وَاتَّقُوْا يَوْمًا تُرْجَعُوْنَ فِيْهِ اِلَى اللّٰهِ ۗثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَّا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُوْنَ ࣖ ٢٨١
- wa-ittaqū
- وَٱتَّقُوا۟
- sakının
- yawman
- يَوْمًا
- şu günden
- tur'jaʿūna
- تُرْجَعُونَ
- döndürüleceğiniz
- fīhi
- فِيهِ
- onda
- ilā l-lahi
- إِلَى ٱللَّهِۖ
- Allah'a
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- tuwaffā
- تُوَفَّىٰ
- tastamam verilecektir
- kullu
- كُلُّ
- her
- nafsin
- نَفْسٍ
- kişiye
- mā
- مَّا
- ne
- kasabat
- كَسَبَتْ
- kazandıysa
- wahum
- وَهُمْ
- ve onlara
- lā yuẓ'lamūna
- لَا يُظْلَمُونَ
- haksızlık edilmeyecektir
Allah'a döneceğiniz ve sonra haksızlığa uğramadan herkesin kazancının kendisine eksiksiz verileceği günden korkunuz. ([2] Bakara: 281)Tefsir
يٰٓاَيُّهَا الَّذِيْنَ اٰمَنُوْٓا اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلٰٓى اَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوْهُۗ وَلْيَكْتُبْ بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌۢ بِالْعَدْلِۖ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَّكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ وَلْيُمْلِلِ الَّذِيْ عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهٗ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـًٔاۗ فَاِنْ كَانَ الَّذِيْ عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيْهًا اَوْ ضَعِيْفًا اَوْ لَا يَسْتَطِيْعُ اَنْ يُّمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهٗ بِالْعَدْلِۗ وَاسْتَشْهِدُوْا شَهِيْدَيْنِ مِنْ رِّجَالِكُمْۚ فَاِنْ لَّمْ يَكُوْنَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَّامْرَاَتٰنِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَۤاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰىهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰىهُمَا الْاُخْرٰىۗ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَۤاءُ اِذَا مَا دُعُوْا ۗ وَلَا تَسْـَٔمُوْٓا اَنْ تَكْتُبُوْهُ صَغِيْرًا اَوْ كَبِيْرًا اِلٰٓى اَجَلِهٖۗ ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَاَدْنٰىٓ اَلَّا تَرْتَابُوْٓا اِلَّآ اَنْ تَكُوْنَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيْرُوْنَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَلَّا تَكْتُبُوْهَاۗ وَاَشْهِدُوْٓا اِذَا تَبَايَعْتُمْ ۖ وَلَا يُضَاۤرَّ كَاتِبٌ وَّلَا شَهِيْدٌ ەۗ وَاِنْ تَفْعَلُوْا فَاِنَّهٗ فُسُوْقٌۢ بِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللّٰهَ ۗ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُ ۗ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيْمٌ ٢٨٢
- yāayyuhā
- يَٰٓأَيُّهَا
- ey
- alladhīna
- ٱلَّذِينَ
- kimseler
- āmanū
- ءَامَنُوٓا۟
- iman eden(ler)
- idhā
- إِذَا
- zaman
- tadāyantum
- تَدَايَنتُم
- birbirinize verdiğiniz
- bidaynin
- بِدَيْنٍ
- borç
- ilā
- إِلَىٰٓ
- kadar
- ajalin
- أَجَلٍ
- süreye
- musamman
- مُّسَمًّى
- belirli bir
- fa-uk'tubūhu
- فَٱكْتُبُوهُۚ
- onu yazın
- walyaktub
- وَلْيَكْتُب
- ve yazsın
- baynakum
- بَّيْنَكُمْ
- aranızda
- kātibun
- كَاتِبٌۢ
- bir yazıcı
- bil-ʿadli
- بِٱلْعَدْلِۚ
- adaletle
- walā yaba
- وَلَا يَأْبَ
- kaçınmasın (yazsın)
- kātibun
- كَاتِبٌ
- yazıcı
- an yaktuba
- أَن يَكْتُبَ
- yazmaktan
- kamā
- كَمَا
- şekilde
- ʿallamahu
- عَلَّمَهُ
- kendisine öğrettiği
- l-lahu
- ٱللَّهُۚ
- Allah'ın
- falyaktub
- فَلْيَكْتُبْ
- yazdırsın
- walyum'lili
- وَلْيُمْلِلِ
- yazdırsın
- alladhī
- ٱلَّذِى
- kimse
- ʿalayhi
- عَلَيْهِ
- üzerinde
- l-ḥaqu
- ٱلْحَقُّ
- hak olan (borçlu)
- walyattaqi
- وَلْيَتَّقِ
- korksun
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'tan
- rabbahu
- رَبَّهُۥ
- Rabbi olan
- walā yabkhas
- وَلَا يَبْخَسْ
- eksik etmesin
- min'hu
- مِنْهُ
- ondan (borcundan)
- shayan
- شَيْـًٔاۚ
- hiçbir şeyi
- fa-in
- فَإِن
- eğer
- kāna
- كَانَ
- ise
- alladhī
- ٱلَّذِى
- kimse
- ʿalayhi l-ḥaqu
- عَلَيْهِ ٱلْحَقُّ
- borçlu olan
- safīhan
- سَفِيهًا
- aklı ermez
- aw
- أَوْ
- yahut
- ḍaʿīfan
- ضَعِيفًا
- zayıf
- aw
- أَوْ
- ya da
- lā yastaṭīʿu
- لَا يَسْتَطِيعُ
- güç yetiremiyecek
- an yumilla
- أَن يُمِلَّ
- kendisi yazdırmaya
- huwa
- هُوَ
- o
- falyum'lil
- فَلْيُمْلِلْ
- yazdırsın
- waliyyuhu
- وَلِيُّهُۥ
- onun velisi
- bil-ʿadli
- بِٱلْعَدْلِۚ
- adaletle
- wa-is'tashhidū
- وَٱسْتَشْهِدُوا۟
- şahid tutun
- shahīdayni
- شَهِيدَيْنِ
- iki şahidi
- min rijālikum
- مِن رِّجَالِكُمْۖ
- erkeklerinizden
- fa-in
- فَإِن
- eğer
- lam yakūnā
- لَّمْ يَكُونَا
- yoksa
- rajulayni
- رَجُلَيْنِ
- iki erkek
- farajulun
- فَرَجُلٌ
- (o zaman) bir erkek
- wa-im'ra-atāni
- وَٱمْرَأَتَانِ
- iki kadın
- mimman
- مِمَّن
- kimse
- tarḍawna
- تَرْضَوْنَ
- razı olduğunuz
- mina l-shuhadāi
- مِنَ ٱلشُّهَدَآءِ
- şahidlerden
- an
- أَن
- ta ki
- taḍilla
- تَضِلَّ
- şaşırırsa
- iḥ'dāhumā
- إِحْدَىٰهُمَا
- kadınlardan biri
- fatudhakkira
- فَتُذَكِّرَ
- hatırlatması için
- iḥ'dāhumā
- إِحْدَىٰهُمَا
- biri
- l-ukh'rā
- ٱلْأُخْرَىٰۚ
- diğerine
- walā yaba
- وَلَا يَأْبَ
- kaçınmasınlar
- l-shuhadāu
- ٱلشُّهَدَآءُ
- şahidler
- idhā
- إِذَا
- zaman
- mā
- مَا
- bir şeye
- duʿū
- دُعُوا۟ۚ
- çağrıldıkları
- walā tasamū
- وَلَا تَسْـَٔمُوٓا۟
- üşenmeyin
- an taktubūhu
- أَن تَكْتُبُوهُ
- yazmaktan
- ṣaghīran
- صَغِيرًا
- az olsun
- aw
- أَوْ
- veya
- kabīran
- كَبِيرًا
- çok olsun
- ilā
- إِلَىٰٓ
- kadar
- ajalihi
- أَجَلِهِۦۚ
- onu süresine
- dhālikum
- ذَٰلِكُمْ
- bu
- aqsaṭu
- أَقْسَطُ
- daha adaletli
- ʿinda
- عِندَ
- katında
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah
- wa-aqwamu
- وَأَقْوَمُ
- ve daha sağlam
- lilshahādati
- لِلشَّهَٰدَةِ
- şahidlik için
- wa-adnā
- وَأَدْنَىٰٓ
- ve daha elverişlidir
- allā tartābū
- أَلَّا تَرْتَابُوٓا۟ۖ
- kuşkulanmamanız için
- illā
- إِلَّآ
- ancak
- an takūna
- أَن تَكُونَ
- olursa
- tijāratan
- تِجَٰرَةً
- ticaret
- ḥāḍiratan
- حَاضِرَةً
- peşin
- tudīrūnahā
- تُدِيرُونَهَا
- hemen alıp vereceğiniz
- baynakum
- بَيْنَكُمْ
- aranızda
- falaysa
- فَلَيْسَ
- yoktur
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْ
- üzerinize
- junāḥun
- جُنَاحٌ
- bir günah
- allā
- أَلَّا
- ötürü
- taktubūhā
- تَكْتُبُوهَاۗ
- onu yazmamanızdan
- wa-ashhidū
- وَأَشْهِدُوٓا۟
- ve şahid tutun
- idhā
- إِذَا
- zaman da
- tabāyaʿtum
- تَبَايَعْتُمْۚ
- alışveriş yaptığınız
- walā yuḍārra
- وَلَا يُضَآرَّ
- asla zarar verilmesin
- kātibun
- كَاتِبٌ
- yazana da
- walā
- وَلَا
- ve
- shahīdun
- شَهِيدٌۚ
- şahide de
- wa-in
- وَإِن
- eğer
- tafʿalū
- تَفْعَلُوا۟
- (bir zarar) yaparsanız
- fa-innahu
- فَإِنَّهُۥ
- şüphesiz
- fusūqun
- فُسُوقٌۢ
- kötülük olur
- bikum
- بِكُمْۗ
- kendinize
- wa-ittaqū
- وَٱتَّقُوا۟
- korkun
- l-laha
- ٱللَّهَۖ
- Allah'tan
- wayuʿallimukumu
- وَيُعَلِّمُكُمُ
- ve size öğretiyor
- l-lahu
- ٱللَّهُۗ
- Allah
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- bikulli
- بِكُلِّ
- her
- shayin
- شَىْءٍ
- şeyi
- ʿalīmun
- عَلِيمٌ
- bilir
Ey İnananlar! Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. İçinizden bir katip doğru olarak yazsın; katip onu Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Borçlu olan da yazdırsın, Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan bir şey eksiltmesin. Eğer borçlu, aptal veya aciz, ya da yazdıramıyacak durumda ise, velisi, doğru olarak yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahid tutun; eğer iki erkek bulunmazsa, şahidlerden razı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Şahidler çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç büyük veya küçük olsun, onu süresiyle beraber yazmaya üşenmeyin; bu, Allah katında en doğru, şahidlik için en sağlam ve şüphelenmenizden en uzak olandır. Ancak aranızdaki alışveriş peşin olursa, onu yazmamanızda size bir sorumluluk yoktur. Alışveriş yaptığınızda şahid tutun. Katibe de şahide de zarar verilmesin; eğer zarar verirseniz, o zaman doğru yoldan çıkmış olursunuz. Allah'tan sakının, Allah size öğretiyor; Allah her şeyi bilir. ([2] Bakara: 282)Tefsir
۞ وَاِنْ كُنْتُمْ عَلٰى سَفَرٍ وَّلَمْ تَجِدُوْا كَاتِبًا فَرِهٰنٌ مَّقْبُوْضَةٌ ۗفَاِنْ اَمِنَ بَعْضُكُمْ بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِى اؤْتُمِنَ اَمَانَتَهٗ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهٗ ۗ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَۗ وَمَنْ يَّكْتُمْهَا فَاِنَّهٗٓ اٰثِمٌ قَلْبُهٗ ۗ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُوْنَ عَلِيْمٌ ࣖ ٢٨٣
- wa-in
- وَإِن
- ve eğer
- kuntum
- كُنتُمْ
- olur da
- ʿalā safarin
- عَلَىٰ سَفَرٍ
- seferde
- walam tajidū
- وَلَمْ تَجِدُوا۟
- bulamazsanız
- kātiban
- كَاتِبًا
- yazacak birini
- farihānun
- فَرِهَٰنٌ
- rehinler (yeter)
- maqbūḍatun
- مَّقْبُوضَةٌۖ
- alınan
- fa-in
- فَإِنْ
- eğer
- amina
- أَمِنَ
- güvenirseniz
- baʿḍukum
- بَعْضُكُم
- biriniz
- baʿḍan
- بَعْضًا
- diğerinize
- falyu-addi
- فَلْيُؤَدِّ
- ödesin
- alladhī
- ٱلَّذِى
- kimse
- u'tumina
- ٱؤْتُمِنَ
- kendisine güvenilen
- amānatahu
- أَمَٰنَتَهُۥ
- emanetini
- walyattaqi
- وَلْيَتَّقِ
- ve korksun
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'tan
- rabbahu
- رَبَّهُۥۗ
- Rabbi olan
- walā taktumū
- وَلَا تَكْتُمُوا۟
- gizlemeyin
- l-shahādata
- ٱلشَّهَٰدَةَۚ
- şahidliği
- waman
- وَمَن
- ve kimse
- yaktum'hā
- يَكْتُمْهَا
- onu gizleyen
- fa-innahu
- فَإِنَّهُۥٓ
- şüphesiz o
- āthimun
- ءَاثِمٌ
- günahkardır
- qalbuhu
- قَلْبُهُۥۗ
- onun kalbi
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- bimā
- بِمَا
- şeyleri
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yaptıklarınız
- ʿalīmun
- عَلِيمٌ
- bilir
Eğer yolculukta olup katip bulamazsanız alınan rehin yeter. Şayet birbirinize güvenirseniz, güvenilen kimse borcunu ödesin. Rabbi olan Allah'tan sakınsın. Şahidliği gizlemeyin, onu kim gizlerse şüphesiz kalbi günah işlemiş olur. Allah işlediklerinizi bilir. ([2] Bakara: 283)Tefsir
لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوٰتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ ۗ وَاِنْ تُبْدُوْا مَا فِيْٓ اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوْهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُ ۗ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَّشَاۤءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَّشَاۤءُ ۗ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيْرٌ ٢٨٤
- lillahi
- لِّلَّهِ
- Allah'ındır
- mā
- مَا
- ne
- fī
- فِى
- varsa
- l-samāwāti
- ٱلسَّمَٰوَٰتِ
- göklerde
- wamā
- وَمَا
- ve ne
- fī
- فِى
- varsa
- l-arḍi
- ٱلْأَرْضِۗ
- yerde
- wa-in
- وَإِن
- ve eğer
- tub'dū
- تُبْدُوا۟
- açıklasanız da
- mā
- مَا
- şeyi
- fī anfusikum
- فِىٓ أَنفُسِكُمْ
- içlerinizdeki
- aw
- أَوْ
- veya
- tukh'fūhu
- تُخْفُوهُ
- gizleseniz de
- yuḥāsib'kum
- يُحَاسِبْكُم
- sizi hesaba çeker
- bihi
- بِهِ
- onunla
- l-lahu
- ٱللَّهُۖ
- Allah
- fayaghfiru
- فَيَغْفِرُ
- bağışlar
- liman
- لِمَن
- kimseyi
- yashāu
- يَشَآءُ
- dilediği
- wayuʿadhibu
- وَيُعَذِّبُ
- azabeder
- man
- مَن
- kimseyi
- yashāu
- يَشَآءُۗ
- dilediği
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- ʿalā kulli
- عَلَىٰ كُلِّ
- her
- shayin
- شَىْءٍ
- şeye
- qadīrun
- قَدِيرٌ
- kadirdir
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker ve dilediğini bağışlar, dilediğine azabeder. Allah her şeye Kadir'dir. ([2] Bakara: 284)Tefsir
اٰمَنَ الرَّسُوْلُ بِمَآ اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَّبِّهٖ وَالْمُؤْمِنُوْنَۗ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰۤىِٕكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖۗ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِّنْ رُّسُلِهٖ ۗ وَقَالُوْا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَصِيْرُ ٢٨٥
- āmana
- ءَامَنَ
- inandı
- l-rasūlu
- ٱلرَّسُولُ
- Resul
- bimā
- بِمَآ
- şeye
- unzila
- أُنزِلَ
- indirilen
- ilayhi
- إِلَيْهِ
- kendisine
- min rabbihi
- مِن رَّبِّهِۦ
- Rabbinden
- wal-mu'minūna
- وَٱلْمُؤْمِنُونَۚ
- ve mü'minler (de)
- kullun
- كُلٌّ
- hepsi
- āmana
- ءَامَنَ
- inandı
- bil-lahi
- بِٱللَّهِ
- Allah'a
- wamalāikatihi
- وَمَلَٰٓئِكَتِهِۦ
- ve meleklerine
- wakutubihi
- وَكُتُبِهِۦ
- ve Kitaplarına
- warusulihi
- وَرُسُلِهِۦ
- ve peygamberlerine
- lā nufarriqu
- لَا نُفَرِّقُ
- ayırdetmeyiz (dediler)
- bayna
- بَيْنَ
- arasını
- aḥadin
- أَحَدٍ
- hiçbirini
- min rusulihi
- مِّن رُّسُلِهِۦۚ
- O'nun elçilerinden
- waqālū
- وَقَالُوا۟
- ve dediler ki
- samiʿ'nā
- سَمِعْنَا
- İşittik
- wa-aṭaʿnā
- وَأَطَعْنَاۖ
- ve ita'at ettik
- ghuf'rānaka
- غُفْرَانَكَ
- bağışlamanı dileriz
- rabbanā
- رَبَّنَا
- Rabbimiz
- wa-ilayka
- وَإِلَيْكَ
- sanadır
- l-maṣīru
- ٱلْمَصِيرُ
- dönüş(ümüz)
Peygamber ve inananlar, ona Rabb'inden indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. "Peygamberleri arasından hiçbirini ayırdetmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş Sanadır" dediler. ([2] Bakara: 285)Tefsir
لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا ۗ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ ۗ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَآ اِنْ نَّسِيْنَآ اَوْ اَخْطَأْنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَآ اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهٗ عَلَى الَّذِيْنَ مِنْ قَبْلِنَا ۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهٖۚ وَاعْفُ عَنَّاۗ وَاغْفِرْ لَنَاۗ وَارْحَمْنَا ۗ اَنْتَ مَوْلٰىنَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكٰفِرِيْنَ ࣖ ٢٨٦
- lā yukallifu
- لَا يُكَلِّفُ
- teklif etmez
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- nafsan
- نَفْسًا
- kimseye
- illā
- إِلَّا
- başkasını
- wus'ʿahā
- وُسْعَهَاۚ
- gücünün yettiğinden
- lahā
- لَهَا
- (herkesin) kendine
- mā
- مَا
- şey
- kasabat
- كَسَبَتْ
- kazandığı
- waʿalayhā
- وَعَلَيْهَا
- ve aleyhinedir
- mā
- مَا
- şey (kötülük)
- ik'tasabat
- ٱكْتَسَبَتْۗ
- işlediği
- rabbanā
- رَبَّنَا
- Rabbimiz
- lā tuākhidh'nā
- لَا تُؤَاخِذْنَآ
- bizi sorumlu tutma
- in
- إِن
- eğer
- nasīnā
- نَّسِينَآ
- unutursak
- aw
- أَوْ
- ya da
- akhṭanā
- أَخْطَأْنَاۚ
- yanılırsak
- rabbanā
- رَبَّنَا
- Rabbimiz
- walā taḥmil
- وَلَا تَحْمِلْ
- yük yükleme
- ʿalaynā
- عَلَيْنَآ
- bize
- iṣ'ran
- إِصْرًا
- ağır
- kamā
- كَمَا
- gibi
- ḥamaltahu
- حَمَلْتَهُۥ
- yüklediğin
- ʿalā
- عَلَى
- üzerine
- alladhīna min qablinā
- ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِنَاۚ
- bizden öncekilerin
- rabbanā
- رَبَّنَا
- Rabbimiz
- walā tuḥammil'nā
- وَلَا تُحَمِّلْنَا
- bize yükleme
- mā
- مَا
- şeyleri
- lā ṭāqata
- لَا طَاقَةَ
- gücümüzün yetmediğimiz
- lanā
- لَنَا
- bizim
- bihi
- بِهِۦۖ
- ona
- wa-uʿ'fu
- وَٱعْفُ
- ve affet
- ʿannā
- عَنَّا
- bizi
- wa-igh'fir
- وَٱغْفِرْ
- bağışla
- lanā
- لَنَا
- bizi
- wa-ir'ḥamnā
- وَٱرْحَمْنَآۚ
- bize merhamet et
- anta
- أَنتَ
- sen
- mawlānā
- مَوْلَىٰنَا
- bizim sahibimizsin
- fa-unṣur'nā
- فَٱنصُرْنَا
- bize yardım eyle
- ʿalā
- عَلَى
- karşı
- l-qawmi
- ٱلْقَوْمِ
- toplumuna
- l-kāfirīna
- ٱلْكَٰفِرِينَ
- kafirler
Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlamızsın, kafirlere karşı bize yardım et. ([2] Bakara: 286)Tefsir