مَنْ ذَا الَّذِيْ يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضٰعِفَهٗ لَهٗ وَلَهٗٓ اَجْرٌ كَرِيْمٌ ١١
- man
- مَّن
- kimdir?
- dhā alladhī
- ذَا ٱلَّذِى
- olan kimse
- yuq'riḍu
- يُقْرِضُ
- borç verecek
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'a
- qarḍan
- قَرْضًا
- bir borç ile
- ḥasanan
- حَسَنًا
- güzel
- fayuḍāʿifahu
- فَيُضَٰعِفَهُۥ
- ki o kat kat artırsın
- lahu
- لَهُۥ
- ona
- walahu
- وَلَهُۥٓ
- ve onun için (versin)
- ajrun
- أَجْرٌ
- bir mükafat
- karīmun
- كَرِيمٌ
- değerli
Allah'a kim güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah karşılığını kat kat verir, ona cömertçe verilecek bir ecir de vardır. ([57] Hadid: 11)Tefsir
يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِيْنَ وَالْمُؤْمِنٰتِ يَسْعٰى نُوْرُهُمْ بَيْنَ اَيْدِيْهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ بُشْرٰىكُمُ الْيَوْمَ جَنّٰتٌ تَجْرِيْ مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهٰرُ خٰلِدِيْنَ فِيْهَاۗ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيْمُۚ ١٢
- yawma
- يَوْمَ
- o gün
- tarā
- تَرَى
- görürsün
- l-mu'minīna
- ٱلْمُؤْمِنِينَ
- inanan erkekleri
- wal-mu'mināti
- وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ
- ve inanan kadınları
- yasʿā
- يَسْعَىٰ
- koşar durumda
- nūruhum
- نُورُهُم
- ışıkları
- bayna
- بَيْنَ
- önlerinde
- aydīhim
- أَيْدِيهِمْ
- önlerinde
- wabi-aymānihim
- وَبِأَيْمَٰنِهِم
- ve sağlarında
- bush'rākumu
- بُشْرَىٰكُمُ
- müjdeniz
- l-yawma
- ٱلْيَوْمَ
- bugün
- jannātun
- جَنَّٰتٌ
- cennetlerdir
- tajrī
- تَجْرِى
- akan
- min taḥtihā
- مِن تَحْتِهَا
- altlarından
- l-anhāru
- ٱلْأَنْهَٰرُ
- ırmaklar
- khālidīna
- خَٰلِدِينَ
- ebedi kalacağınız
- fīhā
- فِيهَاۚ
- içinde
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- işte budur
- huwa
- هُوَ
- o
- l-fawzu
- ٱلْفَوْزُ
- başarı
- l-ʿaẓīmu
- ٱلْعَظِيمُ
- büyük
İnanmış erkek ve kadınları, defterleri sağdan verilmiş ve ışıkları önlerinde olarak giderken gördüğün gün onlara şöyle denecektir: "Müjde; bugün içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacağınız cennetler sizindir." İşte bu büyük kurtuluştur. ([57] Hadid: 12)Tefsir
يَوْمَ يَقُوْلُ الْمُنٰفِقُوْنَ وَالْمُنٰفِقٰتُ لِلَّذِيْنَ اٰمَنُوا انْظُرُوْنَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُّوْرِكُمْۚ قِيْلَ ارْجِعُوْا وَرَاۤءَكُمْ فَالْتَمِسُوْا نُوْرًاۗ فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُوْرٍ لَّهٗ بَابٌۗ بَاطِنُهٗ فِيْهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهٗ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُۗ ١٣
- yawma
- يَوْمَ
- o gün
- yaqūlu
- يَقُولُ
- derler ki
- l-munāfiqūna
- ٱلْمُنَٰفِقُونَ
- münafık erkekler
- wal-munāfiqātu
- وَٱلْمُنَٰفِقَٰتُ
- ve münafık kadınlar
- lilladhīna āmanū
- لِلَّذِينَ ءَامَنُوا۟
- mü'minlere
- unẓurūnā
- ٱنظُرُونَا
- bize bakın
- naqtabis
- نَقْتَبِسْ
- yararlanalım
- min nūrikum
- مِن نُّورِكُمْ
- sizin nurunuzdan
- qīla
- قِيلَ
- denilir ki
- ir'jiʿū
- ٱرْجِعُوا۟
- dönün
- warāakum
- وَرَآءَكُمْ
- arkanıza
- fal-tamisū
- فَٱلْتَمِسُوا۟
- ve arayın
- nūran
- نُورًا
- nur
- faḍuriba
- فَضُرِبَ
- sonra çekilir
- baynahum
- بَيْنَهُم
- aralarına
- bisūrin
- بِسُورٍ
- bir sur
- lahu
- لَّهُۥ
- olan
- bābun
- بَابٌۢ
- kapısı
- bāṭinuhu
- بَاطِنُهُۥ
- onun içinde
- fīhi
- فِيهِ
- vardır
- l-raḥmatu
- ٱلرَّحْمَةُ
- rahmet
- waẓāhiruhu
- وَظَٰهِرُهُۥ
- ve dış
- min qibalihi
- مِن قِبَلِهِ
- yönünde
- l-ʿadhābu
- ٱلْعَذَابُ
- azab
İkiyüzlü erkek ve kadınlar müminlere: "Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım" dedikleri gün, onlara: "Ardınıza dönün de ışık arayın" denir; inananlarla ikiyüzlüler arasına, kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir. ([57] Hadid: 13)Tefsir
يُنَادُوْنَهُمْ اَلَمْ نَكُنْ مَّعَكُمْۗ قَالُوْا بَلٰى وَلٰكِنَّكُمْ فَتَنْتُمْ اَنْفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْاَمَانِيُّ حَتّٰى جَاۤءَ اَمْرُ اللّٰهِ وَغَرَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُوْرُ ١٤
- yunādūnahum
- يُنَادُونَهُمْ
- onlara seslenirler
- alam nakun
- أَلَمْ نَكُن
- değil miydik?
- maʿakum
- مَّعَكُمْۖ
- sizinle beraber
- qālū
- قَالُوا۟
- derler ki
- balā
- بَلَىٰ
- evet
- walākinnakum
- وَلَٰكِنَّكُمْ
- ama siz
- fatantum
- فَتَنتُمْ
- kötülük ettiniz
- anfusakum
- أَنفُسَكُمْ
- kendi canlarınıza
- watarabbaṣtum
- وَتَرَبَّصْتُمْ
- ve beklediniz
- wa-ir'tabtum
- وَٱرْتَبْتُمْ
- ve kuşkulandınız
- wagharratkumu
- وَغَرَّتْكُمُ
- ve sizi aldattı
- l-amāniyu
- ٱلْأَمَانِىُّ
- kuruntular
- ḥattā
- حَتَّىٰ
- kadar
- jāa
- جَآءَ
- gelinceye
- amru
- أَمْرُ
- emri (ölüm)
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- wagharrakum
- وَغَرَّكُم
- ve sizi aldattı
- bil-lahi
- بِٱللَّهِ
- Allah(ın affı) ile
- l-gharūru
- ٱلْغَرُورُ
- çok aldatıcı (şeytan)
İkiyüzlüler, inananlara: "Biz sizinle beraber değil miydik" diye seslenirler. Onlar: "Evet öyle; fakat sizler kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz, Allah'ın buyruğu gelene kadar dinde şüpheye düştünüz; sizi kuruntular aldattı; sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı." ([57] Hadid: 14)Tefsir
فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنْكُمْ فِدْيَةٌ وَّلَا مِنَ الَّذِيْنَ كَفَرُوْاۗ مَأْوٰىكُمُ النَّارُۗ هِيَ مَوْلٰىكُمْۗ وَبِئْسَ الْمَصِيْرُ ١٥
- fal-yawma
- فَٱلْيَوْمَ
- bugün artık
- lā yu'khadhu
- لَا يُؤْخَذُ
- alınmaz
- minkum
- مِنكُمْ
- sizden
- fid'yatun
- فِدْيَةٌ
- fidye
- walā
- وَلَا
- ne de
- mina alladhīna
- مِنَ ٱلَّذِينَ
- kimselerden
- kafarū
- كَفَرُوا۟ۚ
- inkar eden(ler)
- mawākumu
- مَأْوَىٰكُمُ
- varacağınız yer
- l-nāru
- ٱلنَّارُۖ
- ateştir
- hiya
- هِىَ
- odur
- mawlākum
- مَوْلَىٰكُمْۖ
- sizin layığınız
- wabi'sa
- وَبِئْسَ
- ne kötü
- l-maṣīru
- ٱلْمَصِيرُ
- gidilecek yerdir orası
Bugün sizden ve inkar edenlerden fidye kabul edilmez; varacağınız yer ateştir, layığınız orasıdır; ne kötü bir dönüştür! ([57] Hadid: 15)Tefsir
اَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِيْنَ اٰمَنُوْٓا اَنْ تَخْشَعَ قُلُوْبُهُمْ لِذِكْرِ اللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّۙ وَلَا يَكُوْنُوْا كَالَّذِيْنَ اُوْتُوا الْكِتٰبَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْاَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوْبُهُمْۗ وَكَثِيْرٌ مِّنْهُمْ فٰسِقُوْنَ ١٦
- alam yani
- أَلَمْ يَأْنِ
- vakti gelmedi mi?
- lilladhīna
- لِلَّذِينَ
- için
- āmanū
- ءَامَنُوٓا۟
- inananlar
- an takhshaʿa
- أَن تَخْشَعَ
- saygı duymasının
- qulūbuhum
- قُلُوبُهُمْ
- kalblerinin
- lidhik'ri
- لِذِكْرِ
- zikrine
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- wamā
- وَمَا
- ve şeye
- nazala
- نَزَلَ
- inananlar
- mina l-ḥaqi
- مِنَ ٱلْحَقِّ
- haktan
- walā
- وَلَا
- ve
- yakūnū
- يَكُونُوا۟
- olmasınlar
- ka-alladhīna
- كَٱلَّذِينَ
- kimseler gibi
- ūtū
- أُوتُوا۟
- verilen
- l-kitāba
- ٱلْكِتَٰبَ
- Kitap
- min qablu
- مِن قَبْلُ
- bundan önce
- faṭāla
- فَطَالَ
- ve geçen
- ʿalayhimu
- عَلَيْهِمُ
- üzerlerinden
- l-amadu
- ٱلْأَمَدُ
- uzun zaman
- faqasat
- فَقَسَتْ
- ve katılaşan
- qulūbuhum
- قُلُوبُهُمْۖ
- kalbleri
- wakathīrun
- وَكَثِيرٌ
- ve çoğu
- min'hum
- مِّنْهُمْ
- onların
- fāsiqūna
- فَٰسِقُونَ
- yoldan çıkmıştır
İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir. ([57] Hadid: 16)Tefsir
اِعْلَمُوْٓا اَنَّ اللّٰهَ يُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۗ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيٰتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُوْنَ ١٧
- iʿ'lamū
- ٱعْلَمُوٓا۟
- biliniz ki
- anna
- أَنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- yuḥ'yī
- يُحْىِ
- diriltir
- l-arḍa
- ٱلْأَرْضَ
- yeri
- baʿda
- بَعْدَ
- sonra
- mawtihā
- مَوْتِهَاۚ
- ölümünden
- qad
- قَدْ
- andolsun
- bayyannā
- بَيَّنَّا
- açıkladık
- lakumu
- لَكُمُ
- size
- l-āyāti
- ٱلْءَايَٰتِ
- ayetleri;
- laʿallakum
- لَعَلَّكُمْ
- umulur ki
- taʿqilūna
- تَعْقِلُونَ
- aklınızı kullanırsınız
Allah'ın, yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiğini bilin; size, akledesiniz diye açık açık deliller anlattık. ([57] Hadid: 17)Tefsir
اِنَّ الْمُصَّدِّقِيْنَ وَالْمُصَّدِّقٰتِ وَاَقْرَضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا يُّضٰعَفُ لَهُمْ وَلَهُمْ اَجْرٌ كَرِيْمٌ ١٨
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- l-muṣadiqīna
- ٱلْمُصَّدِّقِينَ
- sadaka veren erkekler
- wal-muṣadiqāti
- وَٱلْمُصَّدِّقَٰتِ
- ve sadaka veren kadınlar
- wa-aqraḍū
- وَأَقْرَضُوا۟
- ve borç verenler
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'a
- qarḍan
- قَرْضًا
- bir borçla
- ḥasanan
- حَسَنًا
- güzel
- yuḍāʿafu
- يُضَٰعَفُ
- kat kat yapılır
- lahum
- لَهُمْ
- onlara
- walahum
- وَلَهُمْ
- ve onlar için vardır
- ajrun
- أَجْرٌ
- bir mükafat
- karīmun
- كَرِيمٌ
- değerli
Doğrusu, sadaka veren erkek ve kadınlara, Allah'a güzel bir takdimde bulunanlara kat kat karşılık verilir; onlara cömertçe verilecek bir ecir vardır. ([57] Hadid: 18)Tefsir
وَالَّذِيْنَ اٰمَنُوْا بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖٓ اُولٰۤىِٕكَ هُمُ الصِّدِّيْقُوْنَ ۖوَالشُّهَدَاۤءُ عِنْدَ رَبِّهِمْۗ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَنُوْرُهُمْۗ وَالَّذِيْنَ كَفَرُوْا وَكَذَّبُوْا بِاٰيٰتِنَآ اُولٰۤىِٕكَ اَصْحٰبُ الْجَحِيْمِ ࣖ ١٩
- wa-alladhīna
- وَٱلَّذِينَ
- ve kimseler
- āmanū
- ءَامَنُوا۟
- inananlar
- bil-lahi
- بِٱللَّهِ
- Allah'a
- warusulihi
- وَرُسُلِهِۦٓ
- ve elçilerine
- ulāika
- أُو۟لَٰٓئِكَ
- işte
- humu
- هُمُ
- onlardır
- l-ṣidīqūna
- ٱلصِّدِّيقُونَۖ
- sıddikler
- wal-shuhadāu
- وَٱلشُّهَدَآءُ
- ve şehidler
- ʿinda
- عِندَ
- yanında
- rabbihim
- رَبِّهِمْ
- Rableri
- lahum
- لَهُمْ
- onların vardır
- ajruhum
- أَجْرُهُمْ
- mükafatları
- wanūruhum
- وَنُورُهُمْۖ
- ve nurları
- wa-alladhīna
- وَٱلَّذِينَ
- ve kimseler
- kafarū
- كَفَرُوا۟
- inkar eden(ler)
- wakadhabū
- وَكَذَّبُوا۟
- ve yalanlayanlar
- biāyātinā
- بِـَٔايَٰتِنَآ
- ayetlerimizi
- ulāika
- أُو۟لَٰٓئِكَ
- onlar
- aṣḥābu
- أَصْحَٰبُ
- halkıdır
- l-jaḥīmi
- ٱلْجَحِيمِ
- cehennem
Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da, cehennemlik olanlardır. ([57] Hadid: 19)Tefsir
اِعْلَمُوْٓا اَنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَّلَهْوٌ وَّزِيْنَةٌ وَّتَفَاخُرٌۢ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِى الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَادِۗ كَمَثَلِ غَيْثٍ اَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهٗ ثُمَّ يَهِيْجُ فَتَرٰىهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُوْنُ حُطَامًاۗ وَفِى الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيْدٌۙ وَّمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٌ ۗوَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَآ اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُوْرِ ٢٠
- iʿ'lamū
- ٱعْلَمُوٓا۟
- bilin ki
- annamā
- أَنَّمَا
- şüphesiz
- l-ḥayatu
- ٱلْحَيَوٰةُ
- hayatı
- l-dun'yā
- ٱلدُّنْيَا
- dünya
- laʿibun
- لَعِبٌ
- bir oyundur
- walahwun
- وَلَهْوٌ
- ve eğlencedir
- wazīnatun
- وَزِينَةٌ
- ve süstür
- watafākhurun
- وَتَفَاخُرٌۢ
- ve övünmedir
- baynakum
- بَيْنَكُمْ
- kendi aranızda
- watakāthurun
- وَتَكَاثُرٌ
- çoğaltma yarışıdır
- fī l-amwāli
- فِى ٱلْأَمْوَٰلِ
- malda
- wal-awlādi
- وَٱلْأَوْلَٰدِۖ
- ve evladda
- kamathali
- كَمَثَلِ
- tıpkı şuna benzer
- ghaythin
- غَيْثٍ
- bir yağmura
- aʿjaba
- أَعْجَبَ
- hoşuna giden
- l-kufāra
- ٱلْكُفَّارَ
- ekincilerin
- nabātuhu
- نَبَاتُهُۥ
- bitirdiği ot
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- yahīju
- يَهِيجُ
- kurur
- fatarāhu
- فَتَرَىٰهُ
- onu görürsün
- muṣ'farran
- مُصْفَرًّا
- sapsarı
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- yakūnu
- يَكُونُ
- olur
- ḥuṭāman
- حُطَٰمًاۖ
- çerçöp
- wafī
- وَفِى
- ise vardır
- l-ākhirati
- ٱلْءَاخِرَةِ
- ahirette
- ʿadhābun
- عَذَابٌ
- bir azab
- shadīdun
- شَدِيدٌ
- çetin
- wamaghfiratun
- وَمَغْفِرَةٌ
- ve mağfiret
- mina l-lahi
- مِّنَ ٱللَّهِ
- Allahtan
- wariḍ'wānun
- وَرِضْوَٰنٌۚ
- ve rıza
- wamā
- وَمَا
- ve değildir
- l-ḥayatu
- ٱلْحَيَوٰةُ
- hayatı
- l-dun'yā
- ٱلدُّنْيَآ
- dünya
- illā
- إِلَّا
- başka bir şey
- matāʿu
- مَتَٰعُ
- bir zevkten
- l-ghurūri
- ٱلْغُرُورِ
- aldatıcı
Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnudluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir. ([57] Hadid: 20)Tefsir