Skip to content

Suresi Ahzab - Page: 2

Al-Ahzab

(al-ʾAḥzāb)

11

هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُوْنَ وَزُلْزِلُوْا زِلْزَالًا شَدِيْدًا ١١

hunālika
هُنَالِكَ
işte orada
ub'tuliya
ٱبْتُلِىَ
denenmişti
l-mu'minūna
ٱلْمُؤْمِنُونَ
mü'minler
wazul'zilū
وَزُلْزِلُوا۟
ve sarsılmışlardı
zil'zālan
زِلْزَالًا
bir sarsıntı ile
shadīdan
شَدِيدًا
şiddetli
İşte orada, inananlar denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı. ([33] Ahzab: 11)
Tefsir
12

وَاِذْ يَقُوْلُ الْمُنٰفِقُوْنَ وَالَّذِيْنَ فِيْ قُلُوْبِهِمْ مَّرَضٌ مَّا وَعَدَنَا اللّٰهُ وَرَسُوْلُهٗٓ اِلَّا غُرُوْرًا ١٢

wa-idh
وَإِذْ
ve hani
yaqūlu
يَقُولُ
diyordu
l-munāfiqūna
ٱلْمُنَٰفِقُونَ
münafıklar
wa-alladhīna
وَٱلَّذِينَ
ve bulunanlar
fī qulūbihim
فِى قُلُوبِهِم
kalblerinde
maraḍun
مَّرَضٌ
hastalık
mā waʿadanā
مَّا وَعَدَنَا
bize vaadde bulunmadı
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
warasūluhu
وَرَسُولُهُۥٓ
ve Resulü
illā
إِلَّا
dışında
ghurūran
غُرُورًا
boş vaatler
İkiyüzlüler ve kalblerinde hastalık olanlar: "Allah ve Peygamberi bize sadece kuru vaadlerde bulundular" diyorlardı. ([33] Ahzab: 12)
Tefsir
13

وَاِذْ قَالَتْ طَّاۤىِٕفَةٌ مِّنْهُمْ يٰٓاَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُوْا ۚوَيَسْتَأْذِنُ فَرِيْقٌ مِّنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُوْلُوْنَ اِنَّ بُيُوْتَنَا عَوْرَةٌ ۗوَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍ ۗاِنْ يُّرِيْدُوْنَ اِلَّا فِرَارًا ١٣

wa-idh
وَإِذْ
ve hani
qālat
قَالَت
demişti ki
ṭāifatun
طَّآئِفَةٌ
bir grup
min'hum
مِّنْهُمْ
onlardan
yāahla
يَٰٓأَهْلَ
ey halkı
yathriba
يَثْرِبَ
Yesrib (Medine)
لَا
artık yoktur
muqāma
مُقَامَ
duracak yer
lakum
لَكُمْ
size
fa-ir'jiʿū
فَٱرْجِعُوا۟ۚ
dönün
wayastadhinu
وَيَسْتَـْٔذِنُ
ve izin istiyordu
farīqun
فَرِيقٌ
bir topluluk
min'humu
مِّنْهُمُ
onlardan
l-nabiya
ٱلنَّبِىَّ
peygamberden
yaqūlūna
يَقُولُونَ
diyerek
inna
إِنَّ
gerçekten
buyūtanā
بُيُوتَنَا
evlerimiz
ʿawratun
عَوْرَةٌ
(sağlam değil) açıktır
wamā
وَمَا
oysa değildi
hiya
هِىَ
onlar(ın evleri)
biʿawratin
بِعَوْرَةٍۖ
açık
in yurīdūna
إِن يُرِيدُونَ
istemiyorlardı
illā
إِلَّا
başka bir şey
firāran
فِرَارًا
kaçmak(tan)
İçlerinden bir takımı: "Ey Medineliler! Tutunacak yeriniz yok, geri dönün" demişti. İçlerinden bir topluluk da Peygamberden: "Evlerimiz düşmana açıktır" diyerek izin istemişlerdi. Oysa evleri açık değildi sadece kaçmak istiyorlardı. ([33] Ahzab: 13)
Tefsir
14

وَلَوْ دُخِلَتْ عَلَيْهِمْ مِّنْ اَقْطَارِهَا ثُمَّ سُـِٕلُوا الْفِتْنَةَ لَاٰتَوْهَا وَمَا تَلَبَّثُوْا بِهَآ اِلَّا يَسِيْرًا ١٤

walaw
وَلَوْ
ve eğer
dukhilat
دُخِلَتْ
girilseydi
ʿalayhim
عَلَيْهِم
onların üzerine
min aqṭārihā
مِّنْ أَقْطَارِهَا
her yandan
thumma
ثُمَّ
sonra
su-ilū
سُئِلُوا۟
istenseydi
l-fit'nata
ٱلْفِتْنَةَ
baskı ve işkence yapmaları
laātawhā
لَءَاتَوْهَا
elbette yaparlardı
wamā
وَمَا
ve
talabbathū
تَلَبَّثُوا۟
gecikmezlerdi
bihā
بِهَآ
bunda
illā
إِلَّا
dışında
yasīran
يَسِيرًا
azıcık
Eğer Medine'nin etrafından üzerlerine varılmış olsa, sonra da kendilerinden fitne çıkarmaları istense hemen buna girişip derhal yapmaktan geri kalmazlardı. ([33] Ahzab: 14)
Tefsir
15

وَلَقَدْ كَانُوْا عَاهَدُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ لَا يُوَلُّوْنَ الْاَدْبَارَ ۗوَكَانَ عَهْدُ اللّٰهِ مَسْـُٔوْلًا ١٥

walaqad
وَلَقَدْ
oysa
kānū
كَانُوا۟
idiler
ʿāhadū
عَٰهَدُوا۟
söz vermişler
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'a
min qablu
مِن قَبْلُ
daha önce
lā yuwallūna
لَا يُوَلُّونَ
dön(üp kaç)mayacaklarına
l-adbāra
ٱلْأَدْبَٰرَۚ
arkalarına
wakāna
وَكَانَ
ve idiler
ʿahdu
عَهْدُ
verilen sözden
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'a
masūlan
مَسْـُٔولًا
sorumlu
And olsun ki, daha önce, sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a ahd vermişlerdi. Allah'a verilen ahd sorulacaktır. ([33] Ahzab: 15)
Tefsir
16

قُلْ لَّنْ يَّنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ اِنْ فَرَرْتُمْ مِّنَ الْمَوْتِ اَوِ الْقَتْلِ وَاِذًا لَّا تُمَتَّعُوْنَ اِلَّا قَلِيْلًا ١٦

qul
قُل
de ki
lan yanfaʿakumu
لَّن يَنفَعَكُمُ
size fayda vermez
l-firāru
ٱلْفِرَارُ
kaçmak
in
إِن
eğer
farartum
فَرَرْتُم
kaçıyorsanız
mina l-mawti
مِّنَ ٱلْمَوْتِ
ölümden
awi
أَوِ
veya
l-qatli
ٱلْقَتْلِ
öldürülmekten
wa-idhan
وَإِذًا
o zaman bile
lā tumattaʿūna
لَّا تُمَتَّعُونَ
yaşatılmazsınız
illā
إِلَّا
dışında
qalīlan
قَلِيلًا
pek az
De ki: "Eğer ölümden yahut öldürülmekten kaçıyorsanız bilin ki, kaçmak size fayda vermeyecektir; kaçsanız bile az bir zamandan fazla yaşatılmazsınız." ([33] Ahzab: 16)
Tefsir
17

قُلْ مَنْ ذَا الَّذِيْ يَعْصِمُكُمْ مِّنَ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَ بِكُمْ سُوْۤءًا اَوْ اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً ۗوَلَا يَجِدُوْنَ لَهُمْ مِّنْ دُوْنِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَّلَا نَصِيْرًا ١٧

qul
قُلْ
de ki
man
مَن
kimdir?
dhā
ذَا
şu
alladhī
ٱلَّذِى
kimse ki
yaʿṣimukum
يَعْصِمُكُم
sizi koruyacak
mina l-lahi
مِّنَ ٱللَّهِ
Allahdan
in
إِنْ
eğer
arāda
أَرَادَ
istese
bikum
بِكُمْ
size
sūan
سُوٓءًا
bir kötülük
aw
أَوْ
veya
arāda
أَرَادَ
dilese
bikum
بِكُمْ
size
raḥmatan
رَحْمَةًۚ
rahmet
walā yajidūna
وَلَا يَجِدُونَ
bulamazlar
lahum
لَهُم
kendilerine
min dūni
مِّن دُونِ
başka
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'tan
waliyyan
وَلِيًّا
bir dost
walā
وَلَا
ne de
naṣīran
نَصِيرًا
bir yardımcı
De ki: "Allah size bir kötülük dilese veya bir rahmet istese, O'na karşı kim sizi koruyabilir? Allah'tan başka dost ve yardımcı da bulamazsınız." ([33] Ahzab: 17)
Tefsir
18

۞ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الْمُعَوِّقِيْنَ مِنْكُمْ وَالْقَاۤىِٕلِيْنَ لِاِخْوَانِهِمْ هَلُمَّ اِلَيْنَا ۚوَلَا يَأْتُوْنَ الْبَأْسَ اِلَّا قَلِيْلًاۙ ١٨

qad
قَدْ
elbette
yaʿlamu
يَعْلَمُ
biliyor
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
l-muʿawiqīna
ٱلْمُعَوِّقِينَ
alıkoyanları
minkum
مِنكُمْ
içinizden
wal-qāilīna
وَٱلْقَآئِلِينَ
ve diyenleri
li-ikh'wānihim
لِإِخْوَٰنِهِمْ
kardeşlerine
halumma
هَلُمَّ
gelin
ilaynā
إِلَيْنَاۖ
bize
walā yatūna
وَلَا يَأْتُونَ
onlar gelmezler
l-basa
ٱلْبَأْسَ
savaşa
illā
إِلَّا
dışında
qalīlan
قَلِيلًا
pek azı
Allah, içinizden sizi alıkoyanları, size Allah'ın yardımını kıskanarak, kardeşlerine "Bize gelin, zorlanmadıkça savaşa gitmeyin" diyenleri bilir. Kalblerine korku gelince ölüm baygınlığı geçiren kimse gibi gözleri dönerek, sana baktıklarını görürsün. Korkuları gidince iyiliğinize olanı çekemeyip sivri dilleriyle sizi incitirler. Bunlar inanmamışlardır, Allah, bu sebeple işlerini boşa çıkarmıştır; bu, Allah için kolaydır. ([33] Ahzab: 18)
Tefsir
19

اَشِحَّةً عَلَيْكُمْ ۖ فَاِذَا جَاۤءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ يَنْظُرُوْنَ اِلَيْكَ تَدُوْرُ اَعْيُنُهُمْ كَالَّذِيْ يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۚ فَاِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوْكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِۗ اُولٰۤىِٕكَ لَمْ يُؤْمِنُوْا فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْۗ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَسِيْرًا ١٩

ashiḥḥatan
أَشِحَّةً
cimriler olarak
ʿalaykum
عَلَيْكُمْۖ
size karşı
fa-idhā
فَإِذَا
ne zaman ki
jāa
جَآءَ
gelince
l-khawfu
ٱلْخَوْفُ
korku
ra-aytahum
رَأَيْتَهُمْ
görürsün
yanẓurūna
يَنظُرُونَ
baktıklarını
ilayka
إِلَيْكَ
sana
tadūru
تَدُورُ
dönerek
aʿyunuhum
أَعْيُنُهُمْ
gözleri
ka-alladhī
كَٱلَّذِى
gibi
yugh'shā
يُغْشَىٰ
baygınlığı
ʿalayhi
عَلَيْهِ
onların üstüne
mina l-mawti
مِنَ ٱلْمَوْتِۖ
ölüm
fa-idhā
فَإِذَا
ne zaman ki
dhahaba
ذَهَبَ
gidince
l-khawfu
ٱلْخَوْفُ
korku
salaqūkum
سَلَقُوكُم
sizi incitirler
bi-alsinatin
بِأَلْسِنَةٍ
dillerle
ḥidādin
حِدَادٍ
sivri
ashiḥḥatan
أَشِحَّةً
düşkünlük göstererek
ʿalā
عَلَى
karşı
l-khayri
ٱلْخَيْرِۚ
hayra
ulāika
أُو۟لَٰٓئِكَ
onlar
lam yu'minū
لَمْ يُؤْمِنُوا۟
inanmamışlar
fa-aḥbaṭa
فَأَحْبَطَ
bu yüzden boşa çıkarmıştır
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
aʿmālahum
أَعْمَٰلَهُمْۚ
onların işlerini
wakāna
وَكَانَ
ve
dhālika
ذَٰلِكَ
bu
ʿalā
عَلَى
göre
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'a
yasīran
يَسِيرًا
kolaydır
Allah, içinizden sizi alıkoyanları, size Allah'ın yardımını kıskanarak, kardeşlerine "Bize gelin, zorlanmadıkça savaşa gitmeyin" diyenleri bilir. Kalblerine korku gelince ölüm baygınlığı geçiren kimse gibi gözleri dönerek, sana baktıklarını görürsün. Korkuları gidince iyiliğinize olanı çekemeyip sivri dilleriyle sizi incitirler. Bunlar inanmamışlardır, Allah, bu sebeple işlerini boşa çıkarmıştır; bu, Allah için kolaydır. ([33] Ahzab: 19)
Tefsir
20

يَحْسَبُوْنَ الْاَحْزَابَ لَمْ يَذْهَبُوْا ۚوَاِنْ يَّأْتِ الْاَحْزَابُ يَوَدُّوْا لَوْ اَنَّهُمْ بَادُوْنَ فِى الْاَعْرَابِ يَسْاَلُوْنَ عَنْ اَنْۢبَاۤىِٕكُمْ ۖوَلَوْ كَانُوْا فِيْكُمْ مَّا قٰتَلُوْٓا اِلَّا قَلِيْلًا ࣖ ٢٠

yaḥsabūna
يَحْسَبُونَ
sanıyorlardı
l-aḥzāba
ٱلْأَحْزَابَ
orduların
lam yadhhabū
لَمْ يَذْهَبُوا۟ۖ
gitmediklerini
wa-in
وَإِن
eğer
yati
يَأْتِ
gelseler
l-aḥzābu
ٱلْأَحْزَابُ
ordular
yawaddū
يَوَدُّوا۟
arzu ederlerdi
law
لَوْ
keşke
annahum
أَنَّهُم
kendileri
bādūna
بَادُونَ
çölde bulunmayı
فِى
arasında
l-aʿrābi
ٱلْأَعْرَابِ
Araplar
yasalūna
يَسْـَٔلُونَ
sorup öğrenmeyi
ʿan anbāikum
عَنْ أَنۢبَآئِكُمْۖ
sizin haberleriniz-den
walaw
وَلَوْ
ve şayet
kānū
كَانُوا۟
bulunsalardı
fīkum
فِيكُم
içinizde
mā qātalū
مَّا قَٰتَلُوٓا۟
dövüşmezlerdi
illā
إِلَّا
dışında
qalīlan
قَلِيلًا
pek azı
Bunlar, düşman birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Bu birlikler tekrar gelmiş olsalardı, kendileri çöllerde bedevilerin yanında bulunup, sadece sizin haberlerinizi sormayı dilerlerdi. Aranızda olsalar ancak pek az savaşırlardı. ([33] Ahzab: 20)
Tefsir