Skip to content

Suresi Zuhruf - Page: 4

Az-Zukhruf

(az-Zukhruf)

31

وَقَالُوْا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيْمٍ ٣١

waqālū
وَقَالُوا۟
ve dediler ki
lawlā
لَوْلَا
değil miydi?
nuzzila
نُزِّلَ
indirilmeli
hādhā
هَٰذَا
bu
l-qur'ānu
ٱلْقُرْءَانُ
Kur'an
ʿalā rajulin
عَلَىٰ رَجُلٍ
bir adama
mina l-qaryatayni
مِّنَ ٱلْقَرْيَتَيْنِ
iki kentten
ʿaẓīmin
عَظِيمٍ
büyük
"Bu Kuran, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler. ([43] Zuhruf: 31)
Tefsir
32

اَهُمْ يَقْسِمُوْنَ رَحْمَتَ رَبِّكَۗ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَّعِيْشَتَهُمْ فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجٰتٍ لِّيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِيًّا ۗوَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُوْنَ ٣٢

ahum
أَهُمْ
onlar mı?
yaqsimūna
يَقْسِمُونَ
bölüştürüyorlar
raḥmata
رَحْمَتَ
rahmetini
rabbika
رَبِّكَۚ
Rabbinin
naḥnu
نَحْنُ
biz
qasamnā
قَسَمْنَا
taksim ettik
baynahum
بَيْنَهُم
aralarında
maʿīshatahum
مَّعِيشَتَهُمْ
onların geçimliklerini
fī l-ḥayati
فِى ٱلْحَيَوٰةِ
hayatında
l-dun'yā
ٱلدُّنْيَاۚ
dünya
warafaʿnā
وَرَفَعْنَا
ve üstün kıldık
baʿḍahum
بَعْضَهُمْ
onlardan kimini
fawqa
فَوْقَ
üzerine
baʿḍin
بَعْضٍ
ötekiler
darajātin
دَرَجَٰتٍ
derecelerle
liyattakhidha
لِّيَتَّخِذَ
edinmeleri için
baʿḍuhum
بَعْضُهُم
biri
baʿḍan
بَعْضًا
diğerine
sukh'riyyan
سُخْرِيًّاۗ
hizmetçi çalışan'
waraḥmatu
وَرَحْمَتُ
ve rahmeti
rabbika
رَبِّكَ
Rabbinin
khayrun
خَيْرٌ
daha hayırlıdır
mimmā
مِّمَّا
şeylerden
yajmaʿūna
يَجْمَعُونَ
onların toplayıp yığdıkları
Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında Biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık; Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir. ([43] Zuhruf: 32)
Tefsir
33

وَلَوْلَآ اَنْ يَّكُوْنَ النَّاسُ اُمَّةً وَّاحِدَةً لَّجَعَلْنَا لِمَنْ يَّكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوْتِهِمْ سُقُفًا مِّنْ فِضَّةٍ وَّمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُوْنَۙ ٣٣

walawlā
وَلَوْلَآ
(sözkonusu) olmasaydı
an yakūna
أَن يَكُونَ
olması
l-nāsu
ٱلنَّاسُ
insanların
ummatan
أُمَّةً
ümmet
wāḥidatan
وَٰحِدَةً
bir tek
lajaʿalnā
لَّجَعَلْنَا
yapardık
liman
لِمَن
kimseler için
yakfuru
يَكْفُرُ
inkar eden
bil-raḥmāni
بِٱلرَّحْمَٰنِ
Rahman'ı
libuyūtihim
لِبُيُوتِهِمْ
evlerine
suqufan
سُقُفًا
tavanlar
min fiḍḍatin
مِّن فِضَّةٍ
gümüşten
wamaʿārija
وَمَعَارِجَ
ve merdivenler
ʿalayhā
عَلَيْهَا
üzerine
yaẓharūna
يَظْهَرُونَ
binip çıkacakları
Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O'na karşı gelmekten sakınanlaradır. ([43] Zuhruf: 33)
Tefsir
34

وَلِبُيُوْتِهِمْ اَبْوَابًا وَّسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِـُٔوْنَۙ ٣٤

walibuyūtihim
وَلِبُيُوتِهِمْ
ve evlerine
abwāban
أَبْوَٰبًا
kapılar
wasururan
وَسُرُرًا
ve koltuklar
ʿalayhā
عَلَيْهَا
üzerine
yattakiūna
يَتَّكِـُٔونَ
yaslanacakları
Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O'na karşı gelmekten sakınanlaradır. ([43] Zuhruf: 34)
Tefsir
35

وَزُخْرُفًاۗ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ۗوَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِيْنَ ࣖ ٣٥

wazukh'rufan
وَزُخْرُفًاۚ
ve (nice) süsler
wa-in
وَإِن
(başka) değil
kullu
كُلُّ
bütün
dhālika
ذَٰلِكَ
bunlar
lammā
لَمَّا
sadece
matāʿu
مَتَٰعُ
geçici menfaatleridir
l-ḥayati
ٱلْحَيَوٰةِ
hayatının
l-dun'yā
ٱلدُّنْيَاۚ
dünya
wal-ākhiratu
وَٱلْءَاخِرَةُ
ahiret ise
ʿinda
عِندَ
katında
rabbika
رَبِّكَ
Rabbinin
lil'muttaqīna
لِلْمُتَّقِينَ
muttakiler içindir
Eğer bütün insanlar tek ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah'ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi ancak dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret, Rabbinin katında O'na karşı gelmekten sakınanlaradır. ([43] Zuhruf: 35)
Tefsir
36

وَمَنْ يَّعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهٗ شَيْطٰنًا فَهُوَ لَهٗ قَرِيْنٌ ٣٦

waman
وَمَن
ve kim
yaʿshu
يَعْشُ
yüz çevirirse
ʿan dhik'ri
عَن ذِكْرِ
zikrinden
l-raḥmāni
ٱلرَّحْمَٰنِ
Rahman'ın
nuqayyiḍ
نُقَيِّضْ
sardırırız
lahu
لَهُۥ
ona
shayṭānan
شَيْطَٰنًا
bir şeytanı
fahuwa
فَهُوَ
artık o
lahu
لَهُۥ
onun
qarīnun
قَرِينٌ
arkadaşı olur
Rahman olan Allah'ı anmayı görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz. ([43] Zuhruf: 36)
Tefsir
37

وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّوْنَهُمْ عَنِ السَّبِيْلِ وَيَحْسَبُوْنَ اَنَّهُمْ مُّهْتَدُوْنَ ٣٧

wa-innahum
وَإِنَّهُمْ
elbette onlar
layaṣuddūnahum
لَيَصُدُّونَهُمْ
onları engellerler
ʿani l-sabīli
عَنِ ٱلسَّبِيلِ
yoldan
wayaḥsabūna
وَيَحْسَبُونَ
fakat sanırlar
annahum
أَنَّهُم
bunlar
muh'tadūna
مُّهْتَدُونَ
doğru yolda olduklarını
Şüphesiz onlar bunları yoldan alıkorlar, bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar. ([43] Zuhruf: 37)
Tefsir
38

حَتّٰىٓ اِذَا جَاۤءَنَا قَالَ يٰلَيْتَ بَيْنِيْ وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِيْنُ ٣٨

ḥattā
حَتَّىٰٓ
nihayet
idhā
إِذَا
zaman
jāanā
جَآءَنَا
bize geldiği
qāla
قَالَ
der ki
yālayta
يَٰلَيْتَ
ey keşke olsaydı
baynī
بَيْنِى
benimle
wabaynaka
وَبَيْنَكَ
senin aranda
buʿ'da
بُعْدَ
kadar uzaklık
l-mashriqayni
ٱلْمَشْرِقَيْنِ
iki doğu
fabi'sa
فَبِئْسَ
meğer ne kötü
l-qarīnu
ٱلْقَرِينُ
arkadaş(mışsın)
Sonunda Bize gelince arkadaşına: "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaş imişsin!" der. Nedametin bugün size hiç faydası dokunmaz; zira haksızlık etmiştiniz, şimdi azabda ortaksınız. ([43] Zuhruf: 38)
Tefsir
39

وَلَنْ يَّنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَّلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِى الْعَذَابِ مُشْتَرِكُوْنَ ٣٩

walan
وَلَن
ve asla
yanfaʿakumu
يَنفَعَكُمُ
size bir yarar sağlamaz
l-yawma
ٱلْيَوْمَ
bugün
idh
إِذ
çünkü
ẓalamtum
ظَّلَمْتُمْ
zulmettiniz
annakum
أَنَّكُمْ
siz
fī l-ʿadhābi
فِى ٱلْعَذَابِ
azabda
mush'tarikūna
مُشْتَرِكُونَ
ortaksınız
Sonunda Bize gelince arkadaşına: "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arasındaki kadar uzaklık olsaydı, sen ne kötü arkadaş imişsin!" der. Nedametin bugün size hiç faydası dokunmaz; zira haksızlık etmiştiniz, şimdi azabda ortaksınız. ([43] Zuhruf: 39)
Tefsir
40

اَفَاَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِى الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ فِيْ ضَلٰلٍ مُّبِيْنٍ ٤٠

afa-anta
أَفَأَنتَ
sen mi?
tus'miʿu
تُسْمِعُ
işittireceksin
l-ṣuma
ٱلصُّمَّ
sağıra
aw
أَوْ
yahut;
tahdī
تَهْدِى
yola ileteceksin
l-ʿum'ya
ٱلْعُمْىَ
körü
waman
وَمَن
ve kimseyi
kāna
كَانَ
olan
fī ḍalālin
فِى ضَلَٰلٍ
sapıklıkta
mubīnin
مُّبِينٍ
apaçık
Sağırlara sen mi duyuracaksın? Yoksa körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi eriştireceksin? ([43] Zuhruf: 40)
Tefsir