وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاۤءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوْهُنَّ بِمَعْرُوْفٍ اَوْ سَرِّحُوْهُنَّ بِمَعْرُوْفٍۗ وَلَا تُمْسِكُوْهُنَّ ضِرَارًا لِّتَعْتَدُوْا ۚ وَمَنْ يَّفْعَلْ ذٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهٗ ۗ وَلَا تَتَّخِذُوْٓا اٰيٰتِ اللّٰهِ هُزُوًا وَّاذْكُرُوْا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمَآ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِّنَ الْكِتٰبِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ بِهٖ ۗوَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُوْٓا اَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيْمٌ ࣖ ٢٣١
- wa-idhā
- وَإِذَا
- zaman
- ṭallaqtumu
- طَلَّقْتُمُ
- boşadığınız
- l-nisāa
- ٱلنِّسَآءَ
- kadınları
- fabalaghna
- فَبَلَغْنَ
- ulaştıklarında
- ajalahunna
- أَجَلَهُنَّ
- (iddetlerinin) sonuna
- fa-amsikūhunna
- فَأَمْسِكُوهُنَّ
- ya onları tutun
- bimaʿrūfin
- بِمَعْرُوفٍ
- iyilikle
- aw
- أَوْ
- ya da
- sarriḥūhunna
- سَرِّحُوهُنَّ
- bırakın
- bimaʿrūfin
- بِمَعْرُوفٍۚ
- iyilikle
- walā tum'sikūhunna
- وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ
- onları (yanınızda) tutmayın
- ḍirāran
- ضِرَارًا
- zarar vermek için
- litaʿtadū
- لِّتَعْتَدُوا۟ۚ
- haklarına tecavüz edip
- waman
- وَمَن
- kim
- yafʿal
- يَفْعَلْ
- yaparsa
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- bunu
- faqad
- فَقَدْ
- muhakkak
- ẓalama
- ظَلَمَ
- zulmetmiştir
- nafsahu
- نَفْسَهُۥۚ
- kendine
- walā tattakhidhū
- وَلَا تَتَّخِذُوٓا۟
- edinmeyin
- āyāti
- ءَايَٰتِ
- ayetlerini
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- huzuwan
- هُزُوًاۚ
- eğlence
- wa-udh'kurū
- وَٱذْكُرُوا۟
- düşünün
- niʿ'mata
- نِعْمَتَ
- ni'metini
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْ
- size olan
- wamā anzala
- وَمَآ أَنزَلَ
- indirdiklerini
- ʿalaykum
- عَلَيْكُم
- size
- mina l-kitābi
- مِّنَ ٱلْكِتَٰبِ
- Kitaptan
- wal-ḥik'mati
- وَٱلْحِكْمَةِ
- ve Hikmet(ten)
- yaʿiẓukum
- يَعِظُكُم
- size öğüt vermek için
- bihi
- بِهِۦۚ
- onunla
- wa-ittaqū
- وَٱتَّقُوا۟
- ve korkun
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'tan
- wa-iʿ'lamū
- وَٱعْلَمُوٓا۟
- ve bilin ki
- anna
- أَنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- bikulli
- بِكُلِّ
- her
- shayin
- شَىْءٍ
- şeyi
- ʿalīmun
- عَلِيمٌ
- bilir
Kadınları boşadığınızda, müddetleri sona ererken, onları güzellikle tutun, ya da güzellikle bırakın, haklarına tecavüz etmek için onlara zararlı olacak şekilde tutmayın; böyle yapan şüphesiz kendisine yazık etmiş olur. Allah'ın ayetlerini de alaya almayın; Allah'ın üzerinize olan nimetini, öğüt vermek üzere size indirdiği Kitap ve hikmeti anın, Allah'tan sakının, Allah'ın her şeyi bildiğini bilin. ([2] Bakara: 231)Tefsir
وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاۤءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوْهُنَّ اَنْ يَّنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوْفِ ۗ ذٰلِكَ يُوْعَظُ بِهٖ مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ ۗ ذٰلِكُمْ اَزْكٰى لَكُمْ وَاَطْهَرُ ۗ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُوْنَ ٢٣٢
- wa-idhā
- وَإِذَا
- ve zaman
- ṭallaqtumu
- طَلَّقْتُمُ
- boşadığınız
- l-nisāa
- ٱلنِّسَآءَ
- kadınları
- fabalaghna
- فَبَلَغْنَ
- ulaştıklarında
- ajalahunna
- أَجَلَهُنَّ
- (iddetlerinin) sonuna
- falā taʿḍulūhunna
- فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ
- engel olmayın
- an yankiḥ'na
- أَن يَنكِحْنَ
- evlenmelerine
- azwājahunna
- أَزْوَٰجَهُنَّ
- (eski) kocalarıyla
- idhā
- إِذَا
- takdirde
- tarāḍaw
- تَرَٰضَوْا۟
- anlaştıkları
- baynahum
- بَيْنَهُم
- kendi aralarında
- bil-maʿrūfi
- بِٱلْمَعْرُوفِۗ
- güzelce
- dhālika
- ذَٰلِكَ
- bu
- yūʿaẓu
- يُوعَظُ
- verilen bir öğüttür
- bihi
- بِهِۦ
- onunla
- man
- مَن
- kimseye
- kāna
- كَانَ
- olan
- minkum
- مِنكُمْ
- içinizden
- yu'minu
- يُؤْمِنُ
- inanan
- bil-lahi
- بِٱللَّهِ
- Allah'a
- wal-yawmi
- وَٱلْيَوْمِ
- ve gününe
- l-ākhiri
- ٱلْءَاخِرِۗ
- ahiret
- dhālikum
- ذَٰلِكُمْ
- bu
- azkā
- أَزْكَىٰ
- daha iyi
- lakum
- لَكُمْ
- sizin için
- wa-aṭharu
- وَأَطْهَرُۗ
- ve daha temizdir
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- yaʿlamu
- يَعْلَمُ
- bilir
- wa-antum
- وَأَنتُمْ
- ve siz
- lā taʿlamūna
- لَا تَعْلَمُونَ
- bilmezsiniz
Kadınları boşadığınızda, müddetleri sona ermişse, kocaları ile birbirleriyle güzellikle anlaşmışlarsa evlenmelerine engel olmayın. İçinizden Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse bundan ibret alır. Bu sizin için daha nezih ve daha paktır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ([2] Bakara: 232)Tefsir
۞ وَالْوَالِدٰتُ يُرْضِعْنَ اَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يُّتِمَّ الرَّضَاعَةَ ۗ وَعَلَى الْمَوْلُوْدِ لَهٗ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوْفِۗ لَا تُكَلَّفُ نَفْسٌ اِلَّا وُسْعَهَا ۚ لَا تُضَاۤرَّ وَالِدَةٌ ۢبِوَلَدِهَا وَلَا مَوْلُوْدٌ لَّهٗ بِوَلَدِهٖ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذٰلِكَ ۚ فَاِنْ اَرَادَا فِصَالًا عَنْ تَرَاضٍ مِّنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ۗوَاِنْ اَرَدْتُّمْ اَنْ تَسْتَرْضِعُوْٓا اَوْلَادَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِذَا سَلَّمْتُمْ مَّآ اٰتَيْتُمْ بِالْمَعْرُوْفِۗ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُوْٓا اَنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُوْنَ بَصِيْرٌ ٢٣٣
- wal-wālidātu
- وَٱلْوَٰلِدَٰتُ
- ve anneler
- yur'ḍiʿ'na
- يُرْضِعْنَ
- emzirirler
- awlādahunna
- أَوْلَٰدَهُنَّ
- çocuklarını
- ḥawlayni
- حَوْلَيْنِ
- iki yıl
- kāmilayni
- كَامِلَيْنِۖ
- tam
- liman
- لِمَنْ
- kimse için
- arāda
- أَرَادَ
- isteyen
- an yutimma
- أَن يُتِمَّ
- tamamlamak
- l-raḍāʿata
- ٱلرَّضَاعَةَۚ
- emzirmeyi
- waʿalā
- وَعَلَى
- üzerinedir
- l-mawlūdi
- ٱلْمَوْلُودِ
- babanın
- lahu
- لَهُۥ
- (çocuk kendisine ait olan)
- riz'quhunna
- رِزْقُهُنَّ
- onların yiyecekleri
- wakis'watuhunna
- وَكِسْوَتُهُنَّ
- ve giyecekleri
- bil-maʿrūfi
- بِٱلْمَعْرُوفِۚ
- uygun biçimde
- lā tukallafu
- لَا تُكَلَّفُ
- yükümlü tutulmaz
- nafsun
- نَفْسٌ
- hiç kimse
- illā
- إِلَّا
- başka
- wus'ʿahā
- وُسْعَهَاۚ
- gücünün yettiğinden
- lā tuḍārra
- لَا تُضَآرَّ
- zarara sokulmasın
- wālidatun
- وَٰلِدَةٌۢ
- (ne) anne
- biwaladihā
- بِوَلَدِهَا
- çocuğu yüzünden
- walā
- وَلَا
- ve (ne de)
- mawlūdun
- مَوْلُودٌ
- baba
- lahu
- لَّهُۥ
- (çocuğun aidolduğu)
- biwaladihi
- بِوَلَدِهِۦۚ
- çocuğu yüzünden
- waʿalā
- وَعَلَى
- ve üzerinde
- l-wārithi
- ٱلْوَارِثِ
- mirasçının
- mith'lu
- مِثْلُ
- aynı (yükümlülük var)dır
- dhālika
- ذَٰلِكَۗ
- bunun
- fa-in
- فَإِنْ
- eğer
- arādā
- أَرَادَا
- isterlerse
- fiṣālan
- فِصَالًا
- sütten kesmek
- ʿan tarāḍin
- عَن تَرَاضٍ
- rızalarıyla
- min'humā
- مِّنْهُمَا
- kendi aralarında
- watashāwurin
- وَتَشَاوُرٍ
- ve danışarak
- falā
- فَلَا
- yoktur
- junāḥa
- جُنَاحَ
- günah
- ʿalayhimā
- عَلَيْهِمَاۗ
- kendilerine
- wa-in
- وَإِنْ
- eğer
- aradttum
- أَرَدتُّمْ
- isterseniz
- an tastarḍiʿū
- أَن تَسْتَرْضِعُوٓا۟
- (sütannesi tutup) emzirtmek
- awlādakum
- أَوْلَٰدَكُمْ
- çocuklarınızı
- falā
- فَلَا
- yine yoktur
- junāḥa
- جُنَاحَ
- bir günah
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْ
- üzerinize
- idhā
- إِذَا
- sonra
- sallamtum
- سَلَّمْتُم
- verdikten
- mā
- مَّآ
- şeyi (ücreti)
- ātaytum
- ءَاتَيْتُم
- verdiğiniz
- bil-maʿrūfi
- بِٱلْمَعْرُوفِۗ
- güzelce
- wa-ittaqū
- وَٱتَّقُوا۟
- ve korkun
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'tan
- wa-iʿ'lamū
- وَٱعْلَمُوٓا۟
- ve bilin ki
- anna
- أَنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- bimā
- بِمَا
- her şeyi
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yaptığınız
- baṣīrun
- بَصِيرٌ
- görmektedir
Anneler çocuklarını, emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için, tam iki sene emzirirler. Anaların yiyecek ve giyeceğini uygun bir şekilde sağlamak çocuk kendisinin olan babaya borçtur. Herkese ancak gücü nisbetinde teklifte bulunulur. Ana çocuğundan, çocuk kendisinin olan baba da çocuğundan dolayı zarara sokulmasın. Mirasçıya da aynı şeyi yapmak borçtur. Ana baba aralarında danışarak ve anlaşarak sütten kesmek isterlerse, ikisine de sorumluluk yoktur. Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun bir şekilde öderseniz, size sorumluluk yoktur. Allah'tan sakının, yaptıklarınızı gördüğünü bilin. ([2] Bakara: 233)Tefsir
وَالَّذِيْنَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُوْنَ اَزْوَاجًا يَّتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَّعَشْرًا ۚ فاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيْمَا فَعَلْنَ فِيْٓ اَنْفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوْفِۗ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُوْنَ خَبِيْرٌ ٢٣٤
- wa-alladhīna
- وَٱلَّذِينَ
- kimselerin
- yutawaffawna
- يُتَوَفَّوْنَ
- ölen(ler)
- minkum
- مِنكُمْ
- içinizden
- wayadharūna
- وَيَذَرُونَ
- geriye bıraktıkları
- azwājan
- أَزْوَٰجًا
- eşleri
- yatarabbaṣna
- يَتَرَبَّصْنَ
- (bekleyip) gözetlerler
- bi-anfusihinna
- بِأَنفُسِهِنَّ
- kendilerini
- arbaʿata
- أَرْبَعَةَ
- dört
- ashhurin
- أَشْهُرٍ
- ay
- waʿashran
- وَعَشْرًاۖ
- ve on (gün)
- fa-idhā
- فَإِذَا
- zaman
- balaghna
- بَلَغْنَ
- bitirdiği
- ajalahunna
- أَجَلَهُنَّ
- sürelerini
- falā
- فَلَا
- yoktur
- junāḥa
- جُنَاحَ
- bir günah
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْ
- size
- fīmā faʿalna
- فِيمَا فَعَلْنَ
- yapmalarında
- fī
- فِىٓ
- için
- anfusihinna
- أَنفُسِهِنَّ
- kendileri
- bil-maʿrūfi
- بِٱلْمَعْرُوفِۗ
- uygun olanı
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- bimā taʿmalūna
- بِمَا تَعْمَلُونَ
- yaptıklarınızdan
- khabīrun
- خَبِيرٌ
- haberdardır
İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler; müddetleri sona erdiğinde, onların kendi haklarında uygun şekilde yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Allah işlediklerinizden haberdardır. ([2] Bakara: 234)Tefsir
وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيْمَا عَرَّضْتُمْ بِهٖ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاۤءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ فِيْٓ اَنْفُسِكُمْ ۗ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُوْنَهُنَّ وَلٰكِنْ لَّا تُوَاعِدُوْهُنَّ سِرًّا اِلَّآ اَنْ تَقُوْلُوْا قَوْلًا مَّعْرُوْفًا ەۗ وَلَا تَعْزِمُوْا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتٰبُ اَجَلَهٗ ۗوَاعْلَمُوْٓا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا فِيْٓ اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوْهُ ۚوَاعْلَمُوْٓا اَنَّ اللّٰهَ غَفُوْرٌ حَلِيْمٌ ࣖ ٢٣٥
- walā
- وَلَا
- yoktur
- junāḥa
- جُنَاحَ
- bir günah
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْ
- size
- fīmā ʿarraḍtum
- فِيمَا عَرَّضْتُم
- üstü kapalı biçimde bildirmenizden
- bihi
- بِهِۦ
- ona
- min khiṭ'bati
- مِنْ خِطْبَةِ
- evlenme isteğinizi
- l-nisāi
- ٱلنِّسَآءِ
- kadınlara
- aw
- أَوْ
- yahut
- aknantum
- أَكْنَنتُمْ
- gizlemenizden
- fī anfusikum
- فِىٓ أَنفُسِكُمْۚ
- içinizde
- ʿalima
- عَلِمَ
- bilir
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- annakum
- أَنَّكُمْ
- şüphesiz sizin
- satadhkurūnahunna
- سَتَذْكُرُونَهُنَّ
- onları anacağınızı
- walākin
- وَلَٰكِن
- fakat
- lā tuwāʿidūhunna
- لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ
- sakın onlarla sözleşmeyin
- sirran
- سِرًّا
- gizli(buluşma)ya
- illā
- إِلَّآ
- dışında
- an taqūlū
- أَن تَقُولُوا۟
- söylemeniz
- qawlan
- قَوْلًا
- bir söz
- maʿrūfan
- مَّعْرُوفًاۚ
- iyi (meşru)
- walā taʿzimū
- وَلَا تَعْزِمُوا۟
- ve kalkışmayın
- ʿuq'data
- عُقْدَةَ
- akdine (kıymaya)
- l-nikāḥi
- ٱلنِّكَاحِ
- nikah
- ḥattā
- حَتَّىٰ
- kadar
- yablugha
- يَبْلُغَ
- ulaşıncaya
- l-kitābu
- ٱلْكِتَٰبُ
- yazılanın (iddetinin)
- ajalahu
- أَجَلَهُۥۚ
- sonuna
- wa-iʿ'lamū
- وَٱعْلَمُوٓا۟
- ve bilin ki
- anna
- أَنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- yaʿlamu
- يَعْلَمُ
- bilir
- mā
- مَا
- şeyi
- fī anfusikum
- فِىٓ أَنفُسِكُمْ
- içinizden geçen
- fa-iḥ'dharūhu
- فَٱحْذَرُوهُۚ
- O'ndan sakının
- wa-iʿ'lamū
- وَٱعْلَمُوٓا۟
- ve yine bilin ki
- anna
- أَنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- ghafūrun
- غَفُورٌ
- bağışlayandır
- ḥalīmun
- حَلِيمٌ
- halimdir
Böyle kadınlara kapalı bir şekilde evlenme teklif etmenizde veya içinizden onlarla evlenmeyi geçirmenizde size sorumluluk yoktur. Allah onları anacağınızı bilir. Sakın meşru sözler dışında onlarla gizlice sözleşmeyin, müddet sona erene kadar nikah akdine kalkışmayın. İçinizde olanı Allah'ın bildiğini bilin de O'ndan çekinin. Allah'ın bağışlayan ve Halim olduğunu bilin. ([2] Bakara: 235)Tefsir
لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَاۤءَ مَا لَمْ تَمَسُّوْهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوْا لَهُنَّ فَرِيْضَةً ۖ وَّمَتِّعُوْهُنَّ عَلَى الْمُوْسِعِ قَدَرُهٗ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهٗ ۚ مَتَاعًا ۢبِالْمَعْرُوْفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِنِيْنَ ٢٣٦
- lā
- لَّا
- yoktur
- junāḥa
- جُنَاحَ
- bir günah
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْ
- size
- in
- إِن
- eğer
- ṭallaqtumu
- طَلَّقْتُمُ
- boşarsınız
- l-nisāa
- ٱلنِّسَآءَ
- kadınları
- mā lam tamassūhunna
- مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ
- henüz dokunmadan
- aw
- أَوْ
- ya da
- tafriḍū
- تَفْرِضُوا۟
- belirlemeden
- lahunna
- لَهُنَّ
- onlara
- farīḍatan
- فَرِيضَةًۚ
- mehir(lerini)
- wamattiʿūhunna
- وَمَتِّعُوهُنَّ
- ve onları faydalandırsın
- ʿalā l-mūsiʿi
- عَلَى ٱلْمُوسِعِ
- eli geniş olan
- qadaruhu
- قَدَرُهُۥ
- kendi gücü nisbetinde
- waʿalā l-muq'tiri
- وَعَلَى ٱلْمُقْتِرِ
- eli dar olan da
- qadaruhu
- قَدَرُهُۥ
- kendi gücü nisbetinde
- matāʿan
- مَتَٰعًۢا
- bir geçimlikle
- bil-maʿrūfi
- بِٱلْمَعْرُوفِۖ
- güzel
- ḥaqqan
- حَقًّا
- bu bir borçtur
- ʿalā
- عَلَى
- üzerine
- l-muḥ'sinīna
- ٱلْمُحْسِنِينَ
- iyilik edenlerin
Kadınlara el sürmeden ve mehirlerini biçmeden onları boşarsanız size sorumluluk yoktur. Onları zengin kendi çapına, fakir kendi çapına uygun bir şekilde faydalandırın. Bu iyi davrananların şanına yakışır bir borçtur. ([2] Bakara: 236)Tefsir
وَاِنْ طَلَّقْتُمُوْهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوْهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَرِيْضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ اِلَّآ اَنْ يَّعْفُوْنَ اَوْ يَعْفُوَا الَّذِيْ بِيَدِهٖ عُقْدَةُ النِّكَاحِ ۗ وَاَنْ تَعْفُوْٓا اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۗ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْ ۗ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُوْنَ بَصِيْرٌ ٢٣٧
- wa-in
- وَإِن
- ve eğer
- ṭallaqtumūhunna
- طَلَّقْتُمُوهُنَّ
- onları boşarsanız
- min qabli
- مِن قَبْلِ
- önce
- an tamassūhunna
- أَن تَمَسُّوهُنَّ
- henüz dokunmadan
- waqad
- وَقَدْ
- takdirde
- faraḍtum
- فَرَضْتُمْ
- (bir mehir) tesbit ettiğiniz
- lahunna
- لَهُنَّ
- onlar için
- farīḍatan
- فَرِيضَةً
- vermeniz gerekir
- faniṣ'fu
- فَنِصْفُ
- yarısını
- mā
- مَا
- şeyin (mehrin)
- faraḍtum
- فَرَضْتُمْ
- tesbit ettiğiniz
- illā
- إِلَّآ
- hariç
- an yaʿfūna
- أَن يَعْفُونَ
- (kadının) vazgeçmesi
- aw
- أَوْ
- veya
- yaʿfuwā
- يَعْفُوَا۟
- vazgeçmesi
- alladhī
- ٱلَّذِى
- kimsenin (erkeğin)
- biyadihi
- بِيَدِهِۦ
- elinde olan
- ʿuq'datu
- عُقْدَةُ
- akdi
- l-nikāḥi
- ٱلنِّكَاحِۚ
- nikah
- wa-an taʿfū
- وَأَن تَعْفُوٓا۟
- (erkekler) sizin affetmeniz
- aqrabu
- أَقْرَبُ
- daha yakındır
- lilttaqwā
- لِلتَّقْوَىٰۚ
- takvaya
- walā tansawū
- وَلَا تَنسَوُا۟
- unutmayın
- l-faḍla
- ٱلْفَضْلَ
- iyilik etmeyi
- baynakum
- بَيْنَكُمْۚ
- birbirinize
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- bimā
- بِمَا
- şeyleri
- taʿmalūna
- تَعْمَلُونَ
- yaptıklarınız
- baṣīrun
- بَصِيرٌ
- görür
Eğer onlara mehir biçer de el sürmeden onları boşarsanız, kendileri veya nikah akdi elinde olan erkeğin bağışlaması hali müstesna biçtiğinizin yarısını verin, bağışlamanız Allah'tan sakınmaya daha uygundur. Aranızdaki iyiliği unutmayın. Allah şüphesiz işlediklerinizi görür. ([2] Bakara: 237)Tefsir
حَافِظُوْا عَلَى الصَّلَوٰتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُوْمُوْا لِلّٰهِ قٰنِتِيْنَ ٢٣٨
- ḥāfiẓū
- حَٰفِظُوا۟
- koruyun
- ʿalā l-ṣalawāti
- عَلَى ٱلصَّلَوَٰتِ
- namazları
- wal-ṣalati
- وَٱلصَّلَوٰةِ
- ve namazı
- l-wus'ṭā
- ٱلْوُسْطَىٰ
- orta
- waqūmū
- وَقُومُوا۟
- ve durun
- lillahi
- لِلَّهِ
- Allah('ın huzurun)a
- qānitīna
- قَٰنِتِينَ
- gönülden bağlılık ve saygı ile
Namazlara ve orta namaza devam edin; gönülden boyun eğerek Allah için namaza durun. ([2] Bakara: 238)Tefsir
فَاِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا اَوْ رُكْبَانًا ۚ فَاِذَآ اَمِنْتُمْ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَّا لَمْ تَكُوْنُوْا تَعْلَمُوْنَ ٢٣٩
- fa-in
- فَإِنْ
- eğer
- khif'tum
- خِفْتُمْ
- (bir tehlikeden) korkarsanız
- farijālan
- فَرِجَالًا
- yaya
- aw
- أَوْ
- yahut
- ruk'bānan
- رُكْبَانًاۖ
- binmiş olarak
- fa-idhā
- فَإِذَآ
- zaman da
- amintum
- أَمِنتُمْ
- güvene kavuştuğunuz
- fa-udh'kurū
- فَٱذْكُرُوا۟
- anın
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'ı
- kamā
- كَمَا
- şekilde
- ʿallamakum
- عَلَّمَكُم
- size öğrettiği
- mā
- مَّا
- şeyleri
- lam takūnū
- لَمْ تَكُونُوا۟
- olmadığınız
- taʿlamūna
- تَعْلَمُونَ
- biliyor
Eğer korkarsanız, yaya yahut binekte iken kılın, güvene erişince, bilmediklerinizi öğrettiği gibi Allah'ı anın. ([2] Bakara: 239)Tefsir
وَالَّذِيْنَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُوْنَ اَزْوَاجًاۖ وَّصِيَّةً لِّاَزْوَاجِهِمْ مَّتَاعًا اِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ اِخْرَاجٍ ۚ فَاِنْ خَرَجْنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيْ مَا فَعَلْنَ فِيْٓ اَنْفُسِهِنَّ مِنْ مَّعْرُوْفٍۗ وَاللّٰهُ عَزِيْزٌ حَكِيْمٌ ٢٤٠
- wa-alladhīna
- وَٱلَّذِينَ
- ve kimseler
- yutawaffawna
- يُتَوَفَّوْنَ
- ölen
- minkum
- مِنكُمْ
- içinizden
- wayadharūna
- وَيَذَرُونَ
- ve geriye bırakan(erkek)ler
- azwājan
- أَزْوَٰجًا
- eşler
- waṣiyyatan
- وَصِيَّةً
- vasiyyet etsinler
- li-azwājihim
- لِّأَزْوَٰجِهِم
- eşlerinin
- matāʿan
- مَّتَٰعًا
- geçimlerinin sağlanmasını
- ilā
- إِلَى
- kadar
- l-ḥawli
- ٱلْحَوْلِ
- bir yıla
- ghayra ikh'rājin
- غَيْرَ إِخْرَاجٍۚ
- (evlerinden) çıkarılmadan
- fa-in
- فَإِنْ
- şayet
- kharajna
- خَرَجْنَ
- kendileri çıkarlarsa
- falā
- فَلَا
- yoktur
- junāḥa
- جُنَاحَ
- bir günah
- ʿalaykum
- عَلَيْكُمْ
- sizin için
- fī mā
- فِى مَا
- bir şey
- faʿalna
- فَعَلْنَ
- yapmalarında
- fī
- فِىٓ
- hakkında
- anfusihinna
- أَنفُسِهِنَّ
- kendileri
- min maʿrūfin
- مِن مَّعْرُوفٍۗ
- uygun olanı
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- ʿazīzun
- عَزِيزٌ
- daima üstündür
- ḥakīmun
- حَكِيمٌ
- hüküm ve hikmet sahibidir
İçinizden ölüp, eşler bırakacak olanlar, evlerinden çıkarılmaksızın, senesine kadar eşlerinin geçimini sağlayacak şeyi vasiyet etsinler; eğer çıkarlarsa kendilerinin meşru olarak yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Allah güçlüdür, Hakim'dir. ([2] Bakara: 240)Tefsir