Skip to content

Suresi Nahl - Page: 5

An-Nahl

(an-Naḥl)

41

وَالَّذِيْنَ هَاجَرُوْا فِى اللّٰهِ مِنْۢ بَعْدِ مَا ظُلِمُوْا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً ۗوَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۘ لَوْ كَانُوْا يَعْلَمُوْنَۙ ٤١

wa-alladhīna hājarū
وَٱلَّذِينَ هَاجَرُوا۟
göç edenleri
فِى
uğrunda
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah
min baʿdi
مِنۢ بَعْدِ
sonra
mā ẓulimū
مَا ظُلِمُوا۟
kendilerine zulmedildikten
lanubawwi-annahum
لَنُبَوِّئَنَّهُمْ
yerleştireceğiz
fī l-dun'yā
فِى ٱلدُّنْيَا
dünyada
ḥasanatan
حَسَنَةًۖ
güzelce
wala-ajru
وَلَأَجْرُ
ve mükafatı ise
l-ākhirati
ٱلْءَاخِرَةِ
ahiret
akbaru
أَكْبَرُۚ
daha büyüktür
law
لَوْ
keşke
kānū
كَانُوا۟
onlar
yaʿlamūna
يَعْلَمُونَ
bilselerdi
Haksızlığa uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret eden kimseleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleştiririz. Ahiret ecri ise daha büyüktür, keşki bilseler! ([16] Nahl: 41)
Tefsir
42

الَّذِيْنَ صَبَرُوْا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُوْنَ ٤٢

alladhīna
ٱلَّذِينَ
onlar ki
ṣabarū
صَبَرُوا۟
sabrettiler
waʿalā
وَعَلَىٰ
ve sadece
rabbihim
رَبِّهِمْ
Rablerine
yatawakkalūna
يَتَوَكَّلُونَ
dayanmaktadırlar
Onlar sabreden ve yalnız Rablerine güvenen kimselerdir. ([16] Nahl: 42)
Tefsir
43

وَمَآ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُّوْحِيْٓ اِلَيْهِمْ فَاسْـَٔلُوْٓا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُوْنَۙ ٤٣

wamā
وَمَآ
ve
arsalnā
أَرْسَلْنَا
biz göndermedik
min qablika
مِن قَبْلِكَ
senden önce
illā
إِلَّا
başkasını
rijālan
رِجَالًا
erkeklerden
nūḥī
نُّوحِىٓ
vahyettiğimiz
ilayhim
إِلَيْهِمْۚ
kendilerine
fasalū
فَسْـَٔلُوٓا۟
sorun
ahla
أَهْلَ
ehline
l-dhik'ri
ٱلذِّكْرِ
zikir
in
إِن
eğer
kuntum
كُنتُمْ
siz
lā taʿlamūna
لَا تَعْلَمُونَ
bilmiyorsanız
Doğrusu senden önce de kendilerine kitablar ve belgelerle vahyettiğimiz bir takım adamlar gönderdik. Bilmiyorsanız kitablılara sorun. Sana da, insanlara gönderileni açıklayasın diye Kuran'ı indirdik. Belki düşünürler. ([16] Nahl: 43)
Tefsir
44

بِالْبَيِّنٰتِ وَالزُّبُرِۗ وَاَنْزَلْنَآ اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ اِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُوْنَ ٤٤

bil-bayināti
بِٱلْبَيِّنَٰتِ
açık kanıtları
wal-zuburi
وَٱلزُّبُرِۗ
ve Kitapları
wa-anzalnā
وَأَنزَلْنَآ
ve indirdik
ilayka
إِلَيْكَ
sana
l-dhik'ra
ٱلذِّكْرَ
Zikr'i
litubayyina
لِتُبَيِّنَ
açıklayasın diye
lilnnāsi
لِلنَّاسِ
insanlara
مَا
şeyi
nuzzila
نُزِّلَ
indirilen
ilayhim
إِلَيْهِمْ
kendilerine
walaʿallahum
وَلَعَلَّهُمْ
ta ki
yatafakkarūna
يَتَفَكَّرُونَ
düşünüp öğüt alsınlar
Doğrusu senden önce de kendilerine kitablar ve belgelerle vahyettiğimiz bir takım adamlar gönderdik. Bilmiyorsanız kitablılara sorun. Sana da, insanlara gönderileni açıklayasın diye Kuran'ı indirdik. Belki düşünürler. ([16] Nahl: 44)
Tefsir
45

اَفَاَمِنَ الَّذِيْنَ مَكَرُوا السَّيِّاٰتِ اَنْ يَّخْسِفَ اللّٰهُ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُوْنَۙ ٤٥

afa-amina
أَفَأَمِنَ
emin midirler?
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
makarū
مَكَرُوا۟
yapmayı kuran(lar)
l-sayiāti
ٱلسَّيِّـَٔاتِ
kötülükler
an yakhsifa
أَن يَخْسِفَ
geçirmeyeceğinden
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah'ın
bihimu
بِهِمُ
kendilerini
l-arḍa
ٱلْأَرْضَ
yer(in dibin)e
aw
أَوْ
yahut
yatiyahumu
يَأْتِيَهُمُ
kendilerine gelmeyeceğinden
l-ʿadhābu
ٱلْعَذَابُ
azabın
min
مِنْ
hiçbir
ḥaythu
حَيْثُ
yerden
لَا
hiç
yashʿurūna
يَشْعُرُونَ
ummadıkları
Kötü işler düzenleyenler Allah'ın kendilerini yere batırmasından yahut farketmedikleri bir yerden onlara azabın gelmesinden güvende midirler? ([16] Nahl: 45)
Tefsir
46

اَوْ يَأْخُذَهُمْ فِيْ تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِزِيْنَۙ ٤٦

aw
أَوْ
yahut
yakhudhahum
يَأْخُذَهُمْ
kendilerini yakalamayacağından?
fī taqallubihim
فِى تَقَلُّبِهِمْ
dönüp dolaşırlarken
famā
فَمَا
değillerdir
hum
هُم
onlar
bimuʿ'jizīna
بِمُعْجِزِينَ
engel olacak da
Veya hareket halindelerken -ki Allah'ı aciz bırakamazlar- ya da yok olmak endişesindeyken onlara azabın gelmesinden güvende midirler? Doğrusu Rabbin şefkatlidir, merhametlidir. ([16] Nahl: 46)
Tefsir
47

اَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلٰى تَخَوُّفٍۗ فَاِنَّ رَبَّكُمْ لَرَءُوْفٌ رَّحِيْمٌ ٤٧

aw
أَوْ
yahut
yakhudhahum
يَأْخُذَهُمْ
kendilerini yakalamayacağından?
ʿalā
عَلَىٰ
üzerinde
takhawwufin
تَخَوُّفٍ
bir korku
fa-inna
فَإِنَّ
doğrusu
rabbakum
رَبَّكُمْ
Rabbiniz
laraūfun
لَرَءُوفٌ
çok şefkatlidir
raḥīmun
رَّحِيمٌ
çok acıyandır
Veya hareket halindelerken -ki Allah'ı aciz bırakamazlar- ya da yok olmak endişesindeyken onlara azabın gelmesinden güvende midirler? Doğrusu Rabbin şefkatlidir, merhametlidir. ([16] Nahl: 47)
Tefsir
48

اَوَلَمْ يَرَوْا اِلٰى مَا خَلَقَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍ يَّتَفَيَّؤُا ظِلٰلُهٗ عَنِ الْيَمِيْنِ وَالشَّمَاۤىِٕلِ سُجَّدًا لِّلّٰهِ وَهُمْ دَاخِرُوْنَ ٤٨

awalam yaraw
أَوَلَمْ يَرَوْا۟
görmediler mi?
ilā mā
إِلَىٰ مَا
şeyleri
khalaqa
خَلَقَ
yarattığı
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah'ın
min shayin
مِن شَىْءٍ
her şeyden
yatafayya-u
يَتَفَيَّؤُا۟
döndüğünü
ẓilāluhu
ظِلَٰلُهُۥ
gölgelerinin
ʿani l-yamīni
عَنِ ٱلْيَمِينِ
sağdan
wal-shamāili
وَٱلشَّمَآئِلِ
ve soldan
sujjadan
سُجَّدًا
secde ederek
lillahi
لِّلَّهِ
Allah'a
wahum
وَهُمْ
ve onlar
dākhirūna
دَٰخِرُونَ
sürünerek
Allah'ın yarattığı şeylerin, gölgeleri sağa sola vurarak, Allah'a boyun eğerek secde etmekte olduklarını görmüyorlar mı? ([16] Nahl: 48)
Tefsir
49

وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِى السَّمٰوٰتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ مِنْ دَاۤبَّةٍ وَّالْمَلٰۤىِٕكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُوْنَ ٤٩

walillahi
وَلِلَّهِ
ve Allah'a
yasjudu
يَسْجُدُ
secde ederler
مَا
ne varsa
fī l-samāwāti
فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ
göklerde
wamā
وَمَا
ve ne varsa
fī l-arḍi
فِى ٱلْأَرْضِ
yerde
min dābbatin
مِن دَآبَّةٍ
canlılardan
wal-malāikatu
وَٱلْمَلَٰٓئِكَةُ
ve meleklerden
wahum
وَهُمْ
ve onlar
لَا
asla
yastakbirūna
يَسْتَكْبِرُونَ
büyük taslamazlar
Göklerde ve yerde bulunan her canlı ve melekler, büyüklük taslamaksızın Allah'a secde ederler. ([16] Nahl: 49)
Tefsir
50

يَخَافُوْنَ رَبَّهُمْ مِّنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُوْنَ مَا يُؤْمَرُوْنَ ࣖ ۩ ٥٠

yakhāfūna
يَخَافُونَ
korkarlar
rabbahum
رَبَّهُم
Rablerinden
min fawqihim
مِّن فَوْقِهِمْ
üstlerindeki
wayafʿalūna
وَيَفْعَلُونَ
ve yaparlar
مَا
şeyi
yu'marūna
يُؤْمَرُونَ۩
emredildikleri
Üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar. ([16] Nahl: 50)
Tefsir