبُ
- hizbidir
- l-shayṭāni
- ٱلشَّيْطَٰنِۚ
- şeytanın
- alā
- أَلَآ
- dikkat edin
- inna
- إِنَّ
- muhakkak ki
- ḥiz'ba
- حِزْبَ
- hizbi
- l-shayṭāni
- ٱلشَّيْطَٰنِ
- şeytanın
- humu
- هُمُ
- onlar
- l-khāsirūna
- ٱلْخَٰسِرُونَ
- kaybedecektir
Şeytan onların başlarına dikilip Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın taraftarlarıdır. İyi bilin; şeytanın taraftarları elbette hüsrandadırlar. ([58] Mücadele: 19)Tefsir
اِنَّ الَّذِيْنَ يُحَاۤدُّوْنَ اللّٰهَ وَرَسُوْلَهٗٓ اُولٰۤىِٕكَ فِى الْاَذَلِّيْنَ ٢٠
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- yuḥāddūna
- يُحَآدُّونَ
- düşman olan(lar)
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'a
- warasūlahu
- وَرَسُولَهُۥٓ
- ve Elçisine
- ulāika
- أُو۟لَٰٓئِكَ
- onlar
- fī
- فِى
- arasındadırlar
- l-adhalīna
- ٱلْأَذَلِّينَ
- en alçaklar
Allah'a ve Peygamberine karşı gelenler; işte onlar, en alçak kimselerle beraberdirler. ([58] Mücadele: 20)Tefsir