كۤهٰيٰعۤصۤ ۚ ١
- kaf-ha-ya-ain-sad
- كٓهيعٓصٓ
- Kaf ha ya 'ayn sad
Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad. ([19] Meryem: 1)Tefsir
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهٗ زَكَرِيَّا ۚ ٢
- dhik'ru
- ذِكْرُ
- bu anmasıdır'
- raḥmati
- رَحْمَتِ
- rahmetini
- rabbika
- رَبِّكَ
- Rabbinin
- ʿabdahu
- عَبْدَهُۥ
- kulu
- zakariyyā
- زَكَرِيَّآ
- Zekeriyya'ya
Bu, Rabbinin kulu Zekeriya'ya olan rahmetini anmadır. ([19] Meryem: 2)Tefsir
اِذْ نَادٰى رَبَّهٗ نِدَاۤءً خَفِيًّا ٣
- idh
- إِذْ
- hani
- nādā
- نَادَىٰ
- yalvarmıştı
- rabbahu
- رَبَّهُۥ
- Rabbine
- nidāan
- نِدَآءً
- bir seslenişle
- khafiyyan
- خَفِيًّا
- gizli
O Rabbine içinden yalvarmıştı. ([19] Meryem: 3)Tefsir
قَالَ رَبِّ اِنِّيْ وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّيْ وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَّلَمْ اَكُنْۢ بِدُعَاۤىِٕكَ رَبِّ شَقِيًّا ٤
- qāla
- قَالَ
- dedi
- rabbi
- رَبِّ
- Rabbim
- innī
- إِنِّى
- şüphesiz ben
- wahana
- وَهَنَ
- gevşedi
- l-ʿaẓmu
- ٱلْعَظْمُ
- kemik(lerim)
- minnī
- مِنِّى
- benim
- wa-ish'taʿala
- وَٱشْتَعَلَ
- ve tutuştu
- l-rasu
- ٱلرَّأْسُ
- başım
- shayban
- شَيْبًا
- ihtiyarlık aleviyle
- walam
- وَلَمْ
- ve
- akun
- أَكُنۢ
- olmadım
- biduʿāika
- بِدُعَآئِكَ
- sana du'a ile
- rabbi
- رَبِّ
- Rabbim
- shaqiyyan
- شَقِيًّا
- bahtsız
Şöyle demişti: "Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı. Rabbim! Sana yalvarmakla şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum kalmadım." ([19] Meryem: 4)Tefsir
وَاِنِّيْ خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَّرَاۤءِيْ وَكَانَتِ امْرَاَتِيْ عَاقِرًا فَهَبْ لِيْ مِنْ لَّدُنْكَ وَلِيًّا ۙ ٥
- wa-innī
- وَإِنِّى
- doğrusu ben
- khif'tu
- خِفْتُ
- korktum
- l-mawāliya
- ٱلْمَوَٰلِىَ
- yerime geçecek yakınlarımdan
- min warāī
- مِن وَرَآءِى
- arkamdan
- wakānati
- وَكَانَتِ
- ve
- im'ra-atī
- ٱمْرَأَتِى
- karım da
- ʿāqiran
- عَاقِرًا
- kısırdır
- fahab
- فَهَبْ
- (Ne olur) lutfet
- lī
- لِى
- bana
- min ladunka
- مِن لَّدُنكَ
- katından
- waliyyan
- وَلِيًّا
- bir veli(aht)
Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakub oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla." ([19] Meryem: 5)Tefsir
يَّرِثُنِيْ وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوْبَ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا ٦
- yarithunī
- يَرِثُنِى
- bana mirasçı olsun
- wayarithu
- وَيَرِثُ
- ve mirasçı olsun
- min āli
- مِنْ ءَالِ
- oğullarına
- yaʿqūba
- يَعْقُوبَۖ
- Ya'kub
- wa-ij'ʿalhu
- وَٱجْعَلْهُ
- ve onu yap
- rabbi
- رَبِّ
- Rabbim
- raḍiyyan
- رَضِيًّا
- razı olduklarından
Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yakub oğullarına mirasçı olsun. Rabbim! Onun, rızanı kazanmasını da sağla." ([19] Meryem: 6)Tefsir
يٰزَكَرِيَّآ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلٰمِ ِۨاسْمُهٗ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَّهٗ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا ٧
- yāzakariyyā
- يَٰزَكَرِيَّآ
- Ey Zekeriyya
- innā
- إِنَّا
- şüphesiz biz
- nubashiruka
- نُبَشِّرُكَ
- sana müjdeleriz
- bighulāmin
- بِغُلَٰمٍ
- bir oğul
- us'muhu
- ٱسْمُهُۥ
- onun adı
- yaḥyā
- يَحْيَىٰ
- Yahya'dır
- lam najʿal
- لَمْ نَجْعَل
- yapmadık
- lahu
- لَّهُۥ
- ona
- min qablu
- مِن قَبْلُ
- daha önce
- samiyyan
- سَمِيًّا
- adaş
Allah: "Ey Zekeriya! Sana, Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik" buyurdu. ([19] Meryem: 7)Tefsir
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُوْنُ لِيْ غُلٰمٌ وَّكَانَتِ امْرَاَتِيْ عَاقِرًا وَّقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا ٨
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- rabbi
- رَبِّ
- Rabbim
- annā
- أَنَّىٰ
- nasıl olur?
- yakūnu lī
- يَكُونُ لِى
- benim
- ghulāmun
- غُلَٰمٌ
- oğlum
- wakānati
- وَكَانَتِ
- ve
- im'ra-atī
- ٱمْرَأَتِى
- karım da
- ʿāqiran
- عَاقِرًا
- kısırdır
- waqad
- وَقَدْ
- ve gerçekten
- balaghtu
- بَلَغْتُ
- ben ulaştım
- mina l-kibari
- مِنَ ٱلْكِبَرِ
- ihtiyarlığın
- ʿitiyyan
- عِتِيًّا
- son sınırına
Zekeriya: "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?" dedi. ([19] Meryem: 8)Tefsir
قَالَ كَذٰلِكَۗ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَّقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـًٔا ٩
- qāla
- قَالَ
- dedi ki
- kadhālika
- كَذَٰلِكَ
- öyledir
- qāla
- قَالَ
- dedi;
- rabbuka
- رَبُّكَ
- senin Rabbin
- huwa
- هُوَ
- O
- ʿalayya
- عَلَىَّ
- bana
- hayyinun
- هَيِّنٌ
- kolaydır
- waqad
- وَقَدْ
- ve gerçekten
- khalaqtuka
- خَلَقْتُكَ
- seni de yaratmıştım
- min qablu
- مِن قَبْلُ
- daha önce
- walam
- وَلَمْ
- ve değilken
- taku
- تَكُ
- sen
- shayan
- شَيْـًٔا
- hiçbir şey
Allah: "Rabbin böyle buyurdu; Çünkü bu bana kolaydır, nitekim sen yokken daha önce seni yaratmıştım" dedi. ([19] Meryem: 9)Tefsir
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِّيْٓ اٰيَةً ۗقَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِيًّا ١٠
- qāla
- قَالَ
- dedi
- rabbi
- رَبِّ
- Rabbim
- ij'ʿal
- ٱجْعَل
- (öyle ise) ver
- lī
- لِّىٓ
- bana
- āyatan
- ءَايَةًۚ
- bir işaret
- qāla
- قَالَ
- dedi
- āyatuka
- ءَايَتُكَ
- senin işaretin
- allā tukallima
- أَلَّا تُكَلِّمَ
- konuşamamandır
- l-nāsa
- ٱلنَّاسَ
- insanlarla
- thalātha
- ثَلَٰثَ
- üç
- layālin
- لَيَالٍ
- gece
- sawiyyan
- سَوِيًّا
- sapasağlam olduğun halde
Zekeriya "Rabbim! Öyleyse bana bir alamet ver" dedi. Allah: "Senin alametin, sağlam ve sıhhatli olduğun halde üç gün üç gece insanlarla konuşamamandır" buyurdu. ([19] Meryem: 10)Tefsir