Skip to content

Suresi Maide - Page: 2

Al-Ma'idah

(al-Māʾidah)

11

يٰٓاَيُّهَا الَّذِيْنَ اٰمَنُوا اذْكُرُوْا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ هَمَّ قَوْمٌ اَنْ يَّبْسُطُوْٓا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ ۗوَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُوْنَ ࣖ ١١

yāayyuhā
يَٰٓأَيُّهَا
Ey
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
āmanū
ءَامَنُوا۟
inanan(lar)
udh'kurū
ٱذْكُرُوا۟
hatırlayın
niʿ'mata
نِعْمَتَ
ni'metini
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
ʿalaykum
عَلَيْكُمْ
size olan
idh
إِذْ
hani
hamma
هَمَّ
yeltenmişti
qawmun
قَوْمٌ
bir topluluk
an yabsuṭū
أَن يَبْسُطُوٓا۟
uzatmağa (saldırmaya)
ilaykum
إِلَيْكُمْ
size
aydiyahum
أَيْدِيَهُمْ
ellerini
fakaffa
فَكَفَّ
(Allah) çekmişti
aydiyahum
أَيْدِيَهُمْ
onların ellerini
ʿankum
عَنكُمْۖ
sizden
wa-ittaqū
وَٱتَّقُوا۟
korkun
l-laha
ٱللَّهَۚ
Alah'tan
waʿalā
وَعَلَى
ve
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'a
falyatawakkali
فَلْيَتَوَكَّلِ
dayansınlar
l-mu'minūna
ٱلْمُؤْمِنُونَ
Mü'minler
Ey İnananlar! Allah'ın üzerinize olan nimetini anın: Hani bir topluluk size tecavüze kalkışmıştı da Allah onlara mani olmuştu. Allah'tan sakının, inananlar Allah'a güvensinler. ([5] Maide: 11)
Tefsir
12

۞ وَلَقَدْ اَخَذَ اللّٰهُ مِيْثَاقَ بَنِيْٓ اِسْرَاۤءِيْلَۚ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيْبًاۗ وَقَالَ اللّٰهُ اِنِّيْ مَعَكُمْ ۗ لَىِٕنْ اَقَمْتُمُ الصَّلٰوةَ وَاٰتَيْتُمُ الزَّكٰوةَ وَاٰمَنْتُمْ بِرُسُلِيْ وَعَزَّرْتُمُوْهُمْ وَاَقْرَضْتُمُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا لَّاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّاٰتِكُمْ وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ جَنّٰتٍ تَجْرِيْ مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهٰرُۚ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاۤءَ السَّبِيْلِ ١٢

walaqad
وَلَقَدْ
andolsun
akhadha
أَخَذَ
almıştı
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
mīthāqa
مِيثَٰقَ
söz
banī
بَنِىٓ
oğullarından
is'rāīla
إِسْرَٰٓءِيلَ
İsrail
wabaʿathnā
وَبَعَثْنَا
ve göndermiştik
min'humu
مِنْهُمُ
içlerinden
ith'nay
ٱثْنَىْ
iki (on iki)
ʿashara
عَشَرَ
on (on iki)
naqīban
نَقِيبًاۖ
başkan
waqāla
وَقَالَ
demişti ki
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
innī
إِنِّى
şüphesiz ben
maʿakum
مَعَكُمْۖ
sizinle beraberim
la-in
لَئِنْ
eğer
aqamtumu
أَقَمْتُمُ
kılarsanız
l-ṣalata
ٱلصَّلَوٰةَ
namazı
waātaytumu
وَءَاتَيْتُمُ
ve verirseniz
l-zakata
ٱلزَّكَوٰةَ
zekatı
waāmantum
وَءَامَنتُم
ve inanırsanız
birusulī
بِرُسُلِى
elçilerime
waʿazzartumūhum
وَعَزَّرْتُمُوهُمْ
ve onlara yardım ederseniz
wa-aqraḍtumu
وَأَقْرَضْتُمُ
ve borç verirseniz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'a
qarḍan
قَرْضًا
bir borç
ḥasanan
حَسَنًا
güzel
la-ukaffiranna
لَّأُكَفِّرَنَّ
elbette örterim
ʿankum
عَنكُمْ
sizin
sayyiātikum
سَيِّـَٔاتِكُمْ
günahlarınızı
wala-ud'khilannakum
وَلَأُدْخِلَنَّكُمْ
ve sizi sokarım
jannātin
جَنَّٰتٍ
cennetlere
tajrī
تَجْرِى
akan
min taḥtihā
مِن تَحْتِهَا
altlarından
l-anhāru
ٱلْأَنْهَٰرُۚ
ırmaklar
faman
فَمَن
kim
kafara
كَفَرَ
inkar ederse
baʿda
بَعْدَ
sonra
dhālika
ذَٰلِكَ
bundan
minkum
مِنكُمْ
sizden
faqad
فَقَدْ
muhakkak
ḍalla
ضَلَّ
sapmış olur
sawāa
سَوَآءَ
düz
l-sabīli
ٱلسَّبِيلِ
yoldan
And olsun ki, Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. Onlardan oniki reis seçtik. Allah: "Ben şüphesiz sizinleyim, namaz kılarsanız, zekat verirseniz, peygamberlerime inanır ve onlara yardım ederseniz, Allah uğrunda güzel bir takdimede bulunursanız, and olsun ki kötülüklerinizi örterim. And olsun ki, sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse şüphesiz doğru yoldan sapmış olur" dedi. ([5] Maide: 12)
Tefsir
13

فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِّيْثَاقَهُمْ لَعَنّٰهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوْبَهُمْ قٰسِيَةً ۚ يُحَرِّفُوْنَ الْكَلِمَ عَنْ مَّوَاضِعِهٖۙ وَنَسُوْا حَظًّا مِّمَّا ذُكِّرُوْا بِهٖۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَاۤىِٕنَةٍ مِّنْهُمْ اِلَّا قَلِيْلًا مِّنْهُمْ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ ۗاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِيْنَ ١٣

fabimā
فَبِمَا
sebebiyle
naqḍihim
نَقْضِهِم
bozmaları
mīthāqahum
مِّيثَٰقَهُمْ
sözlerini
laʿannāhum
لَعَنَّٰهُمْ
onları la'netledik
wajaʿalnā
وَجَعَلْنَا
ve yaptık
qulūbahum
قُلُوبَهُمْ
kalblerini
qāsiyatan
قَٰسِيَةًۖ
kaskatı
yuḥarrifūna
يُحَرِّفُونَ
kaydırıyorlar
l-kalima
ٱلْكَلِمَ
kelimeleri
ʿan mawāḍiʿihi
عَن مَّوَاضِعِهِۦۙ
yerlerinden
wanasū
وَنَسُوا۟
ve unuttular
ḥaẓẓan
حَظًّا
pay almayı
mimmā
مِّمَّا
şeyden
dhukkirū
ذُكِّرُوا۟
öğütlenen
bihi
بِهِۦۚ
kendilerine
walā
وَلَا
asla
tazālu
تَزَالُ
daima
taṭṭaliʿu
تَطَّلِعُ
muttali olursun
ʿalā
عَلَىٰ
üzerinde (olduklarına)
khāinatin
خَآئِنَةٍ
hainlik
min'hum
مِّنْهُمْ
onlardan
illā
إِلَّا
hariç
qalīlan
قَلِيلًا
pek azı
min'hum
مِّنْهُمْۖ
içlerinden
fa-uʿ'fu
فَٱعْفُ
yine de affet
ʿanhum
عَنْهُمْ
onları
wa-iṣ'faḥ
وَٱصْفَحْۚ
ve aldırma
inna
إِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
yuḥibbu
يُحِبُّ
sever
l-muḥ'sinīna
ٱلْمُحْسِنِينَ
güzel davrananları
Sözlerini bozdukları için onlara lanet ettik, kalblerini katılaştırdık. Onlar sözleri yerlerinden değiştirirler. Kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azından başkasının daima hainliklerini görürsün, onları affet ve geç. Allah iyilik yapanları şüphesiz sever. ([5] Maide: 13)
Tefsir
14

وَمِنَ الَّذِيْنَ قَالُوْٓا اِنَّا نَصٰرٰٓى اَخَذْنَا مِيْثَاقَهُمْ فَنَسُوْا حَظًّا مِّمَّا ذُكِّرُوْا بِهٖۖ فَاَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاۤءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ ۗ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللّٰهُ بِمَا كَانُوْا يَصْنَعُوْنَ ١٤

wamina
وَمِنَ
ve
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimselerin
qālū
قَالُوٓا۟
diyen(lerin)
innā
إِنَّا
biz
naṣārā
نَصَٰرَىٰٓ
hıristiyanız
akhadhnā
أَخَذْنَا
almıştık
mīthāqahum
مِيثَٰقَهُمْ
sözünü
fanasū
فَنَسُوا۟
ama unuttular
ḥaẓẓan
حَظًّا
pay almayı
mimmā
مِّمَّا
şeyden
dhukkirū
ذُكِّرُوا۟
öğütlenen
bihi
بِهِۦ
kendilerine
fa-aghraynā
فَأَغْرَيْنَا
bu yüzden saldık
baynahumu
بَيْنَهُمُ
aralarına
l-ʿadāwata
ٱلْعَدَاوَةَ
düşmanlık
wal-baghḍāa
وَٱلْبَغْضَآءَ
ve kin
ilā
إِلَىٰ
kadar
yawmi
يَوْمِ
gününe
l-qiyāmati
ٱلْقِيَٰمَةِۚ
kıyamet
wasawfa
وَسَوْفَ
ve yakında
yunabbi-uhumu
يُنَبِّئُهُمُ
onlara haber verecektir
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
bimā
بِمَا
şeyleri
kānū
كَانُوا۟
oldukları
yaṣnaʿūna
يَصْنَعُونَ
yapmakta
"Biz hıristiyanız" diyenlerden de söz almıştık; onlar, kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular, bu yüzden aralarına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Allah, yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir. ([5] Maide: 14)
Tefsir
15

يٰٓاَهْلَ الْكِتٰبِ قَدْ جَاۤءَكُمْ رَسُوْلُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيْرًا مِّمَّا كُنْتُمْ تُخْفُوْنَ مِنَ الْكِتٰبِ وَيَعْفُوْا عَنْ كَثِيْرٍەۗ قَدْ جَاۤءَكُمْ مِّنَ اللّٰهِ نُوْرٌ وَّكِتٰبٌ مُّبِيْنٌۙ ١٥

yāahla
يَٰٓأَهْلَ
Ey ehli
l-kitābi
ٱلْكِتَٰبِ
Kitap
qad
قَدْ
muhakkak
jāakum
جَآءَكُمْ
size geldi
rasūlunā
رَسُولُنَا
elçimiz
yubayyinu
يُبَيِّنُ
açıklıyor
lakum
لَكُمْ
size
kathīran
كَثِيرًا
çoğunu
mimmā
مِّمَّا
şeylerin
kuntum
كُنتُمْ
olduğunuz
tukh'fūna
تُخْفُونَ
gizlemiş
mina l-kitābi
مِنَ ٱلْكِتَٰبِ
Kitaptan
wayaʿfū
وَيَعْفُوا۟
vaz geçiyor
ʿan kathīrin
عَن كَثِيرٍۚ
çoğundan
qad
قَدْ
gerçekten
jāakum
جَآءَكُم
size gelmiştir
mina l-lahi
مِّنَ ٱللَّهِ
Allahtan
nūrun
نُورٌ
bir nur
wakitābun
وَكِتَٰبٌ
ve bir Kitap
mubīnun
مُّبِينٌ
açık
Ey Kitap ehli! Kitap'dan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça anlatan ve çoğundan da geçiveren peygamberimiz gelmiştir. Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir. ([5] Maide: 15)
Tefsir
16

يَّهْدِيْ بِهِ اللّٰهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهٗ سُبُلَ السَّلٰمِ وَيُخْرِجُهُمْ مِّنَ الظُّلُمٰتِ اِلَى النُّوْرِ بِاِذْنِهٖ وَيَهْدِيْهِمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيْمٍ ١٦

yahdī
يَهْدِى
iletir
bihi
بِهِ
onunla
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
mani
مَنِ
kimseleri
ittabaʿa
ٱتَّبَعَ
uyan
riḍ'wānahu
رِضْوَٰنَهُۥ
rızasına
subula
سُبُلَ
yollarına
l-salāmi
ٱلسَّلَٰمِ
esenlik
wayukh'rijuhum
وَيُخْرِجُهُم
ve onları çıkarır
mina l-ẓulumāti
مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ
karanlıklardan
ilā l-nūri
إِلَى ٱلنُّورِ
aydınlığa
bi-idh'nihi
بِإِذْنِهِۦ
kendi izniyle
wayahdīhim
وَيَهْدِيهِمْ
ve iletir
ilā ṣirāṭin
إِلَىٰ صِرَٰطٍ
bir yola
mus'taqīmin
مُّسْتَقِيمٍ
dosdoğru
Allah, rızasını gözetenleri onunla, selamet yollarına eriştirir ve onları, izni ile, karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları doğru yola iletir. ([5] Maide: 16)
Tefsir
17

لَقَدْ كَفَرَ الَّذِيْنَ قَالُوْٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَسِيْحُ ابْنُ مَرْيَمَۗ قُلْ فَمَنْ يَّمْلِكُ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔا اِنْ اَرَادَ اَنْ يُّهْلِكَ الْمَسِيْحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهٗ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ جَمِيْعًا ۗوَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوٰتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۗ يَخْلُقُ مَا يَشَاۤءُ ۗوَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيْرٌ ١٧

laqad
لَّقَدْ
andolsun
kafara
كَفَرَ
küfre gitmişlerdir
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
qālū
قَالُوٓا۟
diyen(ler)
inna
إِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
huwa
هُوَ
o
l-masīḥu
ٱلْمَسِيحُ
Mesih'tir
ub'nu
ٱبْنُ
oğlu
maryama
مَرْيَمَۚ
Meryem
qul
قُلْ
de ki
faman
فَمَن
öyle ise kim
yamliku
يَمْلِكُ
sahipse
mina
مِنَ
karşı
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'a
shayan
شَيْـًٔا
bir şeye
in
إِنْ
eğer
arāda
أَرَادَ
isterse
an yuh'lika
أَن يُهْلِكَ
helak etmek
l-masīḥa
ٱلْمَسِيحَ
Mesih'i
ib'na
ٱبْنَ
oğlu
maryama
مَرْيَمَ
Meryem
wa-ummahu
وَأُمَّهُۥ
ve annesini
waman
وَمَن
ve kimseleri
fī l-arḍi
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzündeki
jamīʿan
جَمِيعًاۗ
hepsini
walillahi
وَلِلَّهِ
Allah'ındır
mul'ku
مُلْكُ
mülkü
l-samāwāti
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerde
wal-arḍi
وَٱلْأَرْضِ
ve yerde
wamā
وَمَا
ve bulunanların
baynahumā
بَيْنَهُمَاۚ
ikisinin arasında
yakhluqu
يَخْلُقُ
yaratır
mā yashāu
مَا يَشَآءُۚ
dilediğini
wal-lahu
وَٱللَّهُ
Allah
ʿalā kulli
عَلَىٰ كُلِّ
he
shayin
شَىْءٍ
şeyi
qadīrun
قَدِيرٌ
yapabilendir
"Allah ancak Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler and olsun ki kafir olmuşlardır. De ki: "Allah Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse kim O'na karşı koyabilir?" Göklerin, yerin ve arasındakilerin hükümranlığı Allah'ındır, dilediğini yaratır. Allah her şeye Kadir'dir. ([5] Maide: 17)
Tefsir
18

وَقَالَتِ الْيَهُوْدُ وَالنَّصٰرٰى نَحْنُ اَبْنٰۤؤُ اللّٰهِ وَاَحِبَّاۤؤُهٗ ۗ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوْبِكُمْ ۗ بَلْ اَنْتُمْ بَشَرٌ مِّمَّنْ خَلَقَۗ يَغْفِرُ لِمَنْ يَّشَاۤءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَّشَاۤءُۗ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوٰتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖوَاِلَيْهِ الْمَصِيْرُ ١٨

waqālati
وَقَالَتِ
ve dediler
l-yahūdu
ٱلْيَهُودُ
Yahudiler
wal-naṣārā
وَٱلنَّصَٰرَىٰ
ve hıristiyanlar
naḥnu
نَحْنُ
biz
abnāu
أَبْنَٰٓؤُا۟
oğullarıyız
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
wa-aḥibbāuhu
وَأَحِبَّٰٓؤُهُۥۚ
ve sevgilileriyiz
qul
قُلْ
de ki
falima
فَلِمَ
o halde niçin
yuʿadhibukum
يُعَذِّبُكُم
size azabediyor
bidhunūbikum
بِذُنُوبِكُمۖ
günahlarınızdan ötürü
bal
بَلْ
hayır
antum
أَنتُم
siz de
basharun
بَشَرٌ
birer insansınız
mimman khalaqa
مِّمَّنْ خَلَقَۚ
O'nun yaratıklarından
yaghfiru
يَغْفِرُ
bağışlar
liman
لِمَن
kimseyi
yashāu
يَشَآءُ
dilediği
wayuʿadhibu
وَيُعَذِّبُ
ve azabeder
man
مَن
kimseye
yashāu
يَشَآءُۚ
dilediği
walillahi
وَلِلَّهِ
Allah'ındır
mul'ku
مُلْكُ
mülkü
l-samāwāti
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerin
wal-arḍi
وَٱلْأَرْضِ
ve yerin
wamā
وَمَا
bulunan herşeyin
baynahumā
بَيْنَهُمَاۖ
ve ikisi arasında
wa-ilayhi
وَإِلَيْهِ
O'nadır
l-maṣīru
ٱلْمَصِيرُ
dönüş de
Yahudiler ve hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. "Öyleyse günahlarınızdan ötürü size niçin azabediyor? Bilakis siz O'nun yarattığı insanlarsınız" de, Allah dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin hükümranlığı Allah'ındır. Dönüş O'nadır. ([5] Maide: 18)
Tefsir
19

يٰٓاَهْلَ الْكِتٰبِ قَدْ جَاۤءَكُمْ رَسُوْلُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلٰى فَتْرَةٍ مِّنَ الرُّسُلِ اَنْ تَقُوْلُوْا مَا جَاۤءَنَا مِنْۢ بَشِيْرٍ وَّلَا نَذِيْرٍۗ فَقَدْ جَاۤءَكُمْ بَشِيْرٌ وَّنَذِيْرٌ ۗوَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيْرٌ ࣖ ١٩

yāahla
يَٰٓأَهْلَ
Ey ehli
l-kitābi
ٱلْكِتَٰبِ
Kitap
qad
قَدْ
muhakkak
jāakum
جَآءَكُمْ
size geldi
rasūlunā
رَسُولُنَا
Elçimiz
yubayyinu
يُبَيِّنُ
gerçekleri açıklıyan
lakum
لَكُمْ
size
ʿalā fatratin
عَلَىٰ فَتْرَةٍ
arasının kesildiği sırada
mina l-rusuli
مِّنَ ٱلرُّسُلِ
elçilerin
an taqūlū
أَن تَقُولُوا۟
demeyesiniz
mā jāanā
مَا جَآءَنَا
bize gelmedi
min bashīrin
مِنۢ بَشِيرٍ
bir müjdeleyici
walā
وَلَا
ve ne de
nadhīrin
نَذِيرٍۖ
bir uyarıcı
faqad
فَقَدْ
işte
jāakum
جَآءَكُم
size geldi
bashīrun
بَشِيرٌ
müjdeleyici
wanadhīrun
وَنَذِيرٌۗ
ve uyarıcı
wal-lahu
وَٱللَّهُ
Allah
ʿalā kulli
عَلَىٰ كُلِّ
her
shayin
شَىْءٍ
şeye
qadīrun
قَدِيرٌ
kadirdir
Ey Kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiğinde, "Bize müjdeci ve uyarıcı gelmedi" dersiniz diye, size açıkça anlatacak peygamberimiz geldi. Şüphesiz O, size müjdeci ve uyarıcı olarak gelmiştir. Allah her şeye Kadir'dir. ([5] Maide: 19)
Tefsir
20

وَاِذْ قَالَ مُوْسٰى لِقَوْمِهٖ يٰقَوْمِ اذْكُرُوْا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَعَلَ فِيْكُمْ اَنْۢبِيَاۤءَ وَجَعَلَكُمْ مُّلُوْكًاۙ وَّاٰتٰىكُمْ مَّا لَمْ يُؤْتِ اَحَدًا مِّنَ الْعٰلَمِيْنَ ٢٠

wa-idh
وَإِذْ
ve hani
qāla
قَالَ
demişti
mūsā
مُوسَىٰ
Musa
liqawmihi
لِقَوْمِهِۦ
kavmine
yāqawmi
يَٰقَوْمِ
Ey kavmim
udh'kurū
ٱذْكُرُوا۟
hatırlayın
niʿ'mata
نِعْمَةَ
ni'metini
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
ʿalaykum
عَلَيْكُمْ
size olan
idh
إِذْ
zira (O)
jaʿala
جَعَلَ
var etti
fīkum
فِيكُمْ
aranızda
anbiyāa
أَنۢبِيَآءَ
peygamberler
wajaʿalakum
وَجَعَلَكُم
ve sizi yaptı
mulūkan
مُّلُوكًا
krallar
waātākum
وَءَاتَىٰكُم
ve size verdi
مَّا
şeyleri
lam yu'ti
لَمْ يُؤْتِ
vermediği
aḥadan
أَحَدًا
hiç kimseye
mina l-ʿālamīna
مِّنَ ٱلْعَٰلَمِينَ
dünyalarda
Musa, milletine: "Ey milletim! Allah'ın size olan nimetini anın: içinizden peygamberler çıkarmış ve sizi hükümdar yapmıştır, dünyalarda kimseye vermediğini size vermiştir". ([5] Maide: 20)
Tefsir