وَنُفِخَ فِى الصُّوْرِ فَاِذَا هُمْ مِّنَ الْاَجْدَاثِ اِلٰى رَبِّهِمْ يَنْسِلُوْنَ ٥١
- wanufikha
- وَنُفِخَ
- ve üflendi
- fī l-ṣūri
- فِى ٱلصُّورِ
- sur'a
- fa-idhā
- فَإِذَا
- işte
- hum
- هُم
- onlar
- mina l-ajdāthi
- مِّنَ ٱلْأَجْدَاثِ
- kabirlerden
- ilā rabbihim
- إِلَىٰ رَبِّهِمْ
- Rablerine
- yansilūna
- يَنسِلُونَ
- koşuyorlar
Sura üflenince, kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar. ([36] Yasin: 51)Tefsir
قَالُوْا يٰوَيْلَنَا مَنْۢ بَعَثَنَا مِنْ مَّرْقَدِنَا ۜهٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُوْنَ ٥٢
- qālū
- قَالُوا۟
- dediler
- yāwaylanā
- يَٰوَيْلَنَا
- eyvah bize
- man
- مَنۢ
- kim?
- baʿathanā
- بَعَثَنَا
- bizi kaldırdı
- min marqadinā
- مِن مَّرْقَدِنَاۗۜ
- yattığımız yerden
- hādhā
- هَٰذَا
- işte budur
- mā
- مَا
- şey
- waʿada
- وَعَدَ
- va'dettiği
- l-raḥmānu
- ٱلرَّحْمَٰنُ
- Rahman'ın
- waṣadaqa
- وَصَدَقَ
- demek doğru söylemiş
- l-mur'salūna
- ٱلْمُرْسَلُونَ
- peygamberler
"Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. Onlara: "İşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi" denir. ([36] Yasin: 52)Tefsir
اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَّاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَمِيْعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُوْنَ ٥٣
- in
- إِن
- hayır
- kānat
- كَانَتْ
- olur
- illā
- إِلَّا
- sadece
- ṣayḥatan
- صَيْحَةً
- gürültü
- wāḥidatan
- وَٰحِدَةً
- bir tek
- fa-idhā
- فَإِذَا
- hemen
- hum
- هُمْ
- onların
- jamīʿun
- جَمِيعٌ
- hepsi
- ladaynā
- لَّدَيْنَا
- huzurumuza
- muḥ'ḍarūna
- مُحْضَرُونَ
- getirilirler
Tek bir çığlık kopar, hepsi, hemen huzurumuza getirilmiş olur. ([36] Yasin: 53)Tefsir
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔا وَّلَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُوْنَ ٥٤
- fal-yawma
- فَٱلْيَوْمَ
- o gün
- lā tuẓ'lamu
- لَا تُظْلَمُ
- haksızlık yapılmaz
- nafsun
- نَفْسٌ
- hiç kimseye
- shayan
- شَيْـًٔا
- hiçbir şekilde
- walā
- وَلَا
- ve
- tuj'zawna
- تُجْزَوْنَ
- siz cezalandırılmazsınız
- illā
- إِلَّا
- dışında
- mā kuntum
- مَا كُنتُمْ
- olduklarınızın
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yapmış
Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başkasıyla karşılık görmezsiniz. ([36] Yasin: 54)Tefsir
اِنَّ اَصْحٰبَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِيْ شُغُلٍ فٰكِهُوْنَ ۚ ٥٥
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- aṣḥāba
- أَصْحَٰبَ
- halkı
- l-janati
- ٱلْجَنَّةِ
- cennet
- l-yawma
- ٱلْيَوْمَ
- o gün
- fī
- فِى
- içinde
- shughulin
- شُغُلٍ
- bir meşguliyet
- fākihūna
- فَٰكِهُونَ
- eğlenirler
Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler. ([36] Yasin: 55)Tefsir
هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ فِيْ ظِلٰلٍ عَلَى الْاَرَاۤىِٕكِ مُتَّكِـُٔوْنَ ۚ ٥٦
- hum
- هُمْ
- kendileri
- wa-azwājuhum
- وَأَزْوَٰجُهُمْ
- ve eşleri
- fī ẓilālin
- فِى ظِلَٰلٍ
- gölgelerde
- ʿalā
- عَلَى
- üzerine
- l-arāiki
- ٱلْأَرَآئِكِ
- koltuklar
- muttakiūna
- مُتَّكِـُٔونَ
- yaslanmışlardır
Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır. ([36] Yasin: 56)Tefsir
لَهُمْ فِيْهَا فَاكِهَةٌ وَّلَهُمْ مَّا يَدَّعُوْنَ ۚ ٥٧
- lahum
- لَهُمْ
- onlar için vardır
- fīhā
- فِيهَا
- orada
- fākihatun
- فَٰكِهَةٌ
- meyvalar
- walahum
- وَلَهُم
- ve onlar için vardır
- mā
- مَّا
- her şey
- yaddaʿūna
- يَدَّعُونَ
- istedikleri
Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır. ([36] Yasin: 57)Tefsir
سَلٰمٌۗ قَوْلًا مِّنْ رَّبٍّ رَّحِيْمٍ ٥٨
- salāmun
- سَلَٰمٌ
- selam (vardır)
- qawlan
- قَوْلًا
- sözle
- min rabbin
- مِّن رَّبٍّ
- Rabden
- raḥīmin
- رَّحِيمٍ
- çok esirgeyen
Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır. ([36] Yasin: 58)Tefsir
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُوْنَ ٥٩
- wa-im'tāzū
- وَٱمْتَٰزُوا۟
- şöyle ayrılın
- l-yawma
- ٱلْيَوْمَ
- bugün
- ayyuhā
- أَيُّهَا
- ey
- l-muj'rimūna
- ٱلْمُجْرِمُونَ
- suçlular
Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi? ([36] Yasin: 59)Tefsir
اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يٰبَنِيْٓ اٰدَمَ اَنْ لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطٰنَۚ اِنَّهٗ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِيْنٌ ٦٠
- alam aʿhad
- أَلَمْ أَعْهَدْ
- ben and vermedim mi?
- ilaykum
- إِلَيْكُمْ
- size
- yābanī
- يَٰبَنِىٓ
- ey oğulları
- ādama
- ءَادَمَ
- Adem
- an
- أَن
- diye
- lā taʿbudū
- لَّا تَعْبُدُوا۟
- tapmayın
- l-shayṭāna
- ٱلشَّيْطَٰنَۖ
- şeytana
- innahu
- إِنَّهُۥ
- şüphesiz o
- lakum
- لَكُمْ
- sizin
- ʿaduwwun
- عَدُوٌّ
- düşmanınızdır
- mubīnun
- مُّبِينٌ
- apaçık
Allah şöyle buyurur: Ey suçlular! Bugün müminlerden ayrılın. Ey insanoğulları! Ben size, şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, bu doğru yoldur, diye bildirmedim mi? ([36] Yasin: 60)Tefsir