يَوْمَ نَدْعُوْا كُلَّ اُنَاسٍۢ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُوْتِيَ كِتٰبَهٗ بِيَمِيْنِهٖ فَاُولٰۤىِٕكَ يَقْرَءُوْنَ كِتٰبَهُمْ وَلَا يُظْلَمُوْنَ فَتِيْلًا ٧١
- yawma
- يَوْمَ
- gün
- nadʿū
- نَدْعُوا۟
- çağırdığımız
- kulla
- كُلَّ
- her
- unāsin
- أُنَاسٍۭ
- milleti
- bi-imāmihim
- بِإِمَٰمِهِمْۖ
- imamıyla
- faman
- فَمَنْ
- kimlerin
- ūtiya
- أُوتِىَ
- verilirse
- kitābahu
- كِتَٰبَهُۥ
- Kitabı
- biyamīnihi
- بِيَمِينِهِۦ
- sağından
- fa-ulāika
- فَأُو۟لَٰٓئِكَ
- işte onlar
- yaqraūna
- يَقْرَءُونَ
- okurlar
- kitābahum
- كِتَٰبَهُمْ
- Kitaplarını
- walā
- وَلَا
- ve
- yuẓ'lamūna
- يُظْلَمُونَ
- haksızlığa uğratılmazlar
- fatīlan
- فَتِيلًا
- en ufak
Bir gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız. O gün kitabı sağından verilenler, işte onlar kitablarını okurlar. Onlara kıl kadar haksizlik edilmez. ([17] Isra: 71)Tefsir
وَمَنْ كَانَ فِيْ هٰذِهٖٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِى الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَبِيْلًا ٧٢
- waman
- وَمَن
- ve kimse
- kāna
- كَانَ
- olan
- fī hādhihi
- فِى هَٰذِهِۦٓ
- şu (dünyada)
- aʿmā
- أَعْمَىٰ
- kör
- fahuwa
- فَهُوَ
- o
- fī l-ākhirati
- فِى ٱلْءَاخِرَةِ
- ahirette de
- aʿmā
- أَعْمَىٰ
- kördür
- wa-aḍallu
- وَأَضَلُّ
- ve daha da sapıktır
- sabīlan
- سَبِيلًا
- yolu
Bu dünyada kalbi kör olan, ahirette de kör ve daha şaşkındır. ([17] Isra: 72)Tefsir
وَاِنْ كَادُوْا لَيَفْتِنُوْنَكَ عَنِ الَّذِيْٓ اَوْحَيْنَآ اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهٗۖ وَاِذًا لَّاتَّخَذُوْكَ خَلِيْلًا ٧٣
- wa-in
- وَإِن
- ve eğer
- kādū
- كَادُوا۟
- az daha onlar
- layaftinūnaka
- لَيَفْتِنُونَكَ
- seni kandıracaklardı
- ʿani alladhī awḥaynā
- عَنِ ٱلَّذِىٓ أَوْحَيْنَآ
- vahyettiğimizden
- ilayka
- إِلَيْكَ
- sana
- litaftariya
- لِتَفْتَرِىَ
- iftira atman için
- ʿalaynā
- عَلَيْنَا
- üstümüze
- ghayrahu
- غَيْرَهُۥۖ
- ondan başkasını
- wa-idhan
- وَإِذًا
- işte o zaman
- la-ittakhadhūka
- لَّٱتَّخَذُوكَ
- seni edinirlerdi
- khalīlan
- خَلِيلًا
- dost
Seni, sana vahyettiğimizden ayırıp başka bir şeyi Bize karşı uydurman için uğraşırlar. O zaman seni dost edinirler. ([17] Isra: 73)Tefsir
وَلَوْلَآ اَنْ ثَبَّتْنٰكَ لَقَدْ كِدْتَّ تَرْكَنُ اِلَيْهِمْ شَيْـًٔا قَلِيْلًا ۙ ٧٤
- walawlā
- وَلَوْلَآ
- eğer olmasaydık
- an thabbatnāka
- أَن ثَبَّتْنَٰكَ
- biz seni sağlamlaştırmış
- laqad
- لَقَدْ
- gerçekten
- kidtta
- كِدتَّ
- neredeyse
- tarkanu
- تَرْكَنُ
- yanaşacaktın
- ilayhim
- إِلَيْهِمْ
- onlara
- shayan qalīlan
- شَيْـًٔا قَلِيلًا
- bir parça
Sana sebat vermemiş olsaydık, and olsun ki, az da olsa onlara meyledecektin. ([17] Isra: 74)Tefsir
اِذًا لَّاَذَقْنٰكَ ضِعْفَ الْحَيٰوةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيْرًا ٧٥
- idhan
- إِذًا
- o takdirde
- la-adhaqnāka
- لَّأَذَقْنَٰكَ
- sana taddırırdık
- ḍiʿ'fa
- ضِعْفَ
- kat kat
- l-ḥayati
- ٱلْحَيَوٰةِ
- hayatı
- waḍiʿ'fa
- وَضِعْفَ
- ve kat kat
- l-mamāti
- ٱلْمَمَاتِ
- ölümü
- thumma
- ثُمَّ
- sonra
- lā tajidu
- لَا تَجِدُ
- bulamazdın
- laka
- لَكَ
- kendine
- ʿalaynā
- عَلَيْنَا
- bize karşı
- naṣīran
- نَصِيرًا
- bir yardımcı
O takdirde sana, hayatın da ölümün de, kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın. ([17] Isra: 75)Tefsir
وَاِنْ كَادُوْا لَيَسْتَفِزُّوْنَكَ مِنَ الْاَرْضِ لِيُخْرِجُوْكَ مِنْهَا وَاِذًا لَّا يَلْبَثُوْنَ خِلٰفَكَ اِلَّا قَلِيْلًا ٧٦
- wa-in
- وَإِن
- ve
- kādū
- كَادُوا۟
- neredeyse
- layastafizzūnaka
- لَيَسْتَفِزُّونَكَ
- seni tedirgin edeceklerdi
- mina l-arḍi
- مِنَ ٱلْأَرْضِ
- yurdundan
- liyukh'rijūka
- لِيُخْرِجُوكَ
- çıkarmak için
- min'hā
- مِنْهَاۖ
- oradan
- wa-idhan
- وَإِذًا
- o takdirde
- lā yalbathūna
- لَّا يَلْبَثُونَ
- kalamazlar
- khilāfaka
- خِلَٰفَكَ
- senin ardından
- illā
- إِلَّا
- ancak
- qalīlan
- قَلِيلًا
- pek az
Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi. ([17] Isra: 76)Tefsir
سُنَّةَ مَنْ قَدْ اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُّسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيْلًا ࣖ ٧٧
- sunnata
- سُنَّةَ
- yasası (budur)
- man
- مَن
- kimsenin
- qad arsalnā
- قَدْ أَرْسَلْنَا
- gönderdiğimiz
- qablaka
- قَبْلَكَ
- senden önce
- min rusulinā
- مِن رُّسُلِنَاۖ
- elçilerimizden
- walā
- وَلَا
- ve asla
- tajidu
- تَجِدُ
- bulamazsın
- lisunnatinā
- لِسُنَّتِنَا
- bizim yasamızda
- taḥwīlan
- تَحْوِيلًا
- bir değişiklik
Bu, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de uyguladığımız yasadır. Sen bizim yasamızda değişiklik bulamazsın. ([17] Isra: 77)Tefsir
اَقِمِ الصَّلٰوةَ لِدُلُوْكِ الشَّمْسِ اِلٰى غَسَقِ الَّيْلِ وَقُرْاٰنَ الْفَجْرِۗ اِنَّ قُرْاٰنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُوْدًا ٧٨
- aqimi
- أَقِمِ
- kıl
- l-ṣalata
- ٱلصَّلَوٰةَ
- namaz
- lidulūki
- لِدُلُوكِ
- sarkmasından
- l-shamsi
- ٱلشَّمْسِ
- güneşin
- ilā
- إِلَىٰ
- kadar
- ghasaqi
- غَسَقِ
- kararmasına
- al-layli
- ٱلَّيْلِ
- gecenin
- waqur'āna
- وَقُرْءَانَ
- ve Kur'an'ını da (unutma)
- l-fajri
- ٱلْفَجْرِۖ
- sabahın
- inna
- إِنَّ
- çünkü
- qur'āna
- قُرْءَانَ
- Kur'an
- l-fajri
- ٱلْفَجْرِ
- sabah
- kāna mashhūdan
- كَانَ مَشْهُودًا
- görülecek şeydir
Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl; sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahit olur. ([17] Isra: 78)Tefsir
وَمِنَ الَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهٖ نَافِلَةً لَّكَۖ عَسٰٓى اَنْ يَّبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُوْدًا ٧٩
- wamina
- وَمِنَ
- bir kısmında
- al-layli
- ٱلَّيْلِ
- gecenin
- fatahajjad
- فَتَهَجَّدْ
- uyan (teheccüd kıl)
- bihi nāfilatan
- بِهِۦ نَافِلَةً
- özgü olarak
- laka
- لَّكَ
- sana
- ʿasā
- عَسَىٰٓ
- umulur ki
- an yabʿathaka
- أَن يَبْعَثَكَ
- seni ulaştırır
- rabbuka
- رَبُّكَ
- Rabbin
- maqāman
- مَقَامًا
- bir makama
- maḥmūdan
- مَّحْمُودًا
- güzel
Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek makama yükseltir. ([17] Isra: 79)Tefsir
وَقُلْ رَّبِّ اَدْخِلْنِيْ مُدْخَلَ صِدْقٍ وَّاَخْرِجْنِيْ مُخْرَجَ صِدْقٍ وَّاجْعَلْ لِّيْ مِنْ لَّدُنْكَ سُلْطٰنًا نَّصِيْرًا ٨٠
- waqul
- وَقُل
- ve de ki
- rabbi
- رَّبِّ
- Rabbim
- adkhil'nī
- أَدْخِلْنِى
- beni girdir
- mud'khala
- مُدْخَلَ
- girdirişiyle
- ṣid'qin
- صِدْقٍ
- doğruluk
- wa-akhrij'nī
- وَأَخْرِجْنِى
- ve beni çıkar
- mukh'raja
- مُخْرَجَ
- çıkarışiyle
- ṣid'qin
- صِدْقٍ
- doğruluk
- wa-ij'ʿal
- وَٱجْعَل
- ve ver
- lī
- لِّى
- bana
- min ladunka
- مِن لَّدُنكَ
- katından
- sul'ṭānan
- سُلْطَٰنًا
- bir güç
- naṣīran
- نَّصِيرًا
- yardımcı
De ki: "Rabbim! Beni dahil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dahil et; çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver." ([17] Isra: 80)Tefsir