اَلَّا تَعْلُوْا عَلَيَّ وَأْتُوْنِيْ مُسْلِمِيْنَ ࣖ ٣١
- allā taʿlū
- أَلَّا تَعْلُوا۟
- büyüklük taslamayın
- ʿalayya
- عَلَىَّ
- bana karşı
- watūnī
- وَأْتُونِى
- ve bana gelin (diye yazıyor)
- mus'limīna
- مُسْلِمِينَ
- teslim olarak
Sebe melikesi: "Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi. ([27] Neml: 31)Tefsir
قَالَتْ يٰٓاَيُّهَا الْمَلَؤُا اَفْتُوْنِيْ فِيْٓ اَمْرِيْۚ مَا كُنْتُ قَاطِعَةً اَمْرًا حَتّٰى تَشْهَدُوْنِ ٣٢
- qālat
- قَالَتْ
- dedi ki
- yāayyuhā
- يَٰٓأَيُّهَا
- ey
- l-mala-u
- ٱلْمَلَؤُا۟
- ileri gelenler
- aftūnī
- أَفْتُونِى
- bana bir fikir verin
- fī amrī
- فِىٓ أَمْرِى
- (bu) işimde
- mā kuntu
- مَا كُنتُ
- ben olmam
- qāṭiʿatan
- قَاطِعَةً
- kesip atan
- amran
- أَمْرًا
- hiçbir işi
- ḥattā
- حَتَّىٰ
- sürece
- tashhadūni
- تَشْهَدُونِ
- siz olmadığınız
"Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem" dedi. ([27] Neml: 32)Tefsir
قَالُوْا نَحْنُ اُولُوْا قُوَّةٍ وَّاُولُوْا بَأْسٍ شَدِيْدٍ ەۙ وَّالْاَمْرُ اِلَيْكِ فَانْظُرِيْ مَاذَا تَأْمُرِيْنَ ٣٣
- qālū
- قَالُوا۟
- dediler ki
- naḥnu
- نَحْنُ
- biz
- ulū
- أُو۟لُوا۟
- sahibiyiz
- quwwatin
- قُوَّةٍ
- güç
- wa-ulū
- وَأُو۟لُوا۟
- ve erbabıyız
- basin
- بَأْسٍ
- savaş
- shadīdin
- شَدِيدٍ
- yaman
- wal-amru
- وَٱلْأَمْرُ
- ama emir
- ilayki
- إِلَيْكِ
- senindir
- fa-unẓurī
- فَٱنظُرِى
- o halde bak
- mādhā
- مَاذَا
- ne
- tamurīna
- تَأْمُرِينَ
- buyurursan
"Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız, emir senindir, sen emretmene bak." ([27] Neml: 33)Tefsir
قَالَتْ اِنَّ الْمُلُوْكَ اِذَا دَخَلُوْا قَرْيَةً اَفْسَدُوْهَا وَجَعَلُوْٓا اَعِزَّةَ اَهْلِهَآ اَذِلَّةً ۚوَكَذٰلِكَ يَفْعَلُوْنَ ٣٤
- qālat
- قَالَتْ
- dedi
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- l-mulūka
- ٱلْمُلُوكَ
- hükümdarlar
- idhā
- إِذَا
- zaman
- dakhalū
- دَخَلُوا۟
- girdikleri
- qaryatan
- قَرْيَةً
- bir ülkeye
- afsadūhā
- أَفْسَدُوهَا
- orayı bozarlar
- wajaʿalū
- وَجَعَلُوٓا۟
- ve kılarlar
- aʿizzata
- أَعِزَّةَ
- şereflilerini
- ahlihā
- أَهْلِهَآ
- halkının
- adhillatan
- أَذِلَّةًۖ
- zillet içinde
- wakadhālika
- وَكَذَٰلِكَ
- ve böyle
- yafʿalūna
- يَفْعَلُونَ
- yaparlar
Melike: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım" dedi. ([27] Neml: 34)Tefsir
وَاِنِّيْ مُرْسِلَةٌ اِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنٰظِرَةٌ ۢبِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُوْنَ ٣٥
- wa-innī
- وَإِنِّى
- şüphesiz ben
- mur'silatun
- مُرْسِلَةٌ
- göndereyim
- ilayhim
- إِلَيْهِم
- onlara
- bihadiyyatin
- بِهَدِيَّةٍ
- bir hediye
- fanāẓiratun
- فَنَاظِرَةٌۢ
- ve bakayım
- bima
- بِمَ
- ne ile
- yarjiʿu
- يَرْجِعُ
- dönecekler
- l-mur'salūna
- ٱلْمُرْسَلُونَ
- elçiler
Melike: "Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım" dedi. ([27] Neml: 35)Tefsir
فَلَمَّا جَاۤءَ سُلَيْمٰنَ قَالَ اَتُمِدُّوْنَنِ بِمَالٍ فَمَآ اٰتٰىنِ َۧ اللّٰهُ خَيْرٌ مِّمَّآ اٰتٰىكُمْۚ بَلْ اَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُوْنَ ٣٦
- falammā
- فَلَمَّا
- ne zaman ki
- jāa
- جَآءَ
- gelince
- sulaymāna
- سُلَيْمَٰنَ
- Süleyman'a
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- atumiddūnani
- أَتُمِدُّونَنِ
- bana yardım mı etmek istiyorsunuz?
- bimālin
- بِمَالٍ
- mal ile
- famā
- فَمَآ
- oysa ne ki
- ātāniya
- ءَاتَىٰنِۦَ
- bana vermiştir
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- khayrun
- خَيْرٌ
- (o) daha hayırlıdır
- mimmā ātākum
- مِّمَّآ ءَاتَىٰكُم
- size verdiğinden
- bal
- بَلْ
- bilakis
- antum
- أَنتُم
- siz
- bihadiyyatikum
- بِهَدِيَّتِكُمْ
- hediyenizle
- tafraḥūna
- تَفْرَحُونَ
- sevinirsiniz
Süleyman'a geldiklerinde: "Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! And olsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız" dedi. ([27] Neml: 36)Tefsir
اِرْجِعْ اِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُوْدٍ لَّا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِّنْهَآ اَذِلَّةً وَّهُمْ صَاغِرُوْنَ ٣٧
- ir'jiʿ
- ٱرْجِعْ
- dön (söyle)
- ilayhim
- إِلَيْهِمْ
- onlara
- falanatiyannahum
- فَلَنَأْتِيَنَّهُم
- onlara gelirim
- bijunūdin
- بِجُنُودٍ
- ordularla
- lā
- لَّا
- asla
- qibala
- قِبَلَ
- karşı koyamayacakları
- lahum
- لَهُم
- kendilerinin;
- bihā
- بِهَا
- ona
- walanukh'rijannahum
- وَلَنُخْرِجَنَّهُم
- ve onları sürüp çıkarırım
- min'hā
- مِّنْهَآ
- oradan
- adhillatan
- أَذِلَّةً
- zilletle
- wahum
- وَهُمْ
- ve onları
- ṣāghirūna
- صَٰغِرُونَ
- hor ve hakir olarak
Süleyman'a geldiklerinde: "Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! And olsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız" dedi. ([27] Neml: 37)Tefsir
قَالَ يٰٓاَيُّهَا الْمَلَؤُا اَيُّكُمْ يَأْتِيْنِيْ بِعَرْشِهَا قَبْلَ اَنْ يَّأْتُوْنِيْ مُسْلِمِيْنَ ٣٨
- qāla
- قَالَ
- dedi
- yāayyuhā
- يَٰٓأَيُّهَا
- ey
- l-mala-u
- ٱلْمَلَؤُا۟
- ileri gelenler
- ayyukum
- أَيُّكُمْ
- hanginiz
- yatīnī
- يَأْتِينِى
- bana getirebilir
- biʿarshihā
- بِعَرْشِهَا
- onun tahtını
- qabla
- قَبْلَ
- önce
- an yatūnī
- أَن يَأْتُونِى
- bana gelmelerinden
- mus'limīna
- مُسْلِمِينَ
- teslim olarak
Süleyman: "Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?" dedi. ([27] Neml: 38)Tefsir
قَالَ عِفْرِيْتٌ مِّنَ الْجِنِّ اَنَا۠ اٰتِيْكَ بِهٖ قَبْلَ اَنْ تَقُوْمَ مِنْ مَّقَامِكَۚ وَاِنِّيْ عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ اَمِيْنٌ ٣٩
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- ʿif'rītun
- عِفْرِيتٌ
- bir ifrit
- mina l-jini
- مِّنَ ٱلْجِنِّ
- cinlerden
- anā
- أَنَا۠
- ben
- ātīka
- ءَاتِيكَ
- sana getiririm
- bihi
- بِهِۦ
- onu
- qabla
- قَبْلَ
- önce
- an taqūma
- أَن تَقُومَ
- sen kalkmadan
- min maqāmika
- مِن مَّقَامِكَۖ
- makamından
- wa-innī
- وَإِنِّى
- gerçekten benim
- ʿalayhi
- عَلَيْهِ
- buna
- laqawiyyun
- لَقَوِىٌّ
- gücüm yeter
- amīnun
- أَمِينٌ
- bana güvenilir
Cinlerden bir ifrit: "Sen yerinden kalkmadan önce sana onu getiririm, buna karşı güvenilir bir güce sahibim" dedi. ([27] Neml: 39)Tefsir
قَالَ الَّذِيْ عِنْدَهٗ عِلْمٌ مِّنَ الْكِتٰبِ اَنَا۠ اٰتِيْكَ بِهٖ قَبْلَ اَنْ يَّرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَۗ فَلَمَّا رَاٰهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهٗ قَالَ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّيْۗ لِيَبْلُوَنِيْٓ ءَاَشْكُرُ اَمْ اَكْفُرُۗ وَمَنْ شَكَرَ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهٖۚ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ رَبِّيْ غَنِيٌّ كَرِيْمٌ ٤٠
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- alladhī
- ٱلَّذِى
- bulunan
- ʿindahu
- عِندَهُۥ
- yanında
- ʿil'mun
- عِلْمٌ
- bir ilim
- mina l-kitābi
- مِّنَ ٱلْكِتَٰبِ
- Kitaptan
- anā
- أَنَا۠
- ben
- ātīka
- ءَاتِيكَ
- sana getirebilirim
- bihi
- بِهِۦ
- onu
- qabla
- قَبْلَ
- önce
- an yartadda
- أَن يَرْتَدَّ
- sen kırpmadan
- ilayka
- إِلَيْكَ
- sana
- ṭarfuka
- طَرْفُكَۚ
- gözünü
- falammā
- فَلَمَّا
- ne zaman ki
- raāhu
- رَءَاهُ
- onu görünce
- mus'taqirran
- مُسْتَقِرًّا
- yerleşmiş
- ʿindahu
- عِندَهُۥ
- yanında
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- hādhā
- هَٰذَا
- bu
- min faḍli
- مِن فَضْلِ
- lutfundandır
- rabbī
- رَبِّى
- Rabbimin
- liyabluwanī
- لِيَبْلُوَنِىٓ
- beni sınaması için
- a-ashkuru
- ءَأَشْكُرُ
- şükür mü edeceğim?
- am
- أَمْ
- yoksa
- akfuru
- أَكْفُرُۖ
- inkar mı edeceğim?
- waman
- وَمَن
- ve kim
- shakara
- شَكَرَ
- şükrederse
- fa-innamā
- فَإِنَّمَا
- şüphesiz
- yashkuru
- يَشْكُرُ
- şükretmiştir
- linafsihi
- لِنَفْسِهِۦۖ
- kendisi için
- waman
- وَمَن
- ve kim
- kafara
- كَفَرَ
- inkar ederse
- fa-inna
- فَإِنَّ
- şüphesiz
- rabbī
- رَبِّى
- Rabbim
- ghaniyyun
- غَنِىٌّ
- zengindir
- karīmun
- كَرِيمٌ
- kerimdir
Kitabın bilgisine sahip olan biri: "Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm" dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: "Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir" dedi. ([27] Neml: 40)Tefsir