۞ وَعَنَتِ الْوُجُوْهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّوْمِۗ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا ١١١
- waʿanati
- وَعَنَتِ
- boyun eğmiştir
- l-wujūhu
- ٱلْوُجُوهُ
- bütün yüzler
- lil'ḥayyi
- لِلْحَىِّ
- o diri olana
- l-qayūmi
- ٱلْقَيُّومِۖ
- ve herşeye hakim olana
- waqad
- وَقَدْ
- ve muhakkak
- khāba
- خَابَ
- perişan olmuştur
- man
- مَنْ
- kimse
- ḥamala
- حَمَلَ
- yüklenen
- ẓul'man
- ظُلْمًا
- zulüm
İnsanlar, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Allah'a boyun eğmiştir. Yükü zulüm olan kimse ise hüsrana uğramıştır. ([20] Taha: 111)Tefsir
وَمَنْ يَّعْمَلْ مِنَ الصّٰلِحٰتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخٰفُ ظُلْمًا وَّلَا هَضْمًا ١١٢
- waman
- وَمَن
- ve kim
- yaʿmal
- يَعْمَلْ
- yaparsa
- mina l-ṣāliḥāti
- مِنَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ
- iyi olan işlerden
- wahuwa
- وَهُوَ
- ve o
- mu'minun
- مُؤْمِنٌ
- inanırsa
- falā
- فَلَا
- artık
- yakhāfu
- يَخَافُ
- korkmaz
- ẓul'man
- ظُلْمًا
- zulümden
- walā
- وَلَا
- ne de
- haḍman
- هَضْمًا
- hakkının çiğnenmesinden
İnanmış olarak, yararlı işler işleyen kimse, haksızlıktan ve hakkının yeneceğinden korkmaz. ([20] Taha: 112)Tefsir
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنٰهُ قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا وَّصَرَّفْنَا فِيْهِ مِنَ الْوَعِيْدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُوْنَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا ١١٣
- wakadhālika
- وَكَذَٰلِكَ
- ve böyle
- anzalnāhu
- أَنزَلْنَٰهُ
- sana onu indirdik
- qur'ānan
- قُرْءَانًا
- bir Kur'an olarak
- ʿarabiyyan
- عَرَبِيًّا
- Arapça
- waṣarrafnā
- وَصَرَّفْنَا
- ve türlü biçimlere açıkladık
- fīhi
- فِيهِ
- onda
- mina l-waʿīdi
- مِنَ ٱلْوَعِيدِ
- tehditleri
- laʿallahum
- لَعَلَّهُمْ
- umulur ki
- yattaqūna
- يَتَّقُونَ
- korunurlar
- aw
- أَوْ
- yahut
- yuḥ'dithu
- يُحْدِثُ
- (Kur'an) yaptırır
- lahum
- لَهُمْ
- onlara
- dhik'ran
- ذِكْرًا
- bir hatırlama
İşte Kuran'ı, Arapça okunmak üzere indirdik, onda tehditleri türlü türlü açıkladık ki belki sakınırlar yahut onlara ibret verir. ([20] Taha: 113)Tefsir
فَتَعٰلَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُّقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهٗ ۖوَقُلْ رَّبِّ زِدْنِيْ عِلْمًا ١١٤
- fataʿālā
- فَتَعَٰلَى
- yücedir
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- l-maliku
- ٱلْمَلِكُ
- hükümdar olan
- l-ḥaqu
- ٱلْحَقُّۗ
- gerçek
- walā
- وَلَا
- asla
- taʿjal
- تَعْجَلْ
- acele etme
- bil-qur'āni
- بِٱلْقُرْءَانِ
- Kur'an'ı (okumaya)
- min qabli
- مِن قَبْلِ
- önce
- an
- أَن
- diye
- yuq'ḍā
- يُقْضَىٰٓ
- tamamlansın
- ilayka
- إِلَيْكَ
- sana
- waḥyuhu
- وَحْيُهُۥۖ
- vahyedilmesi
- waqul
- وَقُل
- ve de ki
- rabbi
- رَّبِّ
- Rabbim
- zid'nī
- زِدْنِى
- artır bana
- ʿil'man
- عِلْمًا
- ilmimi
Gerçek hükümdar olan Allah Yüce'dir. Kuran sana vahyedilirken, vahy bitmezden önce, unutmamak için, tekrarda acele edip durma, "Rabbim! ilmimi artır" de. ([20] Taha: 114)Tefsir
وَلَقَدْ عَهِدْنَآ اِلٰٓى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهٗ عَزْمًا ࣖ ١١٥
- walaqad
- وَلَقَدْ
- ve andolsun
- ʿahid'nā
- عَهِدْنَآ
- biz emretmiştik
- ilā ādama
- إِلَىٰٓ ءَادَمَ
- Adem'e
- min qablu
- مِن قَبْلُ
- önceden
- fanasiya
- فَنَسِىَ
- fakat unuttu
- walam
- وَلَمْ
- ve
- najid
- نَجِدْ
- biz bulmadık
- lahu
- لَهُۥ
- onda
- ʿazman
- عَزْمًا
- bir azim
And olsun ki daha önce "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. ([20] Taha: 115)Tefsir
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰۤىِٕكَةِ اسْجُدُوْا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوْٓا اِلَّآ اِبْلِيْسَ اَبٰى ۗ ١١٦
- wa-idh
- وَإِذْ
- ve hani
- qul'nā
- قُلْنَا
- demiştik
- lil'malāikati
- لِلْمَلَٰٓئِكَةِ
- meleklere
- us'judū
- ٱسْجُدُوا۟
- secede edin
- liādama
- لِءَادَمَ
- Adem'e
- fasajadū
- فَسَجَدُوٓا۟
- secde ettiler
- illā
- إِلَّآ
- yalnız
- ib'līsa
- إِبْلِيسَ
- İblis
- abā
- أَبَىٰ
- diretti
"Ey Adem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın" dedik. ([20] Taha: 116)Tefsir
فَقُلْنَا يٰٓاٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى ١١٧
- faqul'nā
- فَقُلْنَا
- dedik ki
- yāādamu
- يَٰٓـَٔادَمُ
- ey Adem
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- hādhā
- هَٰذَا
- bu
- ʿaduwwun
- عَدُوٌّ
- düşmandır
- laka
- لَّكَ
- sena
- walizawjika
- وَلِزَوْجِكَ
- ve eşine
- falā
- فَلَا
- sakın
- yukh'rijannakumā
- يُخْرِجَنَّكُمَا
- sizi çıkarmasın
- mina l-janati
- مِنَ ٱلْجَنَّةِ
- cennetten
- fatashqā
- فَتَشْقَىٰٓ
- sonra yorulursun
"Ey Adem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın" dedik. ([20] Taha: 117)Tefsir
اِنَّ لَكَ اَلَّا تَجُوْعَ فِيْهَا وَلَا تَعْرٰى ۙ ١١٨
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- laka
- لَكَ
- senin için
- allā
- أَلَّا
- yoktur
- tajūʿa
- تَجُوعَ
- acıkmak
- fīhā
- فِيهَا
- burada
- walā
- وَلَا
- ve yoktur
- taʿrā
- تَعْرَىٰ
- çıplak kalmak
"Ey Adem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın" dedik. ([20] Taha: 118)Tefsir
وَاَنَّكَ لَا تَظْمَؤُا فِيْهَا وَلَا تَضْحٰى ١١٩
- wa-annaka
- وَأَنَّكَ
- ve şüphesiz sen
- lā taẓma-u
- لَا تَظْمَؤُا۟
- susamayacaksın
- fīhā
- فِيهَا
- burada
- walā
- وَلَا
- ve
- taḍḥā
- تَضْحَىٰ
- sıcaktan etkilenmeyeceksin
"Ey Adem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın; orada ne susarsın ne de güneşin sıcağında kalırsın" dedik. ([20] Taha: 119)Tefsir
فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطٰنُ قَالَ يٰٓاٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلٰى ١٢٠
- fawaswasa
- فَوَسْوَسَ
- nihayet fısıldadı
- ilayhi
- إِلَيْهِ
- ona
- l-shayṭānu
- ٱلشَّيْطَٰنُ
- şeytan
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- yāādamu
- يَٰٓـَٔادَمُ
- ey Adem
- hal
- هَلْ
- mi?
- adulluka
- أَدُلُّكَ
- sana göstereyim
- ʿalā shajarati
- عَلَىٰ شَجَرَةِ
- ağacını
- l-khul'di
- ٱلْخُلْدِ
- ebedilik
- wamul'kin
- وَمُلْكٍ
- ve bir hükümranlığı
- lā yablā
- لَّا يَبْلَىٰ
- yok olmayacak
Ama şeytan ona vesvese verip: "Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" dedi. ([20] Taha: 120)Tefsir