قُلْ اِنِّيْٓ اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّيْنَ ١١
- qul
- قُلْ
- de ki
- innī
- إِنِّىٓ
- muhakkak bana
- umir'tu
- أُمِرْتُ
- emredildi
- an aʿbuda
- أَنْ أَعْبُدَ
- kulluk etmem
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'a
- mukh'liṣan
- مُخْلِصًا
- halis kılarak
- lahu
- لَّهُ
- yalnız O'na
- l-dīna
- ٱلدِّينَ
- dini
De ki: "Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emrolundum." ([39] Zümer: 11)Tefsir
وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُوْنَ اَوَّلَ الْمُسْلِمِيْنَ ١٢
- wa-umir'tu
- وَأُمِرْتُ
- ve bana emredildi
- li-an akūna
- لِأَنْ أَكُونَ
- olmam
- awwala
- أَوَّلَ
- ilki
- l-mus'limīna
- ٱلْمُسْلِمِينَ
- müslümanların
"Ve Müslümanların ilki olmakla emrolundum." ([39] Zümer: 12)Tefsir
قُلْ اِنِّيْٓ اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبِّيْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيْمٍ ١٣
- qul
- قُلْ
- de ki
- innī
- إِنِّىٓ
- elbette ben
- akhāfu
- أَخَافُ
- korkarım
- in
- إِنْ
- eğer
- ʿaṣaytu
- عَصَيْتُ
- isyan edersem
- rabbī
- رَبِّى
- Rabbime
- ʿadhāba
- عَذَابَ
- azabından;
- yawmin
- يَوْمٍ
- bir günün
- ʿaẓīmin
- عَظِيمٍ
- büyük
De ki: "Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım." ([39] Zümer: 13)Tefsir
قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصًا لَّهٗ دِيْنِيْۚ ١٤
- quli
- قُلِ
- de ki
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'a
- aʿbudu
- أَعْبُدُ
- kulluk ediyorum
- mukh'liṣan
- مُخْلِصًا
- halis kılarak
- lahu
- لَّهُۥ
- yalnız O'na
- dīnī
- دِينِى
- dinimi
De ki: "Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim; ([39] Zümer: 14)Tefsir
فَاعْبُدُوْا مَا شِئْتُمْ مِّنْ دُوْنِهٖۗ قُلْ اِنَّ الْخٰسِرِيْنَ الَّذِيْنَ خَسِرُوْٓا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْلِيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۗ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِيْنُ ١٥
- fa-uʿ'budū
- فَٱعْبُدُوا۟
- siz de kulluk edin
- mā shi'tum
- مَا شِئْتُم
- dilediğinize
- min dūnihi
- مِّن دُونِهِۦۗ
- O'ndan başka
- qul
- قُلْ
- de ki
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- l-khāsirīna
- ٱلْخَٰسِرِينَ
- ziyan edenlerdir
- alladhīna khasirū
- ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓا۟
- ziyana uğrayanlar
- anfusahum
- أَنفُسَهُمْ
- kendilerini
- wa-ahlīhim
- وَأَهْلِيهِمْ
- ve ailelerini
- yawma
- يَوْمَ
- günü
- l-qiyāmati
- ٱلْقِيَٰمَةِۗ
- kıyamet
- alā
- أَلَا
- dikkat edin
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- işte
- huwa
- هُوَ
- bu
- l-khus'rānu
- ٱلْخُسْرَانُ
- bir ziyandır
- l-mubīnu
- ٱلْمُبِينُ
- apaçık
Ey Allah'a eş koşanlar! Siz de O'ndan başka dilediğinize kulluk edin." De ki: Hüsrana uğrayanlar kıyamet günü kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. Dikkat edin, işte apaçık hüsran budur. ([39] Zümer: 15)Tefsir
لَهُمْ مِّنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِّنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ۗذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِهٖ عِبَادَهٗ ۗيٰعِبَادِ فَاتَّقُوْنِ ١٦
- lahum
- لَهُم
- onların vardır
- min fawqihim
- مِّن فَوْقِهِمْ
- üstlerinden
- ẓulalun
- ظُلَلٌ
- gölgeler
- mina l-nāri
- مِّنَ ٱلنَّارِ
- ateşten
- wamin
- وَمِن
- ve
- taḥtihim
- تَحْتِهِمْ
- altlarından
- ẓulalun
- ظُلَلٌۚ
- (ateşten) gölgeler
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- işte
- yukhawwifu
- يُخَوِّفُ
- korkutur
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- bihi
- بِهِۦ
- bu durumdan
- ʿibādahu
- عِبَادَهُۥۚ
- kullarını
- yāʿibādi
- يَٰعِبَادِ
- ey kullarım
- fa-ittaqūni
- فَٱتَّقُونِ
- benden korkun
Onlara üstlerinden kat kat ateş vardır. Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım, Benden sakının. ([39] Zümer: 16)Tefsir
وَالَّذِيْنَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوْتَ اَنْ يَّعْبُدُوْهَا وَاَنَابُوْٓا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ ١٧
- wa-alladhīna
- وَٱلَّذِينَ
- kimselere
- ij'tanabū
- ٱجْتَنَبُوا۟
- kaçınan(lara)
- l-ṭāghūta
- ٱلطَّٰغُوتَ
- Tağut'a
- an yaʿbudūhā
- أَن يَعْبُدُوهَا
- kulluk etmekten
- wa-anābū
- وَأَنَابُوٓا۟
- ve yönelenlere
- ilā l-lahi
- إِلَى ٱللَّهِ
- Allah'a
- lahumu
- لَهُمُ
- onlar için vardır
- l-bush'rā
- ٱلْبُشْرَىٰۚ
- müjde
- fabashir
- فَبَشِّرْ
- müjdele
- ʿibādi
- عِبَادِ
- kullarımı
Şeytana ve putlara kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere, onlara, müjde vardır. Dinleyip de, en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir. ([39] Zümer: 17)Tefsir
الَّذِيْنَ يَسْتَمِعُوْنَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُوْنَ اَحْسَنَهٗ ۗ اُولٰۤىِٕكَ الَّذِيْنَ هَدٰىهُمُ اللّٰهُ وَاُولٰۤىِٕكَ هُمْ اُولُوا الْاَلْبَابِ ١٨
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- onlar ki
- yastamiʿūna
- يَسْتَمِعُونَ
- dinlerler
- l-qawla
- ٱلْقَوْلَ
- sözü
- fayattabiʿūna
- فَيَتَّبِعُونَ
- ve uyarlar
- aḥsanahu
- أَحْسَنَهُۥٓۚ
- onun en güzeline
- ulāika
- أُو۟لَٰٓئِكَ
- işte onlar
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimselerdir
- hadāhumu
- هَدَىٰهُمُ
- doğru yola ilettikleri
- l-lahu
- ٱللَّهُۖ
- Allah'ın
- wa-ulāika
- وَأُو۟لَٰٓئِكَ
- ve işte
- hum
- هُمْ
- onlar
- ulū
- أُو۟لُوا۟
- sahipleridir
- l-albābi
- ٱلْأَلْبَٰبِ
- sağduyu
Şeytana ve putlara kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere, onlara, müjde vardır. Dinleyip de, en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir. ([39] Zümer: 18)Tefsir
اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۗ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِى النَّارِ ۚ ١٩
- afaman
- أَفَمَنْ
- kimse mi?
- ḥaqqa
- حَقَّ
- hak olan
- ʿalayhi
- عَلَيْهِ
- üzerine
- kalimatu
- كَلِمَةُ
- kararı
- l-ʿadhābi
- ٱلْعَذَابِ
- azab
- afa-anta
- أَفَأَنتَ
- sen mi?
- tunqidhu
- تُنقِذُ
- kurtaracaksın
- man
- مَن
- bulunanı
- fī l-nāri
- فِى ٱلنَّارِ
- ateşte
Hakkında azap sözü gerçekleşmiş kimseyi, ateşte olanı sen mi kurtaracaksın? ([39] Zümer: 19)Tefsir
لٰكِنِ الَّذِيْنَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِّنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَّبْنِيَّةٌ ۙتَجْرِيْ مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهٰرُ ەۗ وَعْدَ اللّٰهِ ۗ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْمِيْعَادَ ٢٠
- lākini
- لَٰكِنِ
- fakat
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- onlar ki
- ittaqaw
- ٱتَّقَوْا۟
- korkarlar
- rabbahum
- رَبَّهُمْ
- Rablerinden
- lahum
- لَهُمْ
- onlara vardır
- ghurafun
- غُرَفٌ
- odalar
- min fawqihā
- مِّن فَوْقِهَا
- üstüste
- ghurafun
- غُرَفٌ
- odalar
- mabniyyatun
- مَّبْنِيَّةٌ
- yapılmış
- tajrī
- تَجْرِى
- akmaktadır
- min taḥtihā
- مِن تَحْتِهَا
- altından
- l-anhāru
- ٱلْأَنْهَٰرُۖ
- ırmaklar
- waʿda
- وَعْدَ
- (bu) va'didir
- l-lahi
- ٱللَّهِۖ
- Allah'ın
- lā yukh'lifu
- لَا يُخْلِفُ
- caymaz
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- l-mīʿāda
- ٱلْمِيعَادَ
- va'dinden
Fakat, Rablerinden sakınanlara, üst üste bina edilmiş köşkler vardır; altlarından ırmaklar akar. Bu, Allah'ın verdiği sözdür, Allah verdiği sözden caymaz. ([39] Zümer: 20)Tefsir