لَاُعَذِّبَنَّهٗ عَذَابًا شَدِيْدًا اَوْ لَاَا۟ذْبَحَنَّهٗٓ اَوْ لَيَأْتِيَنِّيْ بِسُلْطٰنٍ مُّبِيْنٍ ٢١
- la-uʿadhibannahu
- لَأُعَذِّبَنَّهُۥ
- ona azabedeceğim
- ʿadhāban
- عَذَابًا
- bir azapla
- shadīdan
- شَدِيدًا
- çetin
- aw
- أَوْ
- ya da
- laādh'baḥannahu
- لَأَا۟ذْبَحَنَّهُۥٓ
- onu keseceğim
- aw
- أَوْ
- yahut da
- layatiyannī
- لَيَأْتِيَنِّى
- bana getirecek
- bisul'ṭānin
- بِسُلْطَٰنٍ
- bir delil
- mubīnin
- مُّبِينٍ
- açık
Süleyman, kuşları araştırarak: "Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplarda mı? Bana apaçık bir delil getirmelidir; yoksa onu ya şiddetli bir azaba uğratırım yahut keserim" dedi. ([27] Neml: 21)Tefsir
فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيْدٍ فَقَالَ اَحَطْتُّ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهٖ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَاٍ ۢبِنَبَاٍ يَّقِيْنٍ ٢٢
- famakatha
- فَمَكَثَ
- geldi
- ghayra baʿīdin
- غَيْرَ بَعِيدٍ
- çok geçmeden
- faqāla
- فَقَالَ
- ve dedi
- aḥaṭtu
- أَحَطتُ
- ben gördüm
- bimā
- بِمَا
- bir şey
- lam tuḥiṭ
- لَمْ تُحِطْ
- senin görmediğin
- bihi
- بِهِۦ
- onda
- waji'tuka
- وَجِئْتُكَ
- ve sana getirdim
- min saba-in
- مِن سَبَإٍۭ
- Sebadan
- binaba-in
- بِنَبَإٍ
- bir haber
- yaqīnin
- يَقِينٍ
- gerçek
Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. ([27] Neml: 22)Tefsir
اِنِّيْ وَجَدْتُّ امْرَاَةً تَمْلِكُهُمْ وَاُوْتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَّلَهَا عَرْشٌ عَظِيْمٌ ٢٣
- innī
- إِنِّى
- şüphesiz ben
- wajadttu
- وَجَدتُّ
- buldum
- im'ra-atan
- ٱمْرَأَةً
- bir kadın
- tamlikuhum
- تَمْلِكُهُمْ
- onlara hükümdarlık eden
- waūtiyat
- وَأُوتِيَتْ
- ve kendisine verilmiştir
- min
- مِن
- her-den
- kulli shayin
- كُلِّ شَىْءٍ
- her
- walahā
- وَلَهَا
- ve vardır
- ʿarshun
- عَرْشٌ
- bir tahtı
- ʿaẓīmun
- عَظِيمٌ
- büyük
Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. ([27] Neml: 23)Tefsir
وَجَدْتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُوْنَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُوْنِ اللّٰهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطٰنُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيْلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُوْنَۙ ٢٤
- wajadttuhā
- وَجَدتُّهَا
- onu buldum
- waqawmahā
- وَقَوْمَهَا
- ve kavmini
- yasjudūna
- يَسْجُدُونَ
- secde aderlerken
- lilshamsi
- لِلشَّمْسِ
- güneşe
- min dūni
- مِن دُونِ
- bırakıp
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ı
- wazayyana
- وَزَيَّنَ
- ve süsledi
- lahumu
- لَهُمُ
- onlara
- l-shayṭānu
- ٱلشَّيْطَٰنُ
- şeytan
- aʿmālahum
- أَعْمَٰلَهُمْ
- işlerini
- faṣaddahum
- فَصَدَّهُمْ
- ve onları çevirdi
- ʿani l-sabīli
- عَنِ ٱلسَّبِيلِ
- (doğru) yoldan
- fahum
- فَهُمْ
- (bu yüzden) onlar
- lā yahtadūna
- لَا يَهْتَدُونَ
- yola gelmiyorlar
Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. ([27] Neml: 24)Tefsir
اَلَّا يَسْجُدُوْا لِلّٰهِ الَّذِيْ يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِى السَّمٰوٰتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُوْنَ وَمَا تُعْلِنُوْنَ ٢٥
- allā yasjudū
- أَلَّا يَسْجُدُوا۟
- secde etmezler mi?
- lillahi
- لِلَّهِ
- Allah'a
- alladhī yukh'riju
- ٱلَّذِى يُخْرِجُ
- açığa çıkaran
- l-khaba-a
- ٱلْخَبْءَ
- gizleneni
- fī l-samāwāti
- فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ
- göklerde
- wal-arḍi
- وَٱلْأَرْضِ
- ve yerde
- wayaʿlamu
- وَيَعْلَمُ
- ve bilen
- mā
- مَا
- şeyleri
- tukh'fūna
- تُخْفُونَ
- gizledikleri
- wamā
- وَمَا
- ve şeyleri
- tuʿ'linūna
- تُعْلِنُونَ
- açığa vurdukları
Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. ([27] Neml: 25)Tefsir
اَللّٰهُ لَآ اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيْمِ ۩ ٢٦
- al-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah (ki)
- lā
- لَآ
- yoktur
- ilāha
- إِلَٰهَ
- Tanrı
- illā
- إِلَّا
- başka
- huwa
- هُوَ
- O'ndan
- rabbu
- رَبُّ
- Rabbidir
- l-ʿarshi
- ٱلْعَرْشِ
- Arş'ın
- l-ʿaẓīmi
- ٱلْعَظِيمِ۩
- büyük
Çok geçmeden Hüdhüd gelip Süleyman'a: "Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana Sebe'den doğru bir haber getirdim. Ora halkına hükmeden, herşeyden kendisine bolca verilen ve büyük bir tahta sahip olan bir kadın buldum; onun ve milletinin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri bilen Allah'a secde etmemeleri için şeytan, kendilerine, yaptıklarını güzel göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bunun için, doğru yolu bulamazlar. O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tanrı yoktur" dedi. ([27] Neml: 26)Tefsir
۞ قَالَ سَنَنْظُرُ اَصَدَقْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْكٰذِبِيْنَ ٢٧
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- sananẓuru
- سَنَنظُرُ
- bakacağız
- aṣadaqta
- أَصَدَقْتَ
- doğru mu söyledin
- am
- أَمْ
- yoksa
- kunta
- كُنتَ
- mı oldun?
- mina l-kādhibīna
- مِنَ ٱلْكَٰذِبِينَ
- yalancılardan
Süleyman şöyle söyledi: "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız." ([27] Neml: 27)Tefsir
اِذْهَبْ بِّكِتٰبِيْ هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُوْنَ ٢٨
- idh'hab
- ٱذْهَب
- götür
- bikitābī
- بِّكِتَٰبِى
- mektubumu
- hādhā
- هَٰذَا
- bu
- fa-alqih
- فَأَلْقِهْ
- ve at
- ilayhim
- إِلَيْهِمْ
- onlara
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- tawalla
- تَوَلَّ
- biraz öteye çekil
- ʿanhum
- عَنْهُمْ
- onlardan
- fa-unẓur
- فَٱنظُرْ
- ve bak
- mādhā
- مَاذَا
- neye
- yarjiʿūna
- يَرْجِعُونَ
- başvuruyorlar
"Şu yazımı götür, onlara at, sonra bir yana çekil, varacakları sonuca bak." ([27] Neml: 28)Tefsir
قَالَتْ يٰٓاَيُّهَا الْمَلَؤُا اِنِّيْٓ اُلْقِيَ اِلَيَّ كِتٰبٌ كَرِيْمٌ ٢٩
- qālat
- قَالَتْ
- dedi ki
- yāayyuhā
- يَٰٓأَيُّهَا
- ey
- l-mala-u
- ٱلْمَلَؤُا۟
- ileri gelenler
- innī
- إِنِّىٓ
- gerçekten
- ul'qiya
- أُلْقِىَ
- bırakıldı
- ilayya
- إِلَىَّ
- bana
- kitābun
- كِتَٰبٌ
- bir mektup
- karīmun
- كَرِيمٌ
- çok önemli
Sebe melikesi: "Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi. ([27] Neml: 29)Tefsir
اِنَّهٗ مِنْ سُلَيْمٰنَ وَاِنَّهٗ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيْمِ ۙ ٣٠
- innahu
- إِنَّهُۥ
- muhakkak o
- min sulaymāna
- مِن سُلَيْمَٰنَ
- Süleymandandır
- wa-innahu
- وَإِنَّهُۥ
- ve o
- bis'mi
- بِسْمِ
- adıyla(başlamakta)dır
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- l-raḥmāni
- ٱلرَّحْمَٰنِ
- Rahman
- l-raḥīmi
- ٱلرَّحِيمِ
- Rahim
Sebe melikesi: "Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı" dedi. ([27] Neml: 30)Tefsir