11
فَوَيْلٌ يَّوْمَىِٕذٍ لِّلْمُكَذِّبِيْنَۙ ١١
- fawaylun
- فَوَيْلٌ
- vay haline
- yawma-idhin
- يَوْمَئِذٍ
- o gün
- lil'mukadhibīna
- لِّلْمُكَذِّبِينَ
- yalanlayanların
Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak! ([52] Tur: 11)Tefsir
12
الَّذِيْنَ هُمْ فِيْ خَوْضٍ يَّلْعَبُوْنَۘ ١٢
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- Onlar ki
- hum fī
- هُمْ فِى
- içinde
- khawḍin
- خَوْضٍ
- batıl şeyler
- yalʿabūna
- يَلْعَبُونَ
- oynayıp dururlar
Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceği gün; işte o gün, daldıkları yerde eğlenip oyalanarak kıyameti yalanlayanlara yazık olacak! ([52] Tur: 12)Tefsir
13
يَوْمَ يُدَعُّوْنَ اِلٰى نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّاۗ ١٣
- yawma
- يَوْمَ
- o gün
- yudaʿʿūna
- يُدَعُّونَ
- kakılırlar
- ilā nāri
- إِلَىٰ نَارِ
- ateşine
- jahannama
- جَهَنَّمَ
- cehennem
- daʿʿan
- دَعًّا
- sürüklenerek
Cehennem ateşine itildikçe itildikleri gün, onlara: "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur; ([52] Tur: 13)Tefsir
14
هٰذِهِ النَّارُ الَّتِيْ كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُوْنَ ١٤
- hādhihi
- هَٰذِهِ
- işte budur
- l-nāru
- ٱلنَّارُ
- ateş
- allatī kuntum
- ٱلَّتِى كُنتُم
- olduğunuz
- bihā
- بِهَا
- onu
- tukadhibūna
- تُكَذِّبُونَ
- yalanlamış
Cehennem ateşine itildikçe itildikleri gün, onlara: "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur; ([52] Tur: 14)Tefsir
15
اَفَسِحْرٌ هٰذَآ اَمْ اَنْتُمْ لَا تُبْصِرُوْنَ ١٥
- afasiḥ'run
- أَفَسِحْرٌ
- büyü müymüş?
- hādhā
- هَٰذَآ
- bu
- am
- أَمْ
- yoksa
- antum
- أَنتُمْ
- siz (mi?)
- lā tub'ṣirūna
- لَا تُبْصِرُونَ
- görmüyormuşsunuz
Bu bir büyü müdür, yoksa hala görmez misiniz? Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık birdir; ancak işlediklerinizin karşılığını görüyorsunuz" denir. ([52] Tur: 15)Tefsir
16
اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُوْٓا اَوْ لَا تَصْبِرُوْاۚ سَوَاۤءٌ عَلَيْكُمْۗ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُوْنَ ١٦
- iṣ'lawhā
- ٱصْلَوْهَا
- girin ona
- fa-iṣ'birū
- فَٱصْبِرُوٓا۟
- ve sabredin
- aw
- أَوْ
- veyahut
- lā taṣbirū
- لَا تَصْبِرُوا۟
- sabretmeyin
- sawāon
- سَوَآءٌ
- birdir
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْۖ
- sizin için
- innamā
- إِنَّمَا
- ancak
- tuj'zawna
- تُجْزَوْنَ
- cezalandırılacaksınız
- mā
- مَا
- göre
- kuntum
- كُنتُمْ
- olduklarınıza
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yapıyor(lar)
Bu bir büyü müdür, yoksa hala görmez misiniz? Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık birdir; ancak işlediklerinizin karşılığını görüyorsunuz" denir. ([52] Tur: 16)Tefsir
17
اِنَّ الْمُتَّقِيْنَ فِيْ جَنّٰتٍ وَّنَعِيْمٍۙ ١٧
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- l-mutaqīna
- ٱلْمُتَّقِينَ
- korunanlar
- fī
- فِى
- içindedirler
- jannātin
- جَنَّٰتٍ
- cennetler
- wanaʿīmin
- وَنَعِيمٍ
- ve ni'metler
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şüphesiz, cennetlerde ve Rablerinin kendilerine verdikleriyle zevk duyarak nimetler içindedirler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur. ([52] Tur: 17)Tefsir
18
فَاكِهِيْنَ بِمَآ اٰتٰىهُمْ رَبُّهُمْۚ وَوَقٰىهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيْمِ ١٨
- fākihīna
- فَٰكِهِينَ
- sefa sürerler
- bimā
- بِمَآ
- şeylerle
- ātāhum
- ءَاتَىٰهُمْ
- kendilerine verdikleri
- rabbuhum
- رَبُّهُمْ
- Rablerinin
- wawaqāhum
- وَوَقَىٰهُمْ
- ve onları korumuştur
- rabbuhum
- رَبُّهُمْ
- Rableri
- ʿadhāba
- عَذَابَ
- azabından
- l-jaḥīmi
- ٱلْجَحِيمِ
- cehennem
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şüphesiz, cennetlerde ve Rablerinin kendilerine verdikleriyle zevk duyarak nimetler içindedirler. Rableri onları cehennem azabından korumuştur. ([52] Tur: 18)Tefsir
19
كُلُوْا وَاشْرَبُوْا هَنِيْۤئًا ۢبِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُوْنَۙ ١٩
- kulū
- كُلُوا۟
- yeyin
- wa-ish'rabū
- وَٱشْرَبُوا۟
- ve için
- hanīan
- هَنِيٓـًٔۢا
- afiyetle
- bimā
- بِمَا
- karşılık
- kuntum
- كُنتُمْ
- olduklarınıza
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yapıyor(lar)
Onlara şöyle denir: "İşlediklerinizden ötürü, dizi dizi tahtlara yaslanarak afiyetle yiyin için." Onlara, ceylan gözlü eşler veririz. ([52] Tur: 19)Tefsir
20
مُتَّكِـِٕيْنَ عَلٰى سُرُرٍ مَّصْفُوْفَةٍۚ وَزَوَّجْنٰهُمْ بِحُوْرٍ عِيْنٍ ٢٠
- muttakiīna
- مُتَّكِـِٔينَ
- yaslanarak
- ʿalā
- عَلَىٰ
- üzerine
- sururin
- سُرُرٍ
- koltuklar
- maṣfūfatin
- مَّصْفُوفَةٍۖ
- sıra sıra dizilmiş
- wazawwajnāhum
- وَزَوَّجْنَٰهُم
- onları evlendirmişizdir
- biḥūrin
- بِحُورٍ
- hurilerle
- ʿīnin
- عِينٍ
- iri gözlü
Onlara şöyle denir: "İşlediklerinizden ötürü, dizi dizi tahtlara yaslanarak afiyetle yiyin için." Onlara, ceylan gözlü eşler veririz. ([52] Tur: 20)Tefsir