وَلَهُمْ مَّقَامِعُ مِنْ حَدِيْدٍ ٢١
- walahum
- وَلَهُم
- ve onlar için vardır
- maqāmiʿu
- مَّقَٰمِعُ
- kamçılar
- min ḥadīdin
- مِنْ حَدِيدٍ
- demirden
İşte Rableri hakkında tartışmaya giren iki taraf: O'nu inkar edenlere, ateşten elbiseler kesilmiştir, başlarına da kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve deriler eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. ([22] Hac: 21)Tefsir
كُلَّمَآ اَرَادُوْٓا اَنْ يَّخْرُجُوْا مِنْهَا مِنْ غَمٍّ اُعِيْدُوْا فِيْهَا وَذُوْقُوْا عَذَابَ الْحَرِيْقِ ࣖ ٢٢
- kullamā
- كُلَّمَآ
- her sefer
- arādū
- أَرَادُوٓا۟
- istedikleri
- an yakhrujū
- أَن يَخْرُجُوا۟
- çıkmak
- min'hā
- مِنْهَا
- oradan
- min ghammin
- مِنْ غَمٍّ
- (o) gamdan
- uʿīdū
- أُعِيدُوا۟
- geri çevrilirler
- fīhā
- فِيهَا
- oraya
- wadhūqū
- وَذُوقُوا۟
- ve tadın (denilir)
- ʿadhāba
- عَذَابَ
- azabını
- l-ḥarīqi
- ٱلْحَرِيقِ
- yangın
Orada, uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isteseler her defasında oraya geri çevrilirler: "Yakıcı azabı tadın" denir. ([22] Hac: 22)Tefsir
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذِيْنَ اٰمَنُوْا وَعَمِلُوا الصّٰلِحٰتِ جَنّٰتٍ تَجْرِيْ مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهٰرُ يُحَلَّوْنَ فِيْهَا مِنْ اَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَّلُؤْلُؤًاۗ وَلِبَاسُهُمْ فِيْهَا حَرِيْرٌ ٢٣
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- yud'khilu
- يُدْخِلُ
- sokar
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseleri
- āmanū
- ءَامَنُوا۟
- inanan(ları)
- waʿamilū
- وَعَمِلُوا۟
- ve yapanları
- l-ṣāliḥāti
- ٱلصَّٰلِحَٰتِ
- iyi işler
- jannātin
- جَنَّٰتٍ
- cennetlere
- tajrī
- تَجْرِى
- akan
- min taḥtihā
- مِن تَحْتِهَا
- altlarından
- l-anhāru
- ٱلْأَنْهَٰرُ
- ırmaklar
- yuḥallawna
- يُحَلَّوْنَ
- takınırlar
- fīhā
- فِيهَا
- orada
- min asāwira
- مِنْ أَسَاوِرَ
- bilezikler
- min dhahabin
- مِن ذَهَبٍ
- altından
- walu'lu-an
- وَلُؤْلُؤًاۖ
- ve inci(ler)
- walibāsuhum
- وَلِبَاسُهُمْ
- ve giysileri
- fīhā
- فِيهَا
- orada
- ḥarīrun
- حَرِيرٌ
- ipektir
Doğrusu Allah, inanıp yararlı iş işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada altın bilezikler ve inciler takınırlar. Oradaki elbiseleri de ipektendir. ([22] Hac: 23)Tefsir
وَهُدُوْٓا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۚ وَهُدُوْٓا اِلٰى صِرَاطِ الْحَمِيْدِ ٢٤
- wahudū
- وَهُدُوٓا۟
- ve iletilmişlerdir
- ilā l-ṭayibi
- إِلَى ٱلطَّيِّبِ
- güzeline
- mina l-qawli
- مِنَ ٱلْقَوْلِ
- sözün
- wahudū
- وَهُدُوٓا۟
- ve iletilmişlerdir
- ilā ṣirāṭi
- إِلَىٰ صِرَٰطِ
- yoluna
- l-ḥamīdi
- ٱلْحَمِيدِ
- çok övülen(Allah)ın
Bu kimseler, sözün güzelini işitecek duruma ulaştırılmışlar, övülmeğe layık olan Allah'ın yoluna eriştirilmişlerdir. ([22] Hac: 24)Tefsir
اِنَّ الَّذِيْنَ كَفَرُوْا وَيَصُدُّوْنَ عَنْ سَبِيْلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذِيْ جَعَلْنٰهُ لِلنَّاسِ سَوَاۤءً ۨالْعَاكِفُ فِيْهِ وَالْبَادِۗ وَمَنْ يُّرِدْ فِيْهِ بِاِلْحَادٍۢ بِظُلْمٍ نُّذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَلِيْمٍ ࣖ ٢٥
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- kafarū
- كَفَرُوا۟
- inkar eden(ler)
- wayaṣuddūna
- وَيَصُدُّونَ
- ve geri çevirenler
- ʿan sabīli
- عَن سَبِيلِ
- yolundan
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- wal-masjidi
- وَٱلْمَسْجِدِ
- ve Mescid-i (Haram'dan)
- l-ḥarāmi
- ٱلْحَرَامِ
- (ve Mescid-i) Haram'dan
- alladhī jaʿalnāhu
- ٱلَّذِى جَعَلْنَٰهُ
- yaptığımız
- lilnnāsi
- لِلنَّاسِ
- bütün insanlar için
- sawāan
- سَوَآءً
- eşit (ibadet yeri)
- l-ʿākifu
- ٱلْعَٰكِفُ
- yerli olan
- fīhi
- فِيهِ
- orada
- wal-bādi
- وَٱلْبَادِۚ
- ve dışarıdan gelen
- waman
- وَمَن
- ve kim
- yurid
- يُرِدْ
- isterse
- fīhi
- فِيهِ
- orada (böyle)
- bi-il'ḥādin
- بِإِلْحَادٍۭ
- haktan sapmak
- biẓul'min
- بِظُلْمٍ
- zulüm ile
- nudhiq'hu
- نُّذِقْهُ
- ona taddırırız
- min ʿadhābin
- مِنْ عَذَابٍ
- bir azabtan
- alīmin
- أَلِيمٍ
- acı
Doğrusu inkar edenleri, Allah'ın yolundan, yerli ve yolcu bütün insanlar için eşit kılınan Mescidi Haram'dan alıkoyanları ve orada zulm ile yanlış yola saptırmak isteyeni, can yakıcı bir azaba uğratırız. ([22] Hac: 25)Tefsir
وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰهِيْمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَّا تُشْرِكْ بِيْ شَيْـًٔا وَّطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّاۤىِٕفِيْنَ وَالْقَاۤىِٕمِيْنَ وَالرُّكَّعِ السُّجُوْدِ ٢٦
- wa-idh
- وَإِذْ
- bir zamanlar
- bawwanā
- بَوَّأْنَا
- kondurmuştuk
- li-ib'rāhīma
- لِإِبْرَٰهِيمَ
- İbrahim'i
- makāna
- مَكَانَ
- yerine
- l-bayti
- ٱلْبَيْتِ
- Beyt(Ka'be'n)in
- an
- أَن
- diye
- lā tush'rik
- لَّا تُشْرِكْ
- ortak koşma
- bī
- بِى
- bana
- shayan
- شَيْـًٔا
- hiçbir şeyi
- waṭahhir
- وَطَهِّرْ
- ve temizle
- baytiya
- بَيْتِىَ
- evimi
- lilṭṭāifīna
- لِلطَّآئِفِينَ
- tavaf edenler için
- wal-qāimīna
- وَٱلْقَآئِمِينَ
- ve ayakta duranlar için
- wal-rukaʿi
- وَٱلرُّكَّعِ
- ve rüku' edenler için
- l-sujūdi
- ٱلسُّجُودِ
- secde edenler için
"Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için Evimi temiz tut" diye İbrahim'i Kabe'nin yerine yerleştirmiştik. ([22] Hac: 26)Tefsir
وَاَذِّنْ فِى النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوْكَ رِجَالًا وَّعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَّأْتِيْنَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمِيْقٍ ۙ ٢٧
- wa-adhin
- وَأَذِّن
- ve ilan et
- fī
- فِى
- içinde
- l-nāsi
- ٱلنَّاسِ
- insanlar
- bil-ḥaji
- بِٱلْحَجِّ
- haccı
- yatūka
- يَأْتُوكَ
- sana gelsinler
- rijālan
- رِجَالًا
- yaya olarak
- waʿalā
- وَعَلَىٰ
- ve üzerinde
- kulli
- كُلِّ
- her
- ḍāmirin
- ضَامِرٍ
- yorgun deve
- yatīna
- يَأْتِينَ
- gelen
- min
- مِن
- (türlü)
- kulli
- كُلِّ
- her
- fajjin
- فَجٍّ
- yollardan
- ʿamīqin
- عَمِيقٍ
- uzak
İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler. ([22] Hac: 27)Tefsir
لِّيَشْهَدُوْا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ فِيْٓ اَيَّامٍ مَّعْلُوْمٰتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِّنْۢ بَهِيْمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوْا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَاۤىِٕسَ الْفَقِيْرَ ۖ ٢٨
- liyashhadū
- لِّيَشْهَدُوا۟
- şahit olmaları için
- manāfiʿa
- مَنَٰفِعَ
- birtakım faydalara
- lahum
- لَهُمْ
- kendileri için
- wayadhkurū
- وَيَذْكُرُوا۟
- ve anmaları için
- is'ma
- ٱسْمَ
- adını
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- fī ayyāmin
- فِىٓ أَيَّامٍ
- günlerde
- maʿlūmātin
- مَّعْلُومَٰتٍ
- belirli
- ʿalā
- عَلَىٰ
- üzerine
- mā
- مَا
- şeyleri
- razaqahum
- رَزَقَهُم
- onlara rızık olarak verilen
- min
- مِّنۢ
- yürüyen-dan
- bahīmati l-anʿāmi
- بَهِيمَةِ ٱلْأَنْعَٰمِۖ
- yürüyen
- fakulū
- فَكُلُوا۟
- yeyin
- min'hā
- مِنْهَا
- onlardan
- wa-aṭʿimū
- وَأَطْعِمُوا۟
- ve yedirin
- l-bāisa
- ٱلْبَآئِسَ
- sıkıntı içinde bulunan
- l-faqīra
- ٱلْفَقِيرَ
- fakire
Taki kendi menfaatlerine şahid olsunlar; Allah'ın onlara rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. Siz de bunlardan yiyin, çaresiz kalmış yoksulu da doyurun. ([22] Hac: 28)Tefsir
ثُمَّ لْيَقْضُوْا تَفَثَهُمْ وَلْيُوْفُوْا نُذُوْرَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوْا بِالْبَيْتِ الْعَتِيْقِ ٢٩
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- l'yaqḍū
- لْيَقْضُوا۟
- gidersinler
- tafathahum
- تَفَثَهُمْ
- kirlerini
- walyūfū
- وَلْيُوفُوا۟
- ve yerine getirsinler
- nudhūrahum
- نُذُورَهُمْ
- adaklarını
- walyaṭṭawwafū
- وَلْيَطَّوَّفُوا۟
- ve tavaf etsinler
- bil-bayti
- بِٱلْبَيْتِ
- (Eski) Evi [Kâbe'yi]
- l-ʿatīqi
- ٱلْعَتِيقِ
- Eski (Evi) [Kâbe'yi]
Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Kabe'yi tavaf etsinler. ([22] Hac: 29)Tefsir
ذٰلِكَ وَمَنْ يُّعَظِّمْ حُرُمٰتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَّهٗ عِنْدَ رَبِّهٖۗ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوْا قَوْلَ الزُّوْرِ ۙ ٣٠
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- işte öyle
- waman
- وَمَن
- ve kim
- yuʿaẓẓim
- يُعَظِّمْ
- saygı gösterirse
- ḥurumāti
- حُرُمَٰتِ
- yasaklarına
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- fahuwa
- فَهُوَ
- işte o
- khayrun
- خَيْرٌ
- hayırlıdır
- lahu
- لَّهُۥ
- kendisi için
- ʿinda
- عِندَ
- yanında
- rabbihi
- رَبِّهِۦۗ
- Rabbinin
- wa-uḥillat
- وَأُحِلَّتْ
- ve size helal kılınmıştır
- lakumu
- لَكُمُ
- sizin için
- l-anʿāmu
- ٱلْأَنْعَٰمُ
- hayvanlar
- illā
- إِلَّا
- dışındaki
- mā
- مَا
- şeyler
- yut'lā
- يُتْلَىٰ
- oku(nup açıkla)nan
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْۖ
- size
- fa-ij'tanibū
- فَٱجْتَنِبُوا۟
- artık kaçının
- l-rij'sa
- ٱلرِّجْسَ
- pis
- mina l-awthāni
- مِنَ ٱلْأَوْثَٰنِ
- putlardan
- wa-ij'tanibū
- وَٱجْتَنِبُوا۟
- ve kaçının
- qawla
- قَوْلَ
- sözden
- l-zūri
- ٱلزُّورِ
- yalan
İşte böyle. Kim Allah'ın yasaklarına saygı gösterirse, bu Rabbinin katında kendi iyiliğinedir. (Haram olduğu) size okunanlar dışında kalan hayvanlar, size helal kılındı. O halde pis putlardan sakının; yalan sözden kaçının. ([22] Hac: 30)Tefsir