وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكٰتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّ ۗ وَلَاَمَةٌ مُّؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِّنْ مُّشْرِكَةٍ وَّلَوْ اَعْجَبَتْكُمْ ۚ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِكِيْنَ حَتّٰى يُؤْمِنُوْا ۗ وَلَعَبْدٌ مُّؤْمِنٌ خَيْرٌ مِّنْ مُّشْرِكٍ وَّلَوْ اَعْجَبَكُمْ ۗ اُولٰۤىِٕكَ يَدْعُوْنَ اِلَى النَّارِ ۖ وَاللّٰهُ يَدْعُوْٓا اِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِاِذْنِهٖۚ وَيُبَيِّنُ اٰيٰتِهٖ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُوْنَ ࣖ ٢٢١
- walā tankiḥū
- وَلَا تَنكِحُوا۟
- evlenmeyin
- l-mush'rikāti
- ٱلْمُشْرِكَٰتِ
- müşrik (Allah'a ortak koşan) kadınlarla
- ḥattā
- حَتَّىٰ
- kadar
- yu'minna
- يُؤْمِنَّۚ
- inanıncaya
- wala-amatun
- وَلَأَمَةٌ
- bir cariye
- mu'minatun
- مُّؤْمِنَةٌ
- inanan
- khayrun
- خَيْرٌ
- daha hayırlıdır
- min mush'rikatin
- مِّن مُّشْرِكَةٍ
- ortak koşan (hür) kadından
- walaw
- وَلَوْ
- ve eğer
- aʿjabatkum
- أَعْجَبَتْكُمْۗ
- hoşunuza gitse bile
- walā tunkiḥū
- وَلَا تُنكِحُوا۟
- evlendirmeyin
- l-mush'rikīna
- ٱلْمُشْرِكِينَ
- ortak koşan erkeklerle
- ḥattā
- حَتَّىٰ
- kadar
- yu'minū
- يُؤْمِنُوا۟ۚ
- iman edinceye
- walaʿabdun
- وَلَعَبْدٌ
- ve bir köle
- mu'minun
- مُّؤْمِنٌ
- inanan
- khayrun
- خَيْرٌ
- daha hayırlıdır
- min mush'rikin
- مِّن مُّشْرِكٍ
- müşrik erkekten
- walaw
- وَلَوْ
- eğer
- aʿjabakum
- أَعْجَبَكُمْۗ
- hoşunuza gitse bile
- ulāika
- أُو۟لَٰٓئِكَ
- (Zira) onlar
- yadʿūna
- يَدْعُونَ
- çağırıyorlar
- ilā l-nāri
- إِلَى ٱلنَّارِۖ
- ateşe
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah ise
- yadʿū
- يَدْعُوٓا۟
- çağırıyor
- ilā l-janati
- إِلَى ٱلْجَنَّةِ
- cennete
- wal-maghfirati
- وَٱلْمَغْفِرَةِ
- ve mağfirete
- bi-idh'nihi
- بِإِذْنِهِۦۖ
- izniyle
- wayubayyinu
- وَيُبَيِّنُ
- ve açıklar
- āyātihi
- ءَايَٰتِهِۦ
- ayetlerini
- lilnnāsi
- لِلنَّاسِ
- insanlara
- laʿallahum
- لَعَلَّهُمْ
- umulur ki
- yatadhakkarūna
- يَتَذَكَّرُونَ
- düşünürler
Allah'a eş koşan kadınlarla onlar imana gelinceye kadar evlenmeyin. İnanan bir cariye, hoşunuza gitse de ortak koşan bir kadından daha iyidir. İnanmalarına kadar; ortak koşan erkeklerle mümin kadınları evlendirmeyin. İnanan bir köle, hoşunuza gitmiş olsa da, ortak koşan bir erkekten daha iyidir. İşte onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle cennete ve mağfirete çağırır ve insanlara ibret alsınlar diye ayetlerini açıklar. ([2] Bakara: 221)Tefsir
وَيَسْـَٔلُوْنَكَ عَنِ الْمَحِيْضِ ۗ قُلْ هُوَ اَذًىۙ فَاعْتَزِلُوا النِّسَاۤءَ فِى الْمَحِيْضِۙ وَلَا تَقْرَبُوْهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَ ۚ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوْهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّٰهُ ۗ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّابِيْنَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِيْنَ ٢٢٢
- wayasalūnaka
- وَيَسْـَٔلُونَكَ
- ve sana soruyorlar
- ʿani l-maḥīḍi
- عَنِ ٱلْمَحِيضِۖ
- adet görmeden
- qul
- قُلْ
- de ki
- huwa
- هُوَ
- o
- adhan
- أَذًى
- eziyettir
- fa-iʿ'tazilū
- فَٱعْتَزِلُوا۟
- çekilin
- l-nisāa
- ٱلنِّسَآءَ
- kadınlardan
- fī
- فِى
- süresince
- l-maḥīḍi
- ٱلْمَحِيضِۖ
- adet
- walā taqrabūhunna
- وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ
- onlara yaklaşmayın
- ḥattā
- حَتَّىٰ
- kadar
- yaṭhur'na
- يَطْهُرْنَۖ
- temizleninceye
- fa-idhā
- فَإِذَا
- zaman
- taṭahharna
- تَطَهَّرْنَ
- temizlendikleri
- fatūhunna
- فَأْتُوهُنَّ
- onlara varın
- min ḥaythu
- مِنْ حَيْثُ
- yerden
- amarakumu
- أَمَرَكُمُ
- size emrettiği
- l-lahu
- ٱللَّهُۚ
- Allah'ın
- inna
- إِنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- yuḥibbu
- يُحِبُّ
- sever
- l-tawābīna
- ٱلتَّوَّٰبِينَ
- tevbe edenleri
- wayuḥibbu
- وَيُحِبُّ
- ve sever
- l-mutaṭahirīna
- ٱلْمُتَطَهِّرِينَ
- temizlenenleri
Sana, kadınların aybaşı hali hakkında da sorarlar, de ki: "O bir ezadır (rahatsızlıktır)". Aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size buyurduğu yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever. ([2] Bakara: 222)Tefsir
نِسَاۤؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ ۖ فَأْتُوْا حَرْثَكُمْ اَنّٰى شِئْتُمْ ۖ وَقَدِّمُوْا لِاَنْفُسِكُمْ ۗ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُوْٓا اَنَّكُمْ مُّلٰقُوْهُ ۗ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِيْنَ ٢٢٣
- nisāukum
- نِسَآؤُكُمْ
- kadınlarınız
- ḥarthun
- حَرْثٌ
- bir tarladır
- lakum
- لَّكُمْ
- sizin için
- fatū
- فَأْتُوا۟
- varın
- ḥarthakum
- حَرْثَكُمْ
- tarlanıza
- annā
- أَنَّىٰ
- biçimde
- shi'tum
- شِئْتُمْۖ
- dilediğiniz
- waqaddimū
- وَقَدِّمُوا۟
- ve hazırlık yapın
- li-anfusikum
- لِأَنفُسِكُمْۚ
- kendiniz için
- wa-ittaqū
- وَٱتَّقُوا۟
- ve sakının
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'tan
- wa-iʿ'lamū
- وَٱعْلَمُوٓا۟
- ve bilin ki
- annakum
- أَنَّكُم
- şüphesiz siz
- mulāqūhu
- مُّلَٰقُوهُۗ
- O'na kavuşacaksınız
- wabashiri
- وَبَشِّرِ
- ve müjdele;
- l-mu'minīna
- ٱلْمُؤْمِنِينَ
- İnananları
Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza istediğiniz gibi gelin. İstikbal için hazırlıklı olun, Allah'tan sakının. O'na, hiç şüphesiz kavuşacağınızı bilin, bunu inananlara müjdele. ([2] Bakara: 223)Tefsir
وَلَا تَجْعَلُوا اللّٰهَ عُرْضَةً لِّاَيْمَانِكُمْ اَنْ تَبَرُّوْا وَتَتَّقُوْا وَتُصْلِحُوْا بَيْنَ النَّاسِۗ وَاللّٰهُ سَمِيْعٌ عَلِيْمٌ ٢٢٤
- walā tajʿalū
- وَلَا تَجْعَلُوا۟
- kılmayın
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah'ı
- ʿur'ḍatan
- عُرْضَةً
- engel
- li-aymānikum
- لِّأَيْمَٰنِكُمْ
- yeminlerinize
- an tabarrū
- أَن تَبَرُّوا۟
- iyilik etmenize
- watattaqū
- وَتَتَّقُوا۟
- ve sakınmanıza
- watuṣ'liḥū
- وَتُصْلِحُوا۟
- ve düzetmeye
- bayna
- بَيْنَ
- arasını
- l-nāsi
- ٱلنَّاسِۗ
- insanların
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- samīʿun
- سَمِيعٌ
- işitendir
- ʿalīmun
- عَلِيمٌ
- bilendir
İnsanların arasını düzeltmeniz, günahtan sakınmanız ve iyi olmanız için, Allah'a yaptığınız yeminleri engel kılmayın, Allah işitir ve bilir. ([2] Bakara: 224)Tefsir
لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ فِيْٓ اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُّؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوْبُكُمْ ۗ وَاللّٰهُ غَفُوْرٌ حَلِيْمٌ ٢٢٥
- lā yuākhidhukumu
- لَّا يُؤَاخِذُكُمُ
- sizi sorumlu tutmaz
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah
- bil-laghwi
- بِٱللَّغْوِ
- kasıtsız
- fī
- فِىٓ
- dolayı
- aymānikum
- أَيْمَٰنِكُمْ
- yeminlerinizden
- walākin
- وَلَٰكِن
- fakat
- yuākhidhukum
- يُؤَاخِذُكُم
- sorumlu tutar
- bimā
- بِمَا
- dolayı
- kasabat
- كَسَبَتْ
- kazandığından
- qulūbukum
- قُلُوبُكُمْۗ
- kalblerinizin
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- ghafūrun
- غَفُورٌ
- bağışlayandır
- ḥalīmun
- حَلِيمٌ
- halimdir
Allah sizi rastgele yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalblerinizin kasdettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, Halim'dir. ([2] Bakara: 225)Tefsir
لِلَّذِيْنَ يُؤْلُوْنَ مِنْ نِّسَاۤىِٕهِمْ تَرَبُّصُ اَرْبَعَةِ اَشْهُرٍۚ فَاِنْ فَاۤءُوْ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُوْرٌ رَّحِيْمٌ ٢٢٦
- lilladhīna
- لِّلَّذِينَ
- kimseler için
- yu'lūna
- يُؤْلُونَ
- yaklaşmamağa yemin edenler
- min nisāihim
- مِن نِّسَآئِهِمْ
- kadınlarına
- tarabbuṣu
- تَرَبُّصُ
- bekleme (hakkı) vardır
- arbaʿati
- أَرْبَعَةِ
- dört
- ashhurin
- أَشْهُرٍۖ
- ay
- fa-in
- فَإِن
- eğer
- fāū
- فَآءُو
- (o süre içinde) dönerlerse
- fa-inna
- فَإِنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- ghafūrun
- غَفُورٌ
- bağışlayan
- raḥīmun
- رَّحِيمٌ
- merhamet edendir
Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler, dört ay bekleyebilirler; eğer yeminlerinden dönerlerse, bilsinler ki Allah bağışlar ve merhamet eder. ([2] Bakara: 226)Tefsir
وَاِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَاِنَّ اللّٰهَ سَمِيْعٌ عَلِيْمٌ ٢٢٧
- wa-in
- وَإِنْ
- eğer
- ʿazamū
- عَزَمُوا۟
- kesin karar verirlerse
- l-ṭalāqa
- ٱلطَّلَٰقَ
- boşamaya
- fa-inna
- فَإِنَّ
- şüphesiz
- l-laha
- ٱللَّهَ
- Allah
- samīʿun
- سَمِيعٌ
- işitendir
- ʿalīmun
- عَلِيمٌ
- bilendir
Şayet boşanmaya kararlı iseler, bilsinler ki Allah şüphesiz işitir ve bilir. ([2] Bakara: 227)Tefsir
وَالْمُطَلَّقٰتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُوْۤءٍۗ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَّكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ فِيْٓ اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۗ وَبُعُوْلَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِيْ ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُوْٓا اِصْلَاحًا ۗوَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِيْ عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوْفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌ ۗ وَاللّٰهُ عَزِيْزٌ حَكِيْمٌ ࣖ ٢٢٨
- wal-muṭalaqātu
- وَٱلْمُطَلَّقَٰتُ
- boşanmış kadınlar
- yatarabbaṣna
- يَتَرَبَّصْنَ
- gözetlerler
- bi-anfusihinna
- بِأَنفُسِهِنَّ
- kendilerini
- thalāthata
- ثَلَٰثَةَ
- üç
- qurūin
- قُرُوٓءٍۚ
- kur' (üç adet veya üç temizlik süresi)
- walā yaḥillu
- وَلَا يَحِلُّ
- helal olmaz
- lahunna
- لَهُنَّ
- kendilerine
- an yaktum'na
- أَن يَكْتُمْنَ
- gizlemeleri
- mā khalaqa
- مَا خَلَقَ
- yarattığını
- l-lahu
- ٱللَّهُ
- Allah'ın
- fī arḥāmihinna
- فِىٓ أَرْحَامِهِنَّ
- kendi rahimlerinde
- in
- إِن
- eğer
- kunna
- كُنَّ
- idiyseler
- yu'minna
- يُؤْمِنَّ
- inanıyor
- bil-lahi
- بِٱللَّهِ
- Allah'a
- wal-yawmi
- وَٱلْيَوْمِ
- ve gününe
- l-ākhiri
- ٱلْءَاخِرِۚ
- ahiret
- wabuʿūlatuhunna
- وَبُعُولَتُهُنَّ
- kocaları
- aḥaqqu
- أَحَقُّ
- hak sahibidirler
- biraddihinna
- بِرَدِّهِنَّ
- onları geri almağa
- fī dhālika
- فِى ذَٰلِكَ
- bu arada
- in
- إِنْ
- eğer
- arādū
- أَرَادُوٓا۟
- isterlerse
- iṣ'lāḥan
- إِصْلَٰحًاۚ
- barışmak
- walahunna
- وَلَهُنَّ
- (kadınların) vardır
- mith'lu
- مِثْلُ
- gibi
- alladhī ʿalayhinna
- ٱلَّذِى عَلَيْهِنَّ
- (erkeklerin) kendileri üzerindeki
- bil-maʿrūfi
- بِٱلْمَعْرُوفِۚ
- (örfe uygun) hakları
- walilrrijāli
- وَلِلرِّجَالِ
- erkeklerin (hakları)
- ʿalayhinna
- عَلَيْهِنَّ
- onlar (kadınlar) üzerinde
- darajatun
- دَرَجَةٌۗ
- bir derece fazladır
- wal-lahu
- وَٱللَّهُ
- Allah
- ʿazīzun
- عَزِيزٌ
- azizdir
- ḥakīmun
- حَكِيمٌ
- hakimdir
Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helal değildir. Kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler. Kadınların hakları, örfe uygun bir şekilde vazifelerine denktir. Erkeklerin onlardan bir üstün derecesi vardır. Allah güçlüdür. Hakim'dir. ([2] Bakara: 228)Tefsir
اَلطَّلَاقُ مَرَّتٰنِ ۖ فَاِمْسَاكٌۢ بِمَعْرُوْفٍ اَوْ تَسْرِيْحٌۢ بِاِحْسَانٍ ۗ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَأْخُذُوْا مِمَّآ اٰتَيْتُمُوْهُنَّ شَيْـًٔا اِلَّآ اَنْ يَّخَافَآ اَلَّا يُقِيْمَا حُدُوْدَ اللّٰهِ ۗ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا يُقِيْمَا حُدُوْدَ اللّٰهِ ۙ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا فِيْمَا افْتَدَتْ بِهٖ ۗ تِلْكَ حُدُوْدُ اللّٰهِ فَلَا تَعْتَدُوْهَا ۚوَمَنْ يَّتَعَدَّ حُدُوْدَ اللّٰهِ فَاُولٰۤىِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوْنَ ٢٢٩
- al-ṭalāqu
- ٱلطَّلَٰقُ
- boşama
- marratāni
- مَرَّتَانِۖ
- iki defadır
- fa-im'sākun
- فَإِمْسَاكٌۢ
- ya tutmak (lazım)dır
- bimaʿrūfin
- بِمَعْرُوفٍ
- iyilikle
- aw
- أَوْ
- ya da
- tasrīḥun
- تَسْرِيحٌۢ
- salıvermek
- bi-iḥ'sānin
- بِإِحْسَٰنٍۗ
- güzelce
- walā yaḥillu
- وَلَا يَحِلُّ
- helal değildir
- lakum
- لَكُمْ
- size
- an takhudhū
- أَن تَأْخُذُوا۟
- geri almanız
- mimmā
- مِمَّآ
- şeylerden
- ātaytumūhunna
- ءَاتَيْتُمُوهُنَّ
- onlara verdiğiniz
- shayan
- شَيْـًٔا
- bir şey
- illā
- إِلَّآ
- başka
- an
- أَن
- eğer
- yakhāfā
- يَخَافَآ
- korkarlarsa
- allā yuqīmā
- أَلَّا يُقِيمَا
- koruyamamaktan
- ḥudūda
- حُدُودَ
- sınırlarını
- l-lahi
- ٱللَّهِۖ
- Allah'ın
- fa-in
- فَإِنْ
- eğer
- khif'tum
- خِفْتُمْ
- korkarsanız
- allā yuqīmā
- أَلَّا يُقِيمَا
- koruyamamaktan
- ḥudūda
- حُدُودَ
- sınırlarını
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- falā
- فَلَا
- yoktur
- junāḥa
- جُنَاحَ
- bir günah
- ʿalayhimā
- عَلَيْهِمَا
- ikisine de
- fīmā
- فِيمَا
- (kadının ayrılmak için verdiği)
- if'tadat
- ٱفْتَدَتْ
- fidye
- bihi
- بِهِۦۗ
- hakkında
- til'ka
- تِلْكَ
- işte bunlar
- ḥudūdu
- حُدُودُ
- sınırlarıdır
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- falā taʿtadūhā
- فَلَا تَعْتَدُوهَاۚ
- sakın bunları aşmayın
- waman
- وَمَن
- ve kim(ler)
- yataʿadda
- يَتَعَدَّ
- aşarsa
- ḥudūda
- حُدُودَ
- sınırlarını
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- fa-ulāika
- فَأُو۟لَٰٓئِكَ
- işte
- humu
- هُمُ
- onlar
- l-ẓālimūna
- ٱلظَّٰلِمُونَ
- zalimlerdir
Boşanma iki defadır. Ya iyilikle tutma ya da iyilik yaparak bırakmadır. İkisi Allah'ın yasalarını koruyamamaktan korkmadıkça kadınlara verdiklerinizden (mehirden) bir şey almanız size helal değildir. Eğer Allah'ın yasalarını ikisi koruyamıyacaklar diye korkarsanız, o zaman kadının fidye vermesinde (mehrinden vazgeçerse) ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah'ın yasalarıdır, onları bozmayın. Allah'ın yasalarını bozanlar ancak zalimlerdir. ([2] Bakara: 229)Tefsir
فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهٗ مِنْۢ بَعْدُ حَتّٰى تَنْكِحَ زَوْجًا غَيْرَهٗ ۗ فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَآ اَنْ يَّتَرَاجَعَآ اِنْ ظَنَّآ اَنْ يُّقِيْمَا حُدُوْدَ اللّٰهِ ۗ وَتِلْكَ حُدُوْدُ اللّٰهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَّعْلَمُوْنَ ٢٣٠
- fa-in
- فَإِن
- eğer
- ṭallaqahā
- طَلَّقَهَا
- (erkek) yine boşarsa
- falā taḥillu
- فَلَا تَحِلُّ
- helal olmaz
- lahu
- لَهُۥ
- ona
- min baʿdu
- مِنۢ بَعْدُ
- artık bundan sonra
- ḥattā
- حَتَّىٰ
- kadar
- tankiḥa
- تَنكِحَ
- (kadın) nikahlanıncaya
- zawjan
- زَوْجًا
- kocaya
- ghayrahu
- غَيْرَهُۥۗ
- başka bir
- fa-in
- فَإِن
- eğer
- ṭallaqahā
- طَلَّقَهَا
- O (vardığı adam) da boşarsa
- falā
- فَلَا
- yoktur
- junāḥa
- جُنَاحَ
- bir günah
- ʿalayhimā
- عَلَيْهِمَآ
- kendilerine
- an yatarājaʿā
- أَن يَتَرَاجَعَآ
- tekrar birbirlerine dönmelerinde
- in
- إِن
- eğer
- ẓannā
- ظَنَّآ
- inanırlarsa
- an yuqīmā
- أَن يُقِيمَا
- koruyacaklarına
- ḥudūda
- حُدُودَ
- sınırlarını
- l-lahi
- ٱللَّهِۗ
- Allah'ın
- watil'ka
- وَتِلْكَ
- işte bunlar
- ḥudūdu
- حُدُودُ
- sınırlarıdır
- l-lahi
- ٱللَّهِ
- Allah'ın
- yubayyinuhā
- يُبَيِّنُهَا
- açıklamaktadır
- liqawmin
- لِقَوْمٍ
- bir toplum için
- yaʿlamūna
- يَعْلَمُونَ
- bilen
Bundan sonra kadını boşarsa, kadın başka birisiyle evlenmedikçe bir daha kendisine helal olmaz. Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah'ın yasalarını koruyacaklarını sanırlarsa eski karı kocanın birbirlerine dönmelerine bir engel yoktur. Bunlar, bilenkimseler için Allah'ın açıkladığı yasalardır. ([2] Bakara: 230)Tefsir