Skip to content

Suresi Hac - Page: 5

Al-Hajj

(al-Ḥajj)

41

اَلَّذِيْنَ اِنْ مَّكَّنّٰهُمْ فِى الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوْا بِالْمَعْرُوْفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۗ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُوْرِ ٤١

alladhīna in
ٱلَّذِينَ إِن
eğer
makkannāhum
مَّكَّنَّٰهُمْ
onları iktidara getirirsek
fī l-arḍi
فِى ٱلْأَرْضِ
yer yüzünde
aqāmū
أَقَامُوا۟
kılarlar
l-ṣalata
ٱلصَّلَوٰةَ
namazı
waātawū
وَءَاتَوُا۟
ve verirler
l-zakata
ٱلزَّكَوٰةَ
zekatı
wa-amarū
وَأَمَرُوا۟
ve emrederler
bil-maʿrūfi
بِٱلْمَعْرُوفِ
iyiliği
wanahaw
وَنَهَوْا۟
ve vazgeçirmeğe çalışırlar
ʿani l-munkari
عَنِ ٱلْمُنكَرِۗ
kötülükten
walillahi
وَلِلَّهِ
ve Allah'a aittir
ʿāqibatu
عَٰقِبَةُ
sonu
l-umūri
ٱلْأُمُورِ
bütün işlerin
Onları biz yeryüzüne yerleştirirsek namaz kılarlar, zekat verirler, uygun olanı emrederler, fenalığı yasak ederler. İşlerin sonucu Allah'a aittir. ([22] Hac: 41)
Tefsir
42

وَاِنْ يُّكَذِّبُوْكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوْحٍ وَّعَادٌ وَّثَمُوْدُ ۙ ٤٢

wa-in
وَإِن
ve eğer
yukadhibūka
يُكَذِّبُوكَ
seni yalanlıyorlarsa
faqad
فَقَدْ
gerçekten
kadhabat
كَذَّبَتْ
yalanlamıştı
qablahum
قَبْلَهُمْ
bunlardan önce
qawmu
قَوْمُ
kavmi de
nūḥin
نُوحٍ
Nuh
waʿādun
وَعَادٌ
ve 'Ad
wathamūdu
وَثَمُودُ
ve Semud
Seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, onlardan önce Nuh milleti, Ad, Semud, İbrahim milleti, Lut milleti ve Medyen halkı da peygamberlerini yalancı saymış ve Musa da yalanlanmıştı. Ama Ben, kafirlere önce mehil verdim, sonra da onları yakalayıverdim; Beni tanımamak nasılmış görsünler. ([22] Hac: 42)
Tefsir
43

وَقَوْمُ اِبْرٰهِيْمَ وَقَوْمُ لُوْطٍ ۙ ٤٣

waqawmu
وَقَوْمُ
ve kavmi
ib'rāhīma
إِبْرَٰهِيمَ
İbrahim
waqawmu
وَقَوْمُ
ve kavmi
lūṭin
لُوطٍ
Lut
Seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, onlardan önce Nuh milleti, Ad, Semud, İbrahim milleti, Lut milleti ve Medyen halkı da peygamberlerini yalancı saymış ve Musa da yalanlanmıştı. Ama Ben, kafirlere önce mehil verdim, sonra da onları yakalayıverdim; Beni tanımamak nasılmış görsünler. ([22] Hac: 43)
Tefsir
44

وَّاَصْحٰبُ مَدْيَنَۚ وَكُذِّبَ مُوْسٰى فَاَمْلَيْتُ لِلْكٰفِرِيْنَ ثُمَّ اَخَذْتُهُمْۚ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيْرِ ٤٤

wa-aṣḥābu
وَأَصْحَٰبُ
ve halkı
madyana
مَدْيَنَۖ
Medyen
wakudhiba
وَكُذِّبَ
ve yalanlanmıştı
mūsā
مُوسَىٰ
Musa
fa-amlaytu
فَأَمْلَيْتُ
ben de bir süre vermiştim
lil'kāfirīna
لِلْكَٰفِرِينَ
kafirlere
thumma
ثُمَّ
sonra
akhadhtuhum
أَخَذْتُهُمْۖ
onları yakalamıştım
fakayfa
فَكَيْفَ
nasıl
kāna
كَانَ
oldu
nakīri
نَكِيرِ
benim inkarım
Seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, onlardan önce Nuh milleti, Ad, Semud, İbrahim milleti, Lut milleti ve Medyen halkı da peygamberlerini yalancı saymış ve Musa da yalanlanmıştı. Ama Ben, kafirlere önce mehil verdim, sonra da onları yakalayıverdim; Beni tanımamak nasılmış görsünler. ([22] Hac: 44)
Tefsir
45

فَكَاَيِّنْ مِّنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنٰهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ فَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوْشِهَاۖ وَبِئْرٍ مُّعَطَّلَةٍ وَّقَصْرٍ مَّشِيْدٍ ٤٥

faka-ayyin
فَكَأَيِّن
niceleri vardır
min qaryatin
مِّن قَرْيَةٍ
kentlerden
ahlaknāhā
أَهْلَكْنَٰهَا
helak ettiğimiz
wahiya
وَهِىَ
o
ẓālimatun
ظَالِمَةٌ
zulmederken
fahiya
فَهِىَ
ve o
khāwiyatun
خَاوِيَةٌ
çökmüştür
ʿalā
عَلَىٰ
üstüne
ʿurūshihā
عُرُوشِهَا
tavanları
wabi'rin
وَبِئْرٍ
ve kuyu
muʿaṭṭalatin
مُّعَطَّلَةٍ
kullanılmaz olmuştur
waqaṣrin
وَقَصْرٍ
ve saraylar
mashīdin
مَّشِيدٍ
sağlam
Nice kasabaların halkını haksızlık yaparken yok ettik. Artık çatıları çökmüş, kuyuları metruk, sarayları bomboş kalmıştır. ([22] Hac: 45)
Tefsir
46

اَفَلَمْ يَسِيْرُوْا فِى الْاَرْضِ فَتَكُوْنَ لَهُمْ قُلُوْبٌ يَّعْقِلُوْنَ بِهَآ اَوْ اٰذَانٌ يَّسْمَعُوْنَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوْبُ الَّتِيْ فِى الصُّدُوْرِ ٤٦

afalam
أَفَلَمْ
hiç
yasīrū
يَسِيرُوا۟
gezmediler mi?
fī l-arḍi
فِى ٱلْأَرْضِ
yer yüzünde
fatakūna
فَتَكُونَ
olsun
lahum
لَهُمْ
onların
qulūbun
قُلُوبٌ
kalbleri
yaʿqilūna
يَعْقِلُونَ
düşünecekleri
bihā
بِهَآ
onunla
aw
أَوْ
veyahut
ādhānun
ءَاذَانٌ
kulakları
yasmaʿūna
يَسْمَعُونَ
işitecekleri
bihā
بِهَاۖ
onunla
fa-innahā
فَإِنَّهَا
zira
lā taʿmā
لَا تَعْمَى
kör olmaz
l-abṣāru
ٱلْأَبْصَٰرُ
gözler
walākin
وَلَٰكِن
fakat
taʿmā
تَعْمَى
kör olur
l-qulūbu
ٱلْقُلُوبُ
kalbler
allatī fī
ٱلَّتِى فِى
içindeki
l-ṣudūri
ٱلصُّدُورِ
göğüsler
Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalbler de körleşir. ([22] Hac: 46)
Tefsir
47

وَيَسْتَعْجِلُوْنَكَ بِالْعَذَابِ وَلَنْ يُّخْلِفَ اللّٰهُ وَعْدَهٗۗ وَاِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَاَلْفِ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّوْنَ ٤٧

wayastaʿjilūnaka
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ
ve senden çabucak istiyorlar
bil-ʿadhābi
بِٱلْعَذَابِ
azabı
walan
وَلَن
fakat
yukh'lifa
يُخْلِفَ
caymaz
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
waʿdahu
وَعْدَهُۥۚ
sözünden
wa-inna
وَإِنَّ
ve şüphesiz;
yawman
يَوْمًا
bir gün
ʿinda
عِندَ
yanında
rabbika
رَبِّكَ
Rabbinin
ka-alfi
كَأَلْفِ
bin (yıl) gibidir
sanatin
سَنَةٍ
yıl
mimmā taʿuddūna
مِّمَّا تَعُدُّونَ
sizin saydıklarınızdan
Senden, başlarına acele azap getirmeni istiyorlar. Allah sözünden asla caymayacaktır. Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir. ([22] Hac: 47)
Tefsir
48

وَكَاَيِّنْ مِّنْ قَرْيَةٍ اَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ اَخَذْتُهَاۚ وَاِلَيَّ الْمَصِيْرُ ࣖ ٤٨

waka-ayyin
وَكَأَيِّن
ve niceleri var ki
min qaryatin
مِّن قَرْيَةٍ
kentlerden
amlaytu
أَمْلَيْتُ
biraz süre vermişimdir
lahā
لَهَا
ona
wahiya
وَهِىَ
o
ẓālimatun
ظَالِمَةٌ
zulmederken
thumma
ثُمَّ
sonra
akhadhtuhā
أَخَذْتُهَا
onu yakalamışımdır
wa-ilayya
وَإِلَىَّ
ancak banadır
l-maṣīru
ٱلْمَصِيرُ
dönüş
Nice kasabalara, haksız oldukları halde, mehil vermiştim; sonunda onları yakalayıverdim. Dönüş ancak Bana'dır. ([22] Hac: 48)
Tefsir
49

قُلْ يٰٓاَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَآ اَنَا۠ لَكُمْ نَذِيْرٌ مُّبِيْنٌ ۚ ٤٩

qul
قُلْ
de ki
yāayyuhā
يَٰٓأَيُّهَا
ey
l-nāsu
ٱلنَّاسُ
insanlar
innamā
إِنَّمَآ
şüphesiz
anā
أَنَا۠
ben
lakum
لَكُمْ
sizin için
nadhīrun
نَذِيرٌ
bir uyarıcıyım
mubīnun
مُّبِينٌ
apaçık
"Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım" de. ([22] Hac: 49)
Tefsir
50

فَالَّذِيْنَ اٰمَنُوْا وَعَمِلُوا الصّٰلِحٰتِ لَهُمْ مَّغْفِرَةٌ وَّرِزْقٌ كَرِيْمٌ ٥٠

fa-alladhīna
فَٱلَّذِينَ
ve
āmanū
ءَامَنُوا۟
inananlar için
waʿamilū
وَعَمِلُوا۟
ve yapanlar için
l-ṣāliḥāti
ٱلصَّٰلِحَٰتِ
iyi işler
lahum
لَهُم
onlara vardır
maghfiratun
مَّغْفِرَةٌ
mağfiret
wariz'qun
وَرِزْقٌ
ve rızık
karīmun
كَرِيمٌ
bol
Cömertçe verilmiş rızık ve mağfiret, inanan ve yararlı iş işleyenleredir. ([22] Hac: 50)
Tefsir