Skip to content

Suresi Bakara - Page: 26

Al-Baqarah

(al-Baq̈arah)

251

فَهَزَمُوْهُمْ بِاِذْنِ اللّٰهِ ۗوَقَتَلَ دَاوٗدُ جَالُوْتَ وَاٰتٰىهُ اللّٰهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهٗ مِمَّا يَشَاۤءُ ۗ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَّفَسَدَتِ الْاَرْضُ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ ذُوْ فَضْلٍ عَلَى الْعٰلَمِيْنَ ٢٥١

fahazamūhum
فَهَزَمُوهُم
derken onları bozdular
bi-idh'ni
بِإِذْنِ
izniyle
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
waqatala
وَقَتَلَ
ve öldürdü
dāwūdu
دَاوُۥدُ
Davud
jālūta
جَالُوتَ
Calut'u
waātāhu
وَءَاتَىٰهُ
ve ona (Davud'a) verdi
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
l-mul'ka
ٱلْمُلْكَ
hükümdarlık
wal-ḥik'mata
وَٱلْحِكْمَةَ
ve hikmet
waʿallamahu
وَعَلَّمَهُۥ
ve ona öğretti
mimmā
مِمَّا
şeyleri
yashāu
يَشَآءُۗ
dilediği
walawlā
وَلَوْلَا
eğer
dafʿu
دَفْعُ
savmasaydı
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah
l-nāsa
ٱلنَّاسَ
insanların
baʿḍahum
بَعْضَهُم
bir kısmını
bibaʿḍin
بِبَعْضٍ
bir kısmıyle
lafasadati
لَّفَسَدَتِ
bozulurdu
l-arḍu
ٱلْأَرْضُ
dünya
walākinna
وَلَٰكِنَّ
fakat
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
dhū
ذُو
sahibidir
faḍlin
فَضْلٍ
lutuf
ʿalā
عَلَى
karşı
l-ʿālamīna
ٱلْعَٰلَمِينَ
bütün alemlere
Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u öldürdü, Allah Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır. ([2] Bakara: 251)
Tefsir
252

تِلْكَ اٰيٰتُ اللّٰهِ نَتْلُوْهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۗ وَاِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِيْنَ ۔ ٢٥٢

til'ka
تِلْكَ
bunlar
āyātu
ءَايَٰتُ
ayetleridir
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
natlūhā
نَتْلُوهَا
okuyoruz (açıklıyoruz)
ʿalayka
عَلَيْكَ
sana
bil-ḥaqi
بِٱلْحَقِّۚ
hak olarak
wa-innaka
وَإِنَّكَ
elbette sen
lamina l-mur'salīna
لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ
gönderilenlerdensin
İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak okuyoruz. Şüphesiz sen peygamberlerden birisin. ([2] Bakara: 252)
Tefsir
253

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۘ مِنْهُمْ مَّنْ كَلَّمَ اللّٰهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجٰتٍۗ وَاٰتَيْنَا عِيْسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنٰتِ وَاَيَّدْنٰهُ بِرُوْحِ الْقُدُسِۗ وَلَوْ شَاۤءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِيْنَ مِنْۢ بَعْدِهِمْ مِّنْۢ بَعْدِ مَا جَاۤءَتْهُمُ الْبَيِّنٰتُ وَلٰكِنِ اخْتَلَفُوْا فَمِنْهُمْ مَّنْ اٰمَنَ وَمِنْهُمْ مَّنْ كَفَرَ ۗوَلَوْ شَاۤءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلُوْاۗ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيْدُ ࣖ ٢٥٣

til'ka
تِلْكَ
işte o
l-rusulu
ٱلرُّسُلُ
elçiler ki
faḍḍalnā
فَضَّلْنَا
üstün kıldık
baʿḍahum
بَعْضَهُمْ
kimini
ʿalā
عَلَىٰ
karşı
baʿḍin
بَعْضٍۘ
kimine
min'hum
مِّنْهُم
onlardan
man
مَّن
kimine
kallama
كَلَّمَ
konuştu
l-lahu
ٱللَّهُۖ
Allah
warafaʿa
وَرَفَعَ
ve yükseltti
baʿḍahum
بَعْضَهُمْ
kimini de
darajātin
دَرَجَٰتٍۚ
derecelerle
waātaynā
وَءَاتَيْنَا
ve verdik
ʿīsā
عِيسَى
Îsa'ya
ib'na
ٱبْنَ
oğlu
maryama
مَرْيَمَ
Meryem
l-bayināti
ٱلْبَيِّنَٰتِ
açık deliller
wa-ayyadnāhu
وَأَيَّدْنَٰهُ
ve onu destekledik
birūḥi
بِرُوحِ
Ruh ile
l-qudusi
ٱلْقُدُسِۗ
Kudüs
walaw
وَلَوْ
ve eğer
shāa
شَآءَ
dileseydi
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
mā iq'tatala
مَا ٱقْتَتَلَ
öldürmezlerdi
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseleri (milletleri)
min baʿdihim
مِنۢ بَعْدِهِم
onların arkasından gelen
min baʿdi
مِّنۢ بَعْدِ
sonra
mā jāathumu
مَا جَآءَتْهُمُ
gelmiş olduktan
l-bayinātu
ٱلْبَيِّنَٰتُ
açık deliller
walākini
وَلَٰكِنِ
fakat
ikh'talafū
ٱخْتَلَفُوا۟
anlaşmazlığa düştüler
famin'hum
فَمِنْهُم
onlardan
man
مَّنْ
kimileri
āmana
ءَامَنَ
inandı
wamin'hum
وَمِنْهُم
ve onlardan
man
مَّن
kimi de
kafara
كَفَرَۚ
inkar etti
walaw
وَلَوْ
eğer
shāa
شَآءَ
dileseydi
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
mā iq'tatalū
مَا ٱقْتَتَلُوا۟
birbirlerini öldürmezlerdi
walākinna
وَلَٰكِنَّ
ama
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
yafʿalu
يَفْعَلُ
yapar
مَا
şeyi
yurīdu
يُرِيدُ
dilediği
İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine hitabettiği, derecelerle yükselttikleri vardır. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhul Kudüs'le destekledik. Allah dileseydi, belgeler kendilerine geldikten sonra, peygamberlerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler, kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi, lakin Allah istediğini yapar. ([2] Bakara: 253)
Tefsir
254

يٰٓاَيُّهَا الَّذِيْنَ اٰمَنُوْٓا اَنْفِقُوْا مِمَّا رَزَقْنٰكُمْ مِّنْ قَبْلِ اَنْ يَّأْتِيَ يَوْمٌ لَّا بَيْعٌ فِيْهِ وَلَا خُلَّةٌ وَّلَا شَفَاعَةٌ ۗوَالْكٰفِرُوْنَ هُمُ الظّٰلِمُوْنَ ٢٥٤

yāayyuhā
يَٰٓأَيُّهَا
ey
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
āmanū
ءَامَنُوٓا۟
inanan(lar)
anfiqū
أَنفِقُوا۟
infak edin
mimmā razaqnākum
مِمَّا رَزَقْنَٰكُم
size verdiğimiz rızıktan
min qabli
مِّن قَبْلِ
önce
an yatiya
أَن يَأْتِىَ
gelmezden
yawmun
يَوْمٌ
gün
لَّا
olmadığı
bayʿun
بَيْعٌ
alışverişin
fīhi
فِيهِ
içinde
walā
وَلَا
ve hiçbir
khullatun
خُلَّةٌ
dostluğun
walā
وَلَا
ve hiçbir
shafāʿatun
شَفَٰعَةٌۗ
şefaatin
wal-kāfirūna
وَٱلْكَٰفِرُونَ
ve kafirler
humu
هُمُ
ta kendileridir
l-ẓālimūna
ٱلظَّٰلِمُونَ
zalimlerin
Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarfedin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir. ([2] Bakara: 254)
Tefsir
255

اَللّٰهُ لَآ اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّوْمُ ەۚ لَا تَأْخُذُهٗ سِنَةٌ وَّلَا نَوْمٌۗ لَهٗ مَا فِى السَّمٰوٰتِ وَمَا فِى الْاَرْضِۗ مَنْ ذَا الَّذِيْ يَشْفَعُ عِنْدَهٗٓ اِلَّا بِاِذْنِهٖۗ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْدِيْهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُحِيْطُوْنَ بِشَيْءٍ مِّنْ عِلْمِهٖٓ اِلَّا بِمَا شَاۤءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوٰتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَـُٔوْدُهٗ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيْمُ ٢٥٥

al-lahu
ٱللَّهُ
Allah (ki)
لَآ
yoktur
ilāha
إِلَٰهَ
tanrı
illā
إِلَّا
başka
huwa
هُوَ
O'ndan
l-ḥayu
ٱلْحَىُّ
daima diridir
l-qayūmu
ٱلْقَيُّومُۚ
koruyup yöneticidir
lā takhudhuhu
لَا تَأْخُذُهُۥ
O'nu tutmaz
sinatun
سِنَةٌ
ne bir uyuklama
walā
وَلَا
ve ne de
nawmun
نَوْمٌۚ
bir uyku
lahu
لَّهُۥ
O'nundur
مَا
ne
فِى
varsa
l-samāwāti
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerde
wamā
وَمَا
ve ne
فِى
varsa
l-arḍi
ٱلْأَرْضِۗ
yerde
man
مَن
kimdir
dhā alladhī
ذَا ٱلَّذِى
ki
yashfaʿu
يَشْفَعُ
şefaat edebilir
ʿindahu
عِندَهُۥٓ
kendisinin katında
illā
إِلَّا
dışında
bi-idh'nihi
بِإِذْنِهِۦۚ
O'nun izni
yaʿlamu
يَعْلَمُ
bilir
مَا
olanı
bayna aydīhim
بَيْنَ أَيْدِيهِمْ
onların önünde
wamā
وَمَا
ve olanı
khalfahum
خَلْفَهُمْۖ
arkalarında
walā yuḥīṭūna
وَلَا يُحِيطُونَ
kavrayamazlar
bishayin
بِشَىْءٍ
hiçbir şey
min ʿil'mihi
مِّنْ عِلْمِهِۦٓ
O'nun ilminden
illā
إِلَّا
dışında
bimā
بِمَا
şeyler
shāa
شَآءَۚ
dilediği
wasiʿa
وَسِعَ
kaplamıştır
kur'siyyuhu
كُرْسِيُّهُ
O'nun Kürsüsü
l-samāwāti
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
gökleri
wal-arḍa
وَٱلْأَرْضَۖ
ve yeri
walā yaūduhu
وَلَا يَـُٔودُهُۥ
O'na ağır gelmez
ḥif'ẓuhumā
حِفْظُهُمَاۚ
onları koru(yup gözet)mek
wahuwa
وَهُوَ
O
l-ʿaliyu
ٱلْعَلِىُّ
yücedir
l-ʿaẓīmu
ٱلْعَظِيمُ
büyüktür
Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür. ([2] Bakara: 255)
Tefsir
256

لَآ اِكْرَاهَ فِى الدِّيْنِۗ قَدْ تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ ۚ فَمَنْ يَّكْفُرْ بِالطَّاغُوْتِ وَيُؤْمِنْۢ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰى لَا انْفِصَامَ لَهَا ۗوَاللّٰهُ سَمِيْعٌ عَلِيْمٌ ٢٥٦

لَآ
yoktur
ik'rāha
إِكْرَاهَ
zorlama
fī l-dīni
فِى ٱلدِّينِۖ
Dinde
qad
قَد
elbette
tabayyana
تَّبَيَّنَ
seçilip belli olmuştur
l-rush'du
ٱلرُّشْدُ
doğruluk
mina l-ghayi
مِنَ ٱلْغَىِّۚ
sapıklıktan
faman
فَمَن
kim
yakfur
يَكْفُرْ
inkar eder
bil-ṭāghūti
بِٱلطَّٰغُوتِ
tağut (şeytan)ı
wayu'min
وَيُؤْمِنۢ
ve inanırsa
bil-lahi
بِٱللَّهِ
Allah'a
faqadi
فَقَدِ
muhakkak ki o
is'tamsaka
ٱسْتَمْسَكَ
yapışmıştır
bil-ʿur'wati
بِٱلْعُرْوَةِ
bir kulpa
l-wuth'qā
ٱلْوُثْقَىٰ
sağlam
lā infiṣāma
لَا ٱنفِصَامَ
kopmayan
lahā wal-lahu
لَهَاۗ وَٱللَّهُ
Allah
samīʿun
سَمِيعٌ
işitendir
ʿalīmun
عَلِيمٌ
bilendir
Dinde zorlama yoktur; Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Tağutu (saptırıcıları) inkar edip Allah'a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah işitendir, bilendir. ([2] Bakara: 256)
Tefsir
257

اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذِيْنَ اٰمَنُوْا يُخْرِجُهُمْ مِّنَ الظُّلُمٰتِ اِلَى النُّوْرِۗ وَالَّذِيْنَ كَفَرُوْٓا اَوْلِيَاۤؤُهُمُ الطَّاغُوْتُ يُخْرِجُوْنَهُمْ مِّنَ النُّوْرِ اِلَى الظُّلُمٰتِۗ اُولٰۤىِٕكَ اَصْحٰبُ النَّارِۚ هُمْ فِيْهَا خٰلِدُوْنَ ࣖ ٢٥٧

al-lahu
ٱللَّهُ
Allah
waliyyu
وَلِىُّ
dostudur
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimselerin
āmanū
ءَامَنُوا۟
inananların
yukh'rijuhum
يُخْرِجُهُم
onları çıkarır
mina l-ẓulumāti
مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ
karanlıklardan
ilā l-nūri
إِلَى ٱلنُّورِۖ
aydınlığa
wa-alladhīna
وَٱلَّذِينَ
kimselerin
kafarū
كَفَرُوٓا۟
inkar eden
awliyāuhumu
أَوْلِيَآؤُهُمُ
dostları da
l-ṭāghūtu
ٱلطَّٰغُوتُ
tağuttur
yukh'rijūnahum
يُخْرِجُونَهُم
(O da) onları çıkarır
mina l-nūri
مِّنَ ٱلنُّورِ
aydınlıktan
ilā l-ẓulumāti
إِلَى ٱلظُّلُمَٰتِۗ
karanlıklara
ulāika
أُو۟لَٰٓئِكَ
İşte onlar
aṣḥābu
أَصْحَٰبُ
halkıdır
l-nāri
ٱلنَّارِۖ
ateş
hum
هُمْ
onlar
fīhā
فِيهَا
orada
khālidūna
خَٰلِدُونَ
ebedi kalacaklardır
Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin ise dostları tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temelli kalacaklardır. ([2] Bakara: 257)
Tefsir
258

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذِيْ حَاۤجَّ اِبْرٰهٖمَ فِيْ رَبِّهٖٓ اَنْ اٰتٰىهُ اللّٰهُ الْمُلْكَ ۘ اِذْ قَالَ اِبْرٰهٖمُ رَبِّيَ الَّذِيْ يُحْيٖ وَيُمِيْتُۙ قَالَ اَنَا۠ اُحْيٖ وَاُمِيْتُ ۗ قَالَ اِبْرٰهٖمُ فَاِنَّ اللّٰهَ يَأْتِيْ بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذِيْ كَفَرَ ۗوَاللّٰهُ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الظّٰلِمِيْنَۚ ٢٥٨

alam tara
أَلَمْ تَرَ
görmedin mi?
ilā alladhī
إِلَى ٱلَّذِى
kimseyi
ḥājja
حَآجَّ
tartışan
ib'rāhīma
إِبْرَٰهِۦمَ
İbrahim'le
فِى
hakkında
rabbihi
رَبِّهِۦٓ
Rabbi
an
أَنْ
diye
ātāhu
ءَاتَىٰهُ
kendisine verdi
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
l-mul'ka
ٱلْمُلْكَ
hükümdarlık
idh
إِذْ
zaman
qāla
قَالَ
dediği
ib'rāhīmu
إِبْرَٰهِۦمُ
İbrahim
rabbiya
رَبِّىَ
benim Rabbim
alladhī
ٱلَّذِى
ki
yuḥ'yī
يُحْىِۦ
yaşatır
wayumītu
وَيُمِيتُ
ve öldürür
qāla
قَالَ
dedi
anā
أَنَا۠
ben de
uḥ'yī
أُحْىِۦ
yaşatır
wa-umītu
وَأُمِيتُۖ
ve öldürürüm
qāla
قَالَ
dedi ki
ib'rāhīmu
إِبْرَٰهِۦمُ
İbrahim
fa-inna
فَإِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
yatī
يَأْتِى
getirir
bil-shamsi
بِٱلشَّمْسِ
güneşi
mina l-mashriqi
مِنَ ٱلْمَشْرِقِ
doğudan
fati
فَأْتِ
sen de getir
bihā
بِهَا
onu
mina l-maghribi
مِنَ ٱلْمَغْرِبِ
batıdan
fabuhita
فَبُهِتَ
şaşırıp kaldı
alladhī
ٱلَّذِى
kimse (o adam)
kafara
كَفَرَۗ
inkar eden
wal-lahu
وَٱللَّهُ
Allah
lā yahdī
لَا يَهْدِى
doğru yola iletmez
l-qawma
ٱلْقَوْمَ
toplumu
l-ẓālimīna
ٱلظَّٰلِمِينَ
zalim
Allah kendisine mülk verdi diye İbrahim ile Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? İbrahim: "Rabbim, dirilten ve öldürendir" demişti. "Ben de diriltir ve öldürürüm" dedi; İbrahim, "Şüphesiz Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene" dedi. İnkar eden şaşırıp kaldı. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez. ([2] Bakara: 258)
Tefsir
259

اَوْ كَالَّذِيْ مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَّهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوْشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْيٖ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهٗ ۗ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ ۗ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۗ قَالَ بَلْ لَّبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ ۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَۗ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِّلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوْهَا لَحْمًا ۗ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهٗ ۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيْرٌ ٢٥٩

aw
أَوْ
yahut
ka-alladhī
كَٱلَّذِى
şu kimse gibi ki
marra
مَرَّ
uğramıştı
ʿalā qaryatin
عَلَىٰ قَرْيَةٍ
bir kasabaya
wahiya
وَهِىَ
o kimse
khāwiyatun
خَاوِيَةٌ
(duvarları) yığılmış
ʿalā
عَلَىٰ
üstüne
ʿurūshihā
عُرُوشِهَا
çatıları
qāla
قَالَ
dedi ki
annā
أَنَّىٰ
nasıl
yuḥ'yī
يُحْىِۦ
diriltecek
hādhihi
هَٰذِهِ
bunu
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
baʿda
بَعْدَ
sonra
mawtihā
مَوْتِهَاۖ
öldükten
fa-amātahu
فَأَمَاتَهُ
kendisini öldürüp
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah (da)
mi-ata
مِا۟ئَةَ
yüz
ʿāmin
عَامٍ
sene
thumma
ثُمَّ
sonra
baʿathahu
بَعَثَهُۥۖ
diriltti
qāla
قَالَ
dedi
kam
كَمْ
ne kadar
labith'ta
لَبِثْتَۖ
kaldın
qāla
قَالَ
dedi
labith'tu
لَبِثْتُ
kaldım
yawman
يَوْمًا
bir gün
aw
أَوْ
ya da
baʿḍa
بَعْضَ
birazı (kadar)
yawmin
يَوْمٍۖ
bir günün
qāla
قَالَ
(Allah) dedi
bal
بَل
bilakis
labith'ta
لَّبِثْتَ
kaldın
mi-ata
مِا۟ئَةَ
yüz
ʿāmin
عَامٍ
yıl
fa-unẓur
فَٱنظُرْ
bak
ilā ṭaʿāmika
إِلَىٰ طَعَامِكَ
yiyeceğine
washarābika
وَشَرَابِكَ
ve içeceğine
lam yatasannah
لَمْ يَتَسَنَّهْۖ
bozulmamış
wa-unẓur
وَٱنظُرْ
ve bak
ilā ḥimārika
إِلَىٰ حِمَارِكَ
eşeğine
walinajʿalaka
وَلِنَجْعَلَكَ
seni kılalım diye
āyatan
ءَايَةً
bir ibret
lilnnāsi
لِّلنَّاسِۖ
insanlar için
wa-unẓur
وَٱنظُرْ
ve bak
ilā l-ʿiẓāmi
إِلَى ٱلْعِظَامِ
kemiklere
kayfa
كَيْفَ
nasıl
nunshizuhā
نُنشِزُهَا
onları birbiri üstüne koyuyor
thumma
ثُمَّ
sonra
naksūhā
نَكْسُوهَا
onlara giydiriyoruz
laḥman
لَحْمًاۚ
et
falammā
فَلَمَّا
bu işler
tabayyana
تَبَيَّنَ
açıkça belli olunca
lahu
لَهُۥ
ona
qāla
قَالَ
dedi ki
aʿlamu
أَعْلَمُ
biliyorum ki
anna
أَنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
ʿalā kulli shayin
عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ
her şeye
qadīrun
قَدِيرٌ
kadirdir
Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi? "Allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" dedi, "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi, "Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine içeceğine bak, bozulmamış; eşeğine bak ve hem seni insanlar için bir ibret kılacağız, kemiklere bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz" dedi; bu ona apaçık belli olunca, "Artık Allah'ın her şeye Kadir olduğuna inanmış bulunuyorum" dedi. ([2] Bakara: 259)
Tefsir
260

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖمُ رَبِّ اَرِنِيْ كَيْفَ تُحْيِ الْمَوْتٰىۗ قَالَ اَوَلَمْ تُؤْمِنْ ۗقَالَ بَلٰى وَلٰكِنْ لِّيَطْمَىِٕنَّ قَلْبِيْ ۗقَالَ فَخُذْ اَرْبَعَةً مِّنَ الطَّيْرِفَصُرْهُنَّ اِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلٰى كُلِّ جَبَلٍ مِّنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِيْنَكَ سَعْيًا ۗوَاعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَزِيْزٌحَكِيْمٌ ࣖ ٢٦٠

wa-idh
وَإِذْ
ve bir zaman
qāla
قَالَ
demişti
ib'rāhīmu
إِبْرَٰهِۦمُ
İbrahim
rabbi
رَبِّ
Rabbim
arinī
أَرِنِى
bana göster
kayfa
كَيْفَ
nasıl
tuḥ'yī
تُحْىِ
dirilttiğini
l-mawtā
ٱلْمَوْتَىٰۖ
ölüleri
qāla
قَالَ
(Allah) dedi
awalam
أَوَلَمْ
yoksa
tu'min
تُؤْمِنۖ
inanmadın mı
qāla
قَالَ
(İbrahim) dedi ki
balā
بَلَىٰ
Hayır (inandım)
walākin
وَلَٰكِن
fakat
liyaṭma-inna
لِّيَطْمَئِنَّ
tatmin olması için
qalbī
قَلْبِىۖ
kalbimin
qāla
قَالَ
dedi
fakhudh
فَخُذْ
o halde tut
arbaʿatan
أَرْبَعَةً
dördünü
mina l-ṭayri
مِّنَ ٱلطَّيْرِ
kuşlardan
faṣur'hunna
فَصُرْهُنَّ
onları alıştır
ilayka
إِلَيْكَ
kendine
thumma
ثُمَّ
sonra
ij'ʿal
ٱجْعَلْ
koy
ʿalā
عَلَىٰ
üzerine
kulli
كُلِّ
her
jabalin
جَبَلٍ
dağın
min'hunna
مِّنْهُنَّ
onlardan
juz'an
جُزْءًا
bir parça
thumma
ثُمَّ
sonra
ud'ʿuhunna
ٱدْعُهُنَّ
onları (kendine) çağır
yatīnaka
يَأْتِينَكَ
sana gelecekler
saʿyan
سَعْيًاۚ
koşarak
wa-iʿ'lam
وَٱعْلَمْ
bil ki
anna
أَنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
ʿazīzun
عَزِيزٌ
daima üstün
ḥakīmun
حَكِيمٌ
hüküm ve hikmet sahibidir
İbrahim: "Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster" dediğinde, "İnanmıyor musun?" deyince de, "Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice kansın" demişti. "Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır; koşarak sana gelirler. O halde Allah'ın güçlü ve Hakim olduğunu bil" demişti. ([2] Bakara: 260)
Tefsir