وَالَّذِيْنَ اٰمَنُوْا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِاِيْمَانٍ اَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَآ اَلَتْنٰهُمْ مِّنْ عَمَلِهِمْ مِّنْ شَيْءٍۚ كُلُّ امْرِئٍ ۢبِمَا كَسَبَ رَهِيْنٌ ٢١
- wa-alladhīna
- وَٱلَّذِينَ
- ve kimseler
- āmanū
- ءَامَنُوا۟
- inanan(lar)
- wa-ittabaʿathum
- وَٱتَّبَعَتْهُمْ
- ve kendilerine uyanlar
- dhurriyyatuhum
- ذُرِّيَّتُهُم
- zürriyetleri de
- biīmānin
- بِإِيمَٰنٍ
- imanda
- alḥaqnā
- أَلْحَقْنَا
- kattık
- bihim
- بِهِمْ
- kendilerine
- dhurriyyatahum
- ذُرِّيَّتَهُمْ
- zürriyetlerini
- wamā
- وَمَآ
- ve
- alatnāhum
- أَلَتْنَٰهُم
- eksiltmedik
- min ʿamalihim
- مِّنْ عَمَلِهِم
- kendi amellerinden
- min
- مِّن
- hiçbir
- shayin
- شَىْءٍۚ
- şey
- kullu
- كُلُّ
- her
- im'ri-in
- ٱمْرِئٍۭ
- kişi
- bimā
- بِمَا
- şeye
- kasaba
- كَسَبَ
- kendi kazandığı
- rahīnun
- رَهِينٌ
- bağlıdır
İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır. ([52] Tur: 21)Tefsir
وَاَمْدَدْنٰهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَّلَحْمٍ مِّمَّا يَشْتَهُوْنَ ٢٢
- wa-amdadnāhum
- وَأَمْدَدْنَٰهُم
- ve onlara bol bol verdik
- bifākihatin
- بِفَٰكِهَةٍ
- meyvadan
- walaḥmin
- وَلَحْمٍ
- ve etten
- mimmā yashtahūna
- مِّمَّا يَشْتَهُونَ
- canlarının istediği
Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz. ([52] Tur: 22)Tefsir
يَتَنَازَعُوْنَ فِيْهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيْهَا وَلَا تَأْثِيْمٌ ٢٣
- yatanāzaʿūna
- يَتَنَٰزَعُونَ
- kapışırlar
- fīhā
- فِيهَا
- orada
- kasan
- كَأْسًا
- bir kadeh
- lā
- لَّا
- yoktur
- laghwun
- لَغْوٌ
- saçmalama
- fīhā
- فِيهَا
- içinde
- walā
- وَلَا
- ve yoktur
- tathīmun
- تَأْثِيمٌ
- günaha sokma
Orada kadeh tokuştururlar; fakat bunda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır. ([52] Tur: 23)Tefsir
وَيَطُوْفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَّهُمْ كَاَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُوْنٌۚ ٢٤
- wayaṭūfu
- وَيَطُوفُ
- çevrelerinde dolaşır
- ʿalayhim
- عَلَيْهِمْ
- onların
- ghil'mānun
- غِلْمَانٌ
- civanlar
- lahum
- لَّهُمْ
- kendilerine mahsus
- ka-annahum
- كَأَنَّهُمْ
- gibi
- lu'lu-on
- لُؤْلُؤٌ
- inci
- maknūnun
- مَّكْنُونٌ
- saklanmış
Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar. ([52] Tur: 24)Tefsir
وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَّتَسَاۤءَلُوْنَ ٢٥
- wa-aqbala
- وَأَقْبَلَ
- ve dönmüş(ler)
- baʿḍuhum
- بَعْضُهُمْ
- birkısmı
- ʿalā baʿḍin
- عَلَىٰ بَعْضٍ
- diğerine
- yatasāalūna
- يَتَسَآءَلُونَ
- soruyorlar
Birbirlerine dönüp soruşurlar: ([52] Tur: 25)Tefsir
قَالُوْٓا اِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِيْٓ اَهْلِنَا مُشْفِقِيْنَ ٢٦
- qālū
- قَالُوٓا۟
- dediler
- innā
- إِنَّا
- elbette biz
- kunnā
- كُنَّا
- idik
- qablu
- قَبْلُ
- daha önce
- fī
- فِىٓ
- içinde
- ahlinā
- أَهْلِنَا
- ailemiz
- mush'fiqīna
- مُشْفِقِينَ
- korku içinde
"Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır" derler. ([52] Tur: 26)Tefsir
فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَوَقٰىنَا عَذَابَ السَّمُوْمِ ٢٧
- famanna
- فَمَنَّ
- lutfetti
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- ʿalaynā
- عَلَيْنَا
- bize
- wawaqānā
- وَوَقَىٰنَا
- ve bizi korudu
- ʿadhāba
- عَذَابَ
- azabdan
- l-samūmi
- ٱلسَّمُومِ
- hücrelere işleyen
"Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır" derler. ([52] Tur: 27)Tefsir
اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوْهُۗ اِنَّهٗ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيْمُ ٢٨
- innā
- إِنَّا
- elbette biz
- kunnā
- كُنَّا
- idik
- min qablu
- مِن قَبْلُ
- bundan önce
- nadʿūhu
- نَدْعُوهُۖ
- yalnız O'na yalvarır
- innahu
- إِنَّهُۥ
- çünkü O
- huwa
- هُوَ
- O'dur
- l-baru
- ٱلْبَرُّ
- iyilik eden
- l-raḥīmu
- ٱلرَّحِيمُ
- esirgeyen
"Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır" derler. ([52] Tur: 28)Tefsir
فَذَكِّرْ فَمَآ اَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَّلَا مَجْنُوْنٍۗ ٢٩
- fadhakkir
- فَذَكِّرْ
- sen hatırlat
- famā
- فَمَآ
- değilsin
- anta
- أَنتَ
- sen
- biniʿ'mati
- بِنِعْمَتِ
- ni'meti sayesinde
- rabbika
- رَبِّكَ
- Rabbinin
- bikāhinin
- بِكَاهِنٍ
- kahin
- walā
- وَلَا
- ve değilsin
- majnūnin
- مَجْنُونٍ
- mecnun
Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin. ([52] Tur: 29)Tefsir
اَمْ يَقُوْلُوْنَ شَاعِرٌ نَّتَرَبَّصُ بِهٖ رَيْبَ الْمَنُوْنِ ٣٠
- am
- أَمْ
- yoksa
- yaqūlūna
- يَقُولُونَ
- diyorlar (mı?)
- shāʿirun
- شَاعِرٌ
- bir şa'irdir
- natarabbaṣu
- نَّتَرَبَّصُ
- gözetliyoruz
- bihi
- بِهِۦ
- onun
- rayba
- رَيْبَ
- felaketlerine çarpılmasını
- l-manūni
- ٱلْمَنُونِ
- zamanın
Yoksa senin için şöyle mi derler: "Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz." ([52] Tur: 30)Tefsir