Skip to content

Suresi Bakara - Page: 11

Al-Baqarah

(al-Baq̈arah)

101

وَلَمَّا جَاۤءَهُمْ رَسُوْلٌ مِّنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُصَدِّقٌ لِّمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيْقٌ مِّنَ الَّذِيْنَ اُوْتُوا الْكِتٰبَۙ كِتٰبَ اللّٰهِ وَرَاۤءَ ظُهُوْرِهِمْ كَاَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُوْنَۖ ١٠١

walammā
وَلَمَّا
ne zaman
jāahum
جَآءَهُمْ
onlara geldiyse
rasūlun
رَسُولٌ
bir elçi
min ʿindi
مِّنْ عِندِ
katından
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
muṣaddiqun
مُصَدِّقٌ
doğrulayan
limā
لِّمَا
şeyleri
maʿahum
مَعَهُمْ
yanlarındaki
nabadha
نَبَذَ
attılar
farīqun
فَرِيقٌ
bir gurup
mina alladhīna
مِّنَ ٱلَّذِينَ
kendilerine
ūtū
أُوتُوا۟
verilenlerden
l-kitāba
ٱلْكِتَٰبَ
kitap
kitāba
كِتَٰبَ
kitabı
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
warāa
وَرَآءَ
arkasına
ẓuhūrihim
ظُهُورِهِمْ
sırtlarının
ka-annahum
كَأَنَّهُمْ
sanki gibi
lā yaʿlamūna
لَا يَعْلَمُونَ
bilmiyorlarmış
Yanlarındakini doğrulayan bir Peygamber, Allah katından onlara gelince Kitap verilenlerden bir takımı, bilmiyorlarmış gibi, Allah'ın Kitabı'nı arkalarına attılar. ([2] Bakara: 101)
Tefsir
102

وَاتَّبَعُوْا مَا تَتْلُوا الشَّيٰطِيْنُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَ ۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيٰطِيْنَ كَفَرُوْا يُعَلِّمُوْنَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَآ اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوْتَ وَمَارُوْتَ ۗ وَمَا يُعَلِّمٰنِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُوْلَآ اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ ۗ فَيَتَعَلَّمُوْنَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُوْنَ بِهٖ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهٖ ۗ وَمَا هُمْ بِضَاۤرِّيْنَ بِهٖ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ ۗ وَيَتَعَلَّمُوْنَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ ۗ وَلَقَدْ عَلِمُوْا لَمَنِ اشْتَرٰىهُ مَا لَهٗ فِى الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ ۗ وَلَبِئْسَ مَاشَرَوْا بِهٖٓ اَنْفُسَهُمْ ۗ لَوْ كَانُوْا يَعْلَمُوْنَ ١٠٢

wa-ittabaʿū
وَٱتَّبَعُوا۟
ve uydular
مَا
şeye
tatlū
تَتْلُوا۟
uydurduğu
l-shayāṭīnu
ٱلشَّيَٰطِينُ
şeytanların
ʿalā
عَلَىٰ
hakkında
mul'ki
مُلْكِ
mülkü
sulaymāna
سُلَيْمَٰنَۖ
Süleyman'ın
wamā kafara
وَمَا كَفَرَ
küfre girmedi
sulaymānu
سُلَيْمَٰنُ
Süleyman
walākinna
وَلَٰكِنَّ
fakat
l-shayāṭīna
ٱلشَّيَٰطِينَ
şeytanlar
kafarū
كَفَرُوا۟
küfre girdiler
yuʿallimūna
يُعَلِّمُونَ
öğreterek
l-nāsa
ٱلنَّاسَ
insanlara
l-siḥ'ra
ٱلسِّحْرَ
sihri
wamā
وَمَآ
ve şeyi
unzila
أُنزِلَ
indirilen
ʿalā l-malakayni
عَلَى ٱلْمَلَكَيْنِ
iki meleğe
bibābila
بِبَابِلَ
Babil'de
hārūta
هَٰرُوتَ
Harut
wamārūta
وَمَٰرُوتَۚ
ve Marut (isimli)
wamā yuʿallimāni
وَمَا يُعَلِّمَانِ
onlar öğretmezlerdi
min aḥadin
مِنْ أَحَدٍ
hiç kimseye
ḥattā yaqūlā
حَتَّىٰ يَقُولَآ
demedikçe
innamā
إِنَّمَا
şüphesiz
naḥnu
نَحْنُ
biz
fit'natun
فِتْنَةٌ
fitneyiz
falā takfur
فَلَا تَكْفُرْۖ
sakın küfre girmeyin
fayataʿallamūna
فَيَتَعَلَّمُونَ
fakat öğreniyorlardı
min'humā
مِنْهُمَا
bunlardan
مَا
şeyi
yufarriqūna
يُفَرِّقُونَ
ayıran
bihi
بِهِۦ
onunla
bayna
بَيْنَ
arasını
l-mari
ٱلْمَرْءِ
eşi
wazawjihi
وَزَوْجِهِۦۚ
ve karısının
wamā
وَمَا
ve değildir
hum
هُم
ama onlar
biḍārrīna
بِضَآرِّينَ
zarar veriyor
bihi
بِهِۦ
onunla
min aḥadin
مِنْ أَحَدٍ
hiç kimseye
illā
إِلَّا
başka
bi-idh'ni
بِإِذْنِ
izninden
l-lahi
ٱللَّهِۚ
Allah'ın
wayataʿallamūna
وَيَتَعَلَّمُونَ
onlar öğreniyorlardı
مَا
şeyi
yaḍurruhum
يَضُرُّهُمْ
zarar veren
walā
وَلَا
değil
yanfaʿuhum
يَنفَعُهُمْۚ
yarar vereni
walaqad
وَلَقَدْ
andolsun
ʿalimū
عَلِمُوا۟
gayet iyi biliyorlardı ki
lamani
لَمَنِ
kimsenin
ish'tarāhu
ٱشْتَرَىٰهُ
onu satın alan
مَا
yoktur
lahu
لَهُۥ
onun
fī l-ākhirati
فِى ٱلْءَاخِرَةِ
ahirette
min khalāqin
مِنْ خَلَٰقٍۚ
bir nasibi
walabi'sa
وَلَبِئْسَ
ve ne kötüdür
مَا
şey
sharaw
شَرَوْا۟
sattıkları
bihi
بِهِۦٓ
onunla
anfusahum
أَنفُسَهُمْۚ
kendilerini
law
لَوْ
keşke
kānū yaʿlamūna
كَانُوا۟ يَعْلَمُونَ
(bunu) bilselerdi!
Şeytanların Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir değildi, ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı. Babil'de, melek denilen Harut ve Marut'a bir şey indirilmemişti. Bu ikisi "Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın inkar etme" demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden, koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa Allah'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. And olsun ki, onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi! ([2] Bakara: 102)
Tefsir
103

وَلَوْ اَنَّهُمْ اٰمَنُوْا وَاتَّقَوْا لَمَثُوْبَةٌ مِّنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌ ۗ لَوْ كَانُوْا يَعْلَمُوْنَ ࣖ ١٠٣

walaw
وَلَوْ
ve eğer
annahum
أَنَّهُمْ
şüphesiz onlar
āmanū
ءَامَنُوا۟
iman etseler
wa-ittaqaw
وَٱتَّقَوْا۟
ve sakınmış olsalardı
lamathūbatun
لَمَثُوبَةٌ
sevabı
min ʿindi
مِّنْ عِندِ
katından
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
khayrun
خَيْرٌۖ
daha hayırlı (olurdu)
law
لَّوْ
keşke
kānū
كَانُوا۟
idi
yaʿlamūna
يَعْلَمُونَ
bilseler
Onlar inanıp, Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı, Allah katından olan sevab daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi! ([2] Bakara: 103)
Tefsir
104

يٰٓاَيُّهَا الَّذِيْنَ اٰمَنُوْا لَا تَقُوْلُوْا رَاعِنَا وَقُوْلُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُوْا وَلِلْكٰفِرِيْنَ عَذَابٌ اَلِيْمٌ ١٠٤

yāayyuhā
يَٰٓأَيُّهَا
Ey
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
āmanū
ءَامَنُوا۟
inanan(lar)
lā taqūlū
لَا تَقُولُوا۟
demeyin
rāʿinā
رَٰعِنَا
Ra'ina (bizi gözet yahut: kaba söz)
waqūlū
وَقُولُوا۟
deyin
unẓur'nā
ٱنظُرْنَا
unzurna (bize bak)
wa-is'maʿū
وَٱسْمَعُوا۟ۗ
ve dinleyin
walil'kāfirīna
وَلِلْكَٰفِرِينَ
ve kafirler için vardır
ʿadhābun
عَذَابٌ
bir azab
alīmun
أَلِيمٌ
acı
Ey inananlar! Peygamber'e, "Bizi de dinle" (raina; kötü anlama gelebilecek söz) demeyin, "Bizi gözet" (unzurna) deyin ve dinleyin, inkar edenlere elem verici azab vardır. ([2] Bakara: 104)
Tefsir
105

مَا يَوَدُّ الَّذِيْنَ كَفَرُوْا مِنْ اَهْلِ الْكِتٰبِ وَلَا الْمُشْرِكِيْنَ اَنْ يُّنَزَّلَ عَلَيْكُمْ مِّنْ خَيْرٍ مِّنْ رَّبِّكُمْ ۗ وَاللّٰهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهٖ مَنْ يَّشَاۤءُ ۗ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيْمِ ١٠٥

mā yawaddu
مَّا يَوَدُّ
arzu etmezler
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
kafarū
كَفَرُوا۟
inkar eden(ler)
min ahli
مِنْ أَهْلِ
ehlinden
l-kitābi
ٱلْكِتَٰبِ
kitab
walā l-mush'rikīna
وَلَا ٱلْمُشْرِكِينَ
ve müşriklerden
an yunazzala
أَن يُنَزَّلَ
indirilmesini
ʿalaykum
عَلَيْكُم
size
min
مِّنْ
hiçbir
khayrin
خَيْرٍ
hayır
min rabbikum
مِّن رَّبِّكُمْۗ
Rabbinizden
wal-lahu
وَٱللَّهُ
oysa Allah
yakhtaṣṣu
يَخْتَصُّ
tahsis eder
biraḥmatihi
بِرَحْمَتِهِۦ
rahmetini
man
مَن
kimseye
yashāu
يَشَآءُۚ
dilediği
wal-lahu
وَٱللَّهُ
Allah
dhū
ذُو
sahibidir
l-faḍli
ٱلْفَضْلِ
lutuf
l-ʿaẓīmi
ٱلْعَظِيمِ
büyük
Kitap ehlinden ve Allah'a eş koşanlardan inkar edenler, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini istemezler. Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük nimet sahibidir. ([2] Bakara: 105)
Tefsir
106

۞ مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِّنْهَآ اَوْ مِثْلِهَا ۗ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيْرٌ ١٠٦

مَا
ne ki
nansakh
نَنسَخْ
biz neshedersek
min
مِنْ
(bir parça)
āyatin
ءَايَةٍ
ayeti
aw
أَوْ
veya
nunsihā
نُنسِهَا
onu unutturursak
nati
نَأْتِ
getiririz
bikhayrin
بِخَيْرٍ
daha iyisini
min'hā
مِّنْهَآ
ondan
aw
أَوْ
ya da
mith'lihā
مِثْلِهَآۗ
benzerini
alam taʿlam
أَلَمْ تَعْلَمْ
bilmez misin?
anna
أَنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'ın
ʿalā kulli shayin
عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ
her şeye
qadīrun
قَدِيرٌ
gücü yeter
Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin? ([2] Bakara: 106)
Tefsir
107

اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ لَهٗ مُلْكُ السَّمٰوٰتِ وَالْاَرْضِ ۗ وَمَا لَكُمْ مِّنْ دُوْنِ اللّٰهِ مِنْ وَّلِيٍّ وَّلَا نَصِيْرٍ ١٠٧

alam taʿlam
أَلَمْ تَعْلَمْ
bilmez misin?
anna
أَنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
lahu
لَهُۥ
onundur
mul'ku
مُلْكُ
mülkü
l-samāwāti
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerin
wal-arḍi
وَٱلْأَرْضِۗ
ve yerin
wamā
وَمَا
ve yoktur
lakum
لَكُم
size
min dūni
مِّن دُونِ
başka
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'tan
min
مِن
hiçbir
waliyyin
وَلِىٍّ
koruyucu
walā
وَلَا
ve (ne de)
naṣīrin
نَصِيرٍ
bir yardımcı
Göklerin ve yerin Hükümdarlığının Allah'a aid olduğunu bilmez misin? Allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur. ([2] Bakara: 107)
Tefsir
108

اَمْ تُرِيْدُوْنَ اَنْ تَسْـَٔلُوْا رَسُوْلَكُمْ كَمَا سُىِٕلَ مُوْسٰى مِنْ قَبْلُ ۗوَمَنْ يَّتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْاِيْمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاۤءَ السَّبِيْلِ ١٠٨

am
أَمْ
yoksa
turīdūna
تُرِيدُونَ
arzu (mu) ediyorsunuz?
an tasalū
أَن تَسْـَٔلُوا۟
istekte bulunmayı
rasūlakum
رَسُولَكُمْ
rasulunüzden
kamā
كَمَا
gibi
su-ila
سُئِلَ
istedikleri
mūsā
مُوسَىٰ
Musa'dan
min qablu
مِن قَبْلُۗ
daha önce
waman
وَمَن
ve kim
yatabaddali
يَتَبَدَّلِ
değiştirirse
l-kuf'ra
ٱلْكُفْرَ
inkarı
bil-īmāni
بِٱلْإِيمَٰنِ
imana
faqad
فَقَدْ
şüphesiz (o)
ḍalla
ضَلَّ
sapıtmıştır
sawāa
سَوَآءَ
dümdüz
l-sabīli
ٱلسَّبِيلِ
yolu
Yoksa, daha önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya mı çekmek istiyorsunuz? İmanı inkarla değiştiren, şüphesiz doğru yoldan sapmış olur. ([2] Bakara: 108)
Tefsir
109

وَدَّ كَثِيْرٌ مِّنْ اَهْلِ الْكِتٰبِ لَوْ يَرُدُّوْنَكُمْ مِّنْۢ بَعْدِ اِيْمَانِكُمْ كُفَّارًاۚ حَسَدًا مِّنْ عِنْدِ اَنْفُسِهِمْ مِّنْۢ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۚ فَاعْفُوْا وَاصْفَحُوْا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِهٖ ۗ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيْرٌ ١٠٩

wadda
وَدَّ
isterler
kathīrun
كَثِيرٌ
bir çoğu
min ahli
مِّنْ أَهْلِ
ehlinden
l-kitābi
ٱلْكِتَٰبِ
kitap
law
لَوْ
şayet
yaruddūnakum
يَرُدُّونَكُم
sizi döndürmek
min baʿdi
مِّنۢ بَعْدِ
sonra
īmānikum
إِيمَٰنِكُمْ
imanınızdan
kuffāran
كُفَّارًا
kafirler olarak
ḥasadan
حَسَدًا
hasetle
min ʿindi anfusihim
مِّنْ عِندِ أَنفُسِهِم
içlerindeki
min baʿdi
مِّنۢ بَعْدِ
sonra
mā tabayyana
مَا تَبَيَّنَ
apaçık belli olduktan
lahumu
لَهُمُ
onlara
l-ḥaqu
ٱلْحَقُّۖ
gerçek
fa-iʿ'fū
فَٱعْفُوا۟
affedin
wa-iṣ'faḥū
وَٱصْفَحُوا۟
hoş görün
ḥattā
حَتَّىٰ
kadar
yatiya
يَأْتِىَ
getirinceye
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
bi-amrihi
بِأَمْرِهِۦٓۗ
emrini
inna
إِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
ʿalā kulli
عَلَىٰ كُلِّ
her
shayin
شَىْءٍ
şeye
qadīrun
قَدِيرٌ
gücü yetendir
Kitap ehlinin çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra, içlerindeki çekememezlikten ötürü, sizi, inandıktan sonra küfre döndürmeyi isterler. Allah'ın emri gelene kadar onları affedin, geçin. Allah muhakkak her şeye Kadir'dir. ([2] Bakara: 109)
Tefsir
110

وَاَقِيْمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ ۗ وَمَا تُقَدِّمُوْا لِاَنْفُسِكُمْ مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوْهُ عِنْدَ اللّٰهِ ۗ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُوْنَ بَصِيْرٌ ١١٠

wa-aqīmū
وَأَقِيمُوا۟
ve kılın
l-ṣalata
ٱلصَّلَوٰةَ
namazı
waātū
وَءَاتُوا۟
ve verin
l-zakata
ٱلزَّكَوٰةَۚ
zekatı
wamā
وَمَا
ne ki
tuqaddimū
تُقَدِّمُوا۟
ne gönderirsiniz
li-anfusikum
لِأَنفُسِكُم
kendiniz için
min khayrin
مِّنْ خَيْرٍ
hayırdan
tajidūhu
تَجِدُوهُ
bulursunuz
ʿinda
عِندَ
katında
l-lahi
ٱللَّهِۗ
Allah'ın
inna
إِنَّ
şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
bimā
بِمَا
şeyleri
taʿmalūna
تَعْمَلُونَ
yaptıklarınız
baṣīrun
بَصِيرٌ
görür
Namazı kılın, zekatı verin, kendiniz için önden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulacaksınız. Allah yaptıklarınızı şüphesiz görür. ([2] Bakara: 110)
Tefsir