فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِهٖ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوْا بُكْرَةً وَّعَشِيًّا ١١
- fakharaja
- فَخَرَجَ
- çıkıp
- ʿalā
- عَلَىٰ
- karşısına
- qawmihi
- قَوْمِهِۦ
- kavminin
- mina l-miḥ'rābi
- مِنَ ٱلْمِحْرَابِ
- ma'bedden
- fa-awḥā
- فَأَوْحَىٰٓ
- işaret etti
- ilayhim
- إِلَيْهِمْ
- onlara
- an
- أَن
- diye
- sabbiḥū
- سَبِّحُوا۟
- tesbih edin
- buk'ratan
- بُكْرَةً
- sabah
- waʿashiyyan
- وَعَشِيًّا
- ve akşam
Zekeriya bunun üzerine mabedden çıkıp milletine: "Sabah akşam Allah'ı tesbih edin" diye işarette bulundu. ([19] Meryem: 11)Tefsir
يٰيَحْيٰى خُذِ الْكِتٰبَ بِقُوَّةٍ ۗوَاٰتَيْنٰهُ الْحُكْمَ صَبِيًّاۙ ١٢
- yāyaḥyā
- يَٰيَحْيَىٰ
- Ey Yahya
- khudhi
- خُذِ
- tut
- l-kitāba
- ٱلْكِتَٰبَ
- Kitabı
- biquwwatin
- بِقُوَّةٍۖ
- kuvvetle
- waātaynāhu
- وَءَاتَيْنَٰهُ
- ve ona verdik
- l-ḥuk'ma
- ٱلْحُكْمَ
- hikmet
- ṣabiyyan
- صَبِيًّا
- çocuk iken
"Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl" deyip daha çocukken ona hikmet, katımızdan kalp yumuşaklığı ve safiyet verdik. O, Allah'tan sakınan ve anasına babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, baş kaldıran bir zorba değildi. ([19] Meryem: 12)Tefsir
وَّحَنَانًا مِّنْ لَّدُنَّا وَزَكٰوةً ۗوَكَانَ تَقِيًّا ۙ ١٣
- waḥanānan
- وَحَنَانًا
- ve bir rahmet
- min ladunnā
- مِّن لَّدُنَّا
- katımızdan
- wazakatan
- وَزَكَوٰةًۖ
- ve temizlik
- wakāna
- وَكَانَ
- ve oldu
- taqiyyan
- تَقِيًّا
- sakınan (bir kimse)
"Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl" deyip daha çocukken ona hikmet, katımızdan kalp yumuşaklığı ve safiyet verdik. O, Allah'tan sakınan ve anasına babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, baş kaldıran bir zorba değildi. ([19] Meryem: 13)Tefsir
وَّبَرًّاۢ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا ١٤
- wabarran
- وَبَرًّۢا
- ve iyilik ediciydi
- biwālidayhi
- بِوَٰلِدَيْهِ
- ana babasına
- walam
- وَلَمْ
- ve
- yakun
- يَكُن
- değildi
- jabbāran
- جَبَّارًا
- baş kaldıran
- ʿaṣiyyan
- عَصِيًّا
- bir zorba
"Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl" deyip daha çocukken ona hikmet, katımızdan kalp yumuşaklığı ve safiyet verdik. O, Allah'tan sakınan ve anasına babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, baş kaldıran bir zorba değildi. ([19] Meryem: 14)Tefsir
وَسَلٰمٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوْتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا ࣖ ١٥
- wasalāmun
- وَسَلَٰمٌ
- selam olsun!
- ʿalayhi
- عَلَيْهِ
- ona
- yawma
- يَوْمَ
- gün
- wulida
- وُلِدَ
- doğduğu
- wayawma
- وَيَوْمَ
- ve gün
- yamūtu
- يَمُوتُ
- öleceği
- wayawma
- وَيَوْمَ
- ve gün
- yub'ʿathu
- يُبْعَثُ
- kaldırılacağı
- ḥayyan
- حَيًّا
- diri olarak
Doğduğu günde, öleceği günde ve dirileceği günde ona selam olsun. ([19] Meryem: 15)Tefsir
وَاذْكُرْ فِى الْكِتٰبِ مَرْيَمَۘ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا ۙ ١٦
- wa-udh'kur
- وَٱذْكُرْ
- an (hatırla)
- fī l-kitābi
- فِى ٱلْكِتَٰبِ
- Kitapta
- maryama
- مَرْيَمَ
- Meryem'i
- idhi
- إِذِ
- bir zaman
- intabadhat
- ٱنتَبَذَتْ
- o ayrılıp çekilmişti
- min ahlihā
- مِنْ أَهْلِهَا
- ailesinden
- makānan
- مَكَانًا
- bir yere
- sharqiyyan
- شَرْقِيًّا
- doğu yönünde
Kitabda Meryem'i de an. O, ailesinden ayrılarak, doğu yönünde bir yere çekilmişti. ([19] Meryem: 16)Tefsir
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُوْنِهِمْ حِجَابًاۗ فَاَرْسَلْنَآ اِلَيْهَا رُوْحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا ١٧
- fa-ittakhadhat
- فَٱتَّخَذَتْ
- çekmişti
- min dūnihim
- مِن دُونِهِمْ
- onlarla arasına
- ḥijāban
- حِجَابًا
- bir perde
- fa-arsalnā
- فَأَرْسَلْنَآ
- biz de gönderdik
- ilayhā
- إِلَيْهَا
- ona
- rūḥanā
- رُوحَنَا
- ruhumuzu (Cebrail'i)
- fatamathala
- فَتَمَثَّلَ
- göründü
- lahā
- لَهَا
- ona
- basharan
- بَشَرًا
- bir insan şeklinde
- sawiyyan
- سَوِيًّا
- düzgün
Sonra, insanlardan gizlenmek için bir perde germişti. Cebrail'i göndermiştik de ona tam bir insan olarak görünmüştü. ([19] Meryem: 17)Tefsir
قَالَتْ اِنِّيْٓ اَعُوْذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِيًّا ١٨
- qālat
- قَالَتْ
- (Meryem) dedi ki
- innī
- إِنِّىٓ
- şüphesiz ben
- aʿūdhu
- أَعُوذُ
- sığınırım
- bil-raḥmāni
- بِٱلرَّحْمَٰنِ
- Rahman'a
- minka
- مِنكَ
- senden
- in
- إِن
- eğer
- kunta
- كُنتَ
- isen
- taqiyyan
- تَقِيًّا
- korkuyor
Meryem: "Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen, senden Rahman'a sığınırım" dedi. ([19] Meryem: 18)Tefsir
قَالَ اِنَّمَآ اَنَا۠ رَسُوْلُ رَبِّكِۖ لِاَهَبَ لَكِ غُلٰمًا زَكِيًّا ١٩
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- innamā
- إِنَّمَآ
- sadece
- anā
- أَنَا۠
- ben
- rasūlu
- رَسُولُ
- elçisiyim
- rabbiki
- رَبِّكِ
- Rabbinin
- li-ahaba
- لِأَهَبَ
- hediye edeyim diye
- laki
- لَكِ
- sana
- ghulāman
- غُلَٰمًا
- bir erkek çocuğu
- zakiyyan
- زَكِيًّا
- tertemiz
Cebrail: "Ben temiz bir oğlan bağışlamak için Rabbinin sana gönderdiği elçiden başkası değilim" dedi. ([19] Meryem: 19)Tefsir
قَالَتْ اَنّٰى يَكُوْنُ لِيْ غُلٰمٌ وَّلَمْ يَمْسَسْنِيْ بَشَرٌ وَّلَمْ اَكُ بَغِيًّا ٢٠
- qālat
- قَالَتْ
- dedi
- annā
- أَنَّىٰ
- nasıl
- yakūnu
- يَكُونُ
- olur
- lī
- لِى
- benim
- ghulāmun
- غُلَٰمٌ
- oğlum
- walam yamsasnī
- وَلَمْ يَمْسَسْنِى
- bana dokunmadı
- basharun
- بَشَرٌ
- bir insan
- walam
- وَلَمْ
- ve
- aku
- أَكُ
- ben değilim
- baghiyyan
- بَغِيًّا
- iffetsiz
Meryem: "Bana bir insan temas etmemişken, ben kötü kadın da olmadığım halde nasıl oğlum olabilir?" dedi. ([19] Meryem: 20)Tefsir