قَدْ سَمِعَ اللّٰهُ قَوْلَ الَّتِيْ تُجَادِلُكَ فِيْ زَوْجِهَا وَتَشْتَكِيْٓ اِلَى اللّٰهِ ۖوَاللّٰهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَاۗ اِنَّ اللّٰهَ سَمِيْعٌۢ بَصِيْرٌ ١
- qad
- قَدْ
- andolsun
- samiʿa
- سَمِعَ
- işitti
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- qawla
- قَوْلَ
- sözünü
- allatī
- ٱلَّتِى
- (kadının)
- tujādiluka
- تُجَٰدِلُكَ
- seninle tartışan
- fī
- فِى
- hakkında
- zawjihā
- زَوْجِهَا
- kocası
- watashtakī
- وَتَشْتَكِىٓ
- ve şikayette bulunan
- ilā l-lahi
- إِلَى ٱللَّهِ
- Allah'a
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- ve Allah
- yasmaʿu
- يَسْمَعُ
- işitir
- taḥāwurakumā
- تَحَاوُرَكُمَآۚ
- ikinizin konuşmanızı
- inna
- إِنَّ
- çünkü
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- samīʿun
- سَمِيعٌۢ
- işitendir
- baṣīrun
- بَصِيرٌ
- görendir
Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir; esasen Allah konuşmanızı işitir. Doğrusu Allah işitendir, görendir. ([58] Mücadele: 1)Tefsir
اَلَّذِيْنَ يُظٰهِرُوْنَ مِنْكُمْ مِّنْ نِّسَاۤىِٕهِمْ مَّا هُنَّ اُمَّهٰتِهِمْۗ اِنْ اُمَّهٰتُهُمْ اِلَّا الّٰۤـِٔيْ وَلَدْنَهُمْۗ وَاِنَّهُمْ لَيَقُوْلُوْنَ مُنْكَرًا مِّنَ الْقَوْلِ وَزُوْرًاۗ وَاِنَّ اللّٰهَ لَعَفُوٌّ غَفُوْرٌ ٢
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- yuẓāhirūna
- يُظَٰهِرُونَ
- zıhar eden(ler)
- minkum
- مِنكُم
- sizden
- min nisāihim
- مِّن نِّسَآئِهِم
- kadınlara
- mā
- مَّا
- (bilsinler ki) değildir
- hunna
- هُنَّ
- onlar
- ummahātihim
- أُمَّهَٰتِهِمْۖ
- onların anaları
- in
- إِنْ
- değildir
- ummahātuhum
- أُمَّهَٰتُهُمْ
- onların anaları
- illā
- إِلَّا
- dışındakiler
- allāī
- ٱلَّٰٓـِٔى
- onlar
- waladnahum
- وَلَدْنَهُمْۚ
- onları doğuranlar
- wa-innahum
- وَإِنَّهُمْ
- ve onlar
- layaqūlūna
- لَيَقُولُونَ
- söylüyorlar
- munkaran
- مُنكَرًا
- çirkin (olanı)
- mina l-qawli
- مِّنَ ٱلْقَوْلِ
- sözden
- wazūran
- وَزُورًاۚ
- ve yalan
- wa-inna
- وَإِنَّ
- ve şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- laʿafuwwun
- لَعَفُوٌّ
- affedicidir
- ghafūrun
- غَفُورٌ
- bağışlayıcıdır
İçinizde karılarını "zıhar" yapanlar bilsinler ki, karıları anneleri değildir; anneleri ancak, onları doğuranlardır. Doğrusu söyledikleri kötü ve asılsız bir sözdür. Allah şüphesiz affedendir, bağışlayandır. ([58] Mücadele: 2)Tefsir
وَالَّذِيْنَ يُظٰهِرُوْنَ مِنْ نِّسَاۤىِٕهِمْ ثُمَّ يَعُوْدُوْنَ لِمَا قَالُوْا فَتَحْرِيْرُ رَقَبَةٍ مِّنْ قَبْلِ اَنْ يَّتَمَاۤسَّاۗ ذٰلِكُمْ تُوْعَظُوْنَ بِهٖۗ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُوْنَ خَبِيْرٌ ٣
- wa-alladhīna
- وَٱلَّذِينَ
- ve kimseler
- yuẓāhirūna
- يُظَٰهِرُونَ
- zıhar eden(ler)
- min nisāihim
- مِن نِّسَآئِهِمْ
- kadınlarına
- thumma
- ثُمَّ
- sonra da
- yaʿūdūna
- يَعُودُونَ
- dönenler
- limā
- لِمَا
- şeylere
- qālū
- قَالُوا۟
- söyledikleri
- fataḥrīru
- فَتَحْرِيرُ
- hürriyete kavuşturmalıdırlar
- raqabatin
- رَقَبَةٍ
- bir köle
- min qabli
- مِّن قَبْلِ
- önce
- an yatamāssā
- أَن يَتَمَآسَّاۚ
- temaslarından
- dhālikum
- ذَٰلِكُمْ
- budur
- tūʿaẓūna
- تُوعَظُونَ
- size öğütlenen
- bihi
- بِهِۦۚ
- onunla
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- bimā
- بِمَا
- şeyleri
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yaptıklarınız
- khabīrun
- خَبِيرٌ
- haber almaktadır
Karılarını zıhar yoluyla boşamak isteyip, sonra sözlerinden dönenlerin, ailesiyle temas etmeden bir köle azad etmeleri gerekir. Size bu hususta böylece öğüt verilmektedir. Allah, işlediklerinizden haberdardır. ([58] Mücadele: 3)Tefsir
فَمَنْ لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَّتَمَاۤسَّاۗ فَمَنْ لَّمْ يَسْتَطِعْ فَاِطْعَامُ سِتِّيْنَ مِسْكِيْنًاۗ ذٰلِكَ لِتُؤْمِنُوْا بِاللّٰهِ وَرَسُوْلِهٖۗ وَتِلْكَ حُدُوْدُ اللّٰهِ ۗوَلِلْكٰفِرِيْنَ عَذَابٌ اَلِيْمٌ ٤
- faman
- فَمَن
- kimse
- lam yajid
- لَّمْ يَجِدْ
- imkan bulamayan
- faṣiyāmu
- فَصِيَامُ
- oruç tutmalıdır
- shahrayni
- شَهْرَيْنِ
- iki ay
- mutatābiʿayni
- مُتَتَابِعَيْنِ
- aralıksız olarak
- min qabli
- مِن قَبْلِ
- önce
- an yatamāssā
- أَن يَتَمَآسَّاۖ
- temaslarından
- faman
- فَمَن
- kimse
- lam yastaṭiʿ
- لَّمْ يَسْتَطِعْ
- (buna) gücü yetmeyen
- fa-iṭ'ʿāmu
- فَإِطْعَامُ
- doyurmalıdır
- sittīna
- سِتِّينَ
- altmış
- mis'kīnan
- مِسْكِينًاۚ
- fakiri
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- bunlar
- litu'minū
- لِتُؤْمِنُوا۟
- inanmanız içindir
- bil-lahi
- بِٱللَّهِ
- Allah'a
- warasūlihi
- وَرَسُولِهِۦۚ
- ve Elçisine
- watil'ka
- وَتِلْكَ
- ve bunlar
- ḥudūdu
- حُدُودُ
- sınırlarıdır
- l-lahi
- ٱللَّهِۗ
- Allah'ın
- walil'kāfirīna
- وَلِلْكَٰفِرِينَ
- ve kafirler için vardır
- ʿadhābun
- عَذَابٌ
- bir azab
- alīmun
- أَلِيمٌ
- acıklı
Azad edecek köle bulamayanın, ailesiyle temastan önce iki ay birbiri peşinden oruç tutması gerekir. Buna gücü yetmeyen, altmış düşkünü doyurur. Bu kolaylık, Allah'a ve Peygamberine inanmış olmanızdan ötürüdür; bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır; inkar edenler için can yakıcı azap vardır. ([58] Mücadele: 4)Tefsir
اِنَّ الَّذِيْنَ يُحَاۤدُّوْنَ اللّٰهَ وَرَسُوْلَهٗ كُبِتُوْا كَمَا كُبِتَ الَّذِيْنَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَقَدْ اَنْزَلْنَآ اٰيٰتٍۢ بَيِّنٰتٍۗ وَلِلْكٰفِرِيْنَ عَذَابٌ مُّهِيْنٌۚ ٥
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- yuḥāddūna
- يُحَآدُّونَ
- karşı gelen(ler)
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'a
- warasūlahu
- وَرَسُولَهُۥ
- ve Elçisine
- kubitū
- كُبِتُوا۟
- tepeleneceklerdir
- kamā
- كَمَا
- gibi
- kubita
- كُبِتَ
- tepelendikleri
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimselerin
- min qablihim
- مِن قَبْلِهِمْۚ
- kendilerinden önceki
- waqad
- وَقَدْ
- ve andolsun
- anzalnā
- أَنزَلْنَآ
- biz indirdik
- āyātin
- ءَايَٰتٍۭ
- ayetler
- bayyinātin
- بَيِّنَٰتٍۚ
- açık açık
- walil'kāfirīna
- وَلِلْكَٰفِرِينَ
- ve kafirler için vardır
- ʿadhābun
- عَذَابٌ
- bir azab
- muhīnun
- مُّهِينٌ
- küçük düşürücü
Allah'a ve Peygamberine karşı gelenler, kendilerinden öncekiler nasıl alçaltıldı ise öyle alçaltılacaklardır. Biz, apaçık ayetler indirmişizdir, bunları inkar edene alçaltıcı azap vardır. ([58] Mücadele: 5)Tefsir
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ جَمِيْعًا فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوْاۗ اَحْصٰىهُ اللّٰهُ وَنَسُوْهُۗ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيْدٌ ࣖ ٦
- yawma
- يَوْمَ
- gün
- yabʿathuhumu
- يَبْعَثُهُمُ
- tekrar dirilteceği
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- jamīʿan
- جَمِيعًا
- onların hepsini
- fayunabbi-uhum
- فَيُنَبِّئُهُم
- kendilerine haber verecektir
- bimā
- بِمَا
- ne
- ʿamilū
- عَمِلُوٓا۟ۚ
- yaptıklarını
- aḥṣāhu
- أَحْصَىٰهُ
- onu saymıştır
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- wanasūhu
- وَنَسُوهُۚ
- onlar ise onu unutmuşlardır
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- ve Allah
- ʿalā
- عَلَىٰ
- üzerine
- kulli
- كُلِّ
- her
- shayin
- شَىْءٍ
- şey
- shahīdun
- شَهِيدٌ
- şahiddir
Allah onların hepsini dirilttiği gün, kendilerine işlediklerini haber verir; Allah onları bir bir saymıştır, fakat kendileri unutmuşlardır. Allah her şeye şahiddir. ([58] Mücadele: 6)Tefsir
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِى السَّمٰوٰتِ وَمَا فِى الْاَرْضِۗ مَا يَكُوْنُ مِنْ نَّجْوٰى ثَلٰثَةٍ اِلَّا هُوَ رَابِعُهُمْ وَلَا خَمْسَةٍ اِلَّا هُوَ سَادِسُهُمْ وَلَآ اَدْنٰى مِنْ ذٰلِكَ وَلَآ اَكْثَرَ اِلَّا هُوَ مَعَهُمْ اَيْنَ مَا كَانُوْاۚ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوْا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۗ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيْمٌ ٧
- alam tara
- أَلَمْ تَرَ
- görmedin mi?
- anna
- أَنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- yaʿlamu
- يَعْلَمُ
- bilir
- mā
- مَا
- olanı
- fī l-samāwāti
- فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ
- göklerde
- wamā
- وَمَا
- ve olanı
- fī l-arḍi
- فِى ٱلْأَرْضِۖ
- yerde
- mā yakūnu
- مَا يَكُونُ
- olmaz ki
- min
- مِن
- hiç
- najwā
- نَّجْوَىٰ
- gizli konuşan
- thalāthatin
- ثَلَٰثَةٍ
- üç kişi
- illā
- إِلَّا
- mutlaka
- huwa
- هُوَ
- O'dur
- rābiʿuhum
- رَابِعُهُمْ
- dördüncüleri
- walā
- وَلَا
- ve olmasa
- khamsatin
- خَمْسَةٍ
- beş kişi
- illā
- إِلَّا
- mutlaka
- huwa
- هُوَ
- O'dur
- sādisuhum
- سَادِسُهُمْ
- altıncıları
- walā
- وَلَآ
- ve olmasa
- adnā
- أَدْنَىٰ
- daha az
- min dhālika
- مِن ذَٰلِكَ
- bundan
- walā
- وَلَآ
- ve olmasa
- akthara
- أَكْثَرَ
- daha çok
- illā
- إِلَّا
- mutlaka
- huwa
- هُوَ
- O
- maʿahum
- مَعَهُمْ
- onlarla beraberdir
- ayna
- أَيْنَ
- nerede
- mā kānū
- مَا كَانُوا۟ۖ
- bulunsalar
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- yunabbi-uhum
- يُنَبِّئُهُم
- onlara haber verir
- bimā
- بِمَا
- şeyleri
- ʿamilū
- عَمِلُوا۟
- yaptıkları
- yawma
- يَوْمَ
- günü
- l-qiyāmati
- ٱلْقِيَٰمَةِۚ
- kıyamet
- inna
- إِنَّ
- çünkü
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- bikulli
- بِكُلِّ
- her
- shayin
- شَىْءٍ
- şeyi
- ʿalīmun
- عَلِيمٌ
- bilendir
Göklerde olanları da, yerde olanları da Allah'ın bildiğini bilmez misin? Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü mutlaka O'dur; beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncıları mutlaka O'dur; bunlardan az veya çok, ne olursa olsunlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, mutlak onlarla beraberdir. Sonra, kıyamet günü, işlediklerini onlara haber verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir. ([58] Mücadele: 7)Tefsir
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذِيْنَ نُهُوْا عَنِ النَّجْوٰى ثُمَّ يَعُوْدُوْنَ لِمَا نُهُوْا عَنْهُ وَيَتَنٰجَوْنَ بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُوْلِۖ وَاِذَا جَاۤءُوْكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللّٰهُ ۙوَيَقُوْلُوْنَ فِيْٓ اَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللّٰهُ بِمَا نَقُوْلُۗ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمَصِيْرُ ٨
- alam tara
- أَلَمْ تَرَ
- görmedin mi?
- ilā alladhīna
- إِلَى ٱلَّذِينَ
- kimseleri
- nuhū
- نُهُوا۟
- menedilen(ler)
- ʿani l-najwā
- عَنِ ٱلنَّجْوَىٰ
- gizli gizli konuşmaktan
- thumma
- ثُمَّ
- sonra yine
- yaʿūdūna
- يَعُودُونَ
- dönüyorlar
- limā
- لِمَا
- şeye
- nuhū
- نُهُوا۟
- menedildikleri
- ʿanhu
- عَنْهُ
- ondan
- wayatanājawna
- وَيَتَنَٰجَوْنَ
- ve gizli gizli konuşuyorlar
- bil-ith'mi
- بِٱلْإِثْمِ
- günah hususunda
- wal-ʿud'wāni
- وَٱلْعُدْوَٰنِ
- ve düşmanlık
- wamaʿṣiyati
- وَمَعْصِيَتِ
- ve isyan
- l-rasūli
- ٱلرَّسُولِ
- Elçiye
- wa-idhā
- وَإِذَا
- ve zaman
- jāūka
- جَآءُوكَ
- sana geldikleri
- ḥayyawka
- حَيَّوْكَ
- seni selamlıyorlar
- bimā
- بِمَا
- bir tarzda
- lam yuḥayyika
- لَمْ يُحَيِّكَ
- selamlamadığı
- bihi
- بِهِ
- onu
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah'ın
- wayaqūlūna
- وَيَقُولُونَ
- ve diyorlar
- fī
- فِىٓ
- içlerinde
- anfusihim
- أَنفُسِهِمْ
- kendi
- lawlā
- لَوْلَا
- değil miydi?
- yuʿadhibunā
- يُعَذِّبُنَا
- bize azab etmeli
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- bimā
- بِمَا
- ötürü
- naqūlu
- نَقُولُۚ
- dediğimizden
- ḥasbuhum
- حَسْبُهُمْ
- onlara yeter
- jahannamu
- جَهَنَّمُ
- cehennem
- yaṣlawnahā
- يَصْلَوْنَهَاۖ
- oraya gireceklerdir
- fabi'sa
- فَبِئْسَ
- ne kötü
- l-maṣīru
- ٱلْمَصِيرُ
- gidilecek yerdir
Gizli toplantıdan menedilen, sonra menolundukları şeyi yapmaya kalkışarak günah işlemek, düşmanlık etmek ve Peygambere karşı gelmek konusunda gizli gizli konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde, Allah'ın seni selamlamadığı bir şekilde seni selamlarlar; içlerinden, "Gerçekten peygamber olsaydı Allah'ın bizi, söylediklerimizden ötürü, cezalandırması gerekmez miydi?" derler. Cehennem onlara yeter. Oraya girerler, ne kötü dönüştür! ([58] Mücadele: 8)Tefsir
يٰٓاَيُّهَا الَّذِيْنَ اٰمَنُوْٓا اِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُوْلِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۗ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذِيْٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُوْنَ ٩
- yāayyuhā
- يَٰٓأَيُّهَا
- ey
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- āmanū
- ءَامَنُوٓا۟
- inanan(lar)
- idhā
- إِذَا
- zaman
- tanājaytum
- تَنَٰجَيْتُمْ
- aranızda gizli konuştuğunuz
- falā tatanājaw
- فَلَا تَتَنَٰجَوْا۟
- konuşmayın
- bil-ith'mi
- بِٱلْإِثْمِ
- günah üzerinde
- wal-ʿud'wāni
- وَٱلْعُدْوَٰنِ
- ve düşmanlık
- wamaʿṣiyati
- وَمَعْصِيَتِ
- ve karşı gelme
- l-rasūli
- ٱلرَّسُولِ
- Elçiye
- watanājaw
- وَتَنَٰجَوْا۟
- (fakat) konuşun
- bil-biri
- بِٱلْبِرِّ
- iyilik üzerinde
- wal-taqwā
- وَٱلتَّقْوَىٰۖ
- ve takva
- wa-ittaqū
- وَٱتَّقُوا۟
- ve korkun
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'tan
- alladhī ilayhi
- ٱلَّذِىٓ إِلَيْهِ
- huzuruna
- tuḥ'sharūna
- تُحْشَرُونَ
- toplanacağınız
Ey inananlar! Gizli konuştuğunuz zaman, günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Peygambere karşı gelmeyi fısıldaşmayın; iyilik yapmak ve Allah'a karşı gelmekten sakınmayı konuşun; kıyamet günü huzurunda toplanacağınız Allah'tan sakının. ([58] Mücadele: 9)Tefsir
اِنَّمَا النَّجْوٰى مِنَ الشَّيْطٰنِ لِيَحْزُنَ الَّذِيْنَ اٰمَنُوْا وَلَيْسَ بِضَاۤرِّهِمْ شَيْـًٔا اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ ۗوَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُوْنَ ١٠
- innamā
- إِنَّمَا
- şüphesiz
- l-najwā
- ٱلنَّجْوَىٰ
- gizli konuşma
- mina l-shayṭāni
- مِنَ ٱلشَّيْطَٰنِ
- şeytandandır
- liyaḥzuna
- لِيَحْزُنَ
- üzülsünler diye
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- āmanū
- ءَامَنُوا۟
- inanan(lar)
- walaysa
- وَلَيْسَ
- ve değildir
- biḍārrihim
- بِضَآرِّهِمْ
- onlara zarar verecek
- shayan
- شَيْـًٔا
- hiçbir
- illā
- إِلَّا
- olmadıkça
- bi-idh'ni
- بِإِذْنِ
- izni
- l-lahi
- ٱللَّهِۚ
- Allah'ın
- waʿalā
- وَعَلَى
- ve
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'a
- falyatawakkali
- فَلْيَتَوَكَّلِ
- dayansınlar
- l-mu'minūna
- ٱلْمُؤْمِنُونَ
- mü'minler
Gizli toplantılar inananları üzmek için şeytanın istediği şeydir; Allah'ın izni olmadıkça şeytan onlara bir zarar veremez; inananlar yalnız Allah'a güvensinler. ([58] Mücadele: 10)Tefsir