71
قَالُوْا نَعْبُدُ اَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عٰكِفِيْنَ ٧١
- qālū
- قَالُوا۟
- dediler
- naʿbudu
- نَعْبُدُ
- tapıyoruz
- aṣnāman
- أَصْنَامًا
- putlara
- fanaẓallu
- فَنَظَلُّ
- duruyoruz
- lahā
- لَهَا
- onların önünde
- ʿākifīna
- عَٰكِفِينَ
- ibadete
"Putlara tapıyoruz, onlara bağlanıp duruyoruz" demişlerdi. ([26] Suara: 71)Tefsir
72
قَالَ هَلْ يَسْمَعُوْنَكُمْ اِذْ تَدْعُوْنَ ۙ ٧٢
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- hal yasmaʿūnakum
- هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ
- onlar sizi işitiyorlarmı?
- idh
- إِذْ
- zaman
- tadʿūna
- تَدْعُونَ
- du'a ettiğiniz
İbrahim: "Çağırdığınız zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?" demişti. ([26] Suara: 72)Tefsir
73
اَوْ يَنْفَعُوْنَكُمْ اَوْ يَضُرُّوْنَ ٧٣
- aw
- أَوْ
- yahut
- yanfaʿūnakum
- يَنفَعُونَكُمْ
- size fayda verebiliyorlar (mı?)
- aw
- أَوْ
- veya
- yaḍurrūna
- يَضُرُّونَ
- zarar verebiliyorlar( mı)?
İbrahim: "Çağırdığınız zaman sizi duyarlar veya size bir fayda ve zarar verirler mi?" demişti. ([26] Suara: 73)Tefsir
74
قَالُوْا بَلْ وَجَدْنَآ اٰبَاۤءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُوْنَ ٧٤
- qālū
- قَالُوا۟
- dediler
- bal
- بَلْ
- hayır
- wajadnā
- وَجَدْنَآ
- bulduk
- ābāanā
- ءَابَآءَنَا
- babalarımızı
- kadhālika
- كَذَٰلِكَ
- böyle
- yafʿalūna
- يَفْعَلُونَ
- yaparlarken
"Hayır ama, babalarımızı da bu şekilde ibadet ederken bulduk" demişlerdi. ([26] Suara: 74)Tefsir
75
قَالَ اَفَرَءَيْتُمْ مَّا كُنْتُمْ تَعْبُدُوْنَ ۙ ٧٥
- qāla
- قَالَ
- dedi
- afara-aytum
- أَفَرَءَيْتُم
- gördünüz mü?
- mā
- مَّا
- neye
- kuntum taʿbudūna
- كُنتُمْ تَعْبُدُونَ
- tapıyorsunuz
İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. ([26] Suara: 75)Tefsir
76
اَنْتُمْ وَاٰبَاۤؤُكُمُ الْاَقْدَمُوْنَ ۙ ٧٦
- antum
- أَنتُمْ
- siz
- waābāukumu
- وَءَابَآؤُكُمُ
- ve atalarınız
- l-aqdamūna
- ٱلْأَقْدَمُونَ
- eski
İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. ([26] Suara: 76)Tefsir
77
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّيْٓ اِلَّا رَبَّ الْعٰلَمِيْنَ ۙ ٧٧
- fa-innahum
- فَإِنَّهُمْ
- onlar
- ʿaduwwun
- عَدُوٌّ
- düşmanımdır
- lī
- لِّىٓ
- benim
- illā
- إِلَّا
- yalnız hariç
- rabba
- رَبَّ
- Rabbi
- l-ʿālamīna
- ٱلْعَٰلَمِينَ
- alemlerin
İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. ([26] Suara: 77)Tefsir
78
الَّذِيْ خَلَقَنِيْ فَهُوَ يَهْدِيْنِ ۙ ٧٨
- alladhī khalaqanī
- ٱلَّذِى خَلَقَنِى
- beni yaratan
- fahuwa
- فَهُوَ
- O'dur
- yahdīni
- يَهْدِينِ
- bana yol gösteren
İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. ([26] Suara: 78)Tefsir
79
وَالَّذِيْ هُوَ يُطْعِمُنِيْ وَيَسْقِيْنِ ۙ ٧٩
- wa-alladhī
- وَٱلَّذِى
- ve
- huwa
- هُوَ
- O'dur
- yuṭ'ʿimunī
- يُطْعِمُنِى
- bana yediren
- wayasqīni
- وَيَسْقِينِ
- ve içiren
İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. ([26] Suara: 79)Tefsir
80
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِيْنِ ۙ ٨٠
- wa-idhā
- وَإِذَا
- ve zaman
- mariḍ'tu
- مَرِضْتُ
- hastalandığım
- fahuwa
- فَهُوَ
- O'dur
- yashfīni
- يَشْفِينِ
- bana şifa veren
İbrahim: "Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. ([26] Suara: 80)Tefsir