51
        
        وَلَوْ تَرٰىٓ اِذْ فَزِعُوْا فَلَا فَوْتَ وَاُخِذُوْا مِنْ مَّكَانٍ قَرِيْبٍۙ ٥١
- walaw
 - وَلَوْ
 - şayet
 
- tarā
 - تَرَىٰٓ
 - bir görsen
 
- idh
 - إِذْ
 - zaman
 
- faziʿū
 - فَزِعُوا۟
 - telaşa düştükleri
 
- falā fawta
 - فَلَا فَوْتَ
 - hiçbiri kurtulamaz
 
- wa-ukhidhū
 - وَأُخِذُوا۟
 - ve yakalanmışlardır
 
- min makānin
 - مِن مَّكَانٍ
 - yerden
 
- qarībin
 - قَرِيبٍ
 - yakın
 
Onları korktukları zaman bir görsen; artık kurtuluş yoktur, cehenneme yakın bir yerde yakalanmışlardır. O zaman, "Allah'a inandık" derler ama, ahiret gibi uzak bir yerden imana nasıl kolayca ulaşırlar? ([34] Sebe: 51)Tefsir
            52
        
        وَّقَالُوْٓا اٰمَنَّا بِهٖۚ وَاَنّٰى لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِنْ مَّكَانٍۢ بَعِيْدٍۚ ٥٢
- waqālū
 - وَقَالُوٓا۟
 - ve demektedirler
 
- āmannā
 - ءَامَنَّا
 - inandık
 
- bihi
 - بِهِۦ
 - ona
 
- wa-annā
 - وَأَنَّىٰ
 - ama nasıl olur?
 
- lahumu
 - لَهُمُ
 - onlar için
 
- l-tanāwushu
 - ٱلتَّنَاوُشُ
 - elde etmeleri
 
- min makānin
 - مِن مَّكَانٍۭ
 - yerden
 
- baʿīdin
 - بَعِيدٍ
 - uzak
 
Onları korktukları zaman bir görsen; artık kurtuluş yoktur, cehenneme yakın bir yerde yakalanmışlardır. O zaman, "Allah'a inandık" derler ama, ahiret gibi uzak bir yerden imana nasıl kolayca ulaşırlar? ([34] Sebe: 52)Tefsir
            53
        
        وَقَدْ كَفَرُوْا بِهٖ مِنْ قَبْلُۚ وَيَقْذِفُوْنَ بِالْغَيْبِ مِنْ مَّكَانٍۢ بَعِيْدٍۚ ٥٣
- waqad
 - وَقَدْ
 - oysa andolsun
 
- kafarū
 - كَفَرُوا۟
 - inkar etmişlerdi
 
- bihi
 - بِهِۦ
 - onu
 
- min qablu
 - مِن قَبْلُۖ
 - daha önce
 
- wayaqdhifūna
 - وَيَقْذِفُونَ
 - ve atıyorlardı
 
- bil-ghaybi
 - بِٱلْغَيْبِ
 - görülmeyene
 
- min makānin
 - مِن مَّكَانٍۭ
 - yerden
 
- baʿīdin
 - بَعِيدٍ
 - uzak
 
Oysa onu daha önce inkar etmişler, uzak bir yer olan dünyadan görünmeyene dil uzatmışlardı. ([34] Sebe: 53)Tefsir
            54
        
        وَحِيْلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُوْنَۙ كَمَا فُعِلَ بِاَشْيَاعِهِمْ مِّنْ قَبْلُۗ اِنَّهُمْ كَانُوْا فِيْ شَكٍّ مُّرِيْبٍ ࣖ ٥٤
- waḥīla
 - وَحِيلَ
 - perde çekildi
 
- baynahum
 - بَيْنَهُمْ
 - onların arasına
 
- wabayna
 - وَبَيْنَ
 - ve arasına
 
- mā
 - مَا
 - şeyler
 
- yashtahūna
 - يَشْتَهُونَ
 - arzu ettikleri
 
- kamā
 - كَمَا
 - gibi
 
- fuʿila
 - فُعِلَ
 - yapıldığı
 
- bi-ashyāʿihim
 - بِأَشْيَاعِهِم
 - benzerlerine
 
- min qablu
 - مِّن قَبْلُۚ
 - bundan önce
 
- innahum
 - إِنَّهُمْ
 - doğrusu onlar
 
- kānū fī
 - كَانُوا۟ فِى
 - içindedirler
 
- shakkin
 - شَكٍّ
 - bir kuşku
 
- murībin
 - مُّرِيبٍۭ
 - katmerli
 
Kendileriyle, arzuladıkları şeyler arasına artık engel konur; nitekim, daha önce, kendilerine benzeyenlere de aynı şey yapılmıştı. Çünkü onlar şüphe ve endişe içindeydiler. ([34] Sebe: 54)Tefsir