وَاَنِ اعْبُدُوْنِيْ ۗهٰذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيْمٌ ٦١
- wa-ani
- وَأَنِ
- ve
- uʿ'budūnī
- ٱعْبُدُونِىۚ
- bana tapın
- hādhā
- هَٰذَا
- budur
- ṣirāṭun
- صِرَٰطٌ
- yol
- mus'taqīmun
- مُّسْتَقِيمٌ
- doğru
Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi? ([36] Yasin: 61)Tefsir
وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيْرًا ۗاَفَلَمْ تَكُوْنُوْا تَعْقِلُوْنَ ٦٢
- walaqad
- وَلَقَدْ
- ve andolsun
- aḍalla
- أَضَلَّ
- saptırmıştı
- minkum
- مِنكُمْ
- sizden
- jibillan
- جِبِلًّا
- kuşağı
- kathīran
- كَثِيرًاۖ
- birçok
- afalam takūnū
- أَفَلَمْ تَكُونُوا۟
- olmaz mısınız?
- taʿqilūna
- تَعْقِلُونَ
- düşünenlerden
And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz? ([36] Yasin: 62)Tefsir
هٰذِهٖ جَهَنَّمُ الَّتِيْ كُنْتُمْ تُوْعَدُوْنَ ٦٣
- hādhihi
- هَٰذِهِۦ
- işte
- jahannamu
- جَهَنَّمُ
- cehennem
- allatī
- ٱلَّتِى
- ki
- kuntum
- كُنتُمْ
- size
- tūʿadūna
- تُوعَدُونَ
- va'dedilen
İşte bu, size söz verilen cehennemdir. ([36] Yasin: 63)Tefsir
اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُوْنَ ٦٤
- iṣ'lawhā
- ٱصْلَوْهَا
- oraya girin;
- l-yawma
- ٱلْيَوْمَ
- bugün
- bimā
- بِمَا
- dolayı
- kuntum takfurūna
- كُنتُمْ تَكْفُرُونَ
- inkarınızdan
Bugün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin. ([36] Yasin: 64)Tefsir
اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَآ اَيْدِيْهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوْا يَكْسِبُوْنَ ٦٥
- al-yawma
- ٱلْيَوْمَ
- o gün
- nakhtimu
- نَخْتِمُ
- mühürleriz
- ʿalā
- عَلَىٰٓ
- üzerini
- afwāhihim
- أَفْوَٰهِهِمْ
- ağızları
- watukallimunā
- وَتُكَلِّمُنَآ
- ve bize söyler
- aydīhim
- أَيْدِيهِمْ
- elleri
- watashhadu
- وَتَشْهَدُ
- ve şahidlik eder
- arjuluhum
- أَرْجُلُهُم
- ayakları
- bimā
- بِمَا
- neler
- kānū
- كَانُوا۟
- idiyseler
- yaksibūna
- يَكْسِبُونَ
- kazanıyor(lar)
İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahidlik eder. ([36] Yasin: 65)Tefsir
وَلَوْ نَشَاۤءُ لَطَمَسْنَا عَلٰٓى اَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَاَنّٰى يُبْصِرُوْنَ ٦٦
- walaw
- وَلَوْ
- ve eğer
- nashāu
- نَشَآءُ
- dilesek
- laṭamasnā
- لَطَمَسْنَا
- silerdik
- ʿalā
- عَلَىٰٓ
- üzerini
- aʿyunihim
- أَعْيُنِهِمْ
- gözleri
- fa-is'tabaqū
- فَٱسْتَبَقُوا۟
- ve dökülürlerdi
- l-ṣirāṭa
- ٱلصِّرَٰطَ
- yola
- fa-annā
- فَأَنَّىٰ
- ama nasıl?
- yub'ṣirūna
- يُبْصِرُونَ
- görecekler
Dilesek, gözlerini kör ederdik de yol bulmağa çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi? ([36] Yasin: 66)Tefsir
وَلَوْ نَشَاۤءُ لَمَسَخْنٰهُمْ عَلٰى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوْا مُضِيًّا وَّلَا يَرْجِعُوْنَ ࣖ ٦٧
- walaw
- وَلَوْ
- ve eğer
- nashāu
- نَشَآءُ
- dilesek
- lamasakhnāhum
- لَمَسَخْنَٰهُمْ
- değiştirip dondururduk
- ʿalā makānatihim
- عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ
- onları oldukları yerde
- famā
- فَمَا
- artık
- is'taṭāʿū
- ٱسْتَطَٰعُوا۟
- güçleri yetmez
- muḍiyyan
- مُضِيًّا
- ileri gitmeye
- walā
- وَلَا
- ne de
- yarjiʿūna
- يَرْجِعُونَ
- geri dönmeye
Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilirler ve ne de geri dönebilirlerdi. ([36] Yasin: 67)Tefsir
وَمَنْ نُّعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِى الْخَلْقِۗ اَفَلَا يَعْقِلُوْنَ ٦٨
- waman
- وَمَن
- ve kime
- nuʿammir'hu
- نُّعَمِّرْهُ
- uzun ömür versek
- nunakkis'hu
- نُنَكِّسْهُ
- onu baş aşağı çeviririz
- fī l-khalqi
- فِى ٱلْخَلْقِۖ
- yaratılışını
- afalā yaʿqilūna
- أَفَلَا يَعْقِلُونَ
- akıllarını kullanmıyorlar mı?
Uzun ömürlü yaptığımızın hilkatini tersine çevirmişizdir. Akletmezler mi? ([36] Yasin: 68)Tefsir
وَمَا عَلَّمْنٰهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْۢبَغِيْ لَهٗ ۗاِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَّقُرْاٰنٌ مُّبِيْنٌ ۙ ٦٩
- wamā ʿallamnāhu
- وَمَا عَلَّمْنَٰهُ
- biz ona öğretmedik
- l-shiʿ'ra
- ٱلشِّعْرَ
- şiir
- wamā
- وَمَا
- ve
- yanbaghī
- يَنۢبَغِى
- yakışmaz da
- lahu
- لَهُۥٓۚ
- ona
- in
- إِنْ
- hayır
- huwa
- هُوَ
- O
- illā
- إِلَّا
- sadece
- dhik'run
- ذِكْرٌ
- bir öğüt
- waqur'ānun
- وَقُرْءَانٌ
- ve Kur'an'dır
- mubīnun
- مُّبِينٌ
- apaçık
Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır. ([36] Yasin: 69)Tefsir
لِّيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَّيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكٰفِرِيْنَ ٧٠
- liyundhira
- لِّيُنذِرَ
- uyarman için
- man
- مَن
- kimseleri
- kāna
- كَانَ
- olan
- ḥayyan
- حَيًّا
- diri
- wayaḥiqqa
- وَيَحِقَّ
- ve hak olsun diye
- l-qawlu
- ٱلْقَوْلُ
- (azab) söz(ü)
- ʿalā
- عَلَى
- karşı
- l-kāfirīna
- ٱلْكَٰفِرِينَ
- inkar edenlere
Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen söz de inkarcıların aleyhine çıksın. ([36] Yasin: 70)Tefsir