31
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَآ ۖاِنَّا لَذَاۤىِٕقُوْنَ ٣١
- faḥaqqa
- فَحَقَّ
- artık hak oldu
- ʿalaynā
- عَلَيْنَا
- bize
- qawlu
- قَوْلُ
- sözü
- rabbinā
- رَبِّنَآۖ
- Rabbimizin
- innā
- إِنَّا
- elbette biz
- ladhāiqūna
- لَذَآئِقُونَ
- tadacağız
"Bu sebeple, Rabbimizin sözü aleyhimizde gerçekleşti. şüphesiz azabı tadacağız." ([37] Saffat: 31)Tefsir
32
فَاَغْوَيْنٰكُمْ اِنَّا كُنَّا غٰوِيْنَ ٣٢
- fa-aghwaynākum
- فَأَغْوَيْنَٰكُمْ
- sizi azdırdık
- innā
- إِنَّا
- çünkü biz
- kunnā
- كُنَّا
- kendimiz
- ghāwīna
- غَٰوِينَ
- azmıştık
"Sizi biz azdırmıştık, çünkü kendimiz azgındık". ([37] Saffat: 32)Tefsir
33
فَاِنَّهُمْ يَوْمَىِٕذٍ فِى الْعَذَابِ مُشْتَرِكُوْنَ ٣٣
- fa-innahum
- فَإِنَّهُمْ
- onlar
- yawma-idhin
- يَوْمَئِذٍ
- o gün
- fī l-ʿadhābi
- فِى ٱلْعَذَابِ
- azabda
- mush'tarikūna
- مُشْتَرِكُونَ
- ortaktırlar
O gün hepsi azabda birleşirler. ([37] Saffat: 33)Tefsir
34
اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِيْنَ ٣٤
- innā
- إِنَّا
- biz
- kadhālika
- كَذَٰلِكَ
- işte böyle
- nafʿalu
- نَفْعَلُ
- yaparız
- bil-muj'rimīna
- بِٱلْمُجْرِمِينَ
- suçlulara
Doğrusu suçlulara böyle yaparız. ([37] Saffat: 34)Tefsir
35
اِنَّهُمْ كَانُوْٓا اِذَا قِيْلَ لَهُمْ لَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُوْنَ ۙ ٣٥
- innahum
- إِنَّهُمْ
- çünkü onlar
- kānū
- كَانُوٓا۟
- idiler
- idhā
- إِذَا
- zaman
- qīla
- قِيلَ
- dendiği
- lahum
- لَهُمْ
- onlara
- lā
- لَآ
- yoktur
- ilāha
- إِلَٰهَ
- tanrı
- illā
- إِلَّا
- başka
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah'tan
- yastakbirūna
- يَسْتَكْبِرُونَ
- büyüklük tasıyor(lar)
Onlara: "Allah'tan başka tanrı yoktur" denildiği zaman şüphesiz büyüklenirler. ([37] Saffat: 35)Tefsir
36
وَيَقُوْلُوْنَ اَىِٕنَّا لَتَارِكُوْٓا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُوْنٍ ۗ ٣٦
- wayaqūlūna
- وَيَقُولُونَ
- ve derlerdi
- a-innā
- أَئِنَّا
- biz mi?
- latārikū
- لَتَارِكُوٓا۟
- terk edeceğiz
- ālihatinā
- ءَالِهَتِنَا
- tanrılarımızı
- lishāʿirin
- لِشَاعِرٍ
- bir şair için
- majnūnin
- مَّجْنُونٍۭ
- cinlenmiş
"Deli bir şair yüzünden tanrılarımızı mı bırakalım?" derlerdi. ([37] Saffat: 36)Tefsir
37
بَلْ جَاۤءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِيْنَ ٣٧
- bal
- بَلْ
- hayır
- jāa
- جَآءَ
- o getirmişti
- bil-ḥaqi
- بِٱلْحَقِّ
- gerçeği
- waṣaddaqa
- وَصَدَّقَ
- ve doğrulamıştı
- l-mur'salīna
- ٱلْمُرْسَلِينَ
- elçileri
Hayır; o, gerçeği getirmiş ve peygamberleri doğrulamıştı. ([37] Saffat: 37)Tefsir
38
اِنَّكُمْ لَذَاۤىِٕقُوا الْعَذَابِ الْاَلِيْمِ ۚ ٣٨
- innakum
- إِنَّكُمْ
- şüphesiz siz
- ladhāiqū
- لَذَآئِقُوا۟
- tadacaksınız
- l-ʿadhābi
- ٱلْعَذَابِ
- azabı
- l-alīmi
- ٱلْأَلِيمِ
- acı
Şüphesiz siz can yakıcı azabı tadacaksınız. ([37] Saffat: 38)Tefsir
39
وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُوْنَۙ ٣٩
- wamā
- وَمَا
- ve
- tuj'zawna
- تُجْزَوْنَ
- cezalandırılmayacaksınız
- illā
- إِلَّا
- dışında
- mā
- مَا
- şeyler
- kuntum
- كُنتُمْ
- olduğunuz
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yapmış
Yaptığınızdan başka birşeyle cezalanmayacaksınız. ([37] Saffat: 39)Tefsir
40
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصِيْنَ ٤٠
- illā
- إِلَّا
- (ve) hariçtir
- ʿibāda
- عِبَادَ
- kulları
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- l-mukh'laṣīna
- ٱلْمُخْلَصِينَ
- halis
Ancak Allah'a içten bağlı kullar bunun dışındadır. ([37] Saffat: 40)Tefsir