Skip to content

Suresi Kehf - Page: 5

Al-Kahf

(al-Kahf)

41

اَوْ يُصْبِحَ مَاۤؤُهَا غَوْرًا فَلَنْ تَسْتَطِيْعَ لَهٗ طَلَبًا ٤١

aw
أَوْ
yahut
yuṣ'biḥa
يُصْبِحَ
çekilir
māuhā
مَآؤُهَا
suyu
ghawran
غَوْرًا
dibe
falan
فَلَن
bir daha
tastaṭīʿa
تَسْتَطِيعَ
gücün yetmez
lahu
لَهُۥ
onu
ṭalaban
طَلَبًا
aramaya
Kendisiyle konuştuğu arkadaşı ona: "Seni topraktan, sonra nutfeden yaratanı, sonunda de seni insan kılığına koyanı mı inkar ediyorsun? İşte O benim Rabbim olan Allah'tır. Rabbime kimseyi ortak koşmam. Bahçene girdiğin zaman, her ne kadar beni kendinden mal ve nüfus bakımından daha az buluyorsan da: "Maşallah! Kuvvet ancak Allah'a mahsustur!" demen gerekmez mi? Rabbim, senin bahçenden daha iyisini bana verebilir ve seninkinin üzerine gökten bir felaket gönderir de bahçen yerle bir olabilir. Yahut suyu çekilir bir daha da bulamazsın" dedi. ([18] Kehf: 41)
Tefsir
42

وَاُحِيْطَ بِثَمَرِهٖ فَاَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلٰى مَآ اَنْفَقَ فِيْهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوْشِهَا وَيَقُوْلُ يٰلَيْتَنِيْ لَمْ اُشْرِكْ بِرَبِّيْٓ اَحَدًا ٤٢

wa-uḥīṭa
وَأُحِيطَ
derken yok edildi
bithamarihi
بِثَمَرِهِۦ
ürünü
fa-aṣbaḥa
فَأَصْبَحَ
ve başladı
yuqallibu
يُقَلِّبُ
oğuşturmağa
kaffayhi
كَفَّيْهِ
ellerini
ʿalā
عَلَىٰ
üzerine
مَآ
şeyler
anfaqa
أَنفَقَ
harcadıkları
fīhā
فِيهَا
ona
wahiya
وَهِىَ
ve o
khāwiyatun
خَاوِيَةٌ
yıkılmıştı
ʿalā
عَلَىٰ
üzerine
ʿurūshihā
عُرُوشِهَا
çardakları
wayaqūlu
وَيَقُولُ
ve diyordu
yālaytanī
يَٰلَيْتَنِى
ah keşke ben
lam ush'rik
لَمْ أُشْرِكْ
ortak koşmasaydım
birabbī
بِرَبِّىٓ
Rabbime
aḥadan
أَحَدًا
kimseyi
Nitekim, ürünleri yok edildi; bağın altüst olmuş çardakları karşısında, sarfettiği emeğe içi yanarak ellerini oğuşturup "Keşke Rabbime kimseyi ortak koşmasaydım" diyordu. ([18] Kehf: 42)
Tefsir
43

وَلَمْ تَكُنْ لَّهٗ فِئَةٌ يَّنْصُرُوْنَهٗ مِنْ دُوْنِ اللّٰهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِرًاۗ ٤٣

walam
وَلَمْ
ve
takun
تَكُن
olmadı
lahu
لَّهُۥ
onun
fi-atun
فِئَةٌ
bir topluluğu
yanṣurūnahu
يَنصُرُونَهُۥ
kendisine yardım eden
min dūni
مِن دُونِ
başka
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'tan
wamā
وَمَا
ve
kāna
كَانَ
olmadı
muntaṣiran
مُنتَصِرًا
kendisinine yardım edilen
Ona, Allah'tan başka yardım edebilecek adamları da yoktu, kendi kendini de kurtaramadı. ([18] Kehf: 43)
Tefsir
44

هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلّٰهِ الْحَقِّۗ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَّخَيْرٌ عُقْبًا ࣖ ٤٤

hunālika
هُنَالِكَ
işte o durumda
l-walāyatu
ٱلْوَلَٰيَةُ
velilik (koruyuculuk)
lillahi
لِلَّهِ
yalnız Allah'a mahsustur
l-ḥaqi
ٱلْحَقِّۚ
hak olan
huwa
هُوَ
O'dur
khayrun
خَيْرٌ
en iyi olan
thawāban
ثَوَابًا
mükafatı
wakhayrun
وَخَيْرٌ
ve daha hayırlıdır
ʿuq'ban
عُقْبًا
akıbet
İşte burada kudret ve hakimiyet, varlığı gerçek olan Allah'ındır. Mükafatlandırma bakımından hayırlı olan da, sonuçlandırma yönünden hayırlı olan da O'dur. ([18] Kehf: 44)
Tefsir
45

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَّثَلَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَاۤءٍ اَنْزَلْنٰهُ مِنَ السَّمَاۤءِ فَاخْتَلَطَ بِهٖ نَبَاتُ الْاَرْضِ فَاَصْبَحَ هَشِيْمًا تَذْرُوْهُ الرِّيٰحُ ۗوَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُّقْتَدِرًا ٤٥

wa-iḍ'rib
وَٱضْرِبْ
ve anlat
lahum
لَهُم
onlara
mathala
مَّثَلَ
misalini
l-ḥayati
ٱلْحَيَوٰةِ
hayatının
l-dun'yā
ٱلدُّنْيَا
dünya
kamāin
كَمَآءٍ
bir su
anzalnāhu
أَنزَلْنَٰهُ
indirdik
mina l-samāi
مِنَ ٱلسَّمَآءِ
gökten
fa-ikh'talaṭa
فَٱخْتَلَطَ
karıştı
bihi
بِهِۦ
onunla
nabātu
نَبَاتُ
bitkisi
l-arḍi
ٱلْأَرْضِ
yerin
fa-aṣbaḥa
فَأَصْبَحَ
ve haline geliverdi
hashīman
هَشِيمًا
çöp kırıntıları
tadhrūhu
تَذْرُوهُ
savurduğu
l-riyāḥu
ٱلرِّيَٰحُۗ
rüzgarların
wakāna
وَكَانَ
ve
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
ʿalā
عَلَىٰ
üzerine
kulli
كُلِّ
her
shayin
شَىْءٍ
şey
muq'tadiran
مُّقْتَدِرًا
kadirdir
Onlara, dünya hayatı misalinin tıpkı şöyle olduğunu anlat: Gökten indirdiğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır, ama sonunda rüzgarın savuracağı çerçöpe döner. Allah her şeyin üstünde bir kudrete sahip olandır. ([18] Kehf: 45)
Tefsir
46

اَلْمَالُ وَالْبَنُوْنَ زِيْنَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَالْبٰقِيٰتُ الصّٰلِحٰتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَّخَيْرٌ اَمَلًا ٤٦

al-mālu
ٱلْمَالُ
mal
wal-banūna
وَٱلْبَنُونَ
ve oğullar
zīnatu
زِينَةُ
süsüdür
l-ḥayati
ٱلْحَيَوٰةِ
hayatının
l-dun'yā
ٱلدُّنْيَاۖ
dünya
wal-bāqiyātu
وَٱلْبَٰقِيَٰتُ
fakat kalıcı olan
l-ṣāliḥātu
ٱلصَّٰلِحَٰتُ
güzel işler ise
khayrun
خَيْرٌ
daha hayırlıdır
ʿinda
عِندَ
katında
rabbika
رَبِّكَ
Rabbinin
thawāban
ثَوَابًا
sevapça
wakhayrun
وَخَيْرٌ
ve daha hayırlıdır
amalan
أَمَلًا
umutça da
Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Ama baki kalacak yararlı işler, sevab olarak da, emel olarak da, Rabbinin katında daha hayırlıdır. ([18] Kehf: 46)
Tefsir
47

وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْاَرْضَ بَارِزَةًۙ وَّحَشَرْنٰهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ اَحَدًاۚ ٤٧

wayawma
وَيَوْمَ
O gün
nusayyiru
نُسَيِّرُ
yürütürüz
l-jibāla
ٱلْجِبَالَ
dağları
watarā
وَتَرَى
ve görürsün
l-arḍa
ٱلْأَرْضَ
yeri
bārizatan
بَارِزَةً
çırılçıplak
waḥasharnāhum
وَحَشَرْنَٰهُمْ
onları toplamışız
falam
فَلَمْ
ve
nughādir
نُغَادِرْ
bırakmamışızdır
min'hum
مِنْهُمْ
onlardan
aḥadan
أَحَدًا
hiçbirini
Bir gün dağları yürütürüz de yeri dümdüz görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın diriltip bir araya toplarız. ([18] Kehf: 47)
Tefsir
48

وَعُرِضُوْا عَلٰى رَبِّكَ صَفًّاۗ لَقَدْ جِئْتُمُوْنَا كَمَا خَلَقْنٰكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۢ ۖبَلْ زَعَمْتُمْ اَلَّنْ نَّجْعَلَ لَكُمْ مَّوْعِدًا ٤٨

waʿuriḍū
وَعُرِضُوا۟
ve hepsi sunulmuşlardır
ʿalā rabbika
عَلَىٰ رَبِّكَ
senin Rabbine
ṣaffan
صَفًّا
sıra sıra
laqad
لَّقَدْ
andolsun
ji'tumūnā
جِئْتُمُونَا
bize geldiniz
kamā
كَمَا
gibi
khalaqnākum
خَلَقْنَٰكُمْ
sizi yarattığımız
awwala
أَوَّلَ
ilk
marratin
مَرَّةٍۭۚ
defa
bal
بَلْ
oysa
zaʿamtum
زَعَمْتُمْ
siz sanmıştınız
allan najʿala
أَلَّن نَّجْعَلَ
tayin etmeyeceğimizi
lakum
لَكُم
size
mawʿidan
مَّوْعِدًا
bir vade
Dizi dizi Rabbine sunulduklarında onlara: "And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi Bize geldiniz. Sizi bir yere toplamak için söz vermediğimizi iddia etmiştiniz değil mi?" denir. ([18] Kehf: 48)
Tefsir
49

وَوُضِعَ الْكِتٰبُ فَتَرَى الْمُجْرِمِيْنَ مُشْفِقِيْنَ مِمَّا فِيْهِ وَيَقُوْلُوْنَ يٰوَيْلَتَنَا مَالِ هٰذَا الْكِتٰبِ لَا يُغَادِرُ صَغِيْرَةً وَّلَا كَبِيْرَةً اِلَّآ اَحْصٰىهَاۚ وَوَجَدُوْا مَا عَمِلُوْا حَاضِرًاۗ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَدًا ࣖ ٤٩

wawuḍiʿa
وَوُضِعَ
(ortaya) konulmuştur
l-kitābu
ٱلْكِتَٰبُ
Kitap
fatarā
فَتَرَى
ve görürsün
l-muj'rimīna
ٱلْمُجْرِمِينَ
suçluların
mush'fiqīna
مُشْفِقِينَ
korkarak
mimmā fīhi
مِمَّا فِيهِ
onun içindekilerden
wayaqūlūna
وَيَقُولُونَ
ve dediklerini
yāwaylatanā
يَٰوَيْلَتَنَا
ey vah bize
māli
مَالِ
ne oluyor
hādhā
هَٰذَا
bu
l-kitābi
ٱلْكِتَٰبِ
Kitaba
لَا
(hiçbir şey)
yughādiru
يُغَادِرُ
bırakmıyor
ṣaghīratan
صَغِيرَةً
(ne) küçük
walā
وَلَا
ne de
kabīratan
كَبِيرَةً
büyük
illā aḥṣāhā
إِلَّآ أَحْصَىٰهَاۚ
her (yaptığımız) şeyi sayıp döküyor
wawajadū
وَوَجَدُوا۟
ve bulmuşlardır
مَا
şeyleri
ʿamilū
عَمِلُوا۟
yaptıkları
ḥāḍiran
حَاضِرًاۗ
hazır
walā
وَلَا
ve
yaẓlimu
يَظْلِمُ
zulmetmez
rabbuka
رَبُّكَ
Rabbin
aḥadan
أَحَدًا
kimseye
Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez. ([18] Kehf: 49)
Tefsir
50

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰۤىِٕكَةِ اسْجُدُوْا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوْٓا اِلَّآ اِبْلِيْسَۗ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّهٖۗ اَفَتَتَّخِذُوْنَهٗ وَذُرِّيَّتَهٗٓ اَوْلِيَاۤءَ مِنْ دُوْنِيْ وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّۗ بِئْسَ لِلظّٰلِمِيْنَ بَدَلًا ٥٠

wa-idh
وَإِذْ
ve hani
qul'nā
قُلْنَا
demiştik
lil'malāikati
لِلْمَلَٰٓئِكَةِ
meleklere
us'judū
ٱسْجُدُوا۟
secde edin
liādama
لِءَادَمَ
Adem'e
fasajadū
فَسَجَدُوٓا۟
secde ettiler
illā
إِلَّآ
hariç
ib'līsa
إِبْلِيسَ
İblis
kāna
كَانَ
(O) idi
mina l-jini
مِنَ ٱلْجِنِّ
cinlerden
fafasaqa
فَفَسَقَ
dışına çıktı
ʿan amri
عَنْ أَمْرِ
buyruğunun
rabbihi
رَبِّهِۦٓۗ
Rabbinin
afatattakhidhūnahu
أَفَتَتَّخِذُونَهُۥ
siz onu mu ediniyorsunuz?
wadhurriyyatahu
وَذُرِّيَّتَهُۥٓ
ve onun neslini
awliyāa
أَوْلِيَآءَ
dostlar
min dūnī
مِن دُونِى
benden ayrı olarak
wahum
وَهُمْ
oysa onlar
lakum
لَكُمْ
sizin
ʿaduwwun
عَدُوٌّۢۚ
düşmanınızdır
bi'sa
بِئْسَ
ne kötü
lilẓẓālimīna
لِلظَّٰلِمِينَ
zalimler için
badalan
بَدَلًا
bir değiştirmedir
Meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin buyruğu dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz Beni bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Kendilerine yazık edenler için bu ne kötü değişmedir! ([18] Kehf: 50)
Tefsir