اِنَّ الَّذِيْنَ يَكْفُرُوْنَ بِاٰيٰتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُوْنَ النَّبِيّٖنَ بِغَيْرِحَقٍّۖ وَّيَقْتُلُوْنَ الَّذِيْنَ يَأْمُرُوْنَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلِيْمٍ ٢١
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- yakfurūna
- يَكْفُرُونَ
- inkar eden(ler)
- biāyāti
- بِـَٔايَٰتِ
- ayetlerini
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- wayaqtulūna
- وَيَقْتُلُونَ
- ve öldürenler
- l-nabiyīna
- ٱلنَّبِيِّۦنَ
- peygamberleri
- bighayri
- بِغَيْرِ
- olmaksızın
- ḥaqqin
- حَقٍّ
- hak
- wayaqtulūna
- وَيَقْتُلُونَ
- ve öldürenler (var ya)
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseleri
- yamurūna
- يَأْمُرُونَ
- emreden
- bil-qis'ṭi
- بِٱلْقِسْطِ
- adaletle
- mina
- مِنَ
- arasında
- l-nāsi
- ٱلنَّاسِ
- insanlar
- fabashir'hum
- فَبَشِّرْهُم
- onlara müjdele
- biʿadhābin
- بِعَذَابٍ
- bir azabı
- alīmin
- أَلِيمٍ
- acı
Allah'ın ayetlerini inkar edenlere, haksız yere peygamberleri öldürenlere, insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele. ([3] Ali İmran: 21)Tefsir
اُولٰۤىِٕكَ الَّذِيْنَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِى الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ ۖ وَمَا لَهُمْ مِّنْ نّٰصِرِيْنَ ٢٢
- ulāika
- أُو۟لَٰٓئِكَ
- böylece
- alladhīna ḥabiṭat
- ٱلَّذِينَ حَبِطَتْ
- boşa çıkmıştır
- aʿmāluhum
- أَعْمَٰلُهُمْ
- onların yaptıkları
- fī l-dun'yā
- فِى ٱلدُّنْيَا
- dünyada
- wal-ākhirati
- وَٱلْءَاخِرَةِ
- ve ahirette
- wamā
- وَمَا
- ve yoktur
- lahum
- لَهُم
- onların
- min
- مِّن
- hiçbir
- nāṣirīna
- نَّٰصِرِينَ
- yardımcıları
Onlar, dünya ve ahirette işleri boşa çıkacak olanlardır. Onların hiç yardımcıları da yoktur. ([3] Ali İmran: 22)Tefsir
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذِيْنَ اُوْتُوْا نَصِيْبًا مِّنَ الْكِتٰبِ يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتٰبِ اللّٰهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَرِيْقٌ مِّنْهُمْ وَهُمْ مُّعْرِضُوْنَ ٢٣
- alam tara
- أَلَمْ تَرَ
- görmedin mi?
- ilā alladhīna
- إِلَى ٱلَّذِينَ
- kimseleri
- ūtū
- أُوتُوا۟
- verilmiş olan
- naṣīban
- نَصِيبًا
- bir (nasip) pay
- mina l-kitābi
- مِّنَ ٱلْكِتَٰبِ
- Kitaptan
- yud'ʿawna
- يُدْعَوْنَ
- çağırılıyorlar da
- ilā kitābi
- إِلَىٰ كِتَٰبِ
- Kitabına
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- liyaḥkuma
- لِيَحْكُمَ
- hüküm versin diye
- baynahum
- بَيْنَهُمْ
- aralarında
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- yatawallā
- يَتَوَلَّىٰ
- dönüyorlar
- farīqun
- فَرِيقٌ
- bir topluluk
- min'hum
- مِّنْهُمْ
- onlardan
- wahum
- وَهُم
- ve onlar
- muʿ'riḍūna
- مُّعْرِضُونَ
- yüz çeviriyorlar
Kendilerine Kitapdan bir pay verilenleri, görmedin mi? Onlar aralarında hüküm vermek için Allah'ın Kitabına çağırılmışlar, sonra onlardan bir takımı dönmüşlerdir. Onlar temelli yüz çevirenlerdir. ([3] Ali İmran: 23)Tefsir
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوْا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّآ اَيَّامًا مَّعْدُوْدٰتٍ ۖ وَّغَرَّهُمْ فِيْ دِيْنِهِمْ مَّا كَانُوْا يَفْتَرُوْنَ ٢٤
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- bu (hareketleri)
- bi-annahum
- بِأَنَّهُمْ
- onların
- qālū
- قَالُوا۟
- demelerindendir
- lan tamassanā
- لَن تَمَسَّنَا
- bize dokunmayacak
- l-nāru
- ٱلنَّارُ
- ateş
- illā
- إِلَّآ
- başka
- ayyāman
- أَيَّامًا
- birkaç günden
- maʿdūdātin
- مَّعْدُودَٰتٍۖ
- sayılı
- wagharrahum
- وَغَرَّهُمْ
- ve onları yanıltmıştır
- fī dīnihim
- فِى دِينِهِم
- dinlerinde
- mā
- مَّا
- şeyler
- kānū
- كَانُوا۟
- oldukları
- yaftarūna
- يَفْتَرُونَ
- uyduruyor
Bu, onların: "Bize ateş sadece sayılı birkaç gün değecektir" demelerindendir. Uydurup durdukları şeyler, onları dinlerinde yanıltmıştır. ([3] Ali İmran: 24)Tefsir
فَكَيْفَ اِذَا جَمَعْنٰهُمْ لِيَوْمٍ لَّا رَيْبَ فِيْهِۗ وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُوْنَ ٢٥
- fakayfa
- فَكَيْفَ
- peki nasıl (olacak)?
- idhā
- إِذَا
- zaman
- jamaʿnāhum
- جَمَعْنَٰهُمْ
- topladığımız
- liyawmin
- لِيَوْمٍ
- bir gün için
- lā rayba
- لَّا رَيْبَ
- hiç şüphe olmayan
- fīhi
- فِيهِ
- kendisinde
- wawuffiyat
- وَوُفِّيَتْ
- ve tastamam verilip
- kullu
- كُلُّ
- her
- nafsin
- نَفْسٍ
- insanın
- mā kasabat
- مَّا كَسَبَتْ
- kazandığı
- wahum
- وَهُمْ
- ve onların
- lā
- لَا
- asla
- yuẓ'lamūna
- يُظْلَمُونَ
- zulme uğratılmadığı
Geleceğinden şüphe olmayan günde, onları topladığımız ve haksızlık yapılmayarak herkese kazandığı eksiksiz verildiği zaman, nasıl olacak? ([3] Ali İmran: 25)Tefsir
قُلِ اللهم مٰلِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَاۤءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاۤءُۖ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاۤءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاۤءُ ۗ بِيَدِكَ الْخَيْرُ ۗ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيْرٌ ٢٦
- quli
- قُلِ
- de ki
- l-lahuma
- ٱللَّهُمَّ
- Allah'ım
- mālika
- مَٰلِكَ
- sahibisin
- l-mul'ki
- ٱلْمُلْكِ
- mülkün
- tu'tī
- تُؤْتِى
- sen verirsin
- l-mul'ka
- ٱلْمُلْكَ
- mülkü
- man
- مَن
- kimseye
- tashāu
- تَشَآءُ
- dilediğin
- watanziʿu
- وَتَنزِعُ
- ve alırsın
- l-mul'ka
- ٱلْمُلْكَ
- mülkü
- mimman
- مِمَّن
- kimseden
- tashāu
- تَشَآءُ
- dilediğin
- watuʿizzu
- وَتُعِزُّ
- ve yükseltirsin
- man
- مَن
- kimseyi
- tashāu
- تَشَآءُ
- dilediğin
- watudhillu
- وَتُذِلُّ
- ve alçaltırsın
- man
- مَن
- kimseyi
- tashāu
- تَشَآءُۖ
- dilediğini
- biyadika
- بِيَدِكَ
- senin elindedir
- l-khayru
- ٱلْخَيْرُۖ
- hayır (mal iyilik)'
- innaka
- إِنَّكَ
- şüphesiz sen
- ʿalā kulli
- عَلَىٰ كُلِّ
- her
- shayin
- شَىْءٍ
- şeye
- qadīrun
- قَدِيرٌ
- kadirsin
De ki: "Mülkün sahibi olan Allah'ım! Mülkü dilediğine verirsin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu Sen, her şeye Kadir'sin. ([3] Ali İmran: 26)Tefsir
تُوْلِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَتُوْلِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاۤءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ ٢٧
- tūliju
- تُولِجُ
- sokarsın
- al-layla
- ٱلَّيْلَ
- geceyi
- fī l-nahāri
- فِى ٱلنَّهَارِ
- gündüze
- watūliju
- وَتُولِجُ
- ve sokarsın
- l-nahāra
- ٱلنَّهَارَ
- gündüzü
- fī al-layli
- فِى ٱلَّيْلِۖ
- geceye
- watukh'riju
- وَتُخْرِجُ
- ve çıkarırsın
- l-ḥaya
- ٱلْحَىَّ
- diriyi
- mina l-mayiti
- مِنَ ٱلْمَيِّتِ
- ölüden
- watukh'riju
- وَتُخْرِجُ
- ve çıkarırsın
- l-mayita
- ٱلْمَيِّتَ
- ölüyü
- mina l-ḥayi
- مِنَ ٱلْحَىِّۖ
- diriden
- watarzuqu
- وَتَرْزُقُ
- ve rızıklandırırsın
- man
- مَن
- kimseyi
- tashāu
- تَشَآءُ
- dilediğin
- bighayri
- بِغَيْرِ
- olmaksızın
- ḥisābin
- حِسَابٍ
- hesap
Geceyi gündüze, gündüzü geceye geçirirsin; ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın; dilediğini hesapsız rızıklandırırsın". ([3] Ali İmran: 27)Tefsir
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُوْنَ الْكٰفِرِيْنَ اَوْلِيَاۤءَ مِنْ دُوْنِ الْمُؤْمِنِيْنَۚ وَمَنْ يَّفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ فِيْ شَيْءٍ اِلَّآ اَنْ تَتَّقُوْا مِنْهُمْ تُقٰىةً ۗ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهٗ ۗ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَصِيْرُ ٢٨
- lā yattakhidhi
- لَّا يَتَّخِذِ
- edinmesin
- l-mu'minūna
- ٱلْمُؤْمِنُونَ
- Mü'minler
- l-kāfirīna
- ٱلْكَٰفِرِينَ
- kafirleri
- awliyāa
- أَوْلِيَآءَ
- dost
- min dūni
- مِن دُونِ
- bırakıp
- l-mu'minīna
- ٱلْمُؤْمِنِينَۖ
- inananları
- waman
- وَمَن
- ve kim
- yafʿal
- يَفْعَلْ
- yaparsa
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- böyle
- falaysa
- فَلَيْسَ
- kalmaz (değildir)
- mina l-lahi
- مِنَ ٱللَّهِ
- Allah ile
- fī shayin
- فِى شَىْءٍ
- bir şey (dostluğu)
- illā
- إِلَّآ
- ancak başka
- an tattaqū
- أَن تَتَّقُوا۟
- korunmanız
- min'hum
- مِنْهُمْ
- onlardan
- tuqātan
- تُقَىٰةًۗ
- (gelebilecek) tehlikeden
- wayuḥadhirukumu
- وَيُحَذِّرُكُمُ
- ve sizi sakındırır
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- nafsahu
- نَفْسَهُۥۗ
- kendisin(in emirlerine karşı gelmek)den
- wa-ilā l-lahi
- وَإِلَى ٱللَّهِ
- ve Allah'adır
- l-maṣīru
- ٱلْمَصِيرُ
- dönüş
Müminler, müminleri bırakıp kafirleri dost edinmesinler; kim böyle yaparsa Allah katında bir değeri yoktur, ancak, onlardan sakınmanız hali müstesnadır. Allah sizi Kendisiyle korkutur, dönüş Allah'adır. ([3] Ali İmran: 28)Tefsir
قُلْ اِنْ تُخْفُوْا مَا فِيْ صُدُوْرِكُمْ اَوْ تُبْدُوْهُ يَعْلَمْهُ اللّٰهُ ۗوَيَعْلَمُ مَا فِى السَّمٰوٰتِ وَمَا فِى الْاَرْضِۗ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيْرٌ ٢٩
- qul
- قُلْ
- de ki
- in
- إِن
- eğer
- tukh'fū
- تُخْفُوا۟
- gizleseniz
- mā
- مَا
- olanı
- fī ṣudūrikum
- فِى صُدُورِكُمْ
- göğüslerinizde
- aw
- أَوْ
- veya
- tub'dūhu
- تُبْدُوهُ
- açığa vursanız onu
- yaʿlamhu
- يَعْلَمْهُ
- onu bilir
- l-lahu
- ٱللَّهُۗ
- Allah
- wayaʿlamu
- وَيَعْلَمُ
- ve bilir
- mā
- مَا
- olanı
- fī l-samāwāti
- فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ
- göklerde
- wamā
- وَمَا
- ve olanı
- fī l-arḍi
- فِى ٱلْأَرْضِۗ
- yerde
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- ʿalā kulli
- عَلَىٰ كُلِّ
- her
- shayin
- شَىْءٍ
- şeye
- qadīrun
- قَدِيرٌ
- kadirdir
De ki: "İçinizde olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Göklerde olanları da, yerde olanları da bilir. Allah her şeye Kadir'dir". ([3] Ali İmran: 29)Tefsir
يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَّا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُّحْضَرًا ۛوَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُوْۤءٍ ۛ تَوَدُّ لَوْ اَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهٗٓ اَمَدًاۢ بَعِيْدًا ۗوَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهٗ ۗوَاللّٰهُ رَءُوْفٌۢ بِالْعِبَادِ ࣖ ٣٠
- yawma
- يَوْمَ
- O gün
- tajidu
- تَجِدُ
- bulacaktır
- kullu
- كُلُّ
- her
- nafsin
- نَفْسٍ
- nefis
- mā
- مَّا
- şeyleri
- ʿamilat
- عَمِلَتْ
- yaptığı
- min khayrin
- مِنْ خَيْرٍ
- hayırdan
- muḥ'ḍaran
- مُّحْضَرًا
- hazır
- wamā
- وَمَا
- ve şeyleri
- ʿamilat
- عَمِلَتْ
- işlediği
- min sūin
- مِن سُوٓءٍ
- kötülükten
- tawaddu
- تَوَدُّ
- ister
- law
- لَوْ
- keşke olsa
- anna baynahā
- أَنَّ بَيْنَهَا
- onunla (kötülükle)
- wabaynahu
- وَبَيْنَهُۥٓ
- kendisi arasında
- amadan
- أَمَدًۢا
- bir mesafe
- baʿīdan
- بَعِيدًاۗ
- uzak
- wayuḥadhirukumu
- وَيُحَذِّرُكُمُ
- ve sizi sakındırıyor
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- nafsahu
- نَفْسَهُۥۗ
- kendisin(in emirlerine karşı gelmek)den
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- raūfun
- رَءُوفٌۢ
- şefkatlidir
- bil-ʿibādi
- بِٱلْعِبَادِ
- kulllarına
Her kişinin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü, ki kendisiyle o kötülük arasında uzun bir mesafe olmasını diler, hazır bulacağı günü bir düşünün. Kullarına karşı şefkatli olan Allah size kendinden korkmanızı emreder. ([3] Ali İmran: 30)Tefsir