Skip to content

Suresi Kehf - Page: 2

Al-Kahf

(al-Kahf)

11

فَضَرَبْنَا عَلٰٓى اٰذَانِهِمْ فِى الْكَهْفِ سِنِيْنَ عَدَدًاۙ ١١

faḍarabnā
فَضَرَبْنَا
biz de vurduk
ʿalā
عَلَىٰٓ
(ağırlık)
ādhānihim
ءَاذَانِهِمْ
kulaklarına
fī l-kahfi
فِى ٱلْكَهْفِ
mağarada
sinīna
سِنِينَ
yıllar
ʿadadan
عَدَدًا
nice
Mağaranın içinde onları yıllarca uyuttuk; sonra, iki taraftan hangisinin bekledikleri sonucu iyi hesaplamış olduğunu belirtmek için onları uyandırdık. ([18] Kehf: 11)
Tefsir
12

ثُمَّ بَعَثْنٰهُمْ لِنَعْلَمَ اَيُّ الْحِزْبَيْنِ اَحْصٰى لِمَا لَبِثُوْٓا اَمَدًا ࣖ ١٢

thumma
ثُمَّ
sonra
baʿathnāhum
بَعَثْنَٰهُمْ
onları uyandırdık
linaʿlama
لِنَعْلَمَ
bilmek için
ayyu
أَىُّ
hangisinin
l-ḥiz'bayni
ٱلْحِزْبَيْنِ
iki zümreden
aḥṣā
أَحْصَىٰ
daha iyi hesabedeceğini
limā labithū
لِمَا لَبِثُوٓا۟
(onların) kaldıkları
amadan
أَمَدًا
süreyi
Mağaranın içinde onları yıllarca uyuttuk; sonra, iki taraftan hangisinin bekledikleri sonucu iyi hesaplamış olduğunu belirtmek için onları uyandırdık. ([18] Kehf: 12)
Tefsir
13

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّۗ اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوْا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنٰهُمْ هُدًىۖ ١٣

naḥnu
نَّحْنُ
biz
naquṣṣu
نَقُصُّ
anlatıyoruz
ʿalayka
عَلَيْكَ
sana
naba-ahum
نَبَأَهُم
onların haberlerini
bil-ḥaqi
بِٱلْحَقِّۚ
gerçek olarak
innahum
إِنَّهُمْ
muhakkak onlar
fit'yatun
فِتْيَةٌ
gençlerdi
āmanū
ءَامَنُوا۟
inanmış
birabbihim
بِرَبِّهِمْ
Rablerine
wazid'nāhum
وَزِدْنَٰهُمْ
biz de onların artırmıştık
hudan
هُدًى
hidayetlerini
Onların olayını sana Biz gerçek olarak anlatıyoruz: Onlar Rablerine inanmış birkaç gençti. Onların hidayetlerini artırmış ve kalblerini pekiştirmiştik. Durup, şöyle demişlerdi: "Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir, O'nu bırakıp başka bir tanrıya yalvarmayız, yoksa and olsun ki, batıl söz söylemiş oluruz. Şu bizim milletimiz, Allah'ı bırakıp O'ndan başka tanrılar edindiler. Onların gerçek olduğuna apaçık delil getirmeleri gerekmez mi? Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir?" ([18] Kehf: 13)
Tefsir
14

وَّرَبَطْنَا عَلٰى قُلُوْبِهِمْ اِذْ قَامُوْا فَقَالُوْا رَبُّنَا رَبُّ السَّمٰوٰتِ وَالْاَرْضِ لَنْ نَّدْعُوَا۟ مِنْ دُوْنِهٖٓ اِلٰهًا لَّقَدْ قُلْنَآ اِذًا شَطَطًا ١٤

warabaṭnā
وَرَبَطْنَا
ve metanet bağlamıştık
ʿalā
عَلَىٰ
üstüne
qulūbihim
قُلُوبِهِمْ
kalblerinin
idh qāmū
إِذْ قَامُوا۟
kalktılar
faqālū
فَقَالُوا۟
ve dediler ki
rabbunā
رَبُّنَا
Rabbimiz
rabbu
رَبُّ
Rabbidir
l-samāwāti
ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerin
wal-arḍi
وَٱلْأَرْضِ
ve yerin
lan nadʿuwā
لَن نَّدْعُوَا۟
biz asla demeyiz
min dūnihi
مِن دُونِهِۦٓ
O'ndan başkasına
ilāhan
إِلَٰهًاۖ
Tanrı
laqad
لَّقَدْ
yoksa
qul'nā
قُلْنَآ
konuşmuş oluruz
idhan
إِذًا
o zaman
shaṭaṭan
شَطَطًا
saçma sapan
Onların olayını sana Biz gerçek olarak anlatıyoruz: Onlar Rablerine inanmış birkaç gençti. Onların hidayetlerini artırmış ve kalblerini pekiştirmiştik. Durup, şöyle demişlerdi: "Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir, O'nu bırakıp başka bir tanrıya yalvarmayız, yoksa and olsun ki, batıl söz söylemiş oluruz. Şu bizim milletimiz, Allah'ı bırakıp O'ndan başka tanrılar edindiler. Onların gerçek olduğuna apaçık delil getirmeleri gerekmez mi? Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir?" ([18] Kehf: 14)
Tefsir
15

هٰٓؤُلَاۤءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوْا مِنْ دُوْنِهٖٓ اٰلِهَةًۗ لَوْلَا يَأْتُوْنَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطٰنٍۢ بَيِّنٍۗ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًاۗ ١٥

hāulāi
هَٰٓؤُلَآءِ
şunlar
qawmunā
قَوْمُنَا
şu kavmimiz
ittakhadhū
ٱتَّخَذُوا۟
edindiler
min dūnihi
مِن دُونِهِۦٓ
O'ndan başka
ālihatan
ءَالِهَةًۖ
tanrılar
lawlā
لَّوْلَا
gerekmez mi?
yatūna
يَأْتُونَ
getirmeleri
ʿalayhim
عَلَيْهِم
onların
bisul'ṭānin
بِسُلْطَٰنٍۭ
bir delil
bayyinin
بَيِّنٍۖ
açık
faman
فَمَنْ
kim olabilir?
aẓlamu
أَظْلَمُ
daha zalim
mimmani if'tarā
مِمَّنِ ٱفْتَرَىٰ
uydurandan
ʿalā
عَلَى
karşı
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'a
kadhiban
كَذِبًا
yalan
Onların olayını sana Biz gerçek olarak anlatıyoruz: Onlar Rablerine inanmış birkaç gençti. Onların hidayetlerini artırmış ve kalblerini pekiştirmiştik. Durup, şöyle demişlerdi: "Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir, O'nu bırakıp başka bir tanrıya yalvarmayız, yoksa and olsun ki, batıl söz söylemiş oluruz. Şu bizim milletimiz, Allah'ı bırakıp O'ndan başka tanrılar edindiler. Onların gerçek olduğuna apaçık delil getirmeleri gerekmez mi? Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir?" ([18] Kehf: 15)
Tefsir
16

وَاِذِ اعْتَزَلْتُمُوْهُمْ وَمَا يَعْبُدُوْنَ اِلَّا اللّٰهَ فَأْوٗٓا اِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِّنْ رَّحْمَتِهٖ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِّنْ اَمْرِكُمْ مِّرْفَقًا ١٦

wa-idhi
وَإِذِ
madem ki
iʿ'tazaltumūhum
ٱعْتَزَلْتُمُوهُمْ
siz onlardan ayrıldınız
wamā
وَمَا
ve şeylerden
yaʿbudūna
يَعْبُدُونَ
taptıkları
illā
إِلَّا
başka
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'tan
fawū
فَأْوُۥٓا۟
o halde sığının
ilā l-kahfi
إِلَى ٱلْكَهْفِ
mağaraya
yanshur
يَنشُرْ
yaysın (bollaştırsın)
lakum
لَكُمْ
size
rabbukum
رَبُّكُم
Rabbiniz
min raḥmatihi
مِّن رَّحْمَتِهِۦ
rahmetini
wayuhayyi
وَيُهَيِّئْ
ve hazırlasın
lakum
لَكُم
size
min amrikum
مِّنْ أَمْرِكُم
(şu) işinizden
mir'faqan
مِّرْفَقًا
yararlı bir şey
Onlara: "Siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından ayrıldınız, bunun için mağaraya girin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve size işinizde kolaylık göstersin" denildi. ([18] Kehf: 16)
Tefsir
17

۞ وَتَرَى الشَّمْسَ اِذَا طَلَعَتْ تَّزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِيْنِ وَاِذَا غَرَبَتْ تَّقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِيْ فَجْوَةٍ مِّنْهُۗ ذٰلِكَ مِنْ اٰيٰتِ اللّٰهِ ۗمَنْ يَّهْدِ اللّٰهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُّضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهٗ وَلِيًّا مُّرْشِدًا ࣖ ١٧

watarā
وَتَرَى
ve görürsün
l-shamsa
ٱلشَّمْسَ
güneşi
idhā
إِذَا
zaman
ṭalaʿat
طَلَعَت
doğduğu
tazāwaru
تَّزَٰوَرُ
eğiliyor
ʿan kahfihim
عَن كَهْفِهِمْ
mağaralarından
dhāta l-yamīni
ذَاتَ ٱلْيَمِينِ
sağa doğru
wa-idhā
وَإِذَا
ve zaman
gharabat
غَرَبَت
battığı
taqriḍuhum
تَّقْرِضُهُمْ
onları makaslayıp geçiyor
dhāta l-shimāli
ذَاتَ ٱلشِّمَالِ
sola doğru
wahum
وَهُمْ
ve onlar
فِى
içindedirler
fajwatin
فَجْوَةٍ
bir dehlizin
min'hu
مِّنْهُۚ
onun (mağaranın)
dhālika
ذَٰلِكَ
bu (durum)
min āyāti
مِنْ ءَايَٰتِ
ayetlerindendir
l-lahi
ٱللَّهِۗ
Allah'ın
man
مَن
kime
yahdi
يَهْدِ
hidayet verirse
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
fahuwa
فَهُوَ
o
l-muh'tadi
ٱلْمُهْتَدِۖ
yolu bulmuştur
waman
وَمَن
ve kimi de
yuḍ'lil
يُضْلِلْ
sapıklıkta bırakırsa
falan
فَلَن
artık
tajida
تَجِدَ
bulamazsın
lahu
لَهُۥ
onun için
waliyyan
وَلِيًّا
bir dost
mur'shidan
مُّرْشِدًا
yol gösteren
Baksaydın, güneşin mağaralarının sağ tarafından doğup meylettiğini, sol tarafından onlara dokunmadan battığını, onların da mağaranın genişçe bir yerinde bulunduğunu görürdün. Bu, Allah'ın mucizelerindendir; Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimi de saptırırsa artık ona, doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın. ([18] Kehf: 17)
Tefsir
18

وَتَحْسَبُهُمْ اَيْقَاظًا وَّهُمْ رُقُوْدٌ ۖوَّنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِيْنِ وَذَاتَ الشِّمَالِ ۖوَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيْدِۗ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَّلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا ١٨

wataḥsabuhum
وَتَحْسَبُهُمْ
sen onları sanırsın
ayqāẓan
أَيْقَاظًا
uyanıklar
wahum
وَهُمْ
onlar
ruqūdun
رُقُودٌۚ
uyudukları halde
wanuqallibuhum
وَنُقَلِّبُهُمْ
ve onları (uykuda) çeviririz
dhāta l-yamīni
ذَاتَ ٱلْيَمِينِ
sağlarına
wadhāta
وَذَاتَ
ve
l-shimāli
ٱلشِّمَالِۖ
sollarına
wakalbuhum
وَكَلْبُهُم
ve köpekleri de
bāsiṭun
بَٰسِطٌ
uzatmış vaziyettedir
dhirāʿayhi
ذِرَاعَيْهِ
ön ayaklarını
bil-waṣīdi
بِٱلْوَصِيدِۚ
girişte
lawi
لَوِ
eğer
iṭṭalaʿta
ٱطَّلَعْتَ
görseydin
ʿalayhim
عَلَيْهِمْ
onların durumunu
lawallayta
لَوَلَّيْتَ
mutlaka dönüp
min'hum
مِنْهُمْ
onlardan
firāran
فِرَارًا
kaçardın
walamuli'ta
وَلَمُلِئْتَ
ve içine dolardı
min'hum
مِنْهُمْ
onlardan
ruʿ'ban
رُعْبًا
korku
Mağara ehli uykuda iken sen onları uyanık sanırdın. Biz onları sağa ve sola döndürürdük. Köpekleri dirseklerini eşiğe uzatmıştı. Onları görsen, için korkuyla dolar, geri dönüp kaçardın. ([18] Kehf: 18)
Tefsir
19

وَكَذٰلِكَ بَعَثْنٰهُمْ لِيَتَسَاۤءَلُوْا بَيْنَهُمْۗ قَالَ قَاۤىِٕلٌ مِّنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۗ قَالُوْا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۗ قَالُوْا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْۗ فَابْعَثُوْٓا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِهٖٓ اِلَى الْمَدِيْنَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَآ اَزْكٰى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِّنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَدًا ١٩

wakadhālika
وَكَذَٰلِكَ
yine böyle
baʿathnāhum
بَعَثْنَٰهُمْ
onları dirilttik
liyatasāalū
لِيَتَسَآءَلُوا۟
sormaları için
baynahum
بَيْنَهُمْۚ
kendi aralarında
qāla
قَالَ
dedi ki
qāilun
قَآئِلٌ
konuşan biri
min'hum
مِّنْهُمْ
içlerinden
kam
كَمْ
ne kadar?
labith'tum
لَبِثْتُمْۖ
kaldınız
qālū
قَالُوا۟
dediler
labith'nā
لَبِثْنَا
kaldık
yawman
يَوْمًا
bir gün
aw
أَوْ
ya da
baʿḍa
بَعْضَ
bir parçası (kadar)
yawmin
يَوْمٍۚ
günün
qālū
قَالُوا۟
dediler
rabbukum
رَبُّكُمْ
Rabbiniz
aʿlamu
أَعْلَمُ
daha iyi bilir
bimā
بِمَا
ne kadar
labith'tum
لَبِثْتُمْ
kaldığınızı;
fa-ib'ʿathū
فَٱبْعَثُوٓا۟
gönderin
aḥadakum
أَحَدَكُم
birinizi
biwariqikum
بِوَرِقِكُمْ
gümüş (para) ile
hādhihi
هَٰذِهِۦٓ
şu
ilā l-madīnati
إِلَى ٱلْمَدِينَةِ
şehre
falyanẓur
فَلْيَنظُرْ
baksın
ayyuhā
أَيُّهَآ
hangi
azkā
أَزْكَىٰ
daha temiz ise
ṭaʿāman
طَعَامًا
yiyecek
falyatikum
فَلْيَأْتِكُم
size getirsin
biriz'qin
بِرِزْقٍ
bir azık
min'hu
مِّنْهُ
ondan
walyatalaṭṭaf
وَلْيَتَلَطَّفْ
ve dikkatli davransın
walā
وَلَا
sakın
yush'ʿiranna
يُشْعِرَنَّ
sezdirmesin
bikum
بِكُمْ
sizi
aḥadan
أَحَدًا
birisine
Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız?" dedi. "Bir gün veya daha az bir müddet kaldık" dediler. "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Paranızla birinizi şehre gönderin, sakın sizi kimseye duyurmasın" dediler. ([18] Kehf: 19)
Tefsir
20

اِنَّهُمْ اِنْ يَّظْهَرُوْا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوْكُمْ اَوْ يُعِيْدُوْكُمْ فِيْ مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُوْٓا اِذًا اَبَدًا ٢٠

innahum
إِنَّهُمْ
çünkü onlar
in
إِن
eğer
yaẓharū
يَظْهَرُوا۟
ellerine geçirirlerse
ʿalaykum
عَلَيْكُمْ
sizi
yarjumūkum
يَرْجُمُوكُمْ
taşlayarak öldürürler
aw
أَوْ
yahut
yuʿīdūkum
يُعِيدُوكُمْ
döndürürler
fī millatihim
فِى مِلَّتِهِمْ
kendi dinlerine
walan
وَلَن
ve asla
tuf'liḥū
تُفْلِحُوٓا۟
iflah olamazsınız
idhan
إِذًا
o takdirde
abadan
أَبَدًا
asla
"Zira onların sizden haberi olacak olursa, ya taşlayarak öldürürler veya dinlerine döndürürler ve bu takdirde asla kurtulamazsınız." ([18] Kehf: 20)
Tefsir