مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَّلَدٍ وَّمَا كَانَ مَعَهٗ مِنْ اِلٰهٍ اِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍۢ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۗ سُبْحٰنَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُوْنَ ۙ ٩١
- mā ittakhadha
- مَا ٱتَّخَذَ
- edinmemiştir
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- min
- مِن
- hiçbir
- waladin
- وَلَدٍ
- çocuk
- wamā
- وَمَا
- ve
- kāna
- كَانَ
- yoktur
- maʿahu
- مَعَهُۥ
- O'nunla beraber
- min
- مِنْ
- hiçbir
- ilāhin
- إِلَٰهٍۚ
- tanrı
- idhan
- إِذًا
- öyle olsaydı
- ladhahaba
- لَّذَهَبَ
- götürürdü
- kullu
- كُلُّ
- her
- ilāhin
- إِلَٰهٍۭ
- tanrı
- bimā khalaqa
- بِمَا خَلَقَ
- kendi yarattığını
- walaʿalā
- وَلَعَلَا
- ve üstün gelmeğe çalışırdı
- baʿḍuhum
- بَعْضُهُمْ
- onlardan biri
- ʿalā
- عَلَىٰ
- üzerine
- baʿḍin
- بَعْضٍۚ
- diğeri
- sub'ḥāna
- سُبْحَٰنَ
- münezehtir (uzaktır)
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah
- ʿammā yaṣifūna
- عَمَّا يَصِفُونَ
- onların tanımlamalarından
Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir. ([23] Muminun: 91)Tefsir
عٰلِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعٰلٰى عَمَّا يُشْرِكُوْنَ ࣖ ٩٢
- ʿālimi
- عَٰلِمِ
- (O) bilir
- l-ghaybi
- ٱلْغَيْبِ
- görünmeyeni
- wal-shahādati
- وَٱلشَّهَٰدَةِ
- ve görüneni
- fataʿālā
- فَتَعَٰلَىٰ
- ve yücedir
- ʿammā
- عَمَّا
- şeylerden
- yush'rikūna
- يُشْرِكُونَ
- onların ortak koştukları
O, görülmeyeni de, görüleni de bilir. Koştukları ortaklardan yücedir. ([23] Muminun: 92)Tefsir
قُلْ رَّبِّ اِمَّا تُرِيَنِّيْ مَا يُوْعَدُوْنَ ۙ ٩٣
- qul
- قُل
- de ki
- rabbi
- رَّبِّ
- Rabbim
- immā
- إِمَّا
- eğer
- turiyannī
- تُرِيَنِّى
- mutlaka bana göstereceksen
- mā
- مَا
- şeyi
- yūʿadūna
- يُوعَدُونَ
- onların tehdidedildikleri
De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi." ([23] Muminun: 93)Tefsir
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِيْ فِى الْقَوْمِ الظّٰلِمِيْنَ ٩٤
- rabbi
- رَبِّ
- Rabbim
- falā tajʿalnī
- فَلَا تَجْعَلْنِى
- beni bırakma
- fī
- فِى
- içinde
- l-qawmi
- ٱلْقَوْمِ
- kavmin
- l-ẓālimīna
- ٱلظَّٰلِمِينَ
- zalim
De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi." ([23] Muminun: 94)Tefsir
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقٰدِرُوْنَ ٩٥
- wa-innā
- وَإِنَّا
- şüphesiz biz
- ʿalā an nuriyaka
- عَلَىٰٓ أَن نُّرِيَكَ
- sana göstermeğe
- mā
- مَا
- şeyi
- naʿiduhum
- نَعِدُهُمْ
- onları tehdidettiğimiz
- laqādirūna
- لَقَٰدِرُونَ
- elbette kadiriz
Biz onlara vadettiğimizi sana elbette gösterebiliriz. ([23] Muminun: 95)Tefsir
اِدْفَعْ بِالَّتِيْ هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۗ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُوْنَ ٩٦
- id'faʿ
- ٱدْفَعْ
- savuştur
- bi-allatī
- بِٱلَّتِى
- şeyle
- hiya
- هِىَ
- o
- aḥsanu
- أَحْسَنُ
- en güzel
- l-sayi-ata
- ٱلسَّيِّئَةَۚ
- kötülüğü
- naḥnu
- نَحْنُ
- biz
- aʿlamu
- أَعْلَمُ
- biliyoruz
- bimā yaṣifūna
- بِمَا يَصِفُونَ
- (seni) nasıl vasıflandıracaklarını
Kötülüğü en iyi ile sav. Onların vasıflandırmalarını Biz daha iyi biliriz. ([23] Muminun: 96)Tefsir
وَقُلْ رَّبِّ اَعُوْذُ بِكَ مِنْ هَمَزٰتِ الشَّيٰطِيْنِ ۙ ٩٧
- waqul
- وَقُل
- ve de ki
- rabbi
- رَّبِّ
- Rabbim
- aʿūdhu
- أَعُوذُ
- sığınırım
- bika
- بِكَ
- sana
- min hamazāti
- مِنْ هَمَزَٰتِ
- kışkırtmalarından
- l-shayāṭīni
- ٱلشَّيَٰطِينِ
- şeytanların
De ki: "Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım." ([23] Muminun: 97)Tefsir
وَاَعُوْذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَّحْضُرُوْنِ ٩٨
- wa-aʿūdhu
- وَأَعُوذُ
- ve sığınırım
- bika
- بِكَ
- sana
- rabbi
- رَبِّ
- Rabbim
- an yaḥḍurūni
- أَن يَحْضُرُونِ
- yanıma uğramalarından
"Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım." ([23] Muminun: 98)Tefsir
حَتّٰٓى اِذَا جَاۤءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُوْنِ ۙ ٩٩
- ḥattā
- حَتَّىٰٓ
- nihayet
- idhā
- إِذَا
- zaman
- jāa
- جَآءَ
- geldiği
- aḥadahumu
- أَحَدَهُمُ
- onlardan birine
- l-mawtu
- ٱلْمَوْتُ
- ölüm
- qāla
- قَالَ
- der ki
- rabbi
- رَبِّ
- Rabbim
- ir'jiʿūni
- ٱرْجِعُونِ
- beni geri döndür
Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. ([23] Muminun: 99)Tefsir
لَعَلِّيْٓ اَعْمَلُ صَالِحًا فِيْمَا تَرَكْتُ كَلَّاۗ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَاۤىِٕلُهَاۗ وَمِنْ وَّرَاۤىِٕهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُوْنَ ١٠٠
- laʿallī
- لَعَلِّىٓ
- böylelikle
- aʿmalu
- أَعْمَلُ
- yapayım
- ṣāliḥan
- صَٰلِحًا
- yararlı bir iş
- fīmā
- فِيمَا
- yerde (dünyada)
- taraktu
- تَرَكْتُۚ
- terk ettiğim
- kallā
- كَلَّآۚ
- hayır
- innahā
- إِنَّهَا
- şüphesiz bu
- kalimatun
- كَلِمَةٌ
- bir sözdür
- huwa
- هُوَ
- o
- qāiluhā
- قَآئِلُهَاۖ
- onun söylediği
- wamin
- وَمِن
- ve
- warāihim
- وَرَآئِهِم
- önlerinde vardır
- barzakhun
- بَرْزَخٌ
- bir berzah
- ilā
- إِلَىٰ
- kadar
- yawmi
- يَوْمِ
- güne
- yub'ʿathūna
- يُبْعَثُونَ
- diriltilecekleri;
Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. ([23] Muminun: 100)Tefsir