۞ قُلْ يَتَوَفّٰىكُمْ مَّلَكُ الْمَوْتِ الَّذِيْ وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُوْنَ ࣖ ١١
- qul
- قُلْ
- de ki
- yatawaffākum
- يَتَوَفَّىٰكُم
- canınızı alır
- malaku
- مَّلَكُ
- meleği
- l-mawti
- ٱلْمَوْتِ
- ölüm
- alladhī wukkila
- ٱلَّذِى وُكِّلَ
- vekil edilen
- bikum
- بِكُمْ
- üzerinize
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- ilā rabbikum
- إِلَىٰ رَبِّكُمْ
- Rabbinize
- tur'jaʿūna
- تُرْجَعُونَ
- döndürülürsünüz
De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." ([32] Secde: 11)Tefsir
وَلَوْ تَرٰىٓ اِذِ الْمُجْرِمُوْنَ نَاكِسُوْا رُءُوْسِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۗ رَبَّنَآ اَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا اِنَّا مُوْقِنُوْنَ ١٢
- walaw
- وَلَوْ
- ve eğer
- tarā
- تَرَىٰٓ
- bir görsen
- idhi
- إِذِ
- (demekte) iken
- l-muj'rimūna
- ٱلْمُجْرِمُونَ
- suçluları
- nākisū
- نَاكِسُوا۟
- öne eğmiş
- ruūsihim
- رُءُوسِهِمْ
- başlarını
- ʿinda
- عِندَ
- huzurunda
- rabbihim
- رَبِّهِمْ
- Rablerinin
- rabbanā
- رَبَّنَآ
- Rabbimiz
- abṣarnā
- أَبْصَرْنَا
- gördük
- wasamiʿ'nā
- وَسَمِعْنَا
- ve işittik
- fa-ir'jiʿ'nā
- فَٱرْجِعْنَا
- bizi geri döndür
- naʿmal
- نَعْمَلْ
- yapalım
- ṣāliḥan
- صَٰلِحًا
- iyi iş
- innā
- إِنَّا
- artık biz
- mūqinūna
- مُوقِنُونَ
- kesin olarak inandık
Suçluları Rablerinin huzurunda, başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz! Gördük, dinledik, artık bizi dünyaya geri çevir de iyi iş işleyelim; doğrusu kesin olarak inandık" derlerken bir görsen! ([32] Secde: 12)Tefsir
وَلَوْ شِئْنَا لَاٰتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدٰىهَا وَلٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّيْ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَعِيْنَ ١٣
- walaw
- وَلَوْ
- ve şayet
- shi'nā
- شِئْنَا
- dileseydik
- laātaynā
- لَءَاتَيْنَا
- verirdik
- kulla
- كُلَّ
- her
- nafsin
- نَفْسٍ
- nefse
- hudāhā
- هُدَىٰهَا
- hidayetini
- walākin
- وَلَٰكِنْ
- fakat
- ḥaqqa
- حَقَّ
- hak oldu
- l-qawlu
- ٱلْقَوْلُ
- söz
- minnī
- مِنِّى
- benden
- la-amla-anna
- لَأَمْلَأَنَّ
- mutlaka dolduracağım
- jahannama
- جَهَنَّمَ
- cehennemi
- mina
- مِنَ
- bir kısmiyle
- l-jinati
- ٱلْجِنَّةِ
- cinlerden
- wal-nāsi
- وَٱلنَّاسِ
- ve insanlardan
- ajmaʿīna
- أَجْمَعِينَ
- tamamen
Biz dilesek herkese hidayet verirdik, fakat cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracağıma dair Benden söz çıkmıştır. ([32] Secde: 13)Tefsir
فَذُوْقُوْا بِمَا نَسِيْتُمْ لِقَاۤءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ اِنَّا نَسِيْنٰكُمْ وَذُوْقُوْا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُوْنَ ١٤
- fadhūqū
- فَذُوقُوا۟
- o halde tadın
- bimā
- بِمَا
- karşılığını (cezasını)
- nasītum
- نَسِيتُمْ
- unutmanızın
- liqāa
- لِقَآءَ
- karşılaşmayı
- yawmikum
- يَوْمِكُمْ
- gününüzle
- hādhā
- هَٰذَآ
- bu
- innā
- إِنَّا
- biz de
- nasīnākum
- نَسِينَٰكُمْۖ
- sizi unuttuk
- wadhūqū
- وَذُوقُوا۟
- ve tadın
- ʿadhāba
- عَذَابَ
- azabı
- l-khul'di
- ٱلْخُلْدِ
- ebedi
- bimā
- بِمَا
- ötürü
- kuntum
- كُنتُمْ
- oluklarınızdan
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yapıyor(lar)
"Bugüne kavuşmayı unutmanızın karşılığını görün; doğrusu Biz de sizi unuttuk, yaptıklarınıza karşılık ebedi azabı tadın" deriz. ([32] Secde: 14)Tefsir
اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيٰتِنَا الَّذِيْنَ اِذَا ذُكِّرُوْا بِهَا خَرُّوْا سُجَّدًا وَّسَبَّحُوْا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُوْنَ ۩ ١٥
- innamā
- إِنَّمَا
- ancak
- yu'minu
- يُؤْمِنُ
- inanırlar
- biāyātinā
- بِـَٔايَٰتِنَا
- bizim ayetlerimize
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- o kimseler ki
- idhā
- إِذَا
- zaman
- dhukkirū
- ذُكِّرُوا۟
- öğüt verildiği
- bihā
- بِهَا
- kendilerine
- kharrū
- خَرُّوا۟
- derhal kapanırlar
- sujjadan
- سُجَّدًا
- secdeye
- wasabbaḥū
- وَسَبَّحُوا۟
- ve tesbih ederler
- biḥamdi
- بِحَمْدِ
- överek
- rabbihim
- رَبِّهِمْ
- Rablerini
- wahum
- وَهُمْ
- ve onlar
- lā
- لَا
- asla
- yastakbirūna
- يَسْتَكْبِرُونَ۩
- büyüklük taslamazlar
Ayetlerimize ancak, kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar, büyüklük taslamayarak Rablerini överek yüceltenler, vücudlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar ve verdiğimiz rızıklardan sarfedenler inanır. ([32] Secde: 15)Tefsir
تَتَجَافٰى جُنُوْبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُوْنَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَّطَمَعًاۖ وَّمِمَّا رَزَقْنٰهُمْ يُنْفِقُوْنَ ١٦
- tatajāfā
- تَتَجَافَىٰ
- uzaklaşır
- junūbuhum
- جُنُوبُهُمْ
- yanları
- ʿani l-maḍājiʿi
- عَنِ ٱلْمَضَاجِعِ
- yataklardan
- yadʿūna
- يَدْعُونَ
- du'a ederler
- rabbahum
- رَبَّهُمْ
- Rablerine
- khawfan
- خَوْفًا
- korkarak
- waṭamaʿan
- وَطَمَعًا
- ve umarak
- wamimmā
- وَمِمَّا
- ve şeylerden
- razaqnāhum
- رَزَقْنَٰهُمْ
- rızıklandırdığımız
- yunfiqūna
- يُنفِقُونَ
- hayır için harcarlar
Ayetlerimize ancak, kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar, büyüklük taslamayarak Rablerini överek yüceltenler, vücudlarını yataklardan uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar ve verdiğimiz rızıklardan sarfedenler inanır. ([32] Secde: 16)Tefsir
فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَّآ اُخْفِيَ لَهُمْ مِّنْ قُرَّةِ اَعْيُنٍۚ جَزَاۤءًۢ بِمَا كَانُوْا يَعْمَلُوْنَ ١٧
- falā
- فَلَا
- ve asla
- taʿlamu
- تَعْلَمُ
- bilemez
- nafsun
- نَفْسٌ
- hiç kimse
- mā
- مَّآ
- ne
- ukh'fiya
- أُخْفِىَ
- saklandığını
- lahum
- لَهُم
- onlar için
- min qurrati
- مِّن قُرَّةِ
- aydınlatıcı
- aʿyunin
- أَعْيُنٍ
- gözler
- jazāan
- جَزَآءًۢ
- karşılık olarak
- bimā
- بِمَا
- şeylere
- kānū
- كَانُوا۟
- oldukları
- yaʿmalūna
- يَعْمَلُونَ
- yapıyor(lar)
Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilmez. ([32] Secde: 17)Tefsir
اَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِنًا كَمَنْ كَانَ فَاسِقًاۗ لَا يَسْتَوٗنَ ١٨
- afaman kāna
- أَفَمَن كَانَ
- hiç olur mu?
- mu'minan
- مُؤْمِنًا
- inanan kişi
- kaman
- كَمَن
- kimse gibi
- kāna
- كَانَ
- olan
- fāsiqan
- فَاسِقًاۚ
- fasık
- lā
- لَّا
- elbette
- yastawūna
- يَسْتَوُۥنَ
- bir olmazlar
İnanan kimse yoldan çıkmış kimseye benzer mi? Bunlar bir olamazlar. ([32] Secde: 18)Tefsir
اَمَّا الَّذِيْنَ اٰمَنُوْا وَعَمِلُوا الصّٰلِحٰتِ فَلَهُمْ جَنّٰتُ الْمَأْوٰىۖ نُزُلًا ۢبِمَا كَانُوْا يَعْمَلُوْنَ ١٩
- ammā
- أَمَّا
- fakat
- alladhīna āmanū
- ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟
- inananlar
- waʿamilū
- وَعَمِلُوا۟
- ve yapanlar
- l-ṣāliḥāti
- ٱلصَّٰلِحَٰتِ
- iyi işler
- falahum
- فَلَهُمْ
- onlar
- jannātu
- جَنَّٰتُ
- cennetlerde
- l-mawā
- ٱلْمَأْوَىٰ
- durulmağa değer
- nuzulan
- نُزُلًۢا
- ağırlanırlar
- bimā
- بِمَا
- karşılık
- kānū
- كَانُوا۟
- olduklarına
- yaʿmalūna
- يَعْمَلُونَ
- yapıyor(lar)
İnanıp yararlı iş işleyenlere gelince, onların yaptıklarına karşılık, varacakları cennet konakları vardır. ([32] Secde: 19)Tefsir
وَاَمَّا الَّذِيْنَ فَسَقُوْا فَمَأْوٰىهُمُ النَّارُ كُلَّمَآ اَرَادُوْٓا اَنْ يَّخْرُجُوْا مِنْهَآ اُعِيْدُوْا فِيْهَا وَقِيْلَ لَهُمْ ذُوْقُوْا عَذَابَ النَّارِ الَّذِيْ كُنْتُمْ بِهٖ تُكَذِّبُوْنَ ٢٠
- wa-ammā
- وَأَمَّا
- ve fakat
- alladhīna fasaqū
- ٱلَّذِينَ فَسَقُوا۟
- yoldan çıkanların
- famawāhumu
- فَمَأْوَىٰهُمُ
- barınacakları yer
- l-nāru
- ٱلنَّارُۖ
- ateştir
- kullamā
- كُلَّمَآ
- her
- arādū
- أَرَادُوٓا۟
- istediklerinde
- an yakhrujū
- أَن يَخْرُجُوا۟
- çıkmak
- min'hā
- مِنْهَآ
- oradan
- uʿīdū
- أُعِيدُوا۟
- yine geri çevrilirler
- fīhā
- فِيهَا
- oraya
- waqīla
- وَقِيلَ
- ve denilir
- lahum
- لَهُمْ
- onlara
- dhūqū
- ذُوقُوا۟
- tadın
- ʿadhāba
- عَذَابَ
- azabını
- l-nāri
- ٱلنَّارِ
- ateş
- alladhī kuntum
- ٱلَّذِى كُنتُم
- olduğunuz
- bihi
- بِهِۦ
- onu
- tukadhibūna
- تُكَذِّبُونَ
- yalanlamakta
Ama yoldan çıkanların, işte onların varacağı yer ateştir. Oradan çıkmak isteyişlerinin her defasında geri çevrilirler ve onlara: "Yalanlayıp, durduğunuz ateşin azabını tadın" denir. ([32] Secde: 20)Tefsir