Skip to content

Suresi Isra - Page: 5

Al-Isra

(al-ʾIsrāʾ)

41

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِيْ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِيَذَّكَّرُوْاۗ وَمَا يَزِيْدُهُمْ اِلَّا نُفُوْرًا ٤١

walaqad
وَلَقَدْ
andolsun
ṣarrafnā
صَرَّفْنَا
biz türlü biçimlerde anlattık
fī hādhā
فِى هَٰذَا
bu
l-qur'āni
ٱلْقُرْءَانِ
Kur'an'da
liyadhakkarū
لِيَذَّكَّرُوا۟
düşünüp anlasınlar diye
wamā
وَمَا
fakat (bu)
yazīduhum
يَزِيدُهُمْ
artırmıyor
illā
إِلَّا
başkasını
nufūran
نُفُورًا
nefretlerinden
Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır. ([17] Isra: 41)
Tefsir
42

قُلْ لَّوْ كَانَ مَعَهٗ ٓ اٰلِهَةٌ كَمَا يَقُوْلُوْنَ اِذًا لَّابْتَغَوْا اِلٰى ذِى الْعَرْشِ سَبِيْلًا ٤٢

qul
قُل
de ki
law
لَّوْ
eğer
kāna
كَانَ
olsaydı
maʿahu
مَعَهُۥٓ
O'nunla beraber
ālihatun
ءَالِهَةٌ
tanrılar
kamā
كَمَا
gibi
yaqūlūna
يَقُولُونَ
dedikleri
idhan
إِذًا
o zaman
la-ib'taghaw
لَّٱبْتَغَوْا۟
onlar da ararlardı
ilā dhī
إِلَىٰ ذِى
sahibine
l-ʿarshi
ٱلْعَرْشِ
Arşın
sabīlan
سَبِيلًا
bir yol
De ki: "Eğer dedikleri gibi Allah'la beraber tanrılar bulunsaydı, o takdirde hepsi arşın sahibiyle savaşmaya bir yol ararlardı." ([17] Isra: 42)
Tefsir
43

سُبْحٰنَهٗ وَتَعٰلٰى عَمَّا يَقُوْلُوْنَ عُلُوًّا كَبِيْرًا ٤٣

sub'ḥānahu
سُبْحَٰنَهُۥ
(haşa) münezzehtir O
wataʿālā
وَتَعَٰلَىٰ
ve uludur
ʿammā yaqūlūna
عَمَّا يَقُولُونَ
onların dediklerinden
ʿuluwwan
عُلُوًّا
yücedir
kabīran
كَبِيرًا
çok
O, onların söylediklerinden Münezzeh'tir, Yüce'dir, Ulu'dur. ([17] Isra: 43)
Tefsir
44

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوٰتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فِيْهِنَّۗ وَاِنْ مِّنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ وَلٰكِنْ لَّا تَفْقَهُوْنَ تَسْبِيْحَهُمْۗ اِنَّهٗ كَانَ حَلِيْمًا غَفُوْرًا ٤٤

tusabbiḥu
تُسَبِّحُ
tesbih ederler
lahu
لَهُ
O'nu
l-samāwātu
ٱلسَّمَٰوَٰتُ
gök
l-sabʿu
ٱلسَّبْعُ
yedi
wal-arḍu
وَٱلْأَرْضُ
ve yeryüzü
waman
وَمَن
ve kimseler
fīhinna
فِيهِنَّۚ
bunların içindeki
wa-in
وَإِن
ve yoktur
min
مِّن
hiçbir
shayin
شَىْءٍ
şey
illā yusabbiḥu
إِلَّا يُسَبِّحُ
tesbih etmeyen
biḥamdihi
بِحَمْدِهِۦ
hamd ile
walākin
وَلَٰكِن
ama
lā tafqahūna
لَّا تَفْقَهُونَ
siz anlamazsınız
tasbīḥahum
تَسْبِيحَهُمْۗ
onların tesbihlerini
innahu
إِنَّهُۥ
şüphesiz O
kāna ḥalīman
كَانَ حَلِيمًا
halimdir
ghafūran
غَفُورًا
çok bağışlayandır
Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır. ([17] Isra: 44)
Tefsir
45

وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِيْنَ لَا يُؤْمِنُوْنَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَابًا مَّسْتُوْرًاۙ ٤٥

wa-idhā
وَإِذَا
ve zaman
qarata
قَرَأْتَ
okuduğun
l-qur'āna
ٱلْقُرْءَانَ
Kur'an
jaʿalnā
جَعَلْنَا
çekeriz
baynaka
بَيْنَكَ
seninle (aranıza)
wabayna
وَبَيْنَ
arasına
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimselerin
lā yu'minūna
لَا يُؤْمِنُونَ
inanmayan(ların)
bil-ākhirati
بِٱلْءَاخِرَةِ
ahirete
ḥijāban
حِجَابًا
bir perde
mastūran
مَّسْتُورًا
gizli
Kuran okuduğun zaman senin ile ahirete inanmayan kimseler arasına görünmeyen bir perde çekeriz. ([17] Isra: 45)
Tefsir
46

وَّجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوْبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَّفْقَهُوْهُ وَفِيْٓ اٰذَانِهِمْ وَقْرًاۗ وَاِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِى الْقُرْاٰنِ وَحْدَهٗ وَلَّوْا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ نُفُوْرًا ٤٦

wajaʿalnā
وَجَعَلْنَا
ve kılarız (koyarız)
ʿalā
عَلَىٰ
üzerine
qulūbihim
قُلُوبِهِمْ
kableri
akinnatan
أَكِنَّةً
kabuklar
an yafqahūhu
أَن يَفْقَهُوهُ
onu anlamalarına engel olacak
wafī
وَفِىٓ
ve
ādhānihim
ءَاذَانِهِمْ
kulaklarına
waqran
وَقْرًاۚ
bir ağırlık
wa-idhā
وَإِذَا
ve zaman
dhakarta
ذَكَرْتَ
andığın
rabbaka
رَبَّكَ
Rabbini
fī l-qur'āni
فِى ٱلْقُرْءَانِ
Kur'an'da
waḥdahu
وَحْدَهُۥ
birliğini
wallaw
وَلَّوْا۟
dönüp
ʿalā adbārihim
عَلَىٰٓ أَدْبَٰرِهِمْ
arkalarına
nufūran
نُفُورًا
kaçarlar
Kuran'ı anlarlar diye kalblerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Kuran'da Rabbini bir tek olarak andığın zaman, onlar ürkerek ardlarına dönerler. ([17] Isra: 46)
Tefsir
47

نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُوْنَ بِهٖٓ اِذْ يَسْتَمِعُوْنَ اِلَيْكَ وَاِذْ هُمْ نَجْوٰٓى اِذْ يَقُوْلُ الظّٰلِمُوْنَ اِنْ تَتَّبِعُوْنَ اِلَّا رَجُلًا مَّسْحُوْرًا ٤٧

naḥnu
نَّحْنُ
biz
aʿlamu
أَعْلَمُ
gayet iyi biliyoruz
bimā
بِمَا
ne sebeple
yastamiʿūna
يَسْتَمِعُونَ
dinlediklerini
bihi
بِهِۦٓ
onların
idh yastamiʿūna
إِذْ يَسْتَمِعُونَ
dinlerken
ilayka
إِلَيْكَ
seni
wa-idh
وَإِذْ
ve zaman
hum
هُمْ
onlar
najwā
نَجْوَىٰٓ
fısıldaşırken
idh
إِذْ
zaman
yaqūlu
يَقُولُ
dedikleri
l-ẓālimūna
ٱلظَّٰلِمُونَ
zalimlerin
in tattabiʿūna
إِن تَتَّبِعُونَ
siz uymuyorsunuz
illā
إِلَّا
başkasına
rajulan
رَجُلًا
bir adamdan
masḥūran
مَّسْحُورًا
büyülenmiş
Seni dinledikleri zaman neye kulak verdiklerini ve gizli toplantılarında zalimlerin: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediklerini Biz çok iyi biliriz. ([17] Isra: 47)
Tefsir
48

اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوْا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوْا فَلَا يَسْتَطِيْعُوْنَ سَبِيْلًا ٤٨

unẓur
ٱنظُرْ
bak
kayfa
كَيْفَ
nasıl
ḍarabū
ضَرَبُوا۟
misaller verdiler
laka
لَكَ
sana
l-amthāla
ٱلْأَمْثَالَ
bezetmelerle
faḍallū
فَضَلُّوا۟
şaştılar
falā
فَلَا
artık bir daha
yastaṭīʿūna
يَسْتَطِيعُونَ
bulamazlar
sabīlan
سَبِيلًا
yolu
Sana nasıl misaller verdiklerine bir bak! Bu yüzden sapmışlardır, artık bir yol da bulamamaktadırlar. ([17] Isra: 48)
Tefsir
49

وَقَالُوْٓا ءَاِذَا كُنَّا عِظَامًا وَّرُفَاتًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوْثُوْنَ خَلْقًا جَدِيْدًا ٤٩

waqālū
وَقَالُوٓا۟
ve dediler ki
a-idhā
أَءِذَا
mi?
kunnā
كُنَّا
biz iken
ʿiẓāman
عِظَٰمًا
kemikler
warufātan
وَرُفَٰتًا
ve ufalanmış toprak
a-innā
أَءِنَّا
biz miyiz?
lamabʿūthūna
لَمَبْعُوثُونَ
diriltilecek
khalqan
خَلْقًا
yaratılışla
jadīdan
جَدِيدًا
yeni bir
"Biz kemik ve ufalanmış toprak olduğumuz zaman, yeniden mutlaka dirilecek miyiz? derler. ([17] Isra: 49)
Tefsir
50

۞ قُلْ كُوْنُوْا حِجَارَةً اَوْ حَدِيْدًاۙ ٥٠

qul
قُلْ
de ki
kūnū
كُونُوا۟
(ister) olun
ḥijāratan
حِجَارَةً
taş
aw
أَوْ
veya
ḥadīdan
حَدِيدًا
demir
De ki: "İster taş veya demir ya da kalbinizde büyüttüğünüz başka bir yaratık olun, yine de dirileceksiniz." "Bizi tekrar kim diriltir?" derler; de ki: "Sizi ilk defa yaratan." Sana başlarını sallayarak: "Ne zamandır bu?" derler. "Yakında olması mümkündür" de. ([17] Isra: 50)
Tefsir