Skip to content

Suresi Kasas - Page: 2

Al-Qasas

(al-Q̈aṣaṣ)

11

وَقَالَتْ لِاُخْتِهٖ قُصِّيْهِۗ فَبَصُرَتْ بِهٖ عَنْ جُنُبٍ وَّهُمْ لَا يَشْعُرُوْنَ ۙ ١١

waqālat
وَقَالَتْ
ve dedi ki
li-ukh'tihi
لِأُخْتِهِۦ
kızkardeşine
quṣṣīhi
قُصِّيهِۖ
onu takip et
fabaṣurat
فَبَصُرَتْ
o da gözetledi
bihi
بِهِۦ
onu
ʿan junubin
عَن جُنُبٍ
uzaktan
wahum
وَهُمْ
ve onlar
lā yashʿurūna
لَا يَشْعُرُونَ
farkına varmadan
Musa'nın ablasına: "Onu izle" dedi. O da, kimse farkına varmadan, Musa'yı uzaktan gözetledi. ([28] Kasas: 11)
Tefsir
12

۞ وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَّكْفُلُوْنَهٗ لَكُمْ وَهُمْ لَهٗ نَاصِحُوْنَ ١٢

waḥarramnā
وَحَرَّمْنَا
ve haram etmiştik
ʿalayhi
عَلَيْهِ
ona
l-marāḍiʿa
ٱلْمَرَاضِعَ
süt anneleri
min qablu
مِن قَبْلُ
daha önce
faqālat
فَقَالَتْ
dedi ki
hal adullukum
هَلْ أَدُلُّكُمْ
size göstereyimmi?
ʿalā ahli
عَلَىٰٓ أَهْلِ
halkını (aile)
baytin
بَيْتٍ
bir ev (aile)
yakfulūnahu
يَكْفُلُونَهُۥ
onun bakımını üstlenecek
lakum
لَكُمْ
sizin için
wahum
وَهُمْ
ve onlar
lahu
لَهُۥ
ona
nāṣiḥūna
نَٰصِحُونَ
öğüt verecek
Önceden, süt annelerin memesini kabul etmemesini sağladık. Musa'nın ablası: "Size, sizin adınıza ona bakacak, iyi davranacak bir ev halkını tavsiye edeyim mi?" dedi. ([28] Kasas: 12)
Tefsir
13

فَرَدَدْنٰهُ اِلٰٓى اُمِّهٖ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَّلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُوْنَ ࣖ ١٣

faradadnāhu
فَرَدَدْنَٰهُ
böylece onu geri verdik
ilā ummihi
إِلَىٰٓ أُمِّهِۦ
annesine
kay
كَىْ
için
taqarra
تَقَرَّ
aydın olması
ʿaynuhā
عَيْنُهَا
gözü
walā
وَلَا
ve
taḥzana
تَحْزَنَ
üzülmesin (diye)
walitaʿlama
وَلِتَعْلَمَ
ve bilmesi için
anna
أَنَّ
şüphesiz ki
waʿda
وَعْدَ
va'di
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
ḥaqqun
حَقٌّ
haktır
walākinna
وَلَٰكِنَّ
ve fakat
aktharahum
أَكْثَرَهُمْ
çokları
lā yaʿlamūna
لَا يَعْلَمُونَ
bilmezler
Böylece onu, annesinin gözü aydın olsun, üzülmesin, Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye, ona geri çevirdik. Fakat çoğu bilmezler. ([28] Kasas: 13)
Tefsir
14

وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهٗ وَاسْتَوٰىٓ اٰتَيْنٰهُ حُكْمًا وَّعِلْمًاۗ وَكَذٰلِكَ نَجْزِى الْمُحْسِنِيْنَ ١٤

walammā
وَلَمَّا
ne zaman ki
balagha
بَلَغَ
(Musa) erişince
ashuddahu
أَشُدَّهُۥ
güçlü çağına
wa-is'tawā
وَٱسْتَوَىٰٓ
ve olgunlaşınca
ātaynāhu
ءَاتَيْنَٰهُ
biz ona verdik
ḥuk'man
حُكْمًا
hüküm
waʿil'man
وَعِلْمًاۚ
ve ilim
wakadhālika
وَكَذَٰلِكَ
işte böyle
najzī
نَجْزِى
mükafatlandırırız
l-muḥ'sinīna
ٱلْمُحْسِنِينَ
güzel davrananları
Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik. İyi davrananları böyle mükafatlandırırız. ([28] Kasas: 14)
Tefsir
15

وَدَخَلَ الْمَدِيْنَةَ عَلٰى حِيْنِ غَفْلَةٍ مِّنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيْهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلٰنِۖ هٰذَا مِنْ شِيْعَتِهٖ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّهٖۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِيْ مِنْ شِيْعَتِهٖ عَلَى الَّذِيْ مِنْ عَدُوِّهٖ ۙفَوَكَزَهٗ مُوْسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۖ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطٰنِۗ اِنَّهٗ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِيْنٌ ١٥

wadakhala
وَدَخَلَ
ve girdi
l-madīnata
ٱلْمَدِينَةَ
şehre
ʿalā ḥīni
عَلَىٰ حِينِ
bir sırada
ghaflatin
غَفْلَةٍ
(kendisinden) habersiz olduğu
min ahlihā
مِّنْ أَهْلِهَا
halkının
fawajada
فَوَجَدَ
ve buldu
fīhā
فِيهَا
orada
rajulayni
رَجُلَيْنِ
iki adamı
yaqtatilāni
يَقْتَتِلَانِ
öldüresiye dövüşürlerken
hādhā
هَٰذَا
biri
min shīʿatihi
مِن شِيعَتِهِۦ
kendi taraftarlarından
wahādhā
وَهَٰذَا
ve öbürü de
min ʿaduwwihi
مِنْ عَدُوِّهِۦۖ
düşmanlarından
fa-is'taghāthahu
فَٱسْتَغَٰثَهُ
(Musa'dan) yardım istedi
alladhī
ٱلَّذِى
olan kimse
min shīʿatihi
مِن شِيعَتِهِۦ
kendi taraftarlarından
ʿalā
عَلَى
karşı
alladhī
ٱلَّذِى
olana
min ʿaduwwihi
مِنْ عَدُوِّهِۦ
düşmanlarından
fawakazahu
فَوَكَزَهُۥ
bir yumruk indirdi
mūsā
مُوسَىٰ
Musa
faqaḍā
فَقَضَىٰ
işini bitirdi
ʿalayhi
عَلَيْهِۖ
onun
qāla
قَالَ
(sonra) dedi ki
hādhā
هَٰذَا
bu
min ʿamali
مِنْ عَمَلِ
işindendir
l-shayṭāni
ٱلشَّيْطَٰنِۖ
şeytanın
innahu
إِنَّهُۥ
o gerçekten
ʿaduwwun
عَدُوٌّ
bir düşmandır
muḍillun
مُّضِلٌّ
şaşırtıcı
mubīnun
مُّبِينٌ
apaçık
Musa, halkının haberi olmadığı bir zamanda, şehre girdi. Biri kendi adamlarından, diğeri de düşmanı olan iki adamı döğüşür buldu. Kendi tarafından olan kimse, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa, onun düşmanına bir yumruk vurdu; ölümüne sebep oldu. "Bu şeytanin işidir; çünkü o apaçık, saptıran bir düşmandır" dedi. ([28] Kasas: 15)
Tefsir
16

قَالَ رَبِّ اِنِّيْ ظَلَمْتُ نَفْسِيْ فَاغْفِرْ لِيْ فَغَفَرَ لَهٗ ۗاِنَّهٗ هُوَ الْغَفُوْرُ الرَّحِيْمُ ١٦

qāla
قَالَ
dedi
rabbi
رَبِّ
Rabbim
innī
إِنِّى
gerçekten ben
ẓalamtu
ظَلَمْتُ
zulmettim
nafsī
نَفْسِى
nefsime
fa-igh'fir
فَٱغْفِرْ
bağışla
لِى
beni
faghafara
فَغَفَرَ
(Allah) bağışladı
lahu
لَهُۥٓۚ
onu
innahu
إِنَّهُۥ
çünkü O
huwa
هُوَ
O
l-ghafūru
ٱلْغَفُورُ
çok bağışlayandır
l-raḥīmu
ٱلرَّحِيمُ
çok esirgeyendir
Musa: "Rabbim! Doğrusu kendime yazık ettim, beni bağışla" dedi. Allah da onu bağışladı. O, şüphesiz bağışlayandır, merhamet edendir. ([28] Kasas: 16)
Tefsir
17

قَالَ رَبِّ بِمَآ اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُوْنَ ظَهِيْرًا لِّلْمُجْرِمِيْنَ ١٧

qāla
قَالَ
dedi
rabbi
رَبِّ
Rabbim
bimā
بِمَآ
hakkı için
anʿamta
أَنْعَمْتَ
lutfettiğin ni'metler
ʿalayya
عَلَىَّ
bana
falan
فَلَنْ
artık bir daha
akūna
أَكُونَ
olmayacağım
ẓahīran
ظَهِيرًا
arka çıkan
lil'muj'rimīna
لِّلْمُجْرِمِينَ
suçlulara
Musa: "Rabbim! Bana verdiğin nimete and olsun ki, suçlulara asla yardımcı olmayacağım" dedi. ([28] Kasas: 17)
Tefsir
18

فَاَصْبَحَ فِى الْمَدِيْنَةِ خَاۤىِٕفًا يَّتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِى اسْتَنْصَرَهٗ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهٗ ۗقَالَ لَهٗ مُوْسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُّبِيْنٌ ١٨

fa-aṣbaḥa
فَأَصْبَحَ
sabahladı
fī l-madīnati
فِى ٱلْمَدِينَةِ
şehirde
khāifan
خَآئِفًا
korku içinde
yataraqqabu
يَتَرَقَّبُ
gözetleyerek
fa-idhā
فَإِذَا
bir de baktı ki
alladhī is'tanṣarahu
ٱلَّذِى ٱسْتَنصَرَهُۥ
kendisinden yardım isteyen
bil-amsi
بِٱلْأَمْسِ
dün
yastaṣrikhuhu
يَسْتَصْرِخُهُۥۚ
yine feryadediyor
qāla
قَالَ
dedi
lahu
لَهُۥ
ona
mūsā
مُوسَىٰٓ
Musa
innaka
إِنَّكَ
gerçekten sen
laghawiyyun
لَغَوِىٌّ
bir azgınsın
mubīnun
مُّبِينٌ
belli ki
Şehirde, korku içinde etrafı gözetip dolaşarak sabahladı. Dün kendisinden yardım isteyen kimse bağırarak ondan yine yardım istiyordu. Musa ona: "Doğrusu sen besbelli bir azgınsın" dedi. ([28] Kasas: 18)
Tefsir
19

فَلَمَّآ اَنْ اَرَادَ اَنْ يَّبْطِشَ بِالَّذِيْ هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَاۙ قَالَ يٰمُوْسٰٓى اَتُرِيْدُ اَنْ تَقْتُلَنِيْ كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًاۢ بِالْاَمْسِۖ اِنْ تُرِيْدُ اِلَّآ اَنْ تَكُوْنَ جَبَّارًا فِى الْاَرْضِ وَمَا تُرِيْدُ اَنْ تَكُوْنَ مِنَ الْمُصْلِحِيْنَ ١٩

falammā
فَلَمَّآ
nihayet
an arāda
أَنْ أَرَادَ
isteyince
an yabṭisha
أَن يَبْطِشَ
yakalamak
bi-alladhī
بِٱلَّذِى
olanı
huwa
هُوَ
o
ʿaduwwun
عَدُوٌّ
düşman
lahumā
لَّهُمَا
ikisine de
qāla
قَالَ
dedi ki
yāmūsā
يَٰمُوسَىٰٓ
ey Musa
aturīdu an taqtulanī
أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِى
beni öldürmekmi istiyorsun?
kamā
كَمَا
gibi
qatalta
قَتَلْتَ
öldürdüğün
nafsan
نَفْسًۢا
bir canı
bil-amsi
بِٱلْأَمْسِۖ
dün
in
إِن
(oysa)
turīdu
تُرِيدُ
istemiyorsun
illā
إِلَّآ
dışında bir şey
an takūna
أَن تَكُونَ
olmak
jabbāran
جَبَّارًا
bir zorba
fī l-arḍi
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzünde
wamā
وَمَا
ve
turīdu
تُرِيدُ
istemiyorsun
an takūna
أَن تَكُونَ
olmak
mina l-muṣ'liḥīna
مِنَ ٱلْمُصْلِحِينَ
arabuluculardan
Musa, ikisinin de düşmanı olan kimseyi yakalamak isteyince: "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi bana da mı kıymak istiyorsun? Sen ıslah edenlerden olmak değil, ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun" dedi. ([28] Kasas: 19)
Tefsir
20

وَجَاۤءَ رَجُلٌ مِّنْ اَقْصَى الْمَدِيْنَةِ يَسْعٰىۖ قَالَ يٰمُوْسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُوْنَ بِكَ لِيَقْتُلُوْكَ فَاخْرُجْ اِنِّيْ لَكَ مِنَ النّٰصِحِيْنَ ٢٠

wajāa
وَجَآءَ
ve geldi
rajulun
رَجُلٌ
bir adam
min aqṣā
مِّنْ أَقْصَا
öbür ucundan
l-madīnati
ٱلْمَدِينَةِ
şehrin
yasʿā
يَسْعَىٰ
koşarak
qāla
قَالَ
dedi
yāmūsā
يَٰمُوسَىٰٓ
ey Musa
inna
إِنَّ
şüphesiz ki
l-mala-a
ٱلْمَلَأَ
ileri gelenler
yatamirūna
يَأْتَمِرُونَ
aralarında konuşuyorlar
bika
بِكَ
seni
liyaqtulūka
لِيَقْتُلُوكَ
seni öldürmek için
fa-ukh'ruj
فَٱخْرُجْ
sen çık (git)
innī
إِنِّى
elbette ben
laka
لَكَ
sana
mina l-nāṣiḥīna
مِنَ ٱلنَّٰصِحِينَ
öğüt verenlerden(im)
Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi: "Ey Musa! İleri gelenler, seni öldürmek için aralarında görüşüyorlar. Hemen uzaklaş. Doğrusu ben sana öğüt veriyorum" dedi. ([28] Kasas: 20)
Tefsir