41
وَاَصْحٰبُ الشِّمَالِ ەۙ مَآ اَصْحٰبُ الشِّمَالِۗ ٤١
- wa-aṣḥābu
- وَأَصْحَٰبُ
- ve adamları
- l-shimāli
- ٱلشِّمَالِ
- solun
- mā
- مَآ
- nedir
- aṣḥābu
- أَصْحَٰبُ
- adamları
- l-shimāli
- ٱلشِّمَالِ
- solun
Defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! ([56] Vakia: 41)Tefsir
42
فِيْ سَمُوْمٍ وَّحَمِيْمٍۙ ٤٢
- fī
- فِى
- içindedirler
- samūmin
- سَمُومٍ
- iliklere işleyen bir ateş
- waḥamīmin
- وَحَمِيمٍ
- ve kaynar su
İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar. ([56] Vakia: 42)Tefsir
43
وَّظِلٍّ مِّنْ يَّحْمُوْمٍۙ ٤٣
- waẓillin
- وَظِلٍّ
- ve gölgededirler
- min yaḥmūmin
- مِّن يَحْمُومٍ
- kara dumandan
İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar. ([56] Vakia: 43)Tefsir
44
لَّا بَارِدٍ وَّلَا كَرِيْمٍ ٤٤
- lā
- لَّا
- olmayan
- bāridin
- بَارِدٍ
- serin
- walā
- وَلَا
- ve olmayan
- karīmin
- كَرِيمٍ
- faydası
İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar. ([56] Vakia: 44)Tefsir
45
اِنَّهُمْ كَانُوْا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَفِيْنَۚ ٤٥
- innahum
- إِنَّهُمْ
- çünkü onlar
- kānū
- كَانُوا۟
- idiler
- qabla
- قَبْلَ
- önce
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- bundan
- mut'rafīna
- مُتْرَفِينَ
- varlık içinde şımartılmış
Çünkü onlar, bundan önce, dünyada, nimet içinde bulunurlar iken, büyük günah işlemekte direnir dururlardı. ([56] Vakia: 45)Tefsir
46
وَكَانُوْا يُصِرُّوْنَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيْمِۚ ٤٦
- wakānū
- وَكَانُوا۟
- ve ediyorlardı
- yuṣirrūna
- يُصِرُّونَ
- ısrar
- ʿalā
- عَلَى
- üzere
- l-ḥinthi
- ٱلْحِنثِ
- günah (işlemek)
- l-ʿaẓīmi
- ٱلْعَظِيمِ
- büyük
Çünkü onlar, bundan önce, dünyada, nimet içinde bulunurlar iken, büyük günah işlemekte direnir dururlardı. ([56] Vakia: 46)Tefsir
47
وَكَانُوْا يَقُوْلُوْنَ ەۙ اَىِٕذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَّعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوْثُوْنَۙ ٤٧
- wakānū
- وَكَانُوا۟
- ve
- yaqūlūna
- يَقُولُونَ
- diyorlardı ki
- a-idhā
- أَئِذَا
- zaman mı?
- mit'nā
- مِتْنَا
- biz öldükten
- wakunnā
- وَكُنَّا
- ve olduğumuz
- turāban
- تُرَابًا
- toprak
- waʿiẓāman
- وَعِظَٰمًا
- ve kemik yığını
- a-innā
- أَءِنَّا
- biz mi?
- lamabʿūthūna
- لَمَبْعُوثُونَ
- bir daha diriltileceğiz
Şöyle söylerlerdi: "Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?" ([56] Vakia: 47)Tefsir
48
اَوَاٰبَاۤؤُنَا الْاَوَّلُوْنَ ٤٨
- awaābāunā
- أَوَءَابَآؤُنَا
- atalarımız da mı?
- l-awalūna
- ٱلْأَوَّلُونَ
- önceki
"Önce gelip geçmiş babalarımız da mı?" ([56] Vakia: 48)Tefsir
49
قُلْ اِنَّ الْاَوَّلِيْنَ وَالْاٰخِرِيْنَۙ ٤٩
- qul
- قُلْ
- de ki
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- l-awalīna
- ٱلْأَوَّلِينَ
- öncekiler de
- wal-ākhirīna
- وَٱلْءَاخِرِينَ
- ve sonrakiler de
De ki: "Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır." ([56] Vakia: 49)Tefsir
50
لَمَجْمُوْعُوْنَۙ اِلٰى مِيْقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُوْمٍ ٥٠
- lamajmūʿūna
- لَمَجْمُوعُونَ
- mutlaka toplanacaklardır
- ilā
- إِلَىٰ
- için
- mīqāti
- مِيقَٰتِ
- buluşma vakti
- yawmin
- يَوْمٍ
- bir günün
- maʿlūmin
- مَّعْلُومٍ
- belli
De ki: "Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün belirli bir vaktinde toplanacaklardır." ([56] Vakia: 50)Tefsir