Skip to content

Suresi Bakara - Page: 2

Al-Baqarah

(al-Baq̈arah)

11

وَاِذَا قِيْلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوْا فِى الْاَرْضِۙ قَالُوْٓا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُوْنَ ١١

wa-idhā
وَإِذَا
zaman
qīla
قِيلَ
denildiği
lahum
لَهُمْ
onlara
لَا
yapmayın
tuf'sidū
تُفْسِدُوا۟
bozgunculuk
fī l-arḍi
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzünde
qālū
قَالُوٓا۟
derler
innamā
إِنَّمَا
sadece
naḥnu
نَحْنُ
biz
muṣ'liḥūna
مُصْلِحُونَ
düzelticileriz
Kendilerine: "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" dendiği zaman, "Bizler sadece ıslah edicileriz" derler. ([2] Bakara: 11)
Tefsir
12

اَلَآ اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُوْنَ وَلٰكِنْ لَّا يَشْعُرُوْنَ ١٢

alā
أَلَآ
İyi bilin ki
innahum
إِنَّهُمْ
muhakkak
humu
هُمُ
onlar
l-muf'sidūna
ٱلْمُفْسِدُونَ
bozgunculardır
walākin
وَلَٰكِن
fakat
لَّا
değildir
yashʿurūna
يَشْعُرُونَ
anlayanlardan
İyi bilin ki, asıl bozguncular kendileridir, lakin farkında değillerdir. ([2] Bakara: 12)
Tefsir
13

وَاِذَا قِيْلَ لَهُمْ اٰمِنُوْا كَمَآ اٰمَنَ النَّاسُ قَالُوْٓا اَنُؤْمِنُ كَمَآ اٰمَنَ السُّفَهَاۤءُ ۗ اَلَآ اِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاۤءُ وَلٰكِنْ لَّا يَعْلَمُوْنَ ١٣

wa-idhā
وَإِذَا
zaman
qīla
قِيلَ
denildiği
lahum
لَهُمْ
onlara
āminū
ءَامِنُوا۟
iman edin
kamā
كَمَآ
gibi
āmana
ءَامَنَ
inandıkları
l-nāsu
ٱلنَّاسُ
insanların
qālū
قَالُوٓا۟
derler
anu'minu
أَنُؤْمِنُ
inanır mıyız?
kamā
كَمَآ
gibi
āmana
ءَامَنَ
inandığı
l-sufahāu
ٱلسُّفَهَآءُۗ
beyinsizlerin
alā
أَلَآ
iyi bilin ki
innahum
إِنَّهُمْ
doğrusu onlardır
humu
هُمُ
onlar
l-sufahāu
ٱلسُّفَهَآءُ
asıl beyinsizler
walākin
وَلَٰكِن
fakat
لَّا
değildir
yaʿlamūna
يَعْلَمُونَ
bilenlerden
Onlara "Müslümanların inandığı gibi siz de inanın" denilince de, "Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?" derler; iyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler. ([2] Bakara: 13)
Tefsir
14

وَاِذَا لَقُوا الَّذِيْنَ اٰمَنُوْا قَالُوْٓا اٰمَنَّا ۚ وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيٰطِيْنِهِمْ ۙ قَالُوْٓا اِنَّا مَعَكُمْ ۙاِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِءُوْنَ ١٤

wa-idhā
وَإِذَا
zaman
laqū
لَقُوا۟
rastladıkları
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimselere
āmanū
ءَامَنُوا۟
inanan
qālū
قَالُوٓا۟
derler
āmannā
ءَامَنَّا
inandık
wa-idhā
وَإِذَا
ve zaman
khalaw
خَلَوْا۟
yalnız kaldıkları
ilā
إِلَىٰ
ile
shayāṭīnihim
شَيَٰطِينِهِمْ
şeytanları
qālū
قَالُوٓا۟
derler
innā
إِنَّا
şüphesiz biz
maʿakum
مَعَكُمْ
sizinle beraberiz
innamā
إِنَّمَا
elbette sadece
naḥnu
نَحْنُ
biz
mus'tahziūna
مُسْتَهْزِءُونَ
(onlarla) alay ediyoruz
İnananlara rastladıkları zaman, "İnandık" derler, elebaşılarıyla baş başa kaldıklarında, "Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz" derler. ([2] Bakara: 14)
Tefsir
15

اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِيْ طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُوْنَ ١٥

al-lahu
ٱللَّهُ
Allah
yastahzi-u
يَسْتَهْزِئُ
alay eder
bihim
بِهِمْ
kendileriyle
wayamudduhum
وَيَمُدُّهُمْ
ve onları bırakır
فِى
içinde
ṭugh'yānihim
طُغْيَٰنِهِمْ
taşkınları
yaʿmahūna
يَعْمَهُونَ
bocalayıp dururlar
Onlarla Allah alay eder ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakır. ([2] Bakara: 15)
Tefsir
16

اُولٰۤىِٕكَ الَّذِيْنَ اشْتَرَوُا الضَّلٰلَةَ بِالْهُدٰىۖ فَمَا رَبِحَتْ تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوْا مُهْتَدِيْنَ ١٦

ulāika
أُو۟لَٰٓئِكَ
işte onlar
alladhīna ish'tarawū
ٱلَّذِينَ ٱشْتَرَوُا۟
satın aldılar
l-ḍalālata
ٱلضَّلَٰلَةَ
sapıklığı
bil-hudā
بِٱلْهُدَىٰ
hidayet karşılığında
famā
فَمَا
etmedi
rabiḥat
رَبِحَت
kâr
tijāratuhum
تِّجَٰرَتُهُمْ
ticaretleri
wamā
وَمَا
ve değildir
kānū
كَانُوا۟
olanlardan
muh'tadīna
مُهْتَدِينَ
doğru yolu bulan
Onlar, doğruluk yerine sapıklığı aldılar da alışverişleri kar getirmedi; doğru yolu bulamamışlardı. ([2] Bakara: 16)
Tefsir
17

مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِى اسْتَوْقَدَ نَارًا ۚ فَلَمَّآ اَضَاۤءَتْ مَا حَوْلَهٗ ذَهَبَ اللّٰهُ بِنُوْرِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِيْ ظُلُمٰتٍ لَّا يُبْصِرُوْنَ ١٧

mathaluhum
مَثَلُهُمْ
Onların durumu
kamathali
كَمَثَلِ
durumu gibidir
alladhī
ٱلَّذِى
kişinin
is'tawqada
ٱسْتَوْقَدَ
yakan
nāran
نَارًا
ateş
falammā
فَلَمَّآ
ne zaman ki
aḍāat
أَضَآءَتْ
aydınlatır
mā ḥawlahu
مَا حَوْلَهُۥ
çevresini
dhahaba
ذَهَبَ
giderdi
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
binūrihim
بِنُورِهِمْ
onların nurunu
watarakahum
وَتَرَكَهُمْ
ve onları bıraktı
فِى
içinde
ẓulumātin
ظُلُمَٰتٍ
karanlıklar
لَّا
değildir
yub'ṣirūna
يُبْصِرُونَ
görenlerden
Onlar, çevresini aydınlatmak için ateş yakan kimseye benzerler ki, Allah ışıklarını yok edince, onları karanlıklar içinde görmez bir halde bırakmıştır. ([2] Bakara: 17)
Tefsir
18

صُمٌّ ۢ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُوْنَۙ ١٨

ṣummun
صُمٌّۢ
sağırdırlar
buk'mun
بُكْمٌ
dilsizdirler
ʿum'yun
عُمْىٌ
kördürler
fahum
فَهُمْ
onlar
لَا
değildir
yarjiʿūna
يَرْجِعُونَ
dönecek
Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden doğru yola dönmezler. ([2] Bakara: 18)
Tefsir
19

اَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ السَّمَاۤءِ فِيْهِ ظُلُمٰتٌ وَّرَعْدٌ وَّبَرْقٌۚ يَجْعَلُوْنَ اَصَابِعَهُمْ فِيْٓ اٰذَانِهِمْ مِّنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِۗ وَاللّٰهُ مُحِيْطٌۢ بِالْكٰفِرِيْنَ ١٩

aw
أَوْ
ya da (onlar)
kaṣayyibin
كَصَيِّبٍ
boşanan yağmur gibi
mina l-samāi
مِّنَ ٱلسَّمَآءِ
gökten
fīhi
فِيهِ
içinde
ẓulumātun
ظُلُمَٰتٌ
karanlıklar
waraʿdun
وَرَعْدٌ
ve gök gürlemesi
wabarqun
وَبَرْقٌ
ve şimşek (ler)
yajʿalūna
يَجْعَلُونَ
tıkarlar
aṣābiʿahum
أَصَٰبِعَهُمْ
parmaklarını
فِىٓ
içine
ādhānihim
ءَاذَانِهِم
kulakları
mina l-ṣawāʿiqi
مِّنَ ٱلصَّوَٰعِقِ
yıldırım seslerinden
ḥadhara
حَذَرَ
korkusuyla
l-mawti
ٱلْمَوْتِۚ
ölüm
wal-lahu
وَٱللَّهُ
oysa Allah
muḥīṭun
مُحِيطٌۢ
tamamen kuşatmıştır
bil-kāfirīna
بِٱلْكَٰفِرِينَ
inkarcıları
Bir kısmı da, karanlıklarda, gök gürlemeleri ve şimşek arasında gökten boşanan sağanağa tutulup, yıldırımlardan ölmek korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkayan kimseye benzer. ([2] Bakara: 19)
Tefsir
20

يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ اَبْصَارَهُمْ ۗ كُلَّمَآ اَضَاۤءَ لَهُمْ مَّشَوْا فِيْهِ ۙ وَاِذَآ اَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوْا ۗوَلَوْ شَاۤءَ اللّٰهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْ ۗ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيْرٌ ࣖ ٢٠

yakādu
يَكَادُ
neredeyse
l-barqu
ٱلْبَرْقُ
şimşek
yakhṭafu
يَخْطَفُ
kapıverecek
abṣārahum
أَبْصَٰرَهُمْۖ
gözlerini
kullamā
كُلَّمَآ
zaman
aḍāa
أَضَآءَ
aydınlattığı
lahum
لَهُم
onları
mashaw
مَّشَوْا۟
yürürler
fīhi
فِيهِ
o(nun ışığı)nda
wa-idhā
وَإِذَآ
zaman
aẓlama
أَظْلَمَ
karanlık çöktüğü
ʿalayhim
عَلَيْهِمْ
üzerlerine
qāmū
قَامُوا۟ۚ
dikilip kalırlar
walaw
وَلَوْ
eğer
shāa
شَآءَ
dileseydi
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
ladhahaba
لَذَهَبَ
elbette götürürdü
bisamʿihim
بِسَمْعِهِمْ
işitmelerini
wa-abṣārihim
وَأَبْصَٰرِهِمْۚ
ve görmelerini
inna
إِنَّ
Şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'ın
ʿalā
عَلَىٰ
üzerine
kulli
كُلِّ
her
shayin
شَىْءٍ
şey
qadīrun
قَدِيرٌ
gücü yeter
Şimşeğin çakması neredeyse gözlerini alır; onları aydınlattıkça ışığında yürürler ve üzerlerine karanlık basınca durakalırlar. Allah dileseydi işitme ve görmelerini giderirdi. Doğrusu Allah her şeye Kadir'dir. ([2] Bakara: 20)
Tefsir