51
اِنَّ الْمُتَّقِيْنَ فِيْ مَقَامٍ اَمِيْنٍۙ ٥١
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- l-mutaqīna
- ٱلْمُتَّقِينَ
- muttakiler
- fī maqāmin
- فِى مَقَامٍ
- bir makamdadır
- amīnin
- أَمِينٍ
- güvenli
Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar ise, güvenli bir yerde, bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. ([44] Duhan: 51)Tefsir
52
فِيْ جَنّٰتٍ وَّعُيُوْنٍ ۙ ٥٢
- fī jannātin
- فِى جَنَّٰتٍ
- bahçelerde
- waʿuyūnin
- وَعُيُونٍ
- ve çeşme başlarında
Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlar ise, güvenli bir yerde, bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. ([44] Duhan: 52)Tefsir
53
يَّلْبَسُوْنَ مِنْ سُنْدُسٍ وَّاِسْتَبْرَقٍ مُّتَقٰبِلِيْنَۚ ٥٣
- yalbasūna
- يَلْبَسُونَ
- giysiler giyerler
- min sundusin
- مِن سُندُسٍ
- ince ipekten
- wa-is'tabraqin
- وَإِسْتَبْرَقٍ
- ve parlak atlastan
- mutaqābilīna
- مُّتَقَٰبِلِينَ
- karşılıklı otururlar
İnce ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı otururlar. ([44] Duhan: 53)Tefsir
54
كَذٰلِكَۗ وَزَوَّجْنٰهُمْ بِحُوْرٍ عِيْنٍۗ ٥٤
- kadhālika
- كَذَٰلِكَ
- ayrıca
- wazawwajnāhum
- وَزَوَّجْنَٰهُم
- onları evlendirmişizdir
- biḥūrin
- بِحُورٍ
- hurilerle
- ʿīnin
- عِينٍ
- iri gözlü
Bu böyledir; onları iri siyah gözlü hurilerle eşlendiririz. ([44] Duhan: 54)Tefsir
55
يَدْعُوْنَ فِيْهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِنِيْنَۙ ٥٥
- yadʿūna
- يَدْعُونَ
- isterler
- fīhā
- فِيهَا
- orada
- bikulli
- بِكُلِّ
- her
- fākihatin
- فَٰكِهَةٍ
- meyveyi
- āminīna
- ءَامِنِينَ
- güven içinde
Orada, güven içinde olarak her yemişi isteyebilirler. ([44] Duhan: 55)Tefsir
56
لَا يَذُوْقُوْنَ فِيْهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُوْلٰىۚ وَوَقٰىهُمْ عَذَابَ الْجَحِيْمِۙ ٥٦
- lā yadhūqūna
- لَا يَذُوقُونَ
- tadmazlar
- fīhā
- فِيهَا
- orada
- l-mawta
- ٱلْمَوْتَ
- ölüm
- illā
- إِلَّا
- başka
- l-mawtata
- ٱلْمَوْتَةَ
- ölümden
- l-ūlā
- ٱلْأُولَىٰۖ
- ilk
- wawaqāhum
- وَوَقَىٰهُمْ
- ve onları korur
- ʿadhāba
- عَذَابَ
- azabından
- l-jaḥīmi
- ٱلْجَحِيمِ
- cehennem
Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Rabbin lütfuyla onları cehennem azabından korumuştur. İşte büyük kurtuluş budur. ([44] Duhan: 56)Tefsir
57
فَضْلًا مِّنْ رَّبِّكَۚ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيْمُ ٥٧
- faḍlan
- فَضْلًا
- bir lutuf olarak
- min rabbika
- مِّن رَّبِّكَۚ
- Rabbinden
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- işte budur
- huwa
- هُوَ
- o
- l-fawzu
- ٱلْفَوْزُ
- başarı
- l-ʿaẓīmu
- ٱلْعَظِيمُ
- büyük
Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Rabbin lütfuyla onları cehennem azabından korumuştur. İşte büyük kurtuluş budur. ([44] Duhan: 57)Tefsir
58
فَاِنَّمَا يَسَّرْنٰهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُوْنَ ٥٨
- fa-innamā
- فَإِنَّمَا
- kesinlikle
- yassarnāhu
- يَسَّرْنَٰهُ
- biz o'nu kolaylaştırdık
- bilisānika
- بِلِسَانِكَ
- senin diline
- laʿallahum
- لَعَلَّهُمْ
- umulur ki
- yatadhakkarūna
- يَتَذَكَّرُونَ
- düşünüp öğüt alırlar
Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Sen bekle, onlar da beklemektedirler. ([44] Duhan: 58)Tefsir
59
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُّرْتَقِبُوْنَ ࣖࣖ ٥٩
- fa-ir'taqib
- فَٱرْتَقِبْ
- biraz bekle
- innahum
- إِنَّهُم
- onlar da
- mur'taqibūna
- مُّرْتَقِبُونَ
- beklemektedirler
Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Sen bekle, onlar da beklemektedirler. ([44] Duhan: 59)Tefsir