Skip to content

Suresi Kehf - Page: 3

Al-Kahf

(al-Kahf)

21

وَكَذٰلِكَ اَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوْٓا اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَّاَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيْهَاۚ اِذْ يَتَنَازَعُوْنَ بَيْنَهُمْ اَمْرَهُمْ فَقَالُوا ابْنُوْا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًاۗ رَبُّهُمْ اَعْلَمُ بِهِمْۗ قَالَ الَّذِيْنَ غَلَبُوْا عَلٰٓى اَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَّسْجِدًا ٢١

wakadhālika
وَكَذَٰلِكَ
ve böylece
aʿtharnā
أَعْثَرْنَا
buldurduk
ʿalayhim
عَلَيْهِمْ
onları
liyaʿlamū
لِيَعْلَمُوٓا۟
bilsinler diye
anna
أَنَّ
şüphesiz
waʿda
وَعْدَ
va'dinin
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
ḥaqqun
حَقٌّ
gerçek olduğunu
wa-anna
وَأَنَّ
ve şüphesiz
l-sāʿata
ٱلسَّاعَةَ
saatin(geleceğinde)
لَا
asla olmadığını
rayba
رَيْبَ
şüphe
fīhā
فِيهَآ
onda
idh
إِذْ
o sırada
yatanāzaʿūna
يَتَنَٰزَعُونَ
tartışıyorlardı
baynahum
بَيْنَهُمْ
kendi aralarında
amrahum
أَمْرَهُمْۖ
onların durumlarını
faqālū
فَقَالُوا۟
dediler
ib'nū
ٱبْنُوا۟
bina edin
ʿalayhim
عَلَيْهِم
onların üstüne
bun'yānan
بُنْيَٰنًاۖ
bir bina
rabbuhum
رَّبُّهُمْ
Rableri
aʿlamu
أَعْلَمُ
daha iyi bilir
bihim
بِهِمْۚ
onları
qāla
قَالَ
dediler ki
alladhīna ghalabū
ٱلَّذِينَ غَلَبُوا۟
gâlip gelenler
ʿalā amrihim
عَلَىٰٓ أَمْرِهِمْ
onların işine
lanattakhidhanna
لَنَتَّخِذَنَّ
mutlaka yapacağız
ʿalayhim
عَلَيْهِم
onların üstüne
masjidan
مَّسْجِدًا
bir mescid
Böylece, Allah'ın sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin kopmasından şüphe edilemeyeceğini bilmeleri için, insanların onları bulmalarını sağladık. Nitekim halk, bunların hakkında çekişip duruyor: "Onların mağaralarının çevresine bir bina kurun" diyorlardı. Oysa, Rableri onları çok iyi bilir. Tartışmayı kazananlar: "Onların mağaralarının çevresinde mutlaka bir mescid kuracağız" dediler. ([18] Kehf: 21)
Tefsir
22

سَيَقُوْلُوْنَ ثَلٰثَةٌ رَّابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ وَيَقُوْلُوْنَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًاۢ بِالْغَيْبِۚ وَيَقُوْلُوْنَ سَبْعَةٌ وَّثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ ۗقُلْ رَّبِّيْٓ اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَّا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَلِيْلٌ ەۗ فَلَا تُمَارِ فِيْهِمْ اِلَّا مِرَاۤءً ظَاهِرًا ۖوَّلَا تَسْتَفْتِ فِيْهِمْ مِّنْهُمْ اَحَدًا ࣖ ٢٢

sayaqūlūna
سَيَقُولُونَ
diyecekler
thalāthatun
ثَلَٰثَةٌ
onlar üçtür
rābiʿuhum
رَّابِعُهُمْ
dördüncüleri
kalbuhum
كَلْبُهُمْ
köpekleridir
wayaqūlūna
وَيَقُولُونَ
ve diyecekler
khamsatun
خَمْسَةٌ
beştir
sādisuhum
سَادِسُهُمْ
altıncıları
kalbuhum
كَلْبُهُمْ
köpekleridir
rajman
رَجْمًۢا
taş atar gibi
bil-ghaybi
بِٱلْغَيْبِۖ
görülmeyene
wayaqūlūna
وَيَقُولُونَ
ve diyecekler
sabʿatun
سَبْعَةٌ
yedidir
wathāminuhum
وَثَامِنُهُمْ
sekizincileri
kalbuhum
كَلْبُهُمْۚ
köpekleridir
qul
قُل
de ki
rabbī
رَّبِّىٓ
Rabbim
aʿlamu
أَعْلَمُ
daha iyi bilir
biʿiddatihim
بِعِدَّتِهِم
onların sayısını
مَّا
yoktur
yaʿlamuhum
يَعْلَمُهُمْ
onları bilen
illā
إِلَّا
dışında
qalīlun
قَلِيلٌۗ
azı
falā tumāri
فَلَا تُمَارِ
münakaşaya girme
fīhim
فِيهِمْ
onlar hakkında
illā
إِلَّا
dışında
mirāan
مِرَآءً
tartışma
ẓāhiran
ظَٰهِرًا
sathi
walā
وَلَا
ve
tastafti
تَسْتَفْتِ
bir şey sorma
fīhim
فِيهِم
onlar hakkında
min'hum
مِّنْهُمْ
bunlardan
aḥadan
أَحَدًا
hiçbirine
Karanlığa taş atar gibi, "Mağara ehli üçtür, dördüncüleri köpekleridir" derler, yahut, "Beştir, altıncıları köpekleridir" derler, yahut "Yedidir, sekizincileri köpekleridir" derler. De ki: "Onların sayısını en iyi bilen Rabbim'dir. Onları pek az kimseden başkası bilmez." Bunun için, onlar hakkında, bu kısaca anlatılanın dışında, kimseyle tartışma ve onlar hakkında kimseden bir şey sorma. ([18] Kehf: 22)
Tefsir
23

وَلَا تَقُوْلَنَّ لِشَا۟يْءٍ اِنِّيْ فَاعِلٌ ذٰلِكَ غَدًاۙ ٢٣

walā
وَلَا
ve
taqūlanna
تَقُولَنَّ
deme
lishāy'in
لِشَا۟ىْءٍ
hiçbir şey için
innī
إِنِّى
mutlaka
fāʿilun
فَاعِلٌ
yapacağım
dhālika
ذَٰلِكَ
bunu
ghadan
غَدًا
yarın
Herhangi bir şey için, Allah'ın dilemesi dışında: "Ben yarın onu yapacağım" deme. Unuttuğun zaman Rabbini an ve şöyle de: "Umulur ki, Rabbim beni doğruya daha yakın olana eriştirir." ([18] Kehf: 23)
Tefsir
24

اِلَّآ اَنْ يَّشَاۤءَ اللّٰهُ ۖوَاذْكُرْ رَّبَّكَ اِذَا نَسِيْتَ وَقُلْ عَسٰٓى اَنْ يَّهْدِيَنِ رَبِّيْ لِاَقْرَبَ مِنْ هٰذَا رَشَدًا ٢٤

illā
إِلَّآ
ancak
an yashāa
أَن يَشَآءَ
dilerse
l-lahu
ٱللَّهُۚ
Allah
wa-udh'kur
وَٱذْكُر
ve an (hatırla)
rabbaka
رَّبَّكَ
Rabbini
idhā
إِذَا
zaman
nasīta
نَسِيتَ
unuttuğun
waqul
وَقُلْ
ve de ki
ʿasā
عَسَىٰٓ
umarım
an yahdiyani
أَن يَهْدِيَنِ
beni ulaştırmasını
rabbī
رَبِّى
Rabbimin
li-aqraba
لِأَقْرَبَ
daha yakın
min hādhā
مِنْ هَٰذَا
bundan
rashadan
رَشَدًا
bir doğruya
Herhangi bir şey için, Allah'ın dilemesi dışında: "Ben yarın onu yapacağım" deme. Unuttuğun zaman Rabbini an ve şöyle de: "Umulur ki, Rabbim beni doğruya daha yakın olana eriştirir." ([18] Kehf: 24)
Tefsir
25

وَلَبِثُوْا فِيْ كَهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِنِيْنَ وَازْدَادُوْا تِسْعًا ٢٥

walabithū
وَلَبِثُوا۟
ve kaldılar
fī kahfihim
فِى كَهْفِهِمْ
mağaralarında
thalātha
ثَلَٰثَ
üç
mi-atin
مِا۟ئَةٍ
yüz
sinīna
سِنِينَ
yıl
wa-iz'dādū
وَٱزْدَادُوا۟
ve ilave ettiler
tis'ʿan
تِسْعًا
dokuz (yıl)
Onlar mağaralarında üçyüz dokuz yıl kaldılar. ([18] Kehf: 25)
Tefsir
26

قُلِ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوْا ۚ لَهٗ غَيْبُ السَّمٰوٰتِ وَالْاَرْضِۗ اَبْصِرْ بِهٖ وَاَسْمِعْۗ مَا لَهُمْ مِّنْ دُوْنِهٖ مِنْ وَّلِيٍّۗ وَلَا يُشْرِكُ فِيْ حُكْمِهٖٓ اَحَدًا ٢٦

quli
قُلِ
de ki
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
aʿlamu
أَعْلَمُ
daha iyi bilir
bimā
بِمَا
ne kadar
labithū
لَبِثُوا۟ۖ
kaldıklarını
lahu
لَهُۥ
O'nundur
ghaybu
غَيْبُ
gaybı
l-samāwāti
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerin
wal-arḍi
وَٱلْأَرْضِۖ
ve yerin
abṣir
أَبْصِرْ
ne güzel görendir
bihi
بِهِۦ
onu
wa-asmiʿ
وَأَسْمِعْۚ
ne güzel işitendir
مَا
yoktur
lahum
لَهُم
onların
min dūnihi
مِّن دُونِهِۦ
O'ndan başka
min
مِن
hiçbir
waliyyin
وَلِىٍّ
yardımcısı
walā
وَلَا
ve
yush'riku
يُشْرِكُ
O ortak etmez
fī ḥuk'mihi
فِى حُكْمِهِۦٓ
kendi hükmüne
aḥadan
أَحَدًا
kimseyi
De ki: "Onların ne kadar kaldıklarını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'na aittir. O, ne mükemmel görendir! O ne mükemmel işitendir! İnsanların O'ndan başka dostu yoktur. O, hiç kimseyi hükümranlığa ortak kılmaz." ([18] Kehf: 26)
Tefsir
27

وَاتْلُ مَآ اُوْحِيَ اِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَۗ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمٰتِهٖۗ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُوْنِهٖ مُلْتَحَدًا ٢٧

wa-ut'lu
وَٱتْلُ
oku
مَآ
şeyi
ūḥiya
أُوحِىَ
vahyedilen
ilayka
إِلَيْكَ
sana
min kitābi
مِن كِتَابِ
Kitabı'ndan
rabbika
رَبِّكَۖ
Rabbinin
لَا
yoktur
mubaddila
مُبَدِّلَ
değiştirecek
likalimātihi
لِكَلِمَٰتِهِۦ
O'nun sözlerini
walan
وَلَن
ve
tajida
تَجِدَ
bulamazsın
min dūnihi
مِن دُونِهِۦ
O'ndan başka
mul'taḥadan
مُلْتَحَدًا
sığınılacak bir kimse
Rabbinin Kitap'ından sana vahyolunanı oku; O'nun sözlerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın. ([18] Kehf: 27)
Tefsir
28

وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِيْنَ يَدْعُوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيْدُوْنَ وَجْهَهٗ وَلَا تَعْدُ عَيْنٰكَ عَنْهُمْۚ تُرِيْدُ زِيْنَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَا تُطِعْ مَنْ اَغْفَلْنَا قَلْبَهٗ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوٰىهُ وَكَانَ اَمْرُهٗ فُرُطًا ٢٨

wa-iṣ'bir
وَٱصْبِرْ
tut (sabret)
nafsaka
نَفْسَكَ
nefsini
maʿa
مَعَ
beraber
alladhīna yadʿūna
ٱلَّذِينَ يَدْعُونَ
yalvaranlarla
rabbahum
رَبَّهُم
Rablerine
bil-ghadati
بِٱلْغَدَوٰةِ
sabah
wal-ʿashiyi
وَٱلْعَشِىِّ
akşam
yurīdūna
يُرِيدُونَ
isteyerek
wajhahu
وَجْهَهُۥۖ
rızasını
walā
وَلَا
ve
taʿdu
تَعْدُ
sapmasın
ʿaynāka
عَيْنَاكَ
gözlerin
ʿanhum
عَنْهُمْ
onlardan
turīdu
تُرِيدُ
isteyerek
zīnata
زِينَةَ
süsünü
l-ḥayati
ٱلْحَيَوٰةِ
hayatının
l-dun'yā
ٱلدُّنْيَاۖ
dünya
walā
وَلَا
ve
tuṭiʿ
تُطِعْ
itaat etme
man
مَنْ
kişiye
aghfalnā
أَغْفَلْنَا
alıkoyduğumuz
qalbahu
قَلْبَهُۥ
kalbini
ʿan dhik'rinā
عَن ذِكْرِنَا
bizi anmaktan
wa-ittabaʿa
وَٱتَّبَعَ
ve tâbi olan
hawāhu
هَوَىٰهُ
keyfine
wakāna
وَكَانَ
ve olan
amruhu
أَمْرُهُۥ
işi
furuṭan
فُرُطًا
aşırılık
Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma. ([18] Kehf: 28)
Tefsir
29

وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَّبِّكُمْۗ فَمَنْ شَاۤءَ فَلْيُؤْمِنْ وَّمَنْ شَاۤءَ فَلْيَكْفُرْۚ اِنَّآ اَعْتَدْنَا لِلظّٰلِمِيْنَ نَارًاۙ اَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَاۗ وَاِنْ يَّسْتَغِيْثُوْا يُغَاثُوْا بِمَاۤءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِى الْوُجُوْهَۗ بِئْسَ الشَّرَابُۗ وَسَاۤءَتْ مُرْتَفَقًا ٢٩

waquli
وَقُلِ
de ki
l-ḥaqu
ٱلْحَقُّ
bu gerçek
min rabbikum
مِن رَّبِّكُمْۖ
Rabbinizdendir
faman
فَمَن
artık kimse
shāa
شَآءَ
dileyen
falyu'min
فَلْيُؤْمِن
inansın
waman
وَمَن
ve kimse
shāa
شَآءَ
dileyen
falyakfur
فَلْيَكْفُرْۚ
inkar etsin
innā
إِنَّآ
çünkü biz
aʿtadnā
أَعْتَدْنَا
hazırladık
lilẓẓālimīna
لِلظَّٰلِمِينَ
zalimlere
nāran
نَارًا
bir ateş
aḥāṭa
أَحَاطَ
kuşatmıştır
bihim
بِهِمْ
onları
surādiquhā
سُرَادِقُهَاۚ
çadırı
wa-in
وَإِن
ve eğer
yastaghīthū
يَسْتَغِيثُوا۟
feryad edip yardım isteseler
yughāthū
يُغَاثُوا۟
kendilerine yardım edilir
bimāin
بِمَآءٍ
bir su ile
kal-muh'li
كَٱلْمُهْلِ
erimiş maden gibi
yashwī
يَشْوِى
haşlayan
l-wujūha
ٱلْوُجُوهَۚ
yüzleri
bi'sa
بِئْسَ
o ne kötü
l-sharābu
ٱلشَّرَابُ
bir içecektir
wasāat
وَسَآءَتْ
ve ne kötü
mur'tafaqan
مُرْتَفَقًا
ağırlanmadır
De ki: "Gerçek Rabbinizdendir." Dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışızdır. Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır! ([18] Kehf: 29)
Tefsir
30

اِنَّ الَّذِيْنَ اٰمَنُوْا وَعَمِلُوا الصّٰلِحٰتِ اِنَّا لَا نُضِيْعُ اَجْرَ مَنْ اَحْسَنَ عَمَلًاۚ ٣٠

inna
إِنَّ
şüphesiz
alladhīna
ٱلَّذِينَ
onlar ki
āmanū
ءَامَنُوا۟
inandılar
waʿamilū
وَعَمِلُوا۟
ve yaptılar
l-ṣāliḥāti
ٱلصَّٰلِحَٰتِ
iyi işler
innā
إِنَّا
elbette biz
لَا
asla
nuḍīʿu
نُضِيعُ
zayi etmeyiz
ajra
أَجْرَ
ecrini
man
مَنْ
kimsenin
aḥsana
أَحْسَنَ
güzel yapan
ʿamalan
عَمَلًا
işi
İyi hareket edenin ecrini zayi etmeyiz. Doğrusu, inanıp yararlı iş yapanlara, işte onlara, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir mükafat ve ne güzel yaslanacak yer! ([18] Kehf: 30)
Tefsir